Gökhan Ergür: Teknoloji ve pandemi ortaklığında ruhun depremi

Teknoloji ve pandemi ortaklığında ruhun depremi
Giriş Tarihi: 25.6.2021 14:40 Son Güncelleme: 30.7.2021 17:00
İnsanın artık normal bir yaşam sürmesi, ekonomiden, eğitimden, sosyal ilişkilerden kopmaması için muhakkak ve muhakkak bir teknolojik alete ve internet bağlantısına sahip olması gerekiyor, aksi halde kurulan yeni düzenin dışında kalıyorsunuz.

İnsan başına gelen her türlü felakete, musibete, zorluğa alışan bir canlı… Düşünsenize ne ölümler, ne acılar, ne zorluklar ve ümitsizlikler yaşadınız ama yine de devam ettiniz, güldünüz, eğlendiniz, acının sizi terk etmesini izlediniz. Kabul ediyorum, o travmatik yaşantıyla karşılaştığımız ilk anda her şey bitmiş ve bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacakmış gibi davranabiliyoruz. Ama zaman geçtikçe görüyoruz ki karşımızdaki tehlike bizden büyük değil ve bir şekilde onunla mücadele edebilir ya da onunla beraber yaşamayı öğrenebiliriz. Uzunca bir süredir tecrübe ettiğimiz Covid-19 süreci de bu öğretiye en güzel örnek bence.

Salgının çıkış noktası olan Çin'den dünyaya yayılan görüntülerde, insanlar sokak ortasında acı bir şekilde can veriyor ve bizler de o görüntülerdeki talihsiz insanlar gibi olacağımızı düşünerek büyük bir korkuya kapılmıştık ruh ve ruh bütünlüğümüz sarsıntıya uğramıştı. Fakat zaman geçtikçe gördük ki bu dermansız hastalığın bir çözümü var ve o çözüme ulaşana kadar dikkatli olup kendimizi koruyabilirsek salgın son bulmuş olacak.

Ailemizden, çevremizden çok kıymetli isimleri yitirdik bu süreçte, çok üzüldük, çok korktuk, çok ağladık ama bir şekilde yaşamı sürdürmeye devam ettik, hayatta kalmaya, kendimizi ve sevdiklerimizi korumaya devam ettik. Maskeyle dolaşmaya, aile büyüklerini ziyaret edememeye, dost meclislerinden uzak kalmaya alıştık ve uyum sağladık. Fakat bu uyum süreci esnasında hayatımızın çok temel noktalarında bazı değişimler meydana geldi ve teknoloji aracılığıyla gerçekleşen bu değişimler insan tabiatının ve de normalliğinin sınırlarını zorlayarak insan ruhuna farklı bir biçim verdi.

Düzenin dışında kalma riski

Teknolojinin hayatlarımızı istila ve kontrol edeceğini elbette biliyorduk fakat pandemi ile beraber bu işgal süreci öngörülemez bir şekilde hızlandı; dedelerimiz, ninelerimiz birer Zoom ya da Skype kullanıcısına dönüştü. Orta yaş üstü birçok büyüğümüz akıllı telefon sahibi olmak ve o telefonu kullanmak zorunda kaldı çünkü evlatlarını ve torunlarını görmenin tek yolu bu olmuştu.

Sadece aile büyüklerimiz değil, birçok meslek grubunda da uzaktan çalışma ile beraber çalışanların bilgisayar, tablet, akıllı telefon ve hızlı internet bağlantısına sahip olması beklendi eğer bu imkanlara sahip değilseniz oyun dışı kalma ihtimaliniz çok yüksekti. Ve bir de online eğitim süreci var tabii ki, bu süreçte çocukların ve ebeveynlerinin yaşadığı zorluklar, türlü imkânsızlıklar…

Özetle; insanın artık normal bir yaşam sürmesi, ekonomiden, eğitimden, sosyal ilişkilerden kopmaması için muhakkak ve muhakkak bir teknolojik alete ve internet bağlantısına sahip olması gerekiyor, aksi halde kurulan yeni düzenin dışında kalıyorsunuz.

Hayatımızın büyük bir kısmı teknoloji üzerine kurulu… Tüm sosyalliğimizi, bizi asosyal yaptığına inandığımız bilgisayarlar ve cep telefonları aracılığıyla sürdürüyoruz. Arkadaş toplantıları, bayramlaşmalar, kültürel faaliyetler, kız isteme törenleri, iş toplantıları ve daha birçok görüşme bir yılı aşkın bir süredir online görüşme platformları ile yapılıyor.

Yüz yüze yaptığımız görüşmeler esnasında aynı ortamda bulunmanın güzelliği, duygu geçişleri ve gerçekliği artık kalmadı. Bugün online ortamlarda görüştüğümüz kişilerin gerçek suretiyle değil o suretin piksellere dönüşmüş haliyle muhatap oluyoruz ve bu da haliyle bir gerçeklik, bir hakikat sorununu doğuruyor. "Ekranda suretini gördüğüm kişi gerçek değilse, konuştuğum bu kişi kim, internet bağlantısının hızına göre görüntüsü ve sesi değişen bu kişiyle kurduğum ilişki ne kadar sahici?" diye soruyoruz kendimize ve "amaaan canım, boşver" diyerek devam ediyoruz.

Pandemi-teknoloji ortaklığı

Pandemi ve teknoloji ortaklığıyla hayatta her şeyin sınıfsal olduğunu tekrar gördük. E-ticaret, giyim, yemek, teknoloji firmalarının internet sitelerinden, can sıkıntımızı ve mutsuzluğumuzu gidermesi için ihtiyacımız olan ya da olmayan yüz binlerce ürün sipariş ettik. Biz büyük bir korkuyla evlerimize saklanmışken o yüz binlerce ürün teslimat görevlisi dostlarımız tarafından kapımıza getirildi. Uygulamaların teslimat seçeneklerine temassız teslimat ve kapıya bırak seçenekleri eklendi.

Elbette bu iki tarafın sağlığını korumak için alınmış bir önlemdi fakat virüs endişesi ile görmek istemediğimiz o görevliler pandeminin en korkutucu zamanlarında bile, canını dişine takıp kendisine belirtilen süre içerisinde ürünleri teslim etmek için çabalıyordu. İyi meslek, kötü meslek diye bir şey yoktur, her iş kutsaldır ve onurludur ama çok iyi biliyoruz ki kimse sokaklar korku filmi sahnelerine dönmüşken ve herkes virüse yakalanmamaktan, ölümden bahsederken kapı kapı dolaşıp o maaşlarla, insanlık dışı şartlarda çalışmak istemez. Hepsine minnettarız, haklarını helal etsinler.

Beyaz yakalılar için de pandemi ve teknoloji ortaklığı bir kabusa dönüştü. Evlerin mahremiyeti, huzuru ve bereketi kalmadı. Bizi sakinleştiren, dinlendiren, huzur veren evlerimiz sürekli toplantı seslerinin, telefon konuşmalarının, online derslerin yankılandığı gergin ortamlara dönüştü. Bu da doğrudan aile içi ilişkilere ve kişilerin ruh sağlığına olumsuz bir şekilde yansıdı. 7/24 beraber vakit geçirilen 2+1 evler aile üyeleri için bir mini hapishaneye dönüştü. İş yerinde, okulda, sosyal ortamlarda yaşanan stres, sıkıntı artık küçük evlerimizde yaşanmaya başladı ve tüm bu sıkıntı bir şekilde aile üyelerine de yansıdı.

O güç artık tükendi

Evlerde mahremiyet kalmadı dedik çünkü artık patronlar çalışanlarına online bir biçimde mesai saatleri dışında da ulaşıp onlara iş yaptırabileceklerini keşfettiler. "Zaten evde yata yata maaş alıyorlar" düşüncesi ile hareket eden bazı işverenler çalışanlarının ruhsal dünyalarına nasıl hasar verdiklerinin farkında bile değiller. Zaten en temel ve gerçekçi korkusunu yani ölümü kendisine yakın hisseden insan, kafa dağıtmak, rahatlamak için kendisine ayırdığı vakitte bilgisayar başına çağırılınca anlam dünyası altüst oluyor ve kendisini daha da çaresiz hissediyor.

Psikiyatri klinikleri son bir yıldır hiç olmadığı kadar kalabalık; depresyon, obsesif kompulsif bozukluk, aksiyete bozukluğu, uyku bozukluğu gibi birçok rahatsızlık insanları hiç olmadığı kadar zorlamaya başladı. Hepimizin sahip olduğu bir psikolojik dayanıklılığı, bir psikolojik dayanma gücü vardır ve o güç birçoğumuz için artık tükendi ve hastalanmaya başladık. Bu psikolojik rahatsızlıklar aile içi iletişimimize de yansıdı, aile içi şiddet ve boşanma oranları dünyanın birçok ülkesinde neredeyse ikiye katlandı. Bize sonsuz mutluluk ve haz vaat eden teknoloji şirketleri insani ilişkilerin düzelmesine yönelik bir çözüm bulamadı. Ve bulamayacak da.

Yetişkinler bir biçimde hayatla mücadele edebiliyor fakat gençler için durum ne yazık ki öyle değil. Yaşadıkları bu tuhaf duruma anlam veremeyen gençler odalarına tıkılıp kaldı. Ergenlik dönemi kişinin kimliğini oluşturduğu dönemdir ve bu kimlik oluşumunun önemli bir kısmı okul ortamında, sportif faaliyetlerde, sosyal aktivitelerde gerçekleşir. Fakat bugün neredeyse bir buçuk yıldır okuldan, öğretmenlerinden, arkadaşlarından ve sosyal çevresinden uzak kalan gençleri görüyoruz.

Bir odada bilgisayar başında

Bu noktada ebeveynlerin en büyük sıkıntısı çocuklarının kendileriyle vakit geçirmedikleri ve sofraya dahi gelmek istemedikleri oluyor fakat ergen zaten ergenlik sürecinde aileden bir kopuş yaşar ve dış dünyadaki kişilerle yani arkadaşlarıyla vakit geçirip kişiliğini şekillendirir. Pandemi sebebiyle bu imkanı elinden alınan çocuklar ve gençler sosyalleşmeyi internet üzerinden gerçekleştirmeye çalıştılar lakin bu durum artık onların da canını sıkmış vaziyette. Bundan birkaç yıl evvel okula gitmeden saatlerce bilgisayar başında oturmak birçok öğrencinin hayaliyken bugün artık okullarına gitmek ve bilgisayar başından kalkıp sokakta arkadaşlarıyla vakit geçirmek için can atıyorlar.

Yeri gelmişken anne ve babaları uyaralım; öğretmenlerin tüm iyi niyeti ve çabasına rağmen ne yazık ki online eğitim yüz yüze eğitimin yerini tutmadı. Çok zor değil çevrenizdeki öğrencilere online sürecin nasıl gittiğini sorun, alacağınız yanıtlar birbirine benzer olacaktır. Çocuklarınızın bu dönemde ders motivasyonunda yaşadıkları düşüş, ödev ve sorumluluklarını yerine getirmeme, yoğun stres yaşama gibi problemler sadece size has değil. Tüm klinik ve saha gözlemleri bu dönemde çocukların ders başarılarının, hayat doyumlarının ve iletişim kalitelerinin düştüğünü gösteriyor. Eğitimin, sosyalleşmenin, eğlencenin, ikili ilişkilerin bir odada bilgisayar başında gerçekleştiğini düşünürsek bu sonuç hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.

Bilim bize özetle şunu söyler; teknolojik aletlerle geçirdiğimiz süre ne kadar artarsa depresyon, yalnızlık, benlik saygısı, hayat doyumu, intihar yönelimi gibi hayati alanlarda hasar alırız. Fakat pandemi koşullarının oluşturduğu yeni dünya düzeninde tüm insani ve sosyal faaliyetler teknoloji aracılığıyla gerçekleşmekte, bu durum da insanın ruhsal ve bedensel olarak zarar görmesine neden olmaktadır. Önümüzdeki günlerde üzerine düşünmemiz gereken şey, yeni dünya düzeninde kendimizi korumak için teknolojiyle ilişkimizi nasıl şekillendireceğimiz olmalıdır