Salime Leyla Gürkan: DİNİ VE ETNİK KİMLİK OLARAK YAHUDİLİĞİN PARAMETRELERİ

DİNİ VE ETNİK KİMLİK OLARAK YAHUDİLİĞİN PARAMETRELERİ
Giriş Tarihi: 10.11.2025 14:16 Son Güncelleme: 10.11.2025 14:16
Yahudi kimliği, binlerce yıldır hem dini hem ideolojik açıdan tartışma konusu olarak varlığını sürdürüyor. Bu kimlik, mensuplarının referans aldıkları dini metinlerden kültürel alışkanlıklara, tarihsel travmalardan siyasi projelere kadar birçok unsur tarafından sürekli yeniden tanımlanageldi. Bununla beraber ortada bu konuda ciddi bir kafa karışıklığı olduğunu söylemek mümkün. Prof. Dr. Salime Leyla Gürkan, Yahudiliğin ana referanslarından seçilmişlik inancına, Holokost’un günümüzdeki etkilerinden Siyonizm ve İsrail siyasetine kadar pek çok farklı açıdan Yahudilik kavramını ve Yahudi kimliğinin dönüşümünü ayrıntılı biçimde Lacivert’e açıkladı.

Yahudiliğin din mi, kültür mü, etnik kimlik mi olduğu konusutartışmalı bir konudur. Siz yazılarınızda bu kimliğin farklı dönemlerde yeniden inşa edildiğini vurguluyorsunuz. Bugün Yahudiliği nasıl anlamalıyız?

Yahudilikle alakalı kafa karışıklığı temelde Yahudiliğin yapısıyla ilgili olmakla birlikte aynı zamanda Türkçede hem "Yahudi dini" hem de "Yahudi kimliği" için tek bir kelimenin (Yahudilik) kullanılıyor olmasıyla alakalı. Benzer bir durum Yahudilik kelimesinin İbranicedeki karşılığı (Yahadut) için de geçerlidir. Karmaşayı hafifletmek adına Yahudiliğin her şeyden önce bir "din" olduğunu belirterek başlayabiliriz. Bu birincil anlamıyla Yahudiliğin Batı dillerindeki, örneğin İngilizcedeki karşılığı "Judaism" dir. Fakat her din aynı zamanda sosyolojik ve kültürel bir vakıaya karşılık gelse de Yahudilik, bunun ötesinde etnik bir kimliği de ifade ediyor. Bu sebeple dinle bağı tamamen kopmuş bir Yahudi sırf etnik anlamda kendisini Yahudi
olarak tanımlayabilmekte. Bu ikincil anlamıyla Yahudiliğin, yani Yahudi kimliğinin İngilizcedeki karşılığı ise "Jewishness"dir. Yahudilik tanımının hem dinî hem etnik boyuta sahip olması, Yahudilerin "kim ya da ne" olduğu sorusuyla (dinî-etnik grup, millet, ırk) daha da komplike hâle gelmekte. Kendilerini geçmişte yaşamış İsrailoğullarının dinî ve etnik anlamda devamı olarak gören Yahudiler, kökenlerini Hz. İbrahim'e, yani Arapların da mensup olduğu Sami (Semitik) ırka dayandırsalar da ne müstakil bir ırka ne de günümüzdeki dar kullanımıyla etnik bir gruba karşılık geliyor. Yine
antik dönemde Kenan (Filistin) topraklarında millet olma tecrübesi yaşamalarına ve Orta Çağ boyunca, daha ziyade dinî cemaat anlamında, ayrı bir millet olarak görülmelerine rağmen "belli bir bölgeye ve siyasi yönetime sahip bağımsız topluluk" şeklindeki modern anlamıyla bir millete de
karşılık gelmemekte. Millet tanımına uygun bir durumun ancak modern İsrail kimliği için geçerli olduğunu söyleyebiliriz.

