Hüsrev Hatemi: Beynimin apartımanındaki apartımanda ikamet ederim

Beynimin apartımanındaki apartımanda ikamet ederim
Giriş Tarihi: 15.9.2017 10:39 Son Güncelleme: 15.9.2017 17:26
İstanbul’daki apartıman hayatı bizde olmaz Ali Bey. Bizde kaç-göç var. Elin adamıyla eşimizin aynı bina merdiveninde karşılaşması hoş değil.

İran Azerbaycan'ında doğan, I. Dünya Savaşı'ndan sonra Tiflis'te çalışarak Tebriz'deki ailesinin geçimini sağlamaya çalışan babam, Kızılordu Tiflis'e girmek üzereyken, İstanbul'a göç etmeye karar vererek önce Tarlabaşı'nda bir pansiyonda kalır. Sonra Laleli, Fatih'te... Evlendikten sonra ise babasıyla birlikte Yedikule Halid Efendi Sokağı'nda iki katlı bir eve geçer. Ablam Fatih'te, ağabeyim Nadir Hatemi ise Yedikule Halit Efendi sokağındaki evde doğmuş. Büyükbabam ve büyük halam Yedikule'de vefat etmişler. Babam, babasını ve 18 yaşındaki kız kardeşini kaybettiği Yedikule'yi terk etmek istemiş. Peyami Safa'nın Fatih-Harbiye romanında tasvir edilen duygular içinde, bu ölümleri İstanbul tarafında sık hatırlayacağını düşünüp, Haliç'in karşı tarafına geçmek istemiş ve Galata yakınlarında bir yer arayarak Kurtuluş Tramvay Caddesi'nde hâlâ var olan "Modern Apartımanı"nda kiraladığı bir daireye geçmiş. İşte 1938 son ayında ikiz biraderim Hüseyin ile doğacağımız yer bu apartıman olmuş. Böylece Hüseyin ile ben, gözlerimizi Modern Apartımanı'nda açtık. Dış dünyada II. Dünya Savaşı başlamak üzereydi. Babam doğduğu Dilman şehrinden bir dünya harbi yıkımı ile ayrılmış ve II. Dünya Harbi onu İstanbul'da bulmak üzereymiş. Türkiye'nin savaşa girmemesi üzerine farkında olmadığımız bu tehlikeyi atlatan ben ve Hüseyin'in 1943'e kadar kalacağımız bu apartımanda tabii olarak çok az anımız var.

