Charles Lynch, 18. yüzyılda ABD Virginia'da yaşamış, İrlanda göçmeni, sıradan bir çiftçiydi. Ömrünü böyle tamamlamış olsaydı bu yazıya misafir olması mümkün değildi. Ancak Lynch, ABD'de çok meşhur oldu. Virginia'da bir kente ismi verildi, hukukla ilgili en ufak bir eğitimi olmamasına rağmen 31 yaşında hâkim oldu. Daha sonra da senatörlüğe kadar yükselerek beş yıl bu görevi yürüttü. Hakkında makaleler, kitaplar yazıldı.
Fakat Charles'ı meşhur eden şey ziraat alanında imza attığı bir buluş veya çiftçiliğe getirdiği yenilikler filan değil, fikirlerine uymayan insanları topluluklara kırbaçlatmak, taşlatmak, zorla askere aldırmak, mallarına el koymak gibi uygulamalarıydı. Bugün tüm dünyada yasadışı biçimde ve yargılama yapılmaksızın uygulanan ceza yöntemleri için kullanılan "linç etmek" deyimi işte bu çiftçinin soyadından geliyor.
Charles Bey Amerikan iç savaşı sırasında İngilizlerden bağımsızlık isteyenlere karşı çıkan herkesi bu yöntemlerle yok ediyordu ve bu yüzden ödüllendirilerek düzmece bir mahkemeye yargıç yapıldı. Verdiği cezalar yasal hale getirildi. "Linç etmek", "linç yasaları" gibi terimler sözlüklerde yer aldı.
Bizim tarihimizde de meşhur linççiler vardı. Bunlardan en bilineni, Millî Mücadele yıllarındaki linçleriyle tanınan Sakallı Nurettin Paşa'ydı. Örneğin 9 Eylül 1922'de, kaçan Yunan ordularının ardından İzmir'e giren Paşa, yıllardır Millî Mücadele aleyhinde vaazlar veren, Türk düşmanı Rum din adamı
Kalafatis'i ahaliye sokakta linç ettirerek öldürtmüştü.
Aynı şekilde Millî Mücadele karşıtı yazılarıyla tanınan gazeteci Ali Kemal vakası vardır. Mücadelenin kazanılmasından sonra Ali Kemal yargılanmak üzere İstanbul'dan Ankara'ya götürülecekti. Teşkilat-ı Mahsusa üyesi birkaç kişi şahsı berber dükkânında yakalayıp yola çıkardılar. Ama o sırada İzmit'te bulunan Sakallı Paşa'ya teslim ettiler. Onunla görüştükten sonra dışarı çıkan Ali Kemal toplanan kalabalık tarafından kafası taş ve çekiçlerle kırılarak ve bıçaklanarak öldürüldü. Değerli eşyaları alındıktan sonra giysileri çıkartıldı ve ölü bedeni bir iple bağlanarak
sokaklarda sürüklendi, sonra da asıldı.
Doktor Rıza Nur hatıralarında bu konuyu sorduğu Paşa'nın cevabını şu şekilde aktarıyor: "İzmit'e getirdiler. Aldım. İstintak ettim (sorguya çektim -b.n). Hakaret ettim sonra da asker ve ahaliden bir kalabalık toplamalarını emir erlerime emrettim. Topladılar. Beklesinler, Ali Kemal'i çıkartacağım, hemen üstüne üşüşsünler, sopa ile, taşla, yumruk ile gebertsinler, dedim. Öyle yaptılar. Sonra da oraya astım". Bu kişilerin bu cezaları hak edip etmemeleri ayrı konu ama ortada yargısız infazlar olduğu ve bunların da tamamen keyfi olarak uygulandığı ortada. Günümüzün "modern" linçleri Linç kültürüne ismini veren Charles Lynch'ten 250, Sakallı Paşa'dan 100 yıl sonra, günümüzde bu eylem, belli bir kesimin kendi fikirlerine uymayan kişileri sosyal medyada hedef gösterip küfür, hakaret, tehdit, fişleme gibi yöntemlerle mesaj bombardımanına tutması olarak tezahür ediyor. Bugün artık sokakta yakalayıp topluca taşlamak, bıçaklayıp kamçılamak gibi saldırılara pek rastlanmıyor ama hedefe konan kişi sosyal medya mesajlarıyla taşlanıp pes ettiriliyor.
Günümüzün en sıkı "modern" linççileri de CHP içinden çıkıyor. Malum, CHP'nin ileri gelenleri, örneğin bugünkü genel başkanları Özgür Özel, partilerinin İttihatçı gelenekten geldiğini söylüyor. Sık sık "Biz Jön Türkleriz. Bu kavgayı 150 yıldır veriyoruz" diye övünerek anlatıyor. İttihat ve Terakki üyesi Sakallı Nurettin Paşa gibi, CHP'liler de aynı geleneğin takipçisi olduğundan olsa gerek, linç kültürüne hiç yabancılık çekmiyorlar. Üstelik gözlerine bir av kestirdiklerinde etraflarına kalabalıklar toplamakta da hiç zorluk çekmiyorlar.
