Enis Doko: KÜRESEL ISINMANIN BİLİMİ

KÜRESEL ISINMANIN BİLİMİ
Giriş Tarihi: 30.10.2025 14:32 Son Güncelleme: 30.10.2025 14:32
Enis Doko SAYI:126

Bu yaz ne yazık ki orman yangınları yine gündem oldu. Haberleri dikkatli takip edenler Türkiye'de ciğerlerimizi yakan bu yangınların münferit olaylar olmadığını Yunanistan'dan İspanya'ya çok sayıda ülkeyi zorlayan daha küresel bir sorunun parçası olduğunu fark etmişlerdir. Bütün bu farklı yangıları birbirine bağlayan şey ise arka plandaki iklimdir.

Ülkemizde çoğu kişi orman yangınlarını kundaklamaya bağlıyor ve iklimle ilişkilendirmiyor. Kasıtlı eylemler elbette olabilir ve oluyor da. Ancak iklim bilimi, yangınlar ister yıldırım gibi doğa kaynaklı ister insan hatası isterse kundaklama sonucu çıksın iklimin oluşturduğu koşulların bunları daha yıkıcı hale getirecek şekilde değiştiğini gösteriyor. Daha sıcak yazlar, bitki örtüsünün daha hızlı kuruması anlamına geliyor. Bu da ormanları yanmaya uygun çıra yığınına dönüştürüyor. Uzun süren kuraklıklar topraktaki ve ağaçlardaki nemi azaltırken, sıcak hava dalgaları nemi düşürüyor ve alevleri körükleyen ve yayan güçlü rüzgârlara uygun koşullar oluşturuyor. Geçmişte sönüp giden küçük kıvılcımlar bile artık kontrol edilemez alevlere dönüşebiliyor. Araştırmalar, yaz sıcaklığındaki ortalama her 1 °C'lik artışın Akdeniz bölgelerinde orman yangınlarının yaktığı alanı kabaca yüzde 50-70 oranında artırabileceğini ve hasarı geçmiş on yıllarda görülenlerin ötesine taşıyabileceğini gösteriyor.

Avrupa küresel ortalamadan daha hızlı ısınıyor ve daha sıcak. Daha kurak dönemler artık daha sık geliyor ve daha uzun sürüyor. Avrupa 2024'te kayıtlara geçen en sıcak yılını yaşadı. Bu eğilim 2025'in yaz sıcak dalgalarında da devam etti. Bütün bunların arkasındaki fenomenin artık duymaya
alıştığımız bir adı var: Küresel ısınma. Bu yazımızda bu küresel fenomenin bilimsel boyutunu ele alacağız. Küresel ısınma tam olarak nedir? İnsan kaynaklı olduğunu nereden biliyoruz? Her birimiz hangi pratik adımları atabiliriz? Ve küresel ısınmayı geriletmek mümkün mü?

Küresel ısınma nedir?

En basit tanımıyla küresel ısınma, dünyanın ortalama yüzey sıcaklığındaki uzun vadeli artıştır. Geçtiğimiz yüzyıl boyunca, hava istasyonlarından, okyanus şamandıralarından ve uydulardan yapılan dikkatli ölçümlerin hepsi aynı sonucu gösteriyor: Gezegen, sanayi öncesi dönemlere kıyasla
yaklaşık 1.2 °C ısınmış. Bu bir spekülasyon değil, doğrudan gözlemlenen ve dünya çapında çok sayıda bilimsel kurum tarafından bağımsız olarak teyit edilen bir değişimdir.

Bunun altında yatan mekanizma, atmosferdeki su buharı, karbondioksit (CO₂), metan (CH₄) ve azot oksit (N₂O) gibi gazların dünya yüzeyinden yayılan ısının bir kısmını hapsederek gezegeni yaşam için yeterince sıcak tuttuğu doğal bir süreç olan "sera etkisi"dir. Bu gazlar doğal bir battaniye gibi güneşten gelen ısıyı tutarak gezegenimizi ısıtır. Bu etki olmasaydı, dünya donmuş, çorak bir yer olurdu.

