Saliha Erdim: İNSANIN SABRI, ANLAYIŞI, SEVGİSİ TÜKENİR Mİ?

İNSANIN SABRI, ANLAYIŞI, SEVGİSİ TÜKENİR Mİ?
Giriş Tarihi: 26.05.2025 17:14 Son Güncelleme: 26.05.2025 17:14

İnsan yapısı itibariyle son derece mücadeleci, gayretli ve içinde bulunduğu şartları daha iyiye taşımak için akla hayale gelmeyen yollar yöntemler deneyen ve kolay kolay pes etmeyen bir yapıya sahiptir. Fakat muhtelif sebepler bu özelliğimizi devre dışı bırakabilir. Bunaldığımızda ve artık
çözüm üretemediğimiz durumlarda, "Sevgim bitti", "Güvenim kalmadı", "Artık tahammül edemiyorum", "Benden bu kadar" dediğimiz olur. Kendi gayretlerimiz ve metodumuzla ya da başkalarından yardım alarak sonuç alamadığımızda, mücadeleden yoruluruz ve tabiri caizse artık denizin bittiğini zannederiz.

Gerçekten hissettiklerimiz doğru mudur?

Mücadeleyi besleyen şey ümittir. Bizler kendi doğal yaşam alanımız içinde duygularımızı küntleştiren, daraltan, bunaltan ve hatta nefes alamayacak hale getiren kişiye ya da şartlara bağlı zorluklar yaşayabiliriz. Bu zorlukları düzeltmek için uzunca bir süre mücadele eder, sabreder, alttan alır ve yıpratan sürecin iyileşmesini bekleriz. Her seferinde yeterince netice alamamışsak, yardım çığlıklarımız duyulmamışsa ve mücadelemiz görülmemişse,
muhatabımızın değişmeyeceğine veya şartlarımızın düzelmeyeceğine dair bir inanç oluşmaya başlar. İşte bu noktada ümidimiz kalmaz ve mücadeleyi bırakırız. "Ben tükendim, sabrım ve sevgim bitti" deriz. Yoğun bir gönül yorgunluğu içinde pes ederiz. Bu gerçekten en derinden hissedilen duygudur.

Tükenen duygular yeniden oluşur mu?

Tükendi zannettiğimiz duygular eskisinden daha güçlü bir şekilde yeniden ortaya çıkabilir. Bu da ancak ya davranışların ve şartların iyileşmesiyle, eğer biz yanlış düşünüyor ya da davranıyorsak bunu düzeltmemizle ya da bakış açımızı değiştirerek beklentilerimizi farklılaştırmamızla mümkün olabilir.

Fakat bazı durumlarda o kadar ümidimizi kaybederiz ve o kadar yaralanırız ki şartlar en iyiye doğru değişse bile, artık gönülde o kişiye yer kalmadığı için tekrar başlayamayız. Bu çözülmede ve kopmada, muhatabımızın zorda kaldığında tamam diyerek, biraz feraha erdiğinde zarar verecek davranışlara devam etmesinin veya baştan beri hep aynı şekilde davranmasının ve bunun defalarca olmasının önemli rolü vardır. Bu durumda ise ne yazık ki kopuş kaçınılmaz olur.

Mücadele gücümüzü kıran durumlar

Mücadele gücümüzü nelerin kırdığına şöyle bir bakalım: Yakın çevremizdeki insanların kendi yöntemlerini, biz istemediğimiz halde tercih etmemiz için bizi zorlamaları ve mecbur bırakmaları. Yanlış yöntemle mücadele etmemiz ve netice alamayınca, muhatabımızın değişmediğini düşünüp pes etmemiz. Belki de bizim için nimet olan bir durumu, bakış açımızın yanlış olması sebebiyle dezavantaj gibi algılayıp değiştirmeye çalışmamız. Bizim
için nelerin bir nimet ve şükür vesilesi olduğunun farkında olmamamız; yani, olmayan yüzde 5'e odaklanıp, elimizdeki yüzde 95'i göremememiz. Yaşananları kişiselleştirerek, beklentimiz gerçekleşmediğinde karşı tarafın bunu bilinçli ve inadına yaptığını düşünmemiz. Bu tutum sebebiyle iki tarafın da duygu bağlarına zarar vermemiz. Başta sağlık nimeti olmak üzere, her sabah yeniden uyanmamızı, yediklerimizin tadını alabilmemizi, bakınca görebilmemizi, akıl olgunluğu taşıyor olmamızı ve daha nice nimetleri göz ardı etmemiz.