Bırakalım karşı cepheden insanlara uygulanan bu linçleri, kendilerinden olan fakat istenildiği anda, istenildiği şekilde "şiddetli" tepki vermeyen kişileri bile bir kalemde ezip geçebiliyorlar. 2018 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP adayı olan Muharrem İnce'ye yapılanlar bunun çok bariz bir örneği. İnce aday gösterildiği andan itibaren CHP tabanında yayılan coşkuyu, erkenden ilan edilen zafer havasını, adayın "kuantum fiziği" gibi söylemleriyle göklere çıkarılışını hatırlayalım.
Fakat seçim sonuçlarının açıklandığı saatlerde İnce ortadan kaybolmuş ve saatlerce sesi soluğu çıkmamıştı. Sonra bir gazeteciye attığı "Adam kazandı" mesajının yayılmasıyla, aylardır allayıp pulladıkları İnce'nin mezarını hemen o akşam kazmaya başladılar. Ne satılmışlığı kaldı, ne "Saray'ın adamı" olduğu. Sonraki günlerde yapılan CHP kongresinde tuvalet kapısının yanında oturtacak kadar aşağıladılar. İnce 40 yıllık partisinden
istifa etmek zorunda kaldı. 2023 seçimlerine giderken İnce, yeni bir parti kurdu ve aday oldu. Bu defa da oyları bölmekle suçlandı. Sosyal medyada sayısız hakaret işitti. Sahte porno görüntüleriyle bir videosu yayıldı ve nihayet seçime sayılı günler kala adaylıktan çekilmek zorunda bırakıldı. Ağzını her açtığında linç orduları saldırıya geçti, susturuldu. Benzeri Kılıçdaroğlu'nun da başına geldi. 2023 seçimlerinde "Altılı masa"nın ortak adayı yapıldı. O andan itibaren CHP'nin tehdit dili devreye girdi. Hükümet üyeleri ve ona destek veren herkes yargılanacak, hesap verecekti. Suriyeliler davul zurnayla gönderilecek, AK Parti'nin dış politikada yaptığı ne varsa "180 derece tersine" çevrilecekti. "Pirom geliyor", "dedem geliyor" güzellemeleri havada uçuşuyordu.
Fonlama gazeteciler her gün köşelerinde, TV ekranlarında Kılıçdaroğlu'nun ne kadar tecrübeli bir devlet adamı olduğundan, dürüstlüğünden dem vuruyordu. Hatta iki tane belediye başkanının cumhurbaşkanı yardımcısı ilan edildiği ve ona "sayın cumhurbaşkanım" diye hitap ettikleri videolar hazırlandı. Pek neşelilerdi, "aramızda kalsın" kazanıyorlardı.
Tabii seçim sonuçları ortaya çıkar çıkmaz "piro" yerden yere vurulmaya başlandı. Zaten herkes ona "aday olma" demiş ama o kimseyi dinlememişti. CHP tarihi bir fırsatı kaçırmıştı. O gün bu gündür Kılıçdaroğlu belini doğrultamadı. Şaibeli bir kurultayda son kez aday oldu ancak delegelere dağıtıldığı ortaya çıkan devasa paralarla alt edilerek elendi. CHP genel başkan yardımcıları Nisan ayında apar topar düzenledikleri yeni kurultayda, eğer kayyum olarak atanırsa 1,7 milyon üyenin onun suratına tüküreceğini TV ekranında dile getirdi. Hızını alamayan "gazeteciler" Kılıçdaroğlu'nu aday gösterecek delegelerin partiden ihraç edilmesi gerektiğini bile söyledi. Daha dün aday yaptıkları, "Atatürk'ün koltuğunda" 13 yıl oturan kendi genel başkanlarını bir kaşık suda boğacak hale gelmişlerdi.
"İlk boykot şehidimiz"
Kimler linç edilmedi ki CHP ve çevresinin ellerinde? Örneğin Türkiye'nin en iyi ve en tanınmış fotoğrafçısı Ara Güler'i yıllarca kendilerinden saymışlardı. Ne de olsa sanatçıydı (kendisi bunu reddeder ve fotoğrafçı olduğunu söyler), sanatçı dediğin de muhalif (yani CHP'li) olurdu. Ta ki
Külliye'ye gidip Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın fotoğraflarını çekene kadar. O andan itibaren Ara Güler bir nefret nesnesine dönüştü ve salvolar başladı.
Erdoğan'ın yanından yöresinden geçen herkes "Saray'a satılmış" oluyordu. Yılların sanatçısı Hülya Koçyiğit, koskoca Orhan Gencebay, Suriye'ye askeri operasyon sırasında sınırda askere moral veren tüm anlı şanlı sanatçılar taşlandı. Kılıçdaroğlu'nun deyimiyle "yalakadan sanatçı olmaz" gibi
terbiyesiz yakıştırmalarla etiketlendiler.