'Lüküs Hayat' başlıyor

Apartıman görevlisi Mıgırdıç Ağa, iki elinde birer çöp varili olarak biz ikizleri eğlendirmek maksadıyla kendi etrafında dönerek; "Kara tavuk tepeli kulakları küpeli" şekline bir oyun havası söylerdi. Annem servis kapısına gelince de utanarak ciddi bir tavır takınır ve apartımanın karanlık merdivenlerinden inerek kaybolurdu. Bu oyun havasını sonraki yıllarda hiç duymayacaktık. Fakat ilk defa kafiyeli bir söz duymuş olan pijamalı ikizleri bu söz çok etkilemişti ki o sözü hâlâ unutmadılar. Daire sahibimiz İstanbullu bir Rum aileydi. Nazik ve anlayışlı idiler. Ardından oradan da taşınarak 1942 ortası yahut sonlarında, kendimizi Feriköy'de iki katlı bir evde bulduk. Babam kırtasiye dükkânındayken o yıllarda altmışlık olan annesini, ilkokula giden ablam ve ağabeyimi, konuşmayı ve pencere/bahçe sohbetlerini seven annemi, komşuluk ilişkileri sıfır olan ve cadde üzerinde yer alan apartımanda yaşatmak istememiş ancak 20 metrekarelik bahçesinde çiçek yetiştireceği ve yaz akşamları düşüncelere dalarak uyuklayacağı bu evi seçmişti. Bu sokakta komşuluk ilişkileri çok iyiydi. 1957 yılında bu iki katlı evi terk ederek babamın Emlak Kredi Bankası'ndan kredi alarak yaptırdığı iki katlı bir eve taşındık. Aradan zaman geçti, evlendim. Evlendikten sonra apartıman hayatım tekrar başladı ve bir yıl kadar sürdü. O yıllarda televizyon yoktu ve televizyonda "apartıman çocuğu" nitelemesi duyulmamıştı henüz. Fakat ben dört yaşımda terk ettiğim "apartıman çocuğu" vasfımı 24 yaşımda tekrar elde etmiştim. Bu defa apartıman Halâskâr Gazi Caddesi'ndeki maalesef şimdi bulunmayan Raif Paşa Apartımanı'ydı. Bir yıl sonra dest-i takdir bu sıfatı yine değiştirdi ve iki katlı bir eve taşındık. Kurtuluş'ta iki katlı evdeyken, İstanbul tarafını tercih etmiş olan akraba ve ahbaplara ziyaret yaptığımızda Aksaray'ın Yenikapı'ya doğru olan sokaklarında da apartımanlar görürdük. O zamanın İstanbul'unda caddelerde apartıman, sokaklarda ise daha çok ev bulunurdu. Fatih Fevzi Paşa Caddesi'nde Cumhuriyet devri apartımanları, iç sokaklarında bahçeli ahşap konaklar ve evler vardı. Beyazıt ve Aksaray da böyleydi. Nişantaşı, Şişli, Kurtuluş eski olmakla birlikte Beyoğlu kadar eski olmayan apartımanlara sahipti. Beyoğlu'nda apartımanlaşma 19'uncu asırda, Harbiye ile Taksim arası ise daha çok 1920'li yıllarda başlamıştı. Şişli ve Nişantaşı da öyleydi sanıyorum. Lüküs Hayat operetinin; "Şişli'de bir apartıman/Yoksa eğer hâlin yaman" mısraları sık duyulurdu. O yıllarda ne toplumsal bilinçlenme ne bilinçlendirme vardı. Lüküs Hayat'ın bu mısralarını söyleyenler imrenme de kızgınlık da hissetmeden dinlerler veya söylerlerdi bunları.

Nedir bu apartıman?

Dilimize Fransızcadan girmiştir ve "appartement" şeklinde yazılır. Adı, kısım demek olan "partie"den gelir ve ayrılmış kısım (daire) demektir. Binanın bütününe apartıman denir fakat bazı Avrupa kaldırımı tepmiş eşhas, daireye de apartıman der ve öyle de konuşurlar. Orta halli ailelerin apartımanda oturmaya başlamaları daha çok 1950'lerde artmıştır. Halide Edip Adıvar'ın romanlarında Laleli apartımanlarının iç hayatı aksetmiştir. Haldun Taner de 1950 den sonra Osmanlı geçmişi özelliklerinden çok uzaklaşmış olan Yeni Türkiye'nin apartıman içi ilişkilerini Ayışığında Çalışkur hikâyesinde çok başarılı anlatır. Rahmetli Demirtaş Ceyhun'un Apartıman Hikâyesi de Haldun Taner'in Ayışığında Çalışkur'undan çeyrek yüzyıl sonra daha da başkalaşmış Türkiye'den sahneler sunar. Şimdi Türkiye'de apartıman kelimesi bile neredeyse ortaçağı hatırlatacak. Gökdelenlerle gelen "rezidans" kelimesi, önceki müstakil ev anlamında olan rezidansın yerini aldı. Literatür Yayınevi'nde çevirisini yayımlanan Görsel Mimarlık Sözlüğü, apartıman kelimesinin akrabalarını sıralıyor; bu akraba kelimelerin biri "stüdyo daire" diğeri ise "Çatı katı/Penthouse".

Babamın Anadolulu arkadaşları vardı. Onlar da genellikle kırtasiyeci idi. Birkaç defa eşleriyle birlikte İstanbul'a ziyaret ve gezi için geldiler. Bizim evde konuşulurken şu sözü sıklıkla duyardım; "İstanbul'daki apartıman hayatı bizde olmaz Ali Bey. Bizde kaçgöç var. Elin adamıyla eşimizin aynı bina merdivenlerinde karşılaşması hoş olmaz." Ben bu sözlerin etkisiyle uzun zaman İç Anadolu'yu apartımansız sanırdım. İç Anadolu'nun ve Güneydoğu'nun da apartımanlılaştığının ancak 1970'ten sonra farkına vardım.

BİZE ULAŞIN