Eda Dikmen: DEPREMİN ARDINDAN ÜLKECE TEK YÜREK OLDUK: İŞTE O GÖNÜLLÜ KAHRAMANLARIN HİKÂYELERİ

DEPREMİN ARDINDAN ÜLKECE TEK YÜREK OLDUK: İŞTE O GÖNÜLLÜ KAHRAMANLARIN HİKÂYELERİ
Giriş Tarihi: 4.5.2023 15:22 Son Güncelleme: 4.5.2023 15:24
Yardımseverlik, Türk toplumunun en önemli özellikleri arasında yer alıyor. Tarihimize baktığımız zaman da savaşlar, kıtlık ve doğal afetler gibi zor zamanlarda dayanışma, yardımlaşma ve kenetlenme duygusunun ortaya çıktığını görüyoruz. Dünyanın neresinde olursa olsun deprem, tsunami, sel, yangın, kuraklık, yoksulluk, sefalet ya da salgın hastalıklar baş gösterse, Türkiye’nin yardım eli oraya uzanıyor. Yaşanan deprem felaketinde bu sefer yardım elleri ülkemiz için uzatıldı ve tek yürek olduk. Depremin ilk anından itibaren yapılan yardımları bölgeye ulaştırmak, arama kurtarma çalışmalarına katılmak, başta çocuklar olmak üzere depremzedelere psiko- sosyal destek vermek için STK’lar ve gönüllüler canla başla çalıştılar. Biz de Lacivert olarak deprem bölgesi için elini taşın altına koyan STK’larla ve gönüllülerle konuşup onların hikâyelerini dinledik.

Merve Özdenler
Yeryüzü Çocukları Başkan Yardımcısı / Klinik Psikolog

Güvenli ve destekleyici bir ortam inşa etmeyi hedefledik

Depremin ilk günlerinden itibaren sahada çocuklar ve kadınlar için çalışmalarda bulunan Yeryüzü Çocukları Derneği, 2016'dan beri savaş, göç ve krizden etkilenen çocuklarla ilgili düzenledikleri bütün çalışmalarını deprem bölgesine göre revize ederek aktif hale getirmişler. Depremin ikinci gününden itibaren bölgeye sosyal ve acil yardımlarını ulaştırmaya başladıklarını belirten Merve Özdenler, çalışmalarını kadın ve çocuklara yoğunlaştırmışlar: "Kadınlar için hijyen ürünleri, bebekler için bez ve mama gibi ilk anda akla gelmeyecek ihtiyaçları bölgeye ulaştırmayı kendimize hedef belirledik."

Özdenler, yabancı birçok kurumun kriz, savaş ve afet dönemlerinde uyguladığı, literatürde de yer edinen çocuk dostu çadırları kurma amaçlarını ve faaliyetlerini şöyle anlatıyor: "Sahaya ilk olarak gittiğimizde önceliğimiz güvenli ve destekleyici bir ortam inşa etmek oldu. Oradaki çocukların kriz döneminde karınlarının doyması gerektiği kadar kendilerini çocuk hissetmeleri ve eski rutinlerine geri dönmeleri gerekiyor ki içinde bulundukları bu süreçten daha kısa bir süre içerisinde çıkabilsinler. Bu yüzden Adıyaman, Gaziantep ve Kahramanmaraş'ta toplamda beş bölgede çadırlar inşa ettik. Çadırlarda 3 yaştan 17 yaşa kadar hitap eden kırtasiye, oyun, akıl oyunları, kitaplar ve sınava hazırlık kitapları gibi çok çeşitli materyaller vardı. Gittiğimiz bölgedeki hedef kitleyi iyi tanıyarak yola çıktık. Gönüllülerimizin psikolojik ilk yardım eğitimleri, oryantasyonları, mesleki ve dil yeterliliklerini her zaman gözettik ve hazır bulundurduk."