Sorun, insan faaliyetleri bu gazların konsantrasyonunu önemli ölçüde arttırdığında başlar. Enerji için kömür, petrol ve doğal gaz yakılması, CO₂ emen ormanların kesilmesi ve büyük ölçekli tarım, büyük miktarlarda sera gazı salınımına neden oluyor. Sanayi Devrimi'nden bu yana atmosferik CO₂ seviyeleri milyonda 280 parçadan milyonda 420 parçanın üzerine çıkarak en az 800 bin yılın en yüksek seviyesine ulaşmış durumda.

Bu ekstra sera gazı örtüsü, Dünya'nın sistemlerinin dengeleyebileceğinden daha fazla ısıyı hapsederek sadece havayı değil okyanusları da ısıtıyor, buzulları ve buz tabakalarını eritiyor, deniz seviyelerini yükseltiyor ve hava modellerini değiştiriyor. Bu değişimler gerçek zamanlı olarak kaydediliyor. Grönland ve Antarktika'daki buz erimesi, daha erken bahar çiçeklerinin çıkması, daha yoğun sıcak hava dalgaları ve benzeri görülmemiş orman yangını sezonları kanıtların bir parçasını oluşturuyor.

Gerçekten küresel ısınma var mı?

Çok sayıda destekleyici veriye rağmen özellikle sosyal medyada görünür olan bir grup küresel ısınmanın ya abartıldığını ya da var olmadığını iddia ediyor. Bu şüpheler genellikle iki kaynaktan ortaya çıkmaktadır. İklimin nasıl işlediğini yanlış anlamak ve yanlış bilgilere maruz kalmak.

Yaygın iddialardan biri iklimin her zaman değiştiğidir. Bu doğrudur. Dünya'nın sıcaklığı milyonlarca yıl boyunca doğal olarak bazen yükselmiş, bazen düşmüştür. Ancak bugün gördüğümüz şey temelde farklıdır. Bu farkın arkasında değişimin hızı ve nedeni yatıyor. Son 150 yılda, küresel sıcaklıklar
son 10 bin yıldaki herhangi bir noktadan daha hızlı yükseldi. Bu hızlı yükseliş doğal mekanizmalarla açıklanamaz. Dahası bu artış, fosil yakıtların endüstriyel ölçekte yakılmasının zamanlamasıyla eşleşiyor.

Bir başka argüman da kışların hala soğuk geçtiği ya da belirli bir yılın bazı yerlerde daha serin geçtiğidir. Hava durumu kısa vadeli ve yereldir. İklim ise uzun vadeli ve küreseldir. Ara sıra bölgesel soğuk dönemler yaşanabilir ama bu genel eğilimi değiştirmez. Dağa tırmandığınız zaman ara ara çukurlara basmanız normaldir. Bu çukurlara girmeniz yukarı doğru hareket ettiğiniz ve dağın yükseldiği gerçeğini değiştirmez.


Türkiye'de popüler bir iddia da bazı endüstri devlerinin küresel ısınmayı uydurduğudur. Bu iddia gariptir. Zira aslında, tarihsel olarak, en etkili endüstri devleri (fosil yakıt sektörü) iklim bilimini küçümseme veya inkâr etme konusunda en büyük çıkara sahip olanlar olmuş ve kanıtlara şüphe
düşürmek için onlarca yıl kampanyaları finanse etmişlerdir. İklim değişikliği sadece yeşil enerji şirketlerinin işine yarıyor denebilir. Ama bunlar çevreyi kirleten devlere kıyasla çok küçüktürler. Dolayısı ile iklim değişikliği konusundaki bilimsel fikir birliği, iklim politikasında mali çıkarı olan
bir avuç şirket tarafından değil, dünya çapında binlerce bağımsız araştırmacı ve kurum tarafından oluşturulmuştur.

Kanıtlar tek bir ölçüme değil, birden fazla bağımsız veri hattına dayanmaktadır. Artan küresel ortalama sıcaklıklar, Kuzey Kutbu'ndaki deniz buzunun küçülmesi, her kıtada buzulların çekilmesi, deniz seviyelerinin yükselmesi, türlerin yayıldığı bölgelerin değişmesi (genelde kuzeye kayması) ve aşırı hava olaylarının sıklığının artması çok sayıda delilden sadece birkaçıdır. Bu değişiklikler, uydu görüntülemeden okyanus ısı içeriği analizine kadar çeşitli yöntemler kullanılarak dünya çapındaki bağımsız bilim insanları tarafından gözlemleniyor.


