Tuba Kaplan: TÜRKİYE’DE İSLAMCILIĞIN KISA TARİHİ

TÜRKİYE’DE İSLAMCILIĞIN KISA TARİHİ
Giriş Tarihi: 5.5.2023 11:07 Son Güncelleme: 5.5.2023 11:16
Tuba Kaplan SAYI:100
Türkiye’nin fikri ve siyasi arka planında derin duraklar ve entelektüel yarıklar görüyoruz çünkü bu topraklarda varoluş mücadelesi ezelden beri hüküm sürüyor. Varoluşa dair anlam çabalarının, aslında zemini Türkiye olan büyük bir farkındalık tarihi olduğunu söylemek mümkün. Türkiye’nin birliktelik mücadelesi Türkiye’de fikir işçilerinin dikkatini çekmiştir her zaman. Tarihin tüm kırılma anlarında bu memlekete dair duyuş ve inanış gelişkin olmuştur. Aynı şey İslamcılık düşüncesi için de geçerlidir. İslamcılık, yaygın kanaatin aksine Müslümanların yenilmiş psikolojiyle kalkıştığı bir hamle değil. Daha Müslümanlar üstün ve güçlüyken Batı’nın hamlelerini fark edip onu engellemeye, çağın teknikteknolojik, iktisadi, siyasi yapısını anlayıp kendine göre olanı almak ve ona İslami olanla cevap vermek üzere gelişen bir dikkat 18. asır çabasını içeren bir İmparatorluk düşüncesidir. Batı’nın güçlenip Müslümanların geride kalmasından önce sıkıntı fark edilerek İslamcılık denilen ilmi, siyasi, kültürel, fikri hareket başlamıştır. Osmanlı halifesi, devlet adamı, bürokrasisi, uleması daha 1700’lerin ilk çeyreğinde modernitenin farkına varır. Teknik ve teknolojinin Batı’ya getirdiği üstünlüğü zaten görüyor ve tecrübe eder. Hem çağın gerekleri olan bu bilgi ve bilimi İmparatorluğa getirmek hem klasik İslami düzeni etkinleştirip yer yer terkiplerde bulunmak üzere hareket geçer, reformlar hazırlar. Bu sebeple İslamcılık düşüncesi “çöküşten sonra tekrar nasıl yükseliriz” boyutundan uzak, öncelikle hamle içindeki Avrupa ile yarışmaya odaklanır. “Çağın ruhunu, düzenini, teknik imkânlarını ne şekilde İslam âlemine, İslam düşüncesine getiririz, uyarlarız” kaygısı, düşünürleri, fikir işçilerini ve devlet adamlarını yoğun bir çaba içine, girişim ve siyaset arayışlarına sokar. İşte bunların en ön saflarda yer alanları…

Filibeli Ahmet Hilmi
Siyonizm ve sömürgeciliğe karşı ilk savaşçı

Filibeli Ahmed Hilmî, 1862-63 yılının ortalarında bugün Bulgaristan sınırları içinde kalan Filibe'de, ailenin en büyük çocuğu olarak dünyaya gelir. Sürgünler yaşar, buna rağmen fikri hayattan vazgeçmez. Günlük olaylar, siyasi konular, tasavvuf ve tarihle meşgul olur, edebî alanda roman ve tiyatronun dışında şiirler de yazar. İttihad-ı İslâm adlı bir haftalık gazete çıkarır, aynı zamanda başka gazetelerde de yazarak kültürel hayata katkıda bulunur. 1910'da ayrıca Hikmet isimli bir haftalık gazete yayımlamaya başlar, yine aynı yıl Hikmet Matbaa-yi İslâmiyesi'ni kurar. Düşünceleri, özellikle modern bilimler ile İslâm kültür ve medeniyetinin çatışmadığı, tersine uyumlu olduğu fikri üzerine yoğunlaşır. Israrlı fikir çabası ve kültür faaliyetleri nedeniyle özelikle Batılı ve sömürgeci odaklar tarafından düşman olarak görülür.