Klinik Psikolog Merve Özdenler, çocuk dostu çadırda depremzedelerle yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "Kadınlarla bir araya geldiğimizde herkesin eski rutininde örme, dikme ve işleme gibi alışkanlıkların olduğunu görünce kendimizce yün, ip şiş ve tığ aldık ama aldığımız şişler yörenin Maraş oyasını yapmak için çok kalınmış. Bu bilgileri öğrenerek düzenlediğim ikinci atölyemde ise materyalim tamamen Maraş'ın alışkın olduğu şekildeydi. Çocuk dostu alanlarımızda yine belli yerlerde Roman çocuklarımız, daha çok Kürtçe konuşan çocuklarımız olduğu için biz onların oyunlarıyla ve şarkılarıyla beraber yine materyallerimizi genişlettik. Bu kültürel farklılıklar karşısında anlaşabildiğimiz yetişkinleri veya gençleri ekibimize dâhil ettik. Bu süreç içerisinde de onlara yeleklerimizden veriyoruz ve 'Sence burada neye ihtiyaç var, sizin kültürünüzde şu nasıldır?' gibi sorularla bölgenin kültürünü tanımaya çalışıyoruz. Çadır kentteki abilerimizden, ablalarımızdan öğrendiğimiz kadarıyla her ilimizin farklı bir kültürü var. Bu yüzden de Ramazan ayı faaliyetlerimizi bölgedeki yerel halkla göre uygulayacağız."

Esra Hacıoğlu Karakaya
Human Movie Team gönüllüsü 40 yıl hatırı olan kahve ikramı



Depremin ilk haftalarından itibaren kurucularından biri olduğu Human Movie Team ile beraber gönüllü olarak sahada her alanda çalışan Esra Hacıoğlu Karakaya, gönüllülerden oluşan bir ekiple insanların yüzünde bir tebessüm oluşturma, yaşadıklarının şoku içinde acılarını kabullenmeye çalışırken onları normal yaşantılarını hatırlatacak bir rutine döndürme amacıyla Türk kahvesi standı kurdu. Standın önündeki kalabalıktan oradakilerin buna ihtiyaç duyduğunu anladığımız kahve seferberliğini kendisine soruyoruz ve şu cevabı alıyoruz:

"Depremin ilk haftasından itibaren bölgeye acil yardımlar gitmişti. Oradaki depremzedelerin belki birçoğu güne kahvesiz başlayamayan insanlardı. Küçük rutinler bile ne kadar önemli aslında. 'Acaba oraya kahve götürsem absürt olur muydu? Kahve ikram edip iki kelam etsek o kahveyi içerken, fena mı olurdu?' diye geçirdim içimden. İnsanlar 'Bunca acının yanında kahveyi düşünecek halimiz mi var?' diye düşünüp tepki gösterir mi diye endişeleniyorduk. Yine de akşam hızlıca kahveleri ve makineleri satın alıp sabah erkenden Adıyaman'a doğru yola koyulduk. Bir karton parçasına da 'Kırk yıllık hatırı var' yazıp elimizle kaldırarak depremzedeleri standımıza davet ettik. Yanımıza gelenler 'Siz ciddi misiniz?', 'İnanamıyorum, günler sonra kahve içeceğim' gibi cümleler kurdular. Onların mutlu olduğunu görünce daha da şevkle yaptık kahveleri. Kalbime en çok dokunan da o
kahve sırasında depremzede vatandaşlar ile ettiğimiz sohbetler oldu. Dağıtım esnasında yanımıza gelen depremzede bir abi 'Benim en büyük zevkim televizyonun karşısında oturup kahve içmekti. Deprem olduğundan beri içmemiştim. Nasıl aklınıza geldi kahve getirmek?' dedi. Bir barista edasıyla kahve hazırlıyorduk. O kadar çok hayır duası aldık ki oradan dönerken kuş gibi hissettim."

Esra Hacıoğlu ve arkadaşlarının kısa sürede büyüyerek yayılan bu projesi sonrasında çok sayıda vatandaş kendilerine kahve ve makine göndermiş. Ramazan ayında da ışıklarla süsleyecekleri stantlarında iftardan sahura kadar kahve ikram etmeye devam edileceğini söylüyor.

Hacıoğlu ayrıca bölgede gördüğü yardımları şöyle anlatıyor: "Askerlerimizin vatandaşların her ihtiyacına koştuğunu gördüm. Bir dernek sıcak yemek dağıtıyor, bir dernek çocuklara oyun oynatıyor bir diğeri ise oyuncak dağıtıyor. Gönüllü öğretmenler, doktorlar, psikologlar… Kahve dağıtımının
ikinci gününde Şanlıurfa'dan gönüllü gelen kuaförleri gördüm kampta. Saç kesimi, tıraş ve kuaförlük hizmeti veriyorlardı. Kendileri de depremzedeydi
aslında."