İBB'ye yönelik yolsuzluk soruşturmaları ve belediyenin başındaki şahsın tutuklanması sonrası CHP linçleri ayyuka çıktı. Artık herkes hedefteydi. Tıpkı 2001'deki İkiz Kuleler saldırısı sonrası ABD'nin "Ya bizden yanasın, ya teröristten" formülüyle ilan ettiği gibi, CHP de toplumu ortadan ikiye bölüp bunu Saraçhane meydanında ilan etti.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel TV kanallarının isimlerini tek tek sayarak açıkça tehdit etti. Gerekçe o kanalların CHP eylemlerini "yeterince
uzun" ve CHP'nin istediği söylem ve görüntülerle aktarmamış olmasıydı. Bu TV kanalları kim oluyordu da polise taş, sopa, asit atanları gösteriyor, CHP'nin çiçek çocuklarını az gösteriyordu. Aynı şeyi 2019 yerel seçimleri öncesi, şimdi yolsuzluktan tutuklu olan İBB eski başkanı da yapmış, TV
kanallarının isimlerini saymakla yetinmeyip sahiplerini ve ailelerini de tehdit etmişti.
CHP'nin fonlanmış ekipleri çok sayıda içerik üretip sosyal medyalarda dolaşıma soktular. Tabii bunların yayılması için ünlülerin desteği lazımdı. CHP ne diyorsa aynı sertlikte, aynı cümlelerle tekrar etmeleri emir telakki edilmeliydi. Sessiz kalmaları zaten düşünülemezdi. Ama (belki de
konu yüz kızartıcı suçlar olduğu için) kimi muhalif ünlülerden pek ses çıkmadı. Örneğin yazar ve oyuncu Yılmaz Erdoğan topun ağzındaydı. "Oyuncu olamadın, bari aktivist ol" diye sıkıştırdılar.
Yılların muhalifi komedyen Cem Yılmaz öyle ağır eleştirildi ki sonunda 16 milyon takipçili hesabını kapatmak zorunda kaldı. Yayınladığı mesajlar hiçbirini kesmedi. Daha önce İBB başkanını "İkinci Atatürk" ilan etmiş Athena Gökhan isimli şarkıcı da linçten nasibini aldı. Sadece "apolitik
takılacağını" söylediği için yakası açılmadık küfürlere maruz kaldı.
CHP'ye asker yazılıp ortak linçlere anında katılmayan her bir fani gömüldü. Şahsen adını daha önce duymadığım bir "fenomen" olan Gökhan Ünver ters bir laf da etmemişti. Tek yaptığı bir şey söylememekti (buraya Roland Barthes'ın faşizmle ilgili meşhur aforizması geliyor). Ezdiler. CHP'nin boykot çağrısına katılan bir ünlü, TRT dizisinde oynayıp TRT'ye boykot çağrısı yapınca diziden çıkarıldı. Bu kişiyi de "İlk boykot şehidimiz" şeklinde lanse ettiler. Takipçi sayısını 800 bin arttırdılar.
Tek tip bir toplum ideolojisi
Bütün bunlardan anlıyoruz ki olası bir CHP iktidarında basın tamamen CHP politbürosunun güdümünde hareket edecek,
aksi halde zorla el konulacaktır. Medya CHP'nin eline tutuşturduğu haberleri, istenen dil ve tarzda aktaracak, yoksa linç edilip kapatılacak, sahipleri tutuklanacaktır. Sanatçılar tek merkezden yönlendirilecek, hepsi birer CHP propagandacısına dönüştürülecektir. Hiç kimse sosyal medyada CHP aleyhinde kem söz edemeyecektir.
Son olarak bir araştırmaya göz atalım. Sonuçlarını Prof. Dr. Behçet Yalın Özkara'nın açıkladığı bir ankete göre, "CHP'ye oy veren biriyle samimi arkadaşlık kurabilirim" diyen AK Partililerin oranı: yüzde 76,9. "AK Parti'ye oy veren biriyle samimi arkadaşlık kurabilirim" diyen CHP'lilerin oranı: yüzde 25,3. Alın size kutuplaşma, alın size linç kültürünün en çarpıcı sonucu.
CHP kuruluş ideolojisine uygun olarak bugün de tek tip bir toplum istiyor. Yukarıdan aşağıya sopayla terbiye edilmiş insan kalabalıkları "kurtarıcı" CHP'nin gösterdiği hedeflerden milim sapmamalı. Bunu sağlamak için ellerine geçen her türlü baskı aracını kullanmaktan çekinmeyeceklerdir. Şu an tek eksikleri İstiklal Mahkemeleri. Ancak gücü ele geçirdikleri an, Yassıada Mahkemeleri örneğinde olduğu gibi, bunları da derhal kuracaklarından kimsenin şüphesi olmasın. Yaptıkları yapacaklarının garantisidir.