Gönül Yonar: TELLUS MATER NEYİMİZ OLUR?

TELLUS MATER NEYİMİZ OLUR?
Giriş Tarihi: 4.5.2023 15:40 Son Güncelleme: 4.5.2023 16:08

Toplumların acıyla sarsıldığı dönemlerde gündem hemen değişir ve yaşanan acılara ilişkin anlam örüntüleri öne çıkar. Yaşadığımız son deprem felaketi de ülkenin gündemini bir anda değiştirdi. İnsanlar, bu zor günlerde acıların hafifletilmesi için tek yürek oldular. Bu, toplumun yazılı olmayan doğal bir refleksi… Bu refleks aynı zamanda birlik olmayı, ülkesi ve insanı için koşturmayı, acıları azaltmayı, yaraları sarmayı ve buna ilişkin birçok davranışı da içeriyor.

Bu yazıda benzer bir refleksle toprak-insan-vatan ilişkisinin mitolojik ideograflarının bize ne anlattığını yorumlamak istiyorum. İnsanlığın başlangıcından bu yana sürüp gelen, insanın toprakla ilişkisine dair mitolojik bazı verilerin "toprak ana" ekseninde yeniden düşünülmesini, gündemin en can alıcı konusuna bir de mitolojik açıdan bakılabileceğini yazı kapsamında hedefliyorum.

Toprak merkezli bir felaket nedeniyle bir yandan "toprak"la insan ilişkisini sorunsallaştıran görüşler dile getirilirken ve "enkaz"dan insan kurtarma çalışmaları yapılırken diğer yandan ülkenin tek yürek birbirine kenetlendiği, "vatan"ın bekasının bu vatanın evlatlarının birlik ve bütünlüğüyle sağlanacağı yüksek manevi duygular eşliğinde seslendirildi. Vatan bir "ana" gibi bağrını dâr-ı bekâya irtihal edenlere açtı. Uzakta olanların can emanetleri kendi şehirlerinin "ebedi toprağı"na teslim edildi. Teslim edilen bu canların topraklarına "bayrak"lar dikildi. Sayısız evladını kendi mayasına dâhil eden kutsal bir ana olan "vatan", geride kalan evlatlarına "yurt" olmaya devam ediyor.

Özetini verdiğim bu büyük acının italikle yazdığım sözcüklerinin taşıdığı fikirler, inançlar ve anlamlar kültürel mitlerle donanmış birer ideograftır. İdeograflar, günlük dilde yaygın olarak kullandığımız, içleri birtakım kültürel mitlerle, inanışlarla, duygu ve düşüncelerle dolu sözcükler anlamına gelir (Burada miti olumsuz anlam içeren "uydurma söz" olarak değil, yazı öncesi insan topluluklarının inanış, düşünüş kalıpları olarak kullanıyorum). Sözcüğün bir fikir içermesi o sözcüğün ideograf olarak görülmesi için yeterli.

Yaratılışın kökenindeki toprak

Yukarıdaki toplumsal hadisede temel üç ideograf görülür. Birincisi "toprak", ikincisi "ana", üçüncüsü "vatan"dır. Bu üç kavramın sözcük anlamları dışında güçlü mitolojik temelleri vardır. Bu nedenle bu kelimeler sözcüğün sadece temel anlamını vermez aynı zamanda mitik, kültürel, siyasal çağrışımlarla yüklü, fikri derinliği olan ve ıstılahî anlamlarıyla kullandığımız sözcüklerdir. Bu üç ideografın yan anlamlarında ise "enkaz, yurt, bayrak" kavramlarını görürüz. Günümüzde bu kavramları kullanırken farkında olmadan onların mitolojik temellerine gönderme yaparız ve mitik düşünceyi yeniden canlandırırız. Mitolojik temellere gönderme yapmak, "in illo tempora"ya (başlangıç zamanıen ilk) bağlanmak, başlangıçtaki kutsal zaman dilimini günümüze taşımakla eş değerdir. Bu taşımanın nasıl gerçekleştiğine şimdi bakalım.

Mircea Eliade mitolojilerde bir mekân olarak toprağın kutsal sayılmasının orada tezahür eden kutsalın görünümleriyle (hiyerofani) doğrudan ilişkili olduğunu söyler. Toprağın kutsal sayıldığı her dönem aynı zamanda "in illo tempora"nın da sürekli yeniden üretildiği anlamına gelir. Yani, toprağı kutsal saydığımız her dönemde onun kutsal başlangıç zamanını taklit etmiş oluruz ve toprak kutsallığını bu yolla sürdürür. Yaratılışın kökeninde var olan toprak, dünya mitolojilerinde insanın kutsal mayasıdır. Mayanın kutsal oluşu Tanrısal bir öz/töz/nefes/buğu/ses gibi unsurları taşıması nedeniyledir.

Ana soylu döneme ilişkin tezlerle ilgili olsun ya da olmasın, mitolojilerde köken bilgisi daima dişil olan su ve toprakla ilişkilendirilir. Bunu daha çok kozmogonik yaratımda su, antropolojik yaratımda "homo humus" (toprak- insan) olarak görmekteyiz. Toprağın kutsal oluşu sadece insanın topraktan yaratılmış olmasıyla ilgili değildir. Toprak aynı zamanda doğuran, var eden, çoğaltan, besleyen, koruyan doğum, yaşam ve ölüm üçgeninde varlık bilincinin tüm bileşkelerini uhdesinde taşıyan bir öncesiz ve sonrasız yaratımdır. Bu durumda "toprak" dediğimizde onu kutsal kılacak bir ideografik örüntü oluşmuş olur.

Toprak: Kutsal "Ana"

Antropolojik yaratımda ilk insanın dört elementten (toprak, hava, su, ateş) biri olan topraktan yaratılmış olması, kutsal toprağın rahminin insanı var etmesi eylemsellik üzerinden kadınla ilişkilendirilir. Toprağın özelliklerinin ve fonksiyonlarının tümünün dişilde bulunması kadının da kutsallığını getirir. Deyim yerindeyse "kutsalı üreten merkez", kadını da bu örüntünün içine alır ve yaşamın bitimsiz verimini bu iki ideograf üzerinden pekiştirir.

Toprakla ilgili kutsallığın ana tanrıça inanışına da kaynaklık edecek olan ve mitik kökene işaret eden bir "Tellus Mater" (Yeryüzü Ana) olgusunu doğurduğunu görmekteyiz. "Tellus Mater", toprağın "sonsuz üretken" olmasıyla kutsal ana olarak görülmesi ve "evlatlarının" boşluğa düşmemesi için bir korunak, dayanak, sığınılacak rahim, mağara, ev ve buna benzer göstergeleri temsil eder. Bütün bileşkeler toprağın -tıpkı kadında olduğu gibi- "özünden canlı yaratıklar çıkardığı"na ilişkin anlam örüntülerini inşa ederek kutsal "Ana" ideografını yaratır.

Fakat işlevsellik üzerinden kolaylıkla açıklanabilecek toprakkadın ilişkisinin bu benzerlik dışında daha kökene, daha kutsala ilişkin bir bağı olmalıdır. Mitoloji aradığımız o bağı bize "yer-sub" iyeleri yoluyla verir. Türk mitolojik sisteminde kozmogonik dengenin bir bileşeni olan dişil koruyucuları ifade eden yer-sub (yer-su/ yer-suv) kutsal dişil ruhlardır. Dağ, oba, ev, ocak, akarsu, orman gibi mekânlar, buraların sahibi oldukları düşünülen yersub ruhlarıyla ilişkilendirilir. Bu ilişki mekânların koruyucuları olan melek ya da peri gibi dişil ruhlara inancın kökenini oluşturur. Abdülkadir İnan bu konuda çarpıcı bir bilgi verir ve yer-sub ruhlarının bir kült olarak büyük imparatorluklar devrinde vatan kültü derecesine yükselmiş olduğunu belirtir.

Uğruna canların feda edileceği bir mekân

Göktürklerde yer-sub ruhlarının kutsal olarak anıldığını, boyların mukadderatını idare ettiklerine inanıldığını ve "ıduk yer-sub" (mukaddes yer-su) ifadesinin bir yandan o bölgeyi koruyan ruhlar bir yandan da vatan (benimsenen kutsal toprak parçası) demek olduğunu ifade eder. Vatanın korunmasının yer-sub ruhları tarafından gerçekleştiği Tonyukuk yazıtlarına da yansımıştır. "Tangri, Umay, yer-sub basa berti" ifadesi vatanı koruyan ruhlar olarak zikredilir. Moğol hükümdarı Cengiz Han'ın "Ötügen anamız" ifadesinde anlam bulan yer-sub ruhları, yurdun, vatanın kutsal anaya benzetilmesinin mitolojik kökenini oluşturur.

Öte yandan şaman sözcüğüne ilişkin Türklerde şaman kadına verilen adın Utgan/Otukan/ Udagan'la eş anlamlı olan Ötüken kutsal vatan kavramını
da kapsadığı biliniyor. Buna göre kadın şaman (utkan/ udagan) kutsal vatan sembolü Ötüken ile aynı anlam evreninde buluşur. Dil verilerine göre bu iki sözcüğün ses benzerliği dışında anlam ve işlev bakımından da yakın olduğunu Türk mitolojisi çalışmalarında görmekteyiz. Kutsal Ana kavramının ideografik uzantısına eklenen yer-sub ruhları kutsal "vatan" olgusuyla birleşir. Bu bilgilerin tuttuğu projeksiyon Türk mitolojik sisteminde bir yerin koruyucu dişil ruhları olan yer-sub ruhlarının vatan kavramıyla özdeş olduklarını gösteriyor. Böylece insan topluluklarına vatan olan topraklar hem geleneksel toplumlarda hem günümüz modern toplumlarında "uğruna canların feda edileceği" bir mekâna dönüşür. O mekânın adı yurttur.

Toprak parçasını yurt kılan değerler

Toparlarsak; insan, vatanı bildiği toprak parçasının kendisinin de iştirak ettiği kutsalın tezahür mekânlarından birisi olduğuna ilişkin ontolojik uyarıyı görebilmeli. Bu bilgi onu, toprak parçasına karşı daha duyarlı yapar. Yer-sub ruhlarının koruduğu toprağa saygı ile bakar, onu kutsalın tezahür merkezi olarak gördüğünden hakkına hukukuna riayet eder. Toprak parçasını yurt kılan değerler, insanın oraya kendisinden bir şey katarak
kutsalı tezahür ettirmesiyle mümkün olur. Bu yönüyle insanın bizzat kendisi vatanın parçasıdır.

Bu parçaya hakkıyla muamele etmesi; imarını, projesini, çevresini, çeperini ona göre belirlemesi ve toprakla arasındaki ilişkiyi hak ve hakkaniyet ölçülerine göre ayarlamasıyla mümkün olur. En belirgin tezahür insanın kutsal saydığı toprak uğruna kendisini feda etmesidir. Bu nedenle kendisini vatanı için feda eden insan "bayrak"la ilişkili anlamlarla donatılır.

Toprak nedenli ölümlerin dini terminolojide şehitlikle ilişkilendirilmesi de yine kutsal toprak, uğruna verilen can ve bayrakla ilişkilidir. Vatani görev bayrakla bütünleşir, şehitler bayrakla uğurlanır, bayrağa sarılır. En güçlü ideograflardan olan bayrak, toprağı yurt kılan bilincin en önemli sembolü olarak vatan evladının dar-ı bekâda da başucundadır. Bütün bu ideografik anlam öbeklerinin ortak noktası Tellus Mater'dir. İnsanı eşref-i mahlûkat olarak yaratan ve onu kutsal örüntüler içinde değerli kılan Yaratıcı'nın bütün kutsal tezahürlerini insana hitap ederek inşa etmesi varlık bilincinin idrakinde önemli bir dönemeçtir

BİZE ULAŞIN