II. Meşrutiyet döneminde bir yandan Darülfünun hocası olarak verdiği dersler ve konferanslarla diğer yandan yürüttüğü yoğun gazetecilik faaliyetleri ve yayımladığı eserlerle Filibeli Ahmed Hilmi dönemin önde gelen fikir adamlarından biri haline gelir. Fakat zaman içerisinde İttihat ve Terakki partisinin otoriterleşme eğilimleri ve sansür politikası, Filibeli Ahmed Hilmi'nin yönetimle arasının açılmasına sebep olur.

Filibeli Ahmed Bey, fikir yayınlarında özellikle Siyonizmle ve sömürgecilikle mücadele eden ilk kişilerdendir. Sürgünler ve zorluklar sonrası gazetesinin kapanması ve ardından şaibeli şekilde zehirlenerek öldürülmesi son dönem Osmanlı fikir ve düşünce iklimini felce uğratır. Ahmed Hilmi'nin en ünlü eseri, A'mâk-ı Hayâl (Hayalin Derinlikleri) adlı didaktik ve felsefi romanıdır. Hala elden ele dolaşan bu eserde; İbn Arabî'nin Vahdet-i Vücud, İlahî Aşk görüşleri, mânevî hikâyelerin yardımıyla anlatılır.

Mehmet Akif Ersoy
Emperyalizmle mücadelenin ortak bir tahayyülün ürünü olduğunu haykırdı

Korkma! Bu ülkede herkesin bir Akif'i var. Onca ideolojik kalabalığa rağmen herkesin kendinden bir parça bulduğu şair. Mehmet Akif'i konuşmak, aynı zamanda İslamlaşma fikriyatını da konuşmak demek. Yazdığı şiirler ve fikri metot Akif'i izlemek isteyenlerin uğrayacağı adrestir. Çıkardığı Sırat-i Müstakim dergisi bu açıdan kıymetli. İstanbul İslamcılığı fikriyatının sağlam dayanağı Mehmet Akif'tir. Tüm Müslümanları kuşatan bir siyaseti savunuyordu.

Emperyalizme karşı mücadelenin ortak bir tahayyülün ürünü olduğunu Süleymaniye Kürsüsünden haykıran şair için tarihin durağına dikkat etmek gerekir. İmparatorluk parçalanarak kaybedilme tehlikesi yaşarken, İslam toplumlarında iç ayaklanma başlamışken ortak bir siyası tahayyül arar. Akif İslam bilincindedir bu bilinçle uyanmak için bütün Müslümanlara seslenir. Cehalete, yoksulluğa ve fırkacılığa yol açan ihtilaflara meydan okur. "Mahalle Kahvesi" şiiri bunun haykırışıdır. Miskinliğe, yanlış tevekküle, uyuşukluğa ve durgunluğa isyan eder. Çalışmaya, mücadeleye, aktivizme davet eder milleti.

Eşref Edip
"Asrîleşme" ve "Garplılaşma" taraftarlarıyla sürekli kalem tartışmalarına girdi

Eşref Edip'in en önemli meziyetlerinden biri Mehmet Akif ile dostluğunu, ona olan hürmet ve bağlılığını ömrünün sonuna kadar sürdürmesidir. İttihat ve Terakkî yönetiminin I. Dünya Savaşı'ndaki baskısı matbuata da yansımasına rağmen Eşref Edip Batıcılara karşı İslâm birliğini çekinmeden savunur. Savaş sonrası parçalanma ve dağılma döneminde işgal altındaki İstanbul'da dahi yeniden yayımladığı Sebîlürreşâd'da başta Abdullah Cevdet olmak üzere "Asrîlik" ve "Garpçılık" taraftarları ile mücadeleye devam eder. Mütareke döneminde ve İstiklâl Savaşı yıllarında ülkenin kurtuluşu için Mehmet Âkif'le beraber yayın yoluyla olduğu kadar fikrî çalışmaları ile de Millî Mücadele'ye katılır.

Eşref Edip, Cumhuriyet'in ilânıyla şiddeti gittikçe artmaya başlayan "Asrîleşme" ve "Garplılaşma" taraftarlarıyla sürekli kalem tartışmalarına girer. Özellikle İslâm'a ve İslâm'ın temel kurumlarına yapılan saldırılara karşı çıkar. Bunun sonucu olarak diğer yayın organları gibi Sebîlürreşâd da zaman zaman sansüre uğrar. Kara Kitap'ta (1967) Tek Parti yıllarında CHP uygulamalarının anlatıldığı eserin ağır bir dili vardır. Hayatının sonlarına doğru yayımladığı Kara Kitap adlı eserinden dolayı yargılanarak beraat eden Eşref Edip Aralık 1971'de vefat eder.

