Tuba Kaplan: AŞKIN ÖMRÜ ÜÇ YIL MI: MODERN DÜNYADA İLİŞKİLER NEDEN HIZLA TÜKENİYOR?

AŞKIN ÖMRÜ ÜÇ YIL MI: MODERN DÜNYADA İLİŞKİLER NEDEN HIZLA TÜKENİYOR?
Giriş Tarihi: 27.01.2023 13:26 Son Güncelleme: 27.01.2023 13:40
Modern dünyada ilişki biçimleri, tercihleri değişmeye başladı. Ne de olsa insan değişiyor, dönüşüyor. Artık çiftlerin kurduğu ilişkiler uzun soluklu ve nitelikli olamıyor. Vefanın, dostluk duygusunun, sabrın, ailede özverinin ve birçok değerin yerinden oynadığı, üzerimize ağır geldiği bir dönemden geçiyoruz. Şunu açıkça söylemek mümkün: Modern insanın tüketim güdüsü kendinde bir dönüşüme sebep oldu ve bu da ilişkilerini etkiledi. Bu durum beraberinde birçok sorunu da getiriyor. Boşanmalar artırıyor, “single mom” ve “single dad” denilen yalnız ebeveynler çoğalıyor. Yeni tip aile modelleri oluşuyor. Bireysel tercihler ve yalnızlıklar çoğalıyor. Yoksa tüketim çağında insanlar birbirlerini de mi hızla tüketiyor? Aşk, ilişki ve sevgilerin ömrü neden kısa sürüyor? Peki, şimdi ne olacak? Aile Danışmanı Saliha Erdim, Aile Danışmanı ve Psikoterapist Habibe Aykan, Uzm. Psikolog Muhammet Genç’e Lacivert okurları için sorduk: Bu çağın tüketim güdüsü insan ilişkilerine nasıl yansıyor? Aşkın ömrü gerçekten üç yıl mı?

"ÂŞIK OLDUYSANIZ BİR UZMANA DANIŞMADAN EVLENMEYİN" DİYORUM GENÇLERE

Saliha Erdim/ Aile Danışmanı

Aradığımız kriterler değişti. İdealize ettiğimiz hayat biçimi değişti. Beklentilerimiz değişti. Bu da şu demektir; bizim yönümüz değişti. Gerek yakın çevre ilişkileriyle gerek toplumsal ilişkilerle örüntülü olarak bizde oluşan algıda insan ilişkilerine, geleceğe bakış açımız olması gerektiği gibi değil, olması istendiği gibi. Gerekeni istemek yerine istediğimizi gerekli görmek gibi bir sürece girdiğimizi düşünüyorum. İnsanın zihninde ne olmak ve nasıl olmak istediği, neye ihtiyaç hissettiğini de belirler. Biz bu kâinatı var edenin koyduğu kurallara göre düşünmek, O'nun bize model olarak gönderdiği Peygamber Efendimize (s.a.v) göre yaşamak ve onunla ilgili bilgileri güncelleyerek zihnimizde aktif tutmak üzere geldik.

Reklamlar, diziler, filimler, sosyal medya; her türlü mesajla, görselle insanın zihnini karıştırmaya, insanın ne istemesi gerçeğinden onu uzaklaştırarak hazlarına yönelik, kendisini günübirlik mutlu eden ve olabildiği kadar düşünmeden yaşamasına yönelik yoğun mesajlar ve etkileme üzerine kurulu. "Anı yaşa" deniyor, tamam anı yaşıyoruz, ama bu beni benden, insanlığımdan, Müslümanlığımdan ve topluma hatta kendime faydalı bir insan olmaktan uzaklaştıran bir sürece götürüyorsa "anı yaşamak" benim felaketime yaklaşmak anlamına gelir. Özellikle hanımefendileri kuşatan reklam sektörü ihtiyaç olmadan ihtiyaç hissettirmeye yönelik. Çoğu kurgu, sahte, suni. Ama zihnimiz gerçeği aramadığı için bu sele kapılabiliyor.

Bizim daha derin, daha donanımlı, daha anlamlı bir hayatı seçmemiz lazım. Bizi alıp götüren anafora teslim olmadan, direnç göstererek, düşüp kalkarak da olsa doğru yolda ilerlemeliyiz.