Kısacası Yahudiler, tarih boyunca çeşitli sürgünler sebebiyle dünyanın dört bir yanına dağılmış, evlilik ve din değiştirme gibi yollarla farklı etnik gruplarla karışmış kozmopolit bir topluluktur. Bu sebeple bugün kendilerini dinin ötesinde ortak millî ve tarihî referanslar üzerinden tanımlamalarına rağmen konuştukları dil, taşıdıkları etnik özellik, yaşadıkları coğrafya, benimsedikleri kültür ve dahi tarihî tecrübeleri bakımından çeşitlilik göstermekte. İşin ironik yönü ise Yahudilerin sadece antisemitikler ve Siyonistler tarafından müstakil bir millet ve hatta ırk olarak tanımlanıyor olmasıdır. Birbirine zıt gibi görünen bu iki ideoloji de esasen ırkçılık temelinde birleşmekte ve birbirini beslemekte.


Yahudilikte esas olanın inanç olmadığını görüyoruz o zaman.

Evet, işin reel boyutu bir yana, Yahudilik olgusunun tarih boyunca ortaya çıkan etnik, coğrafi ve kültürel ayrışmaların ötesinde ahit yoluyla birbirine bağlanmış tek bir topluluk, yani ümmet olma tecrübesini ve daha ziyade de idealini ifade ettiğini söylemek gerekir. Bu ahit, geleneksel anlamda dinî içeriğe sahip iken (Tora ve şeriat), günümüzde daha çok etnik ve ideolojik biçimde anlaşılmaktadır (ortak ata, ortak tarih, ortak kader). Diğer bir ifadeyle, Yahudilikte bir dini benimsemenin ötesinde bir topluluğun parçası olma, inançtan ziyade aidiyet esas olmaktadır. Bu açıdan Yahudileri kabilecilik yaptıkları için eleştirenler vardır.

Yahudilik, 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında dönemin ilerlemeci Yahudileri tarafından milli boyutu dışarıda bırakacak şekilde salt dinî bir kimlik olarak tanımlanmış olsa da günümüzde Yahudi kimliği yaygın olarak hem dinî hem de -ortak tarihe ve kültüre sahip topluluk anlamında- milli referanslara atıfla tanımlanmakta. Yahudi kimliğini oluşturan parametreler de özellikle modern dönemde yaşanan kırılma ve değişen şartlar ekseninde yeni baştan belirlenmekte. Günümüzün ultra Ortodoks Yahudileri, bilhassa Siyonist karşıtı olan kesim tarafından devam ettirildiği üzere, Yahudi şeriatına (Tora) bağlılık, yani dindarlık geleneksel anlamda Yahudi kimliğini belirleyen temel unsur iken modern dönemde dindarlığa ilaveten veya ona alternatif olarak bazı yeni unsurlar öne çıkmıştır. Buna göre, Holokost söylemi üretilmeden önce evrensellik, ilerlemecilik ve demokratlık ilkelerinin; Holokost söylemiyle birlikte ise anti-semitizm, Siyonizm ve dinî açıdan büyük ölçüde içi boşaltılmış, bunun yerine üstünlük fikriyle doldurulmuş bir "hayatta kalma" vurgusunun, özellikle dindar olmayan Yahudiler için kimliklerinin önemli belirleyicisi olduğunu söylemek mümkün.

Günümüzde Yahudiler farklı coğrafyalarda yaşıyor. Kültür ve siyasi farklılıklar düşünüldüğünde ortak bir Yahudi kimliğinden söz edilebilir mi?