Normalde her insanda farklı şekillerde bulunan, değişime dirençli ve idare edilebilecek alışkanlıkları ve bakış açılarını değişime zorlamamamız. Oysa bunlar, genellikle hayat kalitemizi etkilemeyen fakat bizim beklentierimize uymayan hususlardır.

Canımızı sıkan olaylar karşısında genellikle pasif agresif bir tutum sergileyerek geri çekilmemiz ve konuşamadan içimize atmamız. Kendimizi sevmememiz, değersiz ve işe yaramaz görmemiz. Arkadaşımızın, dostumuzun olmaması. Kendimizi mutlu ve huzurlu hissettiren, isteyerek yaptığımız
bir mesleğimizin veya işimizin olmaması. Anne babamız tarafından yaşımız kaç olursa olsun hâlâ her yaptığı eleştirilen, kıyaslanan ve güvenilmeyen bir evlât muamelesi görmemiz. Okuyup kendimizi yenilemememiz ve öğrenmeye kapalı olmamız. Dualarımızın doğru olmaması. "Allah'ım beni bu sıkıntıdan kurtar" demek yerine "Allah'ım, bu sıkıntının oluşmasında benim bir dahlim varsa onu anlamamı ve ortadan kaldırmamı nasip eyle. Eğer benimle ilgisi yoksa, muhatabıma yardımcı olarak onun bu zarar verici durumdan kurtulmasına beni vesile eyle" diye dua etmek, seçenekli ve objektif düşünme açısından daha doğrudur.

Daha önceden yaşadığımız sıkıntıları çözmek için verdiğimiz mücadelenin sonuç vermediğini gördüğümüzde, her olayı sanki baş edemeyeceğimiz ve çözüm üretemeyeceğimiz bir kördüğüm gibi algılamamız. Her meselenin çözüme kavuşmasının gerekmediğini, bazı şeylerin idare edilmesinin
daha hayırlı olacağını ve bu dünyada her şeyin tam da istediğimiz gibi olamayacağını anlayamamamız. Çocukluğumuzdan beri her yaptığımızın beğenilmeyip eleştirilmesi ve iyi bir şey yapamayacağımıza inandırılmış olmamız. Evlenince de eşimiz tarafından aynı tutumun devam
ettirilmesi. Başka problemlerle uğraşmaktan yorulup, yeni bir problemi çözmek için uğraşmaya takatimizin kalmaması.


Muhatabımızla konuştuğumuz ve ihtiyaçlarımızı söylediğimiz halde zarar verici hal ve tavırlarını devam ettirmesi. Muhatabımızın, tedavi olması gereken psikiyatri bir rahatsızlığı olduğu halde tedaviyi reddetmesi ya da ilaçlarını kullanmaması. Eşlerden birinin akıl zaafı taşıması; yani, zekası normal olduğu halde aklını bir yetişkin gibi kullanamayıp çocuk gibi hareket etmesi. Kârını zararını bilmemesi, her diyenin sözüne inanması. Meselâ, her isteyene para vermesi, herkese kolaylıkla güvenmesi, defalarca yüklü miktarlarda borç yapması ve bir daha yapmayacağına dair yeminler
ettiği için, ailesinin binbir fedâkârlıkla bu borçları ödemesi fakat daha sonra aynı duruma tekrar tekrar düşmesi. Yani bir türlü öğrenememesi.

İnsanlara olan güvenimizin basit sebeplerle bitmesi ve insan gerçeğini bilmememiz. Daha da ilâve edilebilecek sebeplerle mücadele etme gücünü kaybettiğimizi düşünerek, "Artık yoruldum" der ve pes ederek geri çekilebiliriz. Oysa hayatımızın realitesi bizi ayakta, güçlü ve dinamik olmaya sevk etse de yorulmak, yavaşlamak, tükenmiş gibi hissetmek de insani bir durumdur. Bazen, böyle durumlarda ciddi kararlar almadan, biraz geri çekilip sakince düşünmek, yaşadıklarımıza daha objektif bakmamıza yardımcı olabilir. Fakat şu husus ta iyi bilinmeli ki, tükendim dediğimizde bile bizi devam ettirecek önemli bir enerji depomuz daha vardır. Yeter ki doğru yöntemlerle hareket edelim ve gerektiğinde profesyonel destek alalım.

BİZE ULAŞIN