Fakat böyle bir derdimiz çoğunlukla kalmadı. "Tüketim bu durumda vazgeçilmez bir şey çünkü tükettikçe görülen, var kabul edilen ve onay alan, bedenini sergiledikçe, estetik yaptırdıkça, günübirlik haz odaklı yaşadıkça ilgi odağı olan ve sadece o anı mutlu yaşayan insanlara dönüşmeye başladık. Bu kendimize yabancılaşmak ve gerçeğimizden uzaklaşmak anlamına geliyor. Bu durum, kendimiz ile iç çatışma yaşamamıza ve bu da çevremizdekilerle çatışmaya ve bir çıkmaza girmemize sebep oluyor. Çünkü gözümüz de gönlümüzde dışarıdadır. Ve asla bitmeyecek, insanı ve elindeki maddi ve manevi değerleri tüketecek bir çarka kendimizi kaptırmışızdır.

Biz biliyoruz ki insanı dosdoğru durduran değerler olmadan, insanın yürekten huzuru yaşaması ve insanın kendi içinde dengeyi bulması, kendi içinde dengesini bulamayanın da bir başkası ile ilişkisinde bu dengeyi oluşturması mümkün değildir. Çünkü dengesi bozulan karşısındakinin de dengesini bozma riski yaşar. Bilgi kaynaklarımız değişti ona uygun çevremiz değişti. Bizden istenileni verme konusunda hazır hale geldik, neyi gösteriyorlarsa onu alıyoruz. Aldıkça kendimizi onlardan ve değer gören bir toplum üyesi gibi görüyoruz. Bu sanki seçeneksiz bir tercihimiz gibi olmaya başladı. Bizim acilen kendiliğinden bu akışa virgül koymamız, "bir dakika bu süreç beni nereye götürüyor?" dememiz gerekiyor. Alırken gereksiz alıyoruz, kullanırken de israf ederek kullanıyoruz. Bilgilerimizi israf ediyoruz, kullanılmayan bilgi israf oluyor. İlişkilerimizi israf ediyoruz, duygularımızı beslemek yerine tüketiyoruz.

Beni tüketen ihtiyaçlarımın karşı tarafta da normal algılanmasını ve giderilmesini bekliyorum. Buna uygun davranılmadığındaysa tepkisel, agresif ve illa ki kendi istediğimde ısrarcı davranışlar geliştiriyorum. İlişkilerim ben neyle mutlu oluyorsam bana onu ver anlayışını sürdürmeye yönelik gelişiyor. Herkes benim gibi düşünmek zorunda değil, herkes benim gibi çılgınca yaşamak zorunda değil. Biz şu anda derenin üstünde kendini akıntıya bırakan yaprak gibiyiz ya da derenin kenarına zayıf bir şekilde kök salmış akıntıların kendisini götürdüğü, büyük bir dalganın toptan koparıp götüreceği
bir bitkiye benziyoruz. Oysa dini kazanımlarımızın, toplumsal kazanımlarımızın, kökleri derinlere ilerlemiş kocaman çınarlar gibi olması lazım ki değerlerimizaçısından derenin değil denizin yanında bile olsak hiçbir dalga, akıntı bizi götüremesin. Bizim yeniden köklerimize sahip çıkma, yeniden insanlığımızı arama, yeniden dinimizle buluşmaya ihtiyacımız var. Bu gidişe acilen dur dememiz lazım, bu tüketim bizi tüketiyor farkında değiliz.

Amel defteri ve mezar tek kişilik


Kendi dönüşen ilişkileriyle dönüşüyor. Ben bakış açımı değiştirirsem buna uygun konuşacağım. Değer verdiğim şeyleri değiştirmişsem artık değer verdiklerime göre konuşacağım. Benim değişmem benden yansıyan her şeyin değişmesidir. Bizim öncelik göstereceğimiz; dini değerlerimiz, sonra toplumsal insani değerlerimiz, çok güzel adetlerimiz var, dine uygun geleneklerimiz var. Çok güzel bir söz var: "Sana senden gelir bir işde ancak dâd lâzımsa/ Ümîdîn kes zaferden gayriden imdâd lâzımsa" (Namık Kemâl). Sana bir yardım gelecekse o yardımı temin etmesi gerekecek ilk kişi sensin başkasından yardım bekleme.

Sana yardımı ancak sen yapabilirsin. Ben oturup düşünmezsem kimse benim adıma düşünmeyecek, ben oturup bu gidişi sorgulamazsam kimse benim adıma sorgulamayacak. Amel defteri ve mezar tek kişilik. Beni tahrip eden ilişki çocuğumu tahrip ediyor, çocuğumun ilişkilerini, aile ortamını tahrip ediyor. Aradaki duyguları değerleri tahrip ediyor. Bu tahrip sonrasında "ben özgürüm, ben mutluluğumu yaşayacağım," diyerek, bu perspektiften bakınca bireyselleşme, hazlarından taviz vermeme, kendi hazlarına odaklı ve hazlarına yönelik bir yaşama biçimi aldı başına gidiyor.

İlişkilerde değer tüketiliyor


Benim neye inandığım ne yapacağımı belirler. Sınır yoksa sorun var demektir, sınırların olmaması sorun demektir. Sınırları koyan Allah, onun sınırlarını aştığımız zaman bu gidişin nerede duracağına karar veremeyiz. Kimse bu gidiş nerede durur tahmin bile edemez. Allah'tan yardım isteyip kendimizi durdurmazsak ve gerçek değerlerimize yönümüzü dönmezsek, gönlümüzde olanları değiştirmezsek bizim halimizin değişme imkân ve ihtimali yok. Aşkın kısa sürüp sürmeyeceği kişiye, ne aradıklarına, ilişki kalitesine göre değişir ve zannediyorum kimse bunu önceden öngöremez. Cinsel çekim ve beğenmeyi aşk olarak tanımlayanlar ile, insanın özüne aşık olanların duygularını bir birinden ayırmak gerekir. Bence de ilişkide ayağı yere basan sevgi esas alınmalı. Bir terapist şöyle diyor; "aşk bir görme kusuru"dur. Aşkla evlenirsiniz ama daha sonra görmeniz gerekenleri görerek onu sevgiye bırakırsınız. 39 yılımızı devirdik biz. Eşimle ben de âşık olarak evlenmedik, âşık değiliz ama aramızda derin bir sevgi ve bağlılık var. Aşk esas değildir. "Âşık olduysanız bir uzmana danışmadan evlenmeyin" diyorum gençlere. Bir sürü şeyi görmüyorlar. Aşkın duygusal seli insanıalıp götürüyor, ilişkilerde gerçeği görmesine engel olabiliyor. Âşık kusurları görebilir de ama ihtimal düşük. Aşkın ömrünün ne kadar olduğu beni ilgilendirmiyor.

"PLATONIK AŞK" BIR KULLANIM HATASIDIR

Muhammet Genç/ Uzman psikolog

Fransız aydınlanmasıyla aşk ilişkisinin ortaya çıktığı kanaatinde olan bazı sosyologlara göre aşk oldukça modern bir kavram. Muhtemelen bu fikri savunan sosyologlar aydınlanmayla ortadan kalkan birtakım toplumsal tabulardan dolayı değişiklik gösteren aşka dair tutumu kastediyorlar. Zira aşktan bahsediyorsak insanlık tarihi kadar eski bir tutumdan bahsediyoruzdur.

Çoğu zaman karşılıksız aşkı tanımlamak için kullanılan platonik aşk ifadesi yaygın bir kullanım hatasıdır. Esasında milattan önce 400'lerde yaşamış büyük filozof Platon, aşka dair tanımlamalarını ifade etmek için Platonik aşk kavramını ortaya atmıştı. Antik Yunan'da insanlar âşık oluyorlardı, elbette ki antik Yunan öncesinde de insanlar birbirlerine karşı oldukça derinden etkileyici, büyülenmişçesine duygular hissediyorlardı.

Aşk modern bir duygu değildir ama aşk ilişkisinin başlama şeklinin yaşanış tutumlarının hatta sonlandırılış şeklinin modernizmden çok etkilendiğini söyleyebiliriz. Hatta modernizmin etkilerinin en bariz şekilde ortaya çıktığı tutumlardan biri olduğunu dahisöyleyebiliriz. Modernizm; özünde insanların üretim ve tüketim tutumlarını bir önceki çağa göre radikal bir şekilde değiştirdi.

Tüketim toplumunda yaşamanın derin etkisi


Modernizmin belirgin bir şekilde etki ettiği bir diğer alan da sosyal hayat oldu. İnsanoğlu pek çok noktadan kendini koruyabilmek aynı zamanda insanlık deneyimini geliştirebilmek için kültür başlığı altında toplayabileceğimiz büyük bir bilgi ve deneyim kütüphanesi oluşturdu. Kültür kütüphanesinin bireyi ve toplumu koruma adına en önemli kaynağının ahlak ilkeleri olduğu söylenebilir. Modernizm çağların birikimi olan kültürüyle pek çok dinamiği de derinden etkiledi hatta değiştirdi. Daha da ötesinde yok saydı, ortadan kaldırdığını bile söyleyebiliriz.

Modernizmin kültüre etkisini sanata olan etkisinden anlayabiliriz. Modernizim tıpkı iktisadi alanda olduğu gibi sanatta da seri üretim ortaya çıkarmıştı. Fabrikalarda dokunan aynı model halılar, matbaada basılan aynı ressamın tablosunun yüzlerce basılması gibi. Buraya kadar lafı uzatarak da olsa modernizmin etki ettiği iki belirgin alanın altını çizdik. Bu iki etkiyi başta sorduğunuz modern dünyada aşk sevgi ilişki neden kısa sürüyor sorusunun cevabını bulamamızı ve anlamamızı kolaylaştırıyor.

Tüketim toplumunda yaşamak bireyin bütün tutum ve davranışlarını derinden etkiledi belki en temel alanlardan biri modern çağda kentleşmenin çok hızlanmasıdır. Kentleşme daha fazla insanla bir araya gelebilme imkânı sağlıyor. Bunun yanına modern ulaşım araçlarını ve iletişim kaynaklarını da ekleyebiliriz.

Bu günlerde geçmiş çağlarda olduğu gibi aşığın maşukunu görmesi için çeşme başında beklemesi gerekmiyor. Karşı köyde gönlünü kaptırdığı dilberin mah cemalini temaşa edebilmek için bayram ya da düğün dernek tertiplenmesini beklemesi gerekmiyor. Nerde kaldı ki bugünkü gibi sağa kaydırsın sola kaydırsın konuma göre seçsin. İlişkinin hemen her türlüsü insanın temel ihtiyacıdır. Biz ilişki kurmak üzere programlanmış canlılarız.

Modernizmin derinden etkilediği alanların başında kültürün geldiğini söylemiştik. Modernizm kültürün hemen her alanını elden geçirmiştir. Belirgin bir şekilde de ahlaki ilkeleri kendine göre evirmiştir. Sağlıklı ilişki kurmak zordur ama yakın sağlıklı ilişki kurmak daha da zordur. Modernizm, bunların pek çoğunu ortadan kaldırmayı seçti. Modernizm, bunu seçmekle iyi mi yaptı kötü mü yaptı bence bunu söylemek pek kolay değil ama şunu söyleyebilirim ki aşk ilişkilerinin bu çağa ait olduğunu düşündürecek kadar derinden etkiledi bizi.

Sağlıklı ilişki güven verir


Aşka dair yapılan deneysel çalışmalar ve klinik gözlemler aşkın kısa süreli bir duygu durumu olduğunu gösterdi. Kısa süreli aynı zamanda şartlara bağlı bir duygu durumu. Zira aşk zihnin bir algı yoluyla bedeni tetiklemesiyle oluşan biyolojik yanı güçlü duygusal ve bilişsel bir tepkidir. Çağlar boyunca aşka çok methiye düzülse de asıl olan ilişkidir. İlişkinin ise en değerli ve gerekli olanı ise yakın ilişkidir. Zira gerçek insan olabilme deneyimini yaşayabilmek için bağlanmaya ihtiyacımız vardır. Bağlanma ise ancak sağlıklı, yakın ilişkinin olduğu bir ortamda gerçekleşebilir.

Gerçek şu ki sağlıklı ilişki sadece güven ve sevgiye ihtiyaç duyar. Sevginin ortaya çıkabilmesi için ise ilişkide kişilerin sağlıklı sınır ve sorumluluk bilincine sahip olması yeterlidir. İster modern çağda olalım ister geleneksel toplumda ister ahlaki ilkeleri yıkalım isterse ahlaki ilkeleri yüceltebileceğimiz kadar yüceltelim gerçek çağlara göre pek değişmez. İnsan hep aynı mayadan, ihtiyaçları da hep aynı. İster modern ilkelerle ister avcı-toplayıcı bilinciyle psikolojik mekanizmasının en temel ihtiyacı olan ilişkiyi özünde sevgi ve güveni elde etmenin en berrak yolunu bir şekilde bulmalı. Zira biyolojik ihtiyaçlarımızdan sonra neredeyse tek ihtiyacımız sağlıklı ilişkilerdir.

TÜKETİM İNSANİ DEĞERLERİ, AŞKI VE İNSANI DAHİ HIZLA TÜKETİYOR

Habibe Aykan/ Aile Danışmanı Psikoterapist

Bu çağın tüketim güdüsü, mutluluk ve haz üzerine temelleniyor. Kapitalist tüketim kültürü, istediğini almak için kancayı insanın ihtiyaçları arzuları ve isteklerine atıyor. İnsanın gerçek ihtiyaçları arzu ve istekleri tüketim canavarını tatmin etmiyor. İnsana sanal ihtiyaçlar yeni arzular ve istekler yaratılıyor. İnsan haz ve mutluluk vuslatına eremiyor. Bu vuslat arzusu, tüketim hızını arttırıyor. İnsanın zevke odaklanmasıyla artan tüketim, tüketimin artmasıyla artan haz döngüsü; tükettikçe tüketen, hedonist, bencil, açgözlü tüketim insanını doğuruyor. Tüketim insanının tüketiminden kişilerarası ilişkiler de payını alıyor elbette. Yüzeysel, kısa süreli, geçici ilişkiler meydanlarda boy gösteriyor. Hal böyle olunca insanın en temel ihtiyaçlarından olan bağ kurma ihtiyacı karşılanamıyor. Tatminkâr ilişkiler yaşanamıyor. Kişilerarası ilişkiler dolayısıyla insan arzu nesnesi halini alıyor. İnsan, hedonist vuslatının nesnesi oluveriyor.

Sevgi, aşk tükendikçe mutsuzlaşan insan


Tüketim insanı her şeyi; toplumsal değerleri, inançları, sevgiyi, aşkı ve insanı dahi hızla tüketiyor. Çılgınca peşinden koşulan haz ve mutluluk öyle bir erek ki, tüketim insanın gözünü kör ediyor. Değerli bir mücevher gibi uzaklardan parladıkça maktu ulaşılması gereken bir hedef oluyor. Bu hedefe giden yolda buldozer gibi önüne çıkan her şeyi sıyırıp, yok ediyor tüketim insanı. Ne uğruna neyi feda ettiğini fark edemeyecek kadar hedefe kitleniyor. Aradığı, peşinden koştuğu, işaret edilen daha çok koş, daha çok koş denilen mutluluk bir türlü bulunamıyor, yakalanamıyor. Buldozer her şeyi tükettikçe mutsuzlaşıyor insan, yalnızlaşıyor. Değerler, insanlar, ilişkiler, sevgi, aşk tükendikçe mutsuzlaşan insan, anlık zevklerin bağımlısı
oluyor. Koflaşıyor. Bu kısır döngü tüketim insanını tüketiyor.

Modern dünyada zamanın ruhu, hız, haz, tüketim, sorumsuzluk gibi bileşenlerini barındırıyor. Tüketim insanı, insanı tüketirken tükettikçe kendisi de tükenirken en temel ihtiyaçlarından olan bağ kurma ihtiyacını karşılayamıyor. Bağ kurmak için ötekinin de gözetildiği, güvenin tesis edildiği,
karşılıklı duygusal ihtiyaçların karşılandığı uzun soluklu ilişkilere ihtiyaç var. İnsanın ruhsal doyumu ve tatmini için bağ kurması elzem. İnsan ilişkileri tabiatı gereği karşılıklı sorumluluk almayı gerektirir. Bir ilişkiyi başlatmak, yürütmek mutlak suretle sorumluluk ve emek gerektirir. Tüketim insanının sorumluluk alacak gücü de zamanı da yok gibi görünüyor, tüketilmesi gereken onca şey varken. Modern dünyada, sorumluluk alıp bir ilişkiye emek vermekten daha kolay geliyor olabilir yenisini bulmak.

Bağ kurma ihtiyacı


İnsanı insan yapan çok kıymetli duygular var. Üzüntü, öfke, korku, neşe, tiksinti, utanç gibi. Tüketim insanın içi yalnızca zevkle doldurulmak istendiğinde koflaşıyor, kuraklaşıyor. Hazcı yaklaşım, tüketmekten alınan haz ve koflaşmış insan bileşeni aşk gibi anlık tatmini yüksek olan, hazzı doruklara çıkaran duygulara giderek daha fazla ihtiyaç duyuyor. Aşk tıpkı bir şekerli sakız gibi tadı gidince tükürülüyor ve yeni bir tane daha açılmaya
çalışılıyor. Teknoloji de tüketim kültürünün hizmetinde; modern çağda sosyal medya araçları, sosyal ağlar, uygulamalar sayesinde partner erişimi hızlı, kolay ve alternatif çok. Tüketim insanı emeksiz yemek derdine düşünce aşkın ömrü de kısalıyor. Ancak insanın var olabilmesi, sağlıklı bir kendilik geliştirebilmesi ve kim olduğunu anlayabilmesi için ötekilerle derinlikli ilişkilere, bağ kurmaya ihtiyacı var. Bağ kurma potansiyeli de insanın fabrika ayarlarında var. İyi haber şu ki tüketim kültürünün dayatmalarına rağmen ayarları güncellemek mümkün.

BİZE ULAŞIN