Evet, günümüz Yahudileri söz konusu olduğunda gerek Yahudiliği tanımlamadaki gerekse dinî-şeri konulardaki ayrışmaya dayanan modern Yahudi
oluşumlarının (modern ortodoks, ultra ortodoks, muhafazakâr, reformist, hümanist) ve etnik köken veya örf-adet eksenli gruplaşmaların (Aşkenazi,
Sefaradi, Mizrahi) yanı sıra, daha geniş ölçekte Amerikan ve İsrail Yahudiliklerinden de bahsetmek gerekir. Yaklaşık 16 milyonluk dünya Yahudi nüfusunun -eşit biçimde- yüzde 86'sını oluşturan ve en önemli iki Yahudi merkezine karşılık gelen Amerika ve İsrail Yahudi toplulukları, birbirinden
önemli noktalarda ayrıştığı gibi kendi içinde de hem mezhepsel hem de kültürel ve etnik açıdan çeşitlilik göstermekte. Bu noktada her iki Yahudiliği
birleştiren en önemli iki unsurun dinî olmaktan ziyade ideolojik olduğunu söylemek mümkün. Bu unsurlar "Holokost bilinci" ve "Siyonizm"dir.

Öte yandan her iki Yahudi toplumunun takriben yarısını seküler kesim oluştururken, Amerikan Yahudileri dinî açıdan ağırlıklı olarak reformist-liberal, siyasi açıdan ise geçmişe göre gerilese de demokrat eğilim göstermekte; buna karşılık İsrail Yahudileri dinî açıdan ortodoks/ geleneksel, siyasi açıdan ise gittikçe artan oranda ultra-sağ çizgiye kayıyor. Bir diğer önemli nokta ise çok güçlü Siyonist propaganda mekanizmalarına rağmen, özellikle genç Amerikan Yahudileri arasında İsrail'e yönelik desteğin azalıyor olması. Bunun en yakın tezahürünü Gazze'deki soykırıma yönelik olarak üniversite kampüslerinde sergilenen İsrail karşıtı hareketlerde gözlemlemek mümkün.

Bazı Yahudi gruplar modern toplumdan oldukça uzak, kapalı bir yaşam tarzı da benimsiyor sanırım.

Bahsi geçen Yahudi gruplar, moderniteyi reddeden ve geleneksel Yahudiliği devam ettirmek adına iki asır öncesinde atalarının yaşadığı gibi yaşayan, bu sebeple de "ultra ortodoks" diye adlandırılan Haredi gruplar, özellikle de Hasidik denilen kesim. Karizmatik bir dinî lider etrafında tarikat tarzı yapılanma gösteren Hasidik gruplar, geleneksel Yahudi kimliklerini kaybetmemek için hem Yahudi olmayanlar hem de sekülerleşmiş veya liberalleşmiş Yahudilerle ilişkilerini sınırlamıştır. Bu tarz refleksleri, Hıristiyanlık başta olmak üzere diğer dinî gruplarda da görmek mümkün. Hasidik
gruplara yönelik belgesel ve dizilerle alakalı ilginç bir nokta, genellikle Siyonist karşıtı olan bu grupların abartılı ve seçmeci biçimde patolojik yapılar olarak resmedilmesidir. Bu sebeple Siyonistlere yönelik ve kimi zaman antisemitik söyleme sahip olan sosyal medya paylaşımlarında da -kasıtlı veya
kasıtsız olarak- esasen anti- Siyonist olan bu gruplara ait görüntüler kullanılmakta. Buna karşılık Siyonist olan ve Türkiye dâhil çok geniş bir ağa sahip
olan Hasidik Habad grubu, siyasi anlamda hem Amerika hem de İsrail siyasetinde son derece etkili olmasına rağmen medyayı çok iyi kullanması sebebiyle daha olumlubir imaj çizmektedir.

"Seçilmişlik" doktrini, Yahudi kimliğinin kurucu unsurlarından biri. Bu anlayışın kökeni nereden geliyor?

Yahudi dininin ve kimliğinin temelini oluşturan, aynı zamanda Hıristiyanlık tarafından da tevarüs edilen "seçilmişlik" inancının kökeni Yahudi kutsal metinlerine (Tanah / Eski Ahit) dayanıyor. Konuyu kısaca ifade etmek gerekirse; Tanrı İbrani atalarını ve bu soydan gelen İsrailoğullarını
seçerek kendileriyle bir dizi ahit yapmış, İsrailoğulları bu şekilde Tanrı Yahve'nin kutsal kavmi olarak diğer topluluklardan ayrılmıştır. Dolayısıyla, İsrail
Tanrısı bütün insanlığın yaratıcısı olmakla birlikte, İsrail'e ahit yoluyla bağlı olduğundan, hükmü ve himayesi özellikle İsrail kavmi üzerinde, aynı zamanda Tanrı tarafından kendilerine verildiği kabul edilen İsrail topraklarında tezahür etmektedir.

Fakat doğrudan Tanrı'nın inisiyatifiyle ve İbrani atalarına yönelik bir vaat olarak başladığı kabul edilen bu ahit, Musa peygamber aracılığıyla Sina'da yapılan ahit kapsamında şeriata (Tora) uyma şartına bağlanmıştır. Rabbani gelenek tarafından -ve daha ziyade Hıristiyanların kendilerini "yeni İsrail" şeklinde konumlandırmasına tepki olarak- İsrail'in, yani Yahudilerin meziyetleri ve üstünlüğü ekseninde ezeli-ebedi bir seçilmişlik fikri ortaya konmuş
olsa da geleneksel anlamda seçilmişlik inancı imtiyazdan çok Tora hükümlerini yerine getirme anlamında dinî bir yükümlülüğü ve buna bağlı dinî üstünlüğü ifade eder. Yahudilerin maruz kaldığı bütün sürgünler ve kıyımlar da bir taraftan onların ahit kurallarını ihlal etmesinin sonucu olarak, öte
taraftan paganlıkla özdeşleştirilen diğer toplulukların Tanrı'yı temsil eden Yahudilere yönelik ezeli düşmanlığı ekseninde yorumlanmıştır. Günümüz ultra ortodoks Yahudilerinin, özellikle de Siyonizm karşıtı kesimin seçilmişlik anlayışının da bu yönde geleneksel-dinî içerikte olduğunu söylemek mümkündür.

Fakat moderniteyle birlikte ortaya çıkan yeni şartlar ve ihtiyaçlar doğrultusunda seçilmişlik inancı farklı şekillerde yorumlanmıştır. Bu inanç, bazı modern Yahudi düşünürler tarafından, taşıdığı üstünlük iması sebebiyle, eşitlik ilkesine aykırı görülerek reddedilmiştir. Çoğu modern Yahudi tarafından ise devam ettirilmekle birlikte revize edilmiş, "Tanrı tarafından seçilen" kavim yerine "Tanrı'yı seçen" kavim şeklinde yorumlanmıştır. Buna göre seçilmişlik, doğrudan Tanrı'nın inisiyatifine dayanan "teolojik bir hakikat" olmaktan çok, Yahudilerin dinî dehasının sonucu olan "tarihî bir misyon"u ifade etmektedir. Geleneksel Yahudi anlayışında ilahi ceza olarak anlaşılan sürgün -yani İsrail topraklarının kaybedilmeside bu doğrultuda, Yahudilerin
Tanrı mesajını diğer milletlere taşıma misyonunun bir gereği olarak görülmüştür. Bütün insanlığın Yahudiler tarafından tek tanrı inancı etrafında birleştirilmesi anlamındaki "misyon" kavramı, seçilmişlik inancının evrensel yorumuna karşılık gelmektedir.

Bu inanç ve beraberinde gelen söylemler İsrail siyasetinin temelini oluşturuyor değil mi?

Evet, bu tarz evrensel yorumlara karşılık söz konusu inanç, çeşitli Yahudi gruplar tarafından, doktrinleşme olarak görülebilecek etnik ve hatta genetik Yahudi üstünlüğü biçiminde de yorumlanmıştır. Bu yorumların radikal uzantısını özellikle günümüz İsrail siyasetinde görmek mümkün. Bu noktada gerek seküler gerekse dindar Siyonistlerin Yahudiliğe ait çoğu kavramda olduğu gibi, seçilmişlik inancını da büyük ölçüde geleneğe zıt veya seçmeci
biçimde yorumladığını ve kendi hedeflerine uygun biçimde kullandığını belirtmek gerekir.

Yaptığı ahit gereği ve şeriata uyma koşuluyla Kenan topraklarını İsrail kavmine veren bir Tanrı fikri seküler Siyonistlere dinî açıdan bir şey ifade etmese de Tanrı ile hem topluluk hem de toprak olarak İsrail arasındaki ilişkinin milli-siyasi boyutu her zaman büyük önem taşımıştır. "Seçilmiş
millet" ve "vaat edilmiş topraklar" söylemi, işin dinî boyutu bir yana, Avrupa kökenli antisemitizmin de eşlik ettiği tarihî-siyasi bir kabul olarak, Siyonizm'in ve modern İsrail devletinin kurucu mitine karşılık geliyor. Bu noktada denkleme hem Yahudi Siyonizmi'nin hem de seçilmişlik doktrininin en büyük destekçisi olan Hristiyan Siyonizmi'ni, özellikle de Mesihçi karakterli Evanjelik hareketi de dâhil etmek gerekir.

Irkçılığa dönüşmüş bir seçilmişlik sendromu, Siyonist Batı'nın koşulsuz desteği ve ülke içi ve dışındaki Siyonist organlar tarafından devamlı olarak pompalanan ortak (Müslüman- Arap) düşman söylemi, İsrail toplumunun şu anda içinde bulunduğu nevrozu özetliyor, kanaatimce. Fakat genç Amerikan Yahudi kuşağı ile ilgili olarak işaret ettiğim Siyonizm karşıtlığının, en azından mevcut İsrail hükümetine yönelik tepki anlamında, İsrailli genç
Yahudi kuşak üzerinde de belli ölçüde etkili olduğu görülüyor. Kadın-erkek İsrail askerlerinin Gazze'de sergilediği terörist eylem görüntülerinin patolojik bir keyifle dünyaya servis edilmesi de esasen bir karşı propaganda görevi görüyor.

Günümüzde Holokost'un, tıpkı "seçilmişlik" gibi Yahudi kimliğinin merkezi bir unsuru haline geldiğini söyleyebilir miyiz?

Geleneksel anlamda Yahudi dini ve kimliği açısından kurucu unsur durumundaki hadise, Sina'da Tanrı ile İsrailoğulları arasında gerçekleşen ahittir. Buna göre Yahudilik, Tanrı'nın kutsal vahyi olan Tora'yı kutsal kavmi olan İsrail'e vermesiyle başlayan ve merkezinde bu ahit ilişkisinin ve şeriatın yer aldığı bir geleneği ifade ediyor. Modern döneme kadar Yahudi dinini ve kimliğini, seçilmişliğin de tebarüz ettiği yer olan Sina ahdi ve onun tazammunları şekillendirmiştir. Bütün bir Yahudi tarihi ve sürgün tecrübesi de ahit kurallarını ihlal edip etmeme doğrultusunda yorumlanmıştır. Aynı şekilde Yahudilikteki önemli günler ve bayramlar, bir ahit topluluğu olan İsrailoğullarının Tanrı'yla olan ilişkisi bağlamında, geçmişte yaşanan olayların hatırlanması ve sonraki kuşaklara aktarılması fonksiyonuna sahip olmuştur.

Günümüzde ise, İkinci Dünya Savaşı'nda yaşanan soykırımın tarihî reel boyutu bir yana, Amerikan Yahudiliğinin 1960'lardaki ihtiyaçları doğrultusunda bir ideoloji haline gelen Holokost'un, gelenekle bağı kopmuş çoğu Yahudi için Sina ahdinin yerini aldığını söylemek mümkün. Buna göre geçmişte
İsrailoğullarının Sina'da Tanrı'ya verdikleri "işittik ve itaat ettik" sözünün yerini, bir nevi yeni ahit konumundaki Holokost'a atıfla kullandıkları "bir daha asla" sözü almıştır. Buna paralel olarak Yahudi bayramlarının içeriği dinî boyuttan etnik kimlik vurgusuna kaymış durumda. Holokost'un bir endüstri haline getirilmesi de daha geniş ölçekli Amerikan ve İsrail siyaseti, özellikle de emperyalist Siyonist hedeflerle ilgili bir konudur. Yahudi kutsal metinlerinde yer alan eskatolojik-Mesihçi kehanetlerin siyasi amaçlarla kullanımı da bu hedeflere hizmet ediyor. Kendini dünya Yahudilerinin
tek temsilcisi olarak lanse eden İsrail'in işgalci-ırkçı politikaları hem Yahudi hem de Hıristiyan Siyonistler tarafından, söz konusu kehanetlerin gerçekleşmesi olarak sunulurken, bu politikalara yöneltilen her türlü eleştiri de anti-semitizm ve Holokost kartı kullanılarak bastırılmaya çalışılıyor. Bu noktada Hristiyan Batı, hem ırkçı Yahudi düşmanlığını ifade eden antisemitizmi ve onun zirve noktası olan Holokost'u hem de İsrail sevicilik anlamındaki Siyonizm'i üreten yapı olarak ironik bir konumda yer alıyor.

Holokost günümüzde bir söylem aracı olarak nasıl kullanıyor?

Esasen Avrupa'nın anti-semitik geçmişinden dolayı sıradan Batılı/Avrupalı için Holokost, bilinçaltından atamadığı bir suçluluk duygusunun ifadesi
olsa da Yahudileri ezeli-ebedi mazlum ve kurban olarak sunan ve her durumda masum ve dokunulmaz kılan Holokost söylemi, İsrail'in Orta Doğu'daki
yükselişini ve saldırgan tutumunu meşrulaştırmak ve karşıt sesleri susturmak için üretilmiş bir propaganda aracıdır. Buradaki Yahudi'nin Siyonizm'e ve İsrail'e eşitlenmiş bir Yahudi olması sebebiyle bu söylem sıradan Yahudiler için de bir tuzak görevi görmekte. Gerçi Gazze'de yaşananların, bütün dünya halkları gibi özellikle genç Yahudi kuşak üzerinde de etkili olduğunu ve gerçek resmi görmelerini sağladığını da belirtmek gerekir.

Peki, bugün Siyonizm'in şiddete ve soykırıma dayalı ideolojisi nereden besleniyor?

Başından itibaren dindar karaktere sahip olan Hristiyan Siyonizmi'nden farklı olarak Yahudi Siyonizmi, hem modern Batılı kavramlar olan milliyetçi ve
sömürgeci söylemlerle bağlantısı hem de Yahudi kutsal metinleriyle ilişkisi açısından pragmatik ve eklektik, aynı zamanda seküler ve heterojen bir hareket olarak ortaya çıkmıştır. Seçilmişlik ve Mesihçilik inançları başta olmak üzere, Yahudi kutsal metinlerinden ödünç aldıkları kavramları
seküler milliyetçi ve sömürgeci hedefler doğrultusunda yeniden yorumlayan ilk Siyonistler, yine bu metinlerdeki eski İsrail anlatısına ait olan ve bilhassa şiddetle özdeşleşen şahsiyetleri ve sembolleri Yahudi geleneğinde hiç olmadığı kadar ve geleneksel okumaya zıt bir şekilde öne çıkarıp yücelttiler.

Siyonizm, temsil ettiği bu seküler-milliyetçi vurgu sebebiyle başlangıçta hem liberal Yahudilerin hem de dindar (Ortodoks) Yahudilerin tepkisiyle karşılaştı. Antisemitizme tepki olarak ortaya çıktığından dolayı, Yahudilik adına sırf etnisiteyi esas alan ve Filistin topraklarına beşerî yolla toplu Yahudi
göçünü öngören bu hareket, Yahudiliğin dinî boyutunu devre dışı bırakması ve Tanrı'nın tarihe aktif müdahalesine dayanan geleneksel Mesihçilik anlayışına ters düşmesi sebebiyle Ortodoks Yahudiler tarafından reddedidi. Esasen Yahudiliğe ait kavramları yorumlama noktasında benzer bir gelenek karşıtı tavrı, daha sonra gelişen dinî Siyonizm'de, bilhassa radikal versiyonunda da görmek mümkün.

Günümüz İsrail siyasetini ele geçiren radikal dinî Siyonizm, Yahudiliğe ait temel kavramların doğrudan dinî-Mesihçi ve aynı zamanda modern ve fundamentalist bir tarzda yorumlanmasına dayanıyor. Şovenist ırkçılığa dönüştürülen seçilmişlik inancının yanı sıra İsrail toprakları üzerinde her türlü hak iddiası ve bu kapsamda -sınırları belli olmayan- kutsal toprakların tamamına yerleşme emrinin ön plana çıkartılması, Yahudi ahlak ve hukukunun evrensel ahlak ve hukukun üstünde görülmesi, Mesihî dönemde kutsal topraklarda elde edilecek dinî-siyasi bağımsızlık ve İsrail'in düşmanlarının yok edilmesi inancı radikal dinî Siyonizm'in merkezinde yer alan unsurlardır.

Bu unsurların çoğu Evanjelik Hıristiyan Siyonistler tarafından da benimsenmekte. Gelinen noktada Siyonizm, Batılı beyaz üstünlüğü fikrinden de unsurlar taşımakta. Dolayısıyla Siyonizm'i, sömürgeci- ırkçı Hıristiyan Batı tarihinin, Mesihçi beklentilerin de etkisiyle Yahudilerle ittifak halindeki son safhası olarak okuyabiliriz.

Bu anlayış bugün varlığını tüm dünyaya kabul ettirmiş görünüyor. Bu imaj, dokunulmazlığını nereden alıyor?

Her şeyden önce şunu söyleyelim; her Yahudi Siyonist olmadığı gibi, her Siyonist de Yahudi değildir. Bilakis Gazze'deki soykırım sebebiyle gittikçe artan sayıda Yahudi, Siyonizm ve İsrail karşıtı tutum sergilerken, kimi Hıristiyanlar -ve dahi sözde Müslümanlar- da farklı dinî veya siyasi sebeplerle Yahudilerden daha fazla Siyonist ve İsrail destekçisi olabilmekte. Filistin topraklarının Tanrı'nın seçilmiş halkı olan Yahudilerin tabii hakkı olduğu ve bütün Yahudilerin bir gün bu topraklara geri döndürülecekleri şeklindeki Kitab-ı Mukaddes'e dayandırılan inanç doğrultusunda hareket eden
ve bu inancı dünyanın sonuyla ilgili tasavvurlarının merkezine yerleştiren Evanjelik Hıristiyan Siyonistler, Filistin'de bir Yahudi yerleşiminin tesis edilmesine katkıda bulunmuşlardır. Daha sonraki dönemde de kurdukları uluslararası Siyonist-Evanjelik ağ yoluyla Yahudi lobisinin yanı sıra, modern İsrail devletinin fanatik destekçisi olmuşlardır.

Gerek Evanjelik Hıristiyan Siyonistler gerekse dindar Yahudi Siyonistler için İsrail devletinin kuruluşu Mesihî sürecin başlangıcına, körüklenen İsrail-Filistin çatışması ise Mesihçi anlamda iyi-kötü mücadelesine karşılık geliyor. Fakat konu sadece dinî boyutla sınırlı değildir. İsrail devleti, temelde emperyalistkolonyalist ve aynı zamanda İslamofobik olan Hıristiyan Batı'nın (burada halkları değil, yönetimleri kastediyorum) siyasi ve ekonomik çıkarlarının bir gereği olarak ve dayatma yoluyla, ait olmadığı bir habitatta kurulmuş, başından itibaren de koşulsuz olarak desteklenmiş habis bir yapı özelliği taşımaktadır. Seküler Siyonist Yahudiler için de konu Orta Doğu üzerinden siyasi-ekonomik güç elde etmektir.

BİZE ULAŞIN