Küresel ısınmanın insan kaynaklı olduğunu nereden biliyoruz?

Cevap basit. Çünkü hem ısınmayı hem de nedenlerini gözlemleyebiliyoruz. Birkaç delile göz atalım: Birincisi küresel ısınmanın zamanlamasıdır. 19. yüzyılın sonlarından bu yana, küresel CO₂ seviyeleri milyonda yaklaşık 280 parçadan milyonda 420 parçanın üzerine çıktı. Bu keskin yükseliş Sanayi Devrimi ile başladı ve kömür, petrol ile doğal gazın büyük ölçekte yakılmasıyla mükemmel bir uyum içerisinde. Tamamen aynı dönemde de küresel sıcaklıklar yükselmeye başladı. İkisinin eğrisini çizdiğimiz zaman birebir örtüştüğü görülüyor. İkincisi, karbonun kaynağını görebiliyoruz. Tüm karbondioksit aynı değildir. Fosil yakıtlardan salınan CO₂'nin belirgin bir kimyasal formu vardır. Fosil yakıtlar çok eski organizmalardan kaldıkları için radyoaktif karbon-14 izotopu içermez. Dolayısı ile atmosferdeki CO₂ fosil yakıt kaynaklı ise karbon-14 azalmalıdır. Gözlemlenen tam da
budur.

Üçüncüsü atmosferdeki ısınma davranışı insan kaynaklı sera gazlarına işaret ediyor. Isı değişimini sadece güneş yönlendiriyor olsaydı hem üst hem de alt atmosferin ısındığını görürdük. Bunun yerine uydular alt atmosferin (troposfer) ısındığını, üst atmosferin (stratosfer) ise soğuduğunu gösteriyor.
Sera gazları ısıyı yüzeye yakın bir yerde hapsettiğinde tam da beklediğimiz şey budur. Dahası geçtiğimiz on yıllar boyunca güneş aktivitesi, ısınmayı açıklayabilecek bir artış eğilimi göstermedi.

Dördüncüsü, bilgisayar simülasyonları bilim insanlarının "insanlı" ve "insansız" senaryoları test etmelerine olanak sağlıyor. Volkanik faaliyetler ya da güneşteki değişimler gibi sadece doğal faktörleri içeren modeller, geçen yüzyıldaki keskin sıcaklık artışını yeniden üretemiyor. İnsan kaynaklı sera gazı emisyonları eklendiğinde, modeller gözlemlenen gerçek ısınmayla neredeyse birebir örtüşüyor.

Beşincisi, değişimler küresel ve sistematiktir. Her kıtadaki buzulların geri çekilmesinden yükselen deniz seviyelerine ve Arktik deniz buzunun hızla kaybolmasına kadar, değişimin ölçeği ve hızı iklim bilimcilerin onlarca yıl önce yaptıkları tahminlerle örtüşüyor. Bunlar münferit yerel olaylar değildir;
tutarlı bir küresel modelin parçasıdırlar.

Bu delilleri birlikte ele aldığımızda sonuç kaçınılmazdır. Dünya ısınıyor ve bunun ana nedeni ne yazık ki insan faaliyetleridir.

Birey olarak ne yapabiliriz?

Küresel ısınma gibi devasa bir sorunla karşı karşıya kalındığında bize bir rol düşmediğini düşünebiliriz. Ancak gerçek şu ki milyonlarca insanın bireysel tercihleri ölçülebilir bir fark yaratabilir. Elbette büyük şirketlerin ve Batılı devletlerin sorumluluğu çok daha fazladır. Kişisel tercihler önemli olmakla birlikte, en büyük emisyon kaynakları enerji üretimi, ağır sanayi, tarım ve büyük ölçekli taşımacılık gibi sistemik faaliyetlerden kaynaklanıyor. Özellikle enerji, imalat ve finans sektörlerindeki şirketler kritik bir role sahiptir. Bunları düzenlemek de elbette hükümetlerin görevidir.