Selçuk Sümer Özel Fotoğrafçı-Geyve İHH temsilcisi

Sanki tüm Türkiye yollara dökülmüştü



Geyve İHH temsilcisi Selçuk Sümer Özel, Sakarya'dan İHH ya da başka bir yardım kuruluşunun organizasyonuyla değil, tamamen kendi inisiyatifiyle 12 kişilik bir arkadaş grubuyla birlikte üç pikap aracına jeneratörler, hiltiler, kesici, kırıcı aletleri yanlarına alarak depremin ikinci günü yola çıkmış. Televizyon karşısından gelişmeleri takip edip "ah vah" etmektense gidip elimizden geleni yapalım düşüncesiyle yola çıktıklarını belirten Özel,
"Yollarda yüzlerce yardım tırı, paletli ekskavatörler, lastikli JCB operatörü, kamyonetler, minibüsler ve özel araçlar sanki tüm Türkiye yollara dökülmüştü. Bu manzarayı görünce insanın gönlü genişliyor" diyerek o günü anlatıyor. Ekip arkadaşının "Evde durduğum için çocuklarımın yüzüne bakamıyorum" dediğini belirten Özel, deprem bölgesine giderken duygularını şöyle ifade ediyor: "Aslında hepimiz benzer duygular içindeydik. Sıcak evimizde oturmak zulüm oldu."

Bölgede arama kurtarma çalışmalarına destek veren Özel'e çalışmalarını soruyoruz: "Yola çıktıktan hemen sonra İHH Sakarya ekibi ile görüştük. Görüşme sonrasında da İskenderun'un liman bölgesinin güneyindeki enkazda çalışmalarımıza başladık. Aramakurtarmam çalışmaları sırasında,
genç bir kardeşimizin enkazdan cenazesini çıkarırken annesi hemen arkamızda bulunuyordu. İki gündür perişan bir vaziyetteydi. Evladının can verdiğini anladığı anda attığı o çığlık hala kulaklarımızdan gitmiyor, o an nereye kaçacağımızı şaşırdık, adeta donup kaldık. Gittiğimiz enkazda
depremin beşinci gününe kadar çalışmalarımızı sürdürdük ve dört cenaze çıkarttık. Sonrasında gittiğimiz başka bir enkazda ise orada bulunan ekiplere yardım ederek iki cenaze daha çıkarttık ve ailelerine teslim ettik."

Mehmet Akif'in dizelerinden alıntı yapan Özel, şunları söylüyor: "Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim dediği gibi ciğerimiz yandı. Bir fotoğrafçı olarak savaşın, doğal afetlerin olduğu ülkelere ve mülteci kamplarına defalarca seyahatte bulunsam da deprem bölgesini anlatacak kelime bulmakta zorlandım. Tahliyelerin olduğu günlerde Halep'te bir gün kalmıştım, orada bile binalar harap bir vaziyette bulunmasına rağmen ayakta
durabilmişlerdi."

Ayşe Sevim

Yazar-Netyazı yardım gönüllüsü


Türkiye'de ilk kez kermeslere atölye ekledik Depremden sonraki 4-5 gün içerisinde hızlıca seferber olarak geliri depremzedelere kira ve diğer
ihtiyaçlar için yardım olarak gönderilmek üzere kermesler düzenleyen ve diğer vakıflara da örnek teşkil eden Ayşe Sevim, gönüllülerden oluşan ekibiyle çalışmalarını şöyle anlatıyor: "Sürekli IBAN paylaşıp, yardımlarınızı bekliyoruz demenin geçerliliğini yitireceğini, hizmet sunmamız halinde ise yardımların devamının geleceği kanaatine vardık. Netyazı olarak ayda iki ya da üç kez olmak üzere dekont karşılığında katılabilecekleri ücretsiz atölyeler düzenledik. Kermes de aynı düşünce ile ortaya çıktı. Billur Tirgil, tasarım dükkânına sahip olduğu için o tedarikçileri ayarladı. Ayşe
Şahinboy Doğan gönüllü çalışacakları organize etti ve basınla ilişkimizi sağladı. Ben de işim gereği online atölyeler düzenlediğim için atölye fikrini sundum ve Türkiye'de ilk kez kermeslere atölye ekledik. Kermesimizde farklı hoca ve farklı katılımcıların katıldığı atölyeler düzenledik."

Depremde sıkıntılar yaşayan, ailesini kaybeden kişilerin de stantlarda satış yaparak bir nebze olsun zihinleri dağıldığını ifade eden Sevim, yoğun talep yüzünden ilk gün gönüllü yardıma gelen bazı arkadaşları geri göndermek zorunda kaldığını söyleyerek şöyle devam etti: "Şehbal Eyüp yiyecek ve içeceklerle ilgilendi. 10'un üzerinde yemek çeşidi hazırladı ancak ilkgün sarmamız yoktu. Sarmayı da biz edebiyatçılar, sanatçılar ve yönetmenler toplanıp sardık. Hatta sarma nasıl sarılıyor bilmiyorduk. İnternetten tarifine bakarak sardık."

Ayşe Şahinboy Doğan Yazar-Yönetmen-Yardım Gönüllüsü

Nefes alabilmek için tiyatro yapacağız

11 ili etkileyen deprem sonucunda binlerce insanımızı kaybetmişken bu duruma seyirci olarak kalmak istemediğini, bu sebeple kermes organizasyonu haricinde tiyatro ekibiyle sahada yer alan Ayşe Şahinboy Doğan, "Dünya tarihine baktığımız zaman büyük felaketlerden sonra, insanların travmalarını iyileştirmek için sanat devreye girmiş" diyerek bölgede var olma amacını belirtiyor. "Tiyatro Külliyen ekibimizden arkadaşlarımız bölgede hem çocuklar hem de yetişkinler için etkinlikler yaptı, oyunlar oynadı. Ben de ilerleyen günlerde sadece kadınlar için tiyatro oyunları oynamak ve atölyeler yapmak için Volver ekibi olarak depremden etkilenen şehirlerimizi tek tek gezeceğim. Acılarımızı unutmak elbette mümkün değil ama hayata devam edebilmek için nefes almamız gerekiyor. Biz de nefes alabilmek için tiyatro yapacağız."

Aktif olarak yardım kermeslerinde görev alan Şahinboy, bu gibi sosyal dayanışmalarının önemini şöyle anlatıyor: "Hatay'da tüm ailesini kaybetmiş, İstanbul'da hemşirelik yapan bir kardeşimiz geldi. 'Ben de gönüllü olarak stantların başında durayım, bir şeyler yapayım' dedi. Sarıldık, ağladık. Kermesimize bir takipçim annesinin eliyle ördüğü çantaları getirdi. Yine başka bir arkadaşım eliyle işlediği ürünlerini hediye etti. Herkes elinde ne varsa getirip bıraktı. Ürün alıp para üstünü almayanlar, sadece maddi bağış yapmak isteyenler oldu. Yurtdışından kermes için para gönderenler vardı. Sloganımız gibi iyilikte birleştik."

Billur Tirgil Tasarımcı-Tabi Tasarım

Safımızı iyilik olarak belirledik


Billur Tirgil, İstanbul'dan bölgeye yardım çalışmalarında bulunan bir diğer isim. İzlediği bir kitap mezatı yayını sonrasında kendi ürünlerini bu şekilde
satmayı düşünmüş ve bir mezat gerçekleştirmiş. Bir yandan İyilikhane Derneği ile birlikte kermes çalışmalarını yürüten Tirgil, bu kermes ve birlik duygusunun manevi anlamda çok iyi geldiğini ifade ediyor. "Yaşanan bu büyük felaket sonrası insanlar saflarını ikiye ayırmış durumdaydı. Kimisi kötülüğü yaymak için uğraşıyor, kimisi ise iyiliği yayma çabası içerisindeydi. Biz ise safımızı iyilik olarak belirledik ve 'İyilikte buluşuyoruz' sloganıyla yola çıktık. Bu süreçte çok güzel seferberlik örnekleri de gördük. Mesela Antalya'dan bir kadın 'Size portakal göndersem, satar mısınız?' diye mesaj atı. Zaten biz bir tasarım dükkânıyız. 90 farklı katılımcı ile birlikte çalışıyoruz. Hepsi ürün bağışladı, yayınevleri çağrımıza kayıtsız kalmadılar. Elbirliğiyle büyük bir organizasyon yaptık. Toplanan bu paraların depremzedelere kira desteği olarak dönmesini istiyoruz."

BİZE ULAŞIN