Necip Fazıl Kısakürek
Düşüncesi, şiiri ve sanatıyla Anadolu insanına yeni bir ufuk işaret etti

Necip Fazıl Kısakürek hem yaşadığı hem de kendisinden sonraki dönemlere iz bırakabilmiş ender isimlerden, şahsiyetlerdendir. 1925'te "Örümcek
Ağı" şiiriyle dikkat çeken şairin mısraları bir milleti onurlandıracak kadar güçlüdür. Hemen her alanda kafa yoran, fikirler üreten Necip Fazıl gençleri ve Türk halkını etkisi altına alır. Her evde bulunan İslam İlmihali, Safahat ve yanlarına eklenen Çile kitabı bunun en bariz göstergelerinden olur. Kısakürek, düşüncesiyle, şiiriyle, sanatsal çalışmalarıyla Anadolu insanına yeni bir ufuk işaret eder. Seçeneksiz sanılan süreçte Batılılaşma dışında bir yolun da olduğunu, bu yolun yerli, dinî, ahlâkî, manevî bir içeriği bünyesinde barındırdığına işaret ederek ayartmalar karşısında Türk halkını diri tutar. Necip Fazıl bütünüyle çileli bir ömre de sahiptir. 1904 ile 1983 yılları arasındaki ömrüne bakılacak olursa, baştan sona çatışmalar, hesaplaşmalarla dolu olduğu görülür. O hep en üst perdeden, bir Müslüman özgüveniyle hiç yıkılmayacak, düşmeyecek, yenilmeyecek gibi konuşur ve bu hissiyatı yayar. Yenilgiyi kabullenmeyen, hayatının hiçbir döneminde pes etmeye geçit vermeyen kişiliğiyle Türk insanına öncülük eder ve umut
aşılar.

Sezai Karakoç
Türk milletinin tarihiyle geleneğiyle koparılan bağlarını yeniden kuran şair

Türkçenin üzerinde hakkı olan, Türkçe düşünen yazan herkese ön ayak olmuş, Türk şiirinin güçlü cephesi Sezai Karakoç bir büyük şair, mütefekkir ve mümindir. Duruşu ve yaşam tarzıyla, inancıyla ve şahsiyetiyle şiiri işleyen bir fikir yolcusudur. Bu büyük şahsiyetin mirasını, şiirini, düşünce ve kültür hayatımıza kattıklarını ve ilkeli kişiliğini Diriliş düşüncesi ete kemiğe büründürür. Türk milletinin tarihimizle koparılan bağlarını yeniden kuran, yadsınan, horlanan ve dışlanan gelenek birikimine itibarını iade eden Sezai Karakoç'u anmak bizi her defasında Türkiye adresine çıkarır.

Şiiriyle, düşüncesiyle, siyasetiyle bir bütünlük içinde olan Sezai Karakoç propaganda yapmaz, ilgi çekici manevralar almaz, başından beri derdi davası gelenek, İslam dünyası ve İslam birliği olur. Güle itibarını kazandırdığı gibi Türk düşünce dünyasına da kendi duruşu gibi bir özgüven verir. Sezai Karakoç bize bir yöntem, bize ait bir usul öğretir aslında. Kapı araladığı somut gerçeklik, büyük medeniyet birikimimizle nasıl ilişki kurabileceğimizin yoludur. "Hangi yol ve yordamla gelenek zincirine eklemlenebiliriz", eserleriyle bize bunu gösterir.

Nurettin Topçu
İnsanı Allah'a ulaştıran mukaddes bir isyan ahlakı anlayışı



Felsefesinin temeline isyan ahlakını alan Topçu'ya göre insanın isyanıher şeyden önce kendi tabiatına karşı, kendi iç kuvvetlerine, dar ve bencil arzularına karşıdır. Bu yönüyle Topçu'nun isyanı kişiyi Allah'a ulaştırır. Nurettin Topçu'nun "Anadolu Sosyalizmi"nin, modern Batı düşüncesinin ürünü Marksist felsefeyle ilgisi yoktur. Anadolu sosyalizmi olarak ifade edilen ve Anadolu toplumunun tarihsel olarak yaşattığı adil paylaşım ve yaşama vurgu yapan bir anlayıştır onunki.

1939 yılında "Milli Şef" rejimine karşı açıktan eleştiri getiren ilk muhalif basın organı) olarak yayımlanmaya başlayan Hareket dergisi, zaman zaman değişse de etkili yazar kadrosuyla 1982 yılına kadar kesintilerle birlikte çıkmaya devam eder. Yerliliği esas alan Hareket, "1925'te kapatılan Sebilürreşad sayılmazsa, Cumhuriyet döneminde İslamî duyarlılıklara dayanan ilk dergidir.

Babanzade Ahmet Naim
Sünneti, toplumun kurtuluşu için reçete olarak sundu

Sırât-ı Müstakîm/Sebîlürreşâd çevresinin önde gelen yazarı Babanzâde Ahmet Naim eğitimi, ilgileri, çevresi, eserleri ve duruşu itibarıyla o dönemin en dikkat çekici isimlerinden biridir. Ahmet Naim kendi dönemine göre iyi bir felsefeci, muhaddis ve mütercimdir. Ancak Ahmet Naim'i önemli kılan husus, meslekten bir hadis âlimi olmamasına rağmen Türkiye'de son yüzyılda hadis çalışmalarını yeniden diriltmiş olmasıdır. Bununla birlikte Hadis tercümeleri, Felsefe ve mantıkçılığının da etkisinin görüldüğü metodolojik yaklaşımları ve hadis yorumları tabii ki çok değerlidir. Buhari Muhtasarı ve Kırk Hadis tercümeleri adeta klasik hale gelmiş hadis eserleri olur.

Mantık ilmine büyük bir önem vererek aslında düşünce üretiminin temellerine dikkatleri çeker. Batı düşüncesinin İslam toplumlarını etkisi altına aldığı bir dönemde, Ahmet Naim, sünneti, toplumun kurtuluşu için bir reçete olarak sunar. Mehmet Akif aynı zamanda yakın dostu olan Ahmet Naim'den çok etkilenir hatta dini kişiliğinin oturmasında Naim hayli etkili olur. Esas saygınlığı dürüstlüğü, samimiyeti, dik duruşu ve örnek yaşantısından kaynaklanır. Osmanlı'nın son döneminde yaşayan İslamcı aydınların akıbetini Ahmet Naim de yaşar ve adı hızla unutturulur. Resmi ideolojinin muhalif aydınlardan hazzetmemesinden payını o da alır ve 1933 yılında üniversiteden atılır.

Sadık Albayrak
Yüksek ahlak ve maneviyat peşinde bir mücadele

70'li yıllarda Babıali'de Sabah, Yol, Ufuk, Yeni İstiklal, Sebil vb. gazete ve dergilerde yazıları çıkan Sadık Albayrak'ın hayatı Türkiye'ye dair çok şey anlatır. 1977 Mart'ında çıkmaya başlayan Yeni Devir gazetesinde Mizan başlığı altında günlük yazmaya başlayan Albayrak, Haziran 1977 yılında MSP'den Trabzon Milletvekili adayı olarak Türkiye'ye dair düşünmek ve eylemden vaz geçmemek adına yola çıkmaktan geri durmaz.

1977'de İskilipli Atıf Efendi'nin bir eserinden ötürü, merhum Necip Fazıl'la beraber, İstanbul Toplu Basın Mahkemesi'nde yargılanır. Zorlu süreçler onu okuyup yazmaktan uzak tutmaz. 1981'de bir eserinden dolayı mahkûm olur. 1982-1983 yıllarında 9 ay kadar Silivri Kapalı Cezaevi'nde yatar. 1981'de Türkiye Yazarlar Birliği Son Devir Osmanlı Uleması adlı eserini birincilik ödülüne layık görür. Bir-iki yıl hariç, 2000 yılına kadar sürekli olarak yazarlık ve bir müddet de danışmanlık yapar. Gazetedeki yazılarından ötürü, 12 Eylül sonrasında aralıksız olarak Sıkıyönetim, DGM ve Ağır Ceza Mahkemelerinde hâkim önüne çıkarılır 1989 Aralık ayına kadar, 12 yıl, adliye kapılarında zorlu süreçler yaşar. Bunun dışında, sürekli olarak konferans ve sohbetlere katılır, arşiv ve kütüphanelerimizi dolaşarak eserlerine malzeme arar. 1991 ve 1995 seçimlerinde Refah Partisi'nden, 1999 seçimlerinde Fazilet Partisi'nden İstanbul milletvekili adayı olur. 1996'da İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Kültür Danışmanlığı'na başlar. Kitapları ve düşünce dünyasıyla aktif olarak kültürel çalışmalara devam ediyor. Kitaplarının yeni baskılarını hazırlıyor.

Nuri Pakdil
Onun için yazmak her türlü putçuluğa ve saptırmaya karşı bir savaştı



Kahramanmaraş'ta 1934'te dünyaya gelen ve ilkokuldan itibaren yazmaya başlayan Pakdil, ortaokulda tanıştığı Büyük Doğu dergisiyle düşünce ve yazı sürecinde hemhal olur. 1954 -55 yıllarında Maraş Lisesi'nde iki arkadaşıyla Hamle isimli edebiyat dergisini çıkarır. Dergi derhâl dikkat çeker. Pakdil Büyük Doğu ve Diriliş dergileriyle de güçlü bağlar kurar. Diriliş'in yayına ara verdiği dönemde Rasim Özdenören, Erdem Bayazıt ve Akif İnan ile Edebiyat dergisini yayınlamaya başlar. "Sabır üssü" olarak tanımladığı Edebiyat dergisi, 1969'un Şubat ayından 1984 sonuna kadar aylık olarak okuyucuyla buluşur. Düşünme ve yazma iştahı hiç dinmeyen Pakdil 1972'de Edebiyat Dergisi Yayınları'nı kurar. Yayınevinin ilk kitabı Pakdil'in Batı Notları olur. "Dergi çevresinde çok sayıda yeni şair ve yazar yetişir. Dergi ayrıca Orta Doğu'daki edebiyattan ve İslamcı düşüncenin gelişiminden Türk edebiyat çevrelerini de haberdar eder. Vefat edene kadar düşündüklerini anlatmaktan vazgeçmez. Kudüs'te namaz kılma hayalini de sonunda gerçekleştiren Pakdil mücadelesinin altını şu ifadeleriyle çizer: "Benim için yazı yazmak bir bakıma savaşmak demektir. Çünkü yazılarımda,
her türlü putçuluğa karşı, her türlü yabancılaştırmaya karşı, her türlü sapmalara karşı vermekte olduğum savaş anlatılmaktadır."

Selahattin Eş Çakırgil
Uzun yıllar Türkiye dışında yaşamak mecburiyetinde kalsa da düşünmekten vazgeçmedi



1965'ten itibaren neşriyat faaliyetlerinde bulunan Selahattin Eş Çakırgil, Yeni İstanbul, Sabah, Bugün gazetelerinde yazarlık yapar. 12 Mart 1971 darbesinin akabinde Bâb-ı Âli'de Sabah, Ufuk ve Sebil gazetelerinde yazılarına devam eder. 1974'te Milli Gazete'de kaleme aldığı bir yazısından ötürü 14 ay hapiscezası alır. İslamcı düşünürlerin tarihi maalesef böyle duraklarla doludur. Tevhid dergisinde Çakırgil'in birçok yazısı yayımlanır. Dergi bünyesinde emperyalizme, Kemalizme, çokça, yüksek sesli tepki gösterilir. Istılahlar köşesinde Kur'anî kavramlar okuyucular ile buluşturulmak istenir. Yayımlandığı dönemde 40 bin tiraja ulaşan derginin kapanması üzerine Selahaddin Eş Çakırgil Hicret dergisini çıkarır.

Bu dönemde yazdığı yazılardan ötürü 15 yıl hapis cezasına mahkûm edilen Çakırgil, uzun yıllar Türkiye dışında yaşamak mecburiyetinde kalsa da düşünmekten ve fikir üretmekten asla vazgeçmez. Günümüzde düşünce yazılarına devam etmektedir.

BİZE ULAŞIN