Ama birey olarak değiştiremeyeceğimiz şeylere enerji harcamak yanında kendi yapabileceklerimize odaklanmak da önemlidir. Peki, ne yapabiliriz? Ev yalıtımını iyileştirmek, enerji tasarruflu cihazlara geçmek veya yenilenebilir enerji planlarını tercih etmek gibi küçük yaşam tarzı değişiklikleri, ısıtma,
soğutma ve elektrik için gereken fosil yakıt miktarını azaltır. Araba kullanmak yerine yürümeyi, bisiklete binmeyi veya toplu taşımayı tercih etmek günlük seyahatlerden kaynaklanan emisyonları azaltır. Trenler uçaklara nazaran daha az karbon salınımına neden olur, dolayısıyla uçaklara tercih edilebilirler.

Diyetimiz bile önemlidir. Et tüketimini azaltmak, özellikle sığır ve kuzu eti, metan emisyonlarını düşürür ve hayvancılık için gereken tarım arazisini azaltır. Daha az tüketmek, değiştirmek yerine onarmak ve daha uzun ömürlü ürünler seçmek, enerji yoğun üretime olan talebi azaltmaya yardımcı olur. İsraf etmemek küresel ısınmaya verilebilecek en büyük kişisel tepkidir. Tüketim kültürü ise tam tersi bireysel olarak küresel ısınmaya destek olmanın en iyi yöntemidir.

Küresel ısınma tersine çevrilebilir mi?

Ne yazık ki, küresel ısınmayı bir düğmeye basar gibi tam anlamıyla tersine çeviremeyiz Sera gazları atmosferde on yıllardan yüzyıllara kadar kalır. Ancak emisyonları keskin bir şekilde azaltarak ve ağaçlandırma, sulak alan restorasyonu ve yeni karbon yakalama teknolojileri yoluyla gezegenin karbon emme kabiliyetini artırarak ısınmayı yavaşlatabilir, durdurabilir ve nihayetinde istikrara kavuşturabiliriz. Eğer şimdi güçlü bir şekilde harekete geçilirse, bilim insanları daha fazla ısınmayı sınırlayabileceğimize ve hâlihazırda meydana gelen hasarın bir kısmını kademeli olarak azaltabileceğimize inanıyor. 20. yüzyılın ortalarındaki iklim asla tam olarak geri gelmeyebilir, ancak kararlı ve gecikmeksizin harekete geçmemiz koşuluyla daha güvenli, daha istikrarlı bir gelecek hala elimizin altında. Burada hem bizlere hem devletlere hem de şirketlere büyük işler düşüyor.

Yavaşlatılmazsa ne olacak?

Küresel ısınmayı yavaşlatmazsak sonuçları giderek ağırlaşacak ve tersine çevrilmesi zorlaşacaktır. Artan küresel sıcaklıklar daha sık ve yoğun sıcak hava dalgalarını, kuraklıkları, selleri ve orman yangınlarını tetikleyerek hem insan hayatını hem de ekosistemleri riske atacaktır. Buzullar ve buz
tabakaları eridikçe deniz seviyeleri yükselmeye devam edecektir. Bu kıyı kentlerini ve alçakta kalan ülkeleri tehdit edecektir. Tarımsal verim birçok bölgede düşerek gıda güvensizliğine yol açarken, değişen iklim bölgeleri biyolojik çeşitliliği bozacak ve türlerin yok olmasına neden olacaktır.


Zaten kurak olan bölgelerde su kıtlığı daha da kötüleşecek ve iklimle ilgili hastalıkların yayılması artacaktır. Daha da önemlisi, harekete geçmeyi ne kadar geciktirirsek, permafrostun çözülüp metan açığa çıkarması gibi geri besleme döngüleri ısınmayı insan kontrolünün ötesinde hızlandıracak ve değişiklikleri yüzyıllar boyunca kilitleyecektir. Kısacası, eylemsizlik gelecek nesiller için daha sıcak, daha az istikrarlı ve çok daha tehlikeli bir gezegen anlamına gelecektir. Torunlarımıza güzel bir gelecek miras bırakmak istiyorsak mutlaka harekete geçmeliyiz.

BİZE ULAŞIN