İsrail'in yaklaşık iki senedir Gazze'de sürdürdüğü katliam- soykırım süresince gerek İsrail devleti ve Siyonizm'in teolojik, teo-politik, ideolojik pek çok yönü konuşuldu, konuşuluyor. Ancak kanaatimizce temel İslami kaynaklardaki İsrailoğulları ve Yahudilere dair tasavvur-imajın yeterince üzerinde durulmuş değil. Hâlbuki Kur'an başta olmak üzere hadislerde İsrailoğulları ve Yahudilerin pek çok özelliği ortaya konulur. Bu tasavvur-imajda günümüzde İsrail ve Yahudilerin yaptığı zulüm, soykırım- katliamın arka planındaki zihni-psikolojik, psiko-patolojik saikler bulunduğu görülür. Bu tasavvur- imajın günümüze yönelik güncellenmesi, güncel olaylar ve açıklamalarla irtibatlandırılması da İsrailli yetkililerin teo-politik ve Siyonist zihnî-itikadî arka
planlarını anlamak bakımından elzemdir.
Burada bir kafa karışıklığına da dikkati çekmek isteriz ki, Kur'an "İsrailoğulları" ile Yahudileri ayrı tutar. Kur'an'a göre İsrailoğulları bazı insanî ve manî zaafları olan Yahudileşmemiş "mü'min-Müslüman"lardır. Kur'an'a göre bunlar Hz. Âdem'den bu yana tüm peygamberler tek-yegâne din (ed-Dîn) olan İslam'ı tebliğ ve temsil etmişlerdir.1 Zaman-zeminlerinin ruhuna (zeitgeist) göre sadece şeriatleri, davetleri, ahitleri ve din dillerinde değişim olmuştur. Bu itibarla İsrailoğulları da Yahudileşmeden önce mü'min ve Müslümandırlar. Kur'an'da İsrailoğulları ile Yahudilere olan hitaplar gözden geçirildiğinde bu durum görülür.
Buna göre Kur'an'da adından en çok bahsedilen topluluk olan İsrailoğullarından, Allah Kur'an'da bazen "İsrailoğulları", bazen de "Yahudiler" şeklinde bahseder. Allah'ın aynı "millete" neden iki farklı şekilde hitap ettiği, "İsrailoğulları" ve "Yahudi" kavramının geçtiği ayetler incelendiğinde ortaya çıkar.
Genel olarak "Babil Sürgünü'' öncesi topluma hitap eden ayetlerde "İsrailoğulları", "Babil Sürgünü'' sonrası topluma hitap eden ayetlerde "Yahudiler" kavramı kullanıldığı gözlemlenir. Tarihlerinin belli bir dönemini "İsrailoğulları", belli bir dönemini "Yahudilik" olarak adlandıran bazı Yahudi tarihçileri de Kur'an'ın kategorileştirme metodu ile paralellik içerisindedirler. Ayrıca ayetlerdeki "İsrailoğulları" şeklindeki hitap cümlelerinin genelde kavmi eleştirmeyen, "Yahudiler" şeklindeki hitabın geçtiği ayetlerinse genelde kavmi eleştiren ayetler olması ve bu ayetlerin çoğunun medenî ayetler olması da dikkat çekicidir. Buna göre, Hz. İsa dâhil, bir kısım Hıristiyanların da mensup olduğu İsrailoğulları bir ırkın adı, Yahudilik ise bir dinin adıdır.
Yahudilerin Kur'an'daki karakteristik özellikleri Biz bu yazıda daha ziyade Yahudilerin Kur'an'daki karakteristik özelliklerine yer vereceğiz. Bunu yaparken de yer yer hadislere atıf yapacağız. Burada şu söylenmelidir ki, Kur'an'da İsrailoğullarına hitap eden ayetlerin bir kısmında da onlara eleştiriler-olumsuzluklar bulunur. Ancak bu karakteristik özelliklere yönelik değil, konjonktürel bir tavırdır.
Yahudilere yönelik olanlar ise, bazı istisnalar2 hariç "Tevrat'ı değiştiren" (Bakara, 79), "peygamberlerini katleden" (Âl-i İmran, 183), "yeryüzünde fesat çıkaran ve Allah'a cimri iftirası atan" (Maide, 64), "Hz. Meryem'e iftira eden" (Nisa, 156), "iman edenlere en şiddetli şekilde düşmanlık eden" (Maide, 82), "Üzeyir Allah'ın oğlu diyecek kadar iftirada alçalan" (Tevbe, 30), "içlerindeki kıskançlık ve menfaatleri yüzünden gerçek olduklarını bildikleri
halde Kur'an'a inanmayan" (Bakara, 146), "ne kadar davet edilseler de çoğu iman etmeyecek olan" (Bakara, 100 ve Nisa, 155), "Allah'ı inkârlarından dolayı lanete uğrayıp aşağılık domuz ve maymunlara çevrilen" (Bakara, 88-89), "bilginlerini ve rahiplerini Allah'tan başka Rabler edinen" (Tevbe, 31),
"halkın malını haksızca yiyen", "bile bile hakkı gizleyen" (Tevbe, 34 ve Al-i İmran, 71), "kendilerini Allah'ın oğulları makamında gören" (Maide, 18), "Müslümanlar aleyhinde rahatlıkla Hristiyanlar ile dost olan" (günümüzde olduğu gibi onlarla her türlü işbirliği yapan, tuzak kuran, kurum ve devletleriyle tüm Batı'yı kendi lehine harekete geçiren) (Maide, 51), "Peygamber ve müminler onların dinine girmedikçe asla razı olmayacak" (Bakara, 120), "dinlerinde aşırı giden", "Tevrat'taki hakikatleri bile bile gizleyen" (Nisa, 171 ve Maide, 15) bir zihniyet vardır. Bu özelliklerden önemli gördüklerimizi kısaca açıklayacağız.
Fesat-kargaşa-kaos çıkarma Yeryüzünde fesat-kargaşakaos çıkarma bu özelliklerin önde gelenlerindendir. Zira "İsrailoğulları" suresi olarak da
bilinen İsra suresi 4-6. ayetlerde onların yeryüzünde iki kez fesat çıkaracaklarından söz edilir. Bu surenin başında yer alan İsrailoğulları-Yahudilerin, kötülükleri sebebiyle uğradıkları iki büyük işgal ve yıkımdan söz edeceğiz ki, İsra suresi 4-6. ayettedir. Bu ayetler şöyledir:
"Biz kitapta İsrâiloğullarına şöyle bildirmiştik: "Yeryüzünde mutlaka iki defa fesat çıkaracak, çok böbürleneceksiniz. Bu iki fesattan ilkinin zamanı
gelince üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin arasında dolaşıp köşe bucak her tarafı aradılar. Bu, yerine getirilmiş bir vaat idi. Bir zaman sonra onlara karşı size tekrar üstünlük verdik, servet ve oğullarla gücünüzü arttırdık; adamlarınızın sayısını daha da çoğalttık."
Bu âyetteki kitap genellikle Tevrat diye açıklanırken bunu levh-i mahfûz olarak anlayanlar da vardır. Bu anlayışa göre âyeti "Sizin iki defa bozgunculuk çıkaracağınız levh-i mahfûzda yazılıdır, yani ilmimizde mevcuttur, bunu yapacağınız bizce malumdu. Nitekim ikisini de yaptınız" şeklinde anlaşılır. Ayetteki "fesat"tan maksat, İsrâiloğulları'nın genel olarak Allah'ın Tevrat'ta koyduğu hükümleri çiğnemeleridir. Tefsirlerde iki fesattan biri peygamber Eş'iya'yı (İşaya) öldürmeleri veya Ermiya'yı (Yeremya) hapsetmeleri; ikincisi ise Hz. Yahyâ'yı öldürmeleri, Roma yöneticileriyle iş birliği yaparak Hz. Îsâ'yı öldürmeye kalkışmaları şeklinde açıklanır.
Peygamberleri öldürmeleri
Allah, kin ve düşmanlıkta önde gelen İsrâiloğullarına içlerinden birçok peygamber göndererek onları diğer milletlere karşı üstün kılmış ancak onlar, gönderilen peygamberlerden bazılarını öldürmüşlerdir. Bu durum Kur'an'da şöyle ifade edilir: "Allah'tan bir ipe ve insanlardan bir ipe tutunmadıkça, nerede bulunurlarsa bulunsunlar, onlara alçaklık damgası vurulmuş; Allah'ın gazabına uğramışlar ve aşağılanmaya mahkûm olmuşlardır. Bu, onların Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri ve haksız yere peygamberleri öldürmeleri yüzündendir. Bu (cüretleri de) onların isyan etmiş ve haddi aşmış bulunmalarındandır." (Âl-i İmrân, 112).
Şüphesiz insanları hidayete erdirmekten başka görevi olmayan peygamberleri öldürmeleri; onların kalplerinin katılık derecesini, azgınlıklarının sınırını veya sınırsızlığını gösterir. İsrâiloğulları Hz. İbrâhim'den önce gönderilmiş ve insanlığın ikinci atası olarak kabul edilen Hz. Nûh ve diğer bazı peygamberlerin peygamberliğini kabul etmemiş, peygamberler arasında ayrım göstererek Allah'ın emrine karşı gelmişlerdir. En son gönderilen peygamberlerden Hz. Îsâ ve Hz. Peygamber'i de "peygamber" olarak tanımamışlardır.
İsrâiloğulları'nın öldürdüğü peygamberler arasında Hz. Zekeriya ve Hz. Yahya da vardır. Onlar ayrıca Hz. Îsâ'yı çarmıha gererek öldürmeye çalışmışlar ancak Allah onların bu girişimini boşa çıkarmıştır. Kur'an onların Hz. Îsâ diye çarmıha çıkardıkları kişinin aslında onlara Hz. Îsâ diye gösterilen başka bir kişi olduğunu belirtilir (Nisâ, 157). Onların peygamberlere karşı ihanette sınır tanımayan tavırları Hz. Peygamber döneminde de
devam etmiştir. Nitekim onlar Hz. Peygamber'i zehirlemek ya da ona sihir yapmak suretiyle öldürmeye de teşebbüs etmişlerdir.
Sözlerini yerine getirmemeleri
Allah ile ahitleşme veya onlardan söz alma (misak) kavramları, kendilerine gönderilen peygamberlere ve kitaplara uyma, belirtilen emir ve yasaklara uygun hareket etme anlamı taşır (Bakara, 83-84; Mâide, 12-13). Bu kavramlar benzeri şekilde Medine'ye hicretten sonra Müslümanlarla İsrâiloğullarının anlaşmaları konusunda da kullanılır. Ancak İsrâiloğulları gerek Allah'a verdikleri sözlere gerekse Müslümanlarla ahitleşmelerine
sadık kalmadıkları, sözlerinin aksine hareket ettikleri Kur'an'da şu ayetlerde açıkça ifade edilir:
"Allah'a verdikleri sözü bozmaları sebebiyle lanete uğramışlar, kalpleri katılaşmıştır. Allah'ın kitabını tahrif edip, onu kendi isteklerine uydururlar. Çok azı dışındakilerin her zaman hainliklerine şahit olursun' (Mâide, 13).
"Onlar ki, iyice pekiştirdikten sonra da Allah'a verdikleri sözden dönerler, Allah'ın birleştirilmesini emrettiğini ayırırlar, yeryüzünde fesat çıkarırlar; işte sonunda zararlı çıkacak olanlar da yalnız bunlardır." (Bakara, 27) Allah'ın emrine karşı gelen ve isyan yolunu seçenlerin kötü ahlâk ve davranışlarının üç önemli örneği zikredilir: Birincisi, Allah'a verdikleri sözden dönmeleri. Bu söz ya ezelde "Elestü birabbiküm= Ben sizin rabbiniz değil miyim?)"
şeklindeki ilâhî suale insanların özlerinin, kutsal mecliste "evet!" diyerek v erdikleri (A'râf, 172), Allah'ı rab olarak tanımayı ve O'na kulluk etmeyi içeren sözdür veya dünya hayatındaki çeşitli ilişkilerde Allah'ı şahit tutarak, O'nun adını anarak verdikleri sözlerdir. Münafıkların ve onların özelliklerini paylaşan diğerlerinin âdetlerinden biri de verdikleri sözde durmamalarıdır.
İkincisi, "Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyler"i kesip ayırmaları. Bazı tefsirciler tarafından bu ifadenin "birleştirilmesi emredilen" kısmı, akraba ile ilgilenmek (sıla-i rahim), karı kocanın arasını bulmak gibi özel ilişkilere tahsis edilir. Doğrusu bunu daha geniş bir çerçevede almak ve anlamaktır. Allah Teâlâ bütün dinlerin, peygamberlerin, kitapların, insanlığın tevhit anlayış ve inancı çerçevesinde birleştirilmesini; bir ve beraber olmaları gerektiği halde ayrı düşmüş, parçalanmış olanların bir araya getirilip kaynaştırılmalarını istemiş; her nesnenin ve her kişinin olması gereken yerde olmasını, lâyık olduğunu bulmasını murat etmiştir. Düzen bozucular (fesatçılar) ve günahkârlar (fâsıklar, zalimler) ise bunları parçalamak ve ayırmakla meşguldürler.
Üçüncüsü ise, yukarıda söz konusu ettiğimiz üzere, "yeryüzünde fesat çıkarmaları", bozgunculuk yapmaları. Tarih boyunca yeryüzünde, maddî ve manevî olarak düzeni bozan, çevreyi kirleten, huzursuzluk, acı ve felâketlere sebep olanlar genellikle inkârcılar, ahlâksızlar, zalimler ve günahkârlar
olmuştur. Her günah (Allah'ın yapılmasını yasakladığı, yapanları cezalandıracağını bildirdiği her şey) aynı zamanda yeryüzünde bir kötülüktür, fesattır, dengeyi ve düzeni bozmaktır. Amaçları ne olursa olsun sonunda günahkârların, Allah'ı bırakıp nefis ve şeytana kul olanların zararlı çıkacaklarında şüphe yoktur; çünkü bunlar, ömür sermayesiyle fâni dünyayı satın almışlar, ebedî saadetten mahrum kalmışlardır.
Nitekim dünyanın ilk anayasası olarak da görülen "Medine Vesikası"ndaki taahhütlerini de bozmuşlardır. Ayrıca tarih boyunca bütün peygamberleri
de yüzüstü bırakıp ahitlerini bozmuşlar, bazı peygamberleri de öldürmüşlerdir.
Dipnotlar:
1. Bu yönde ayetler için bk. Bakara, 2: 135, 140; Al-i İmran, 3: 67.
2. İstisna kabul edilebilecek bu ayetler için bk. Bakara, 2: 62, 113; Maide, 5: 69.
* İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi
İslami İlimler Fakültesi Öğrt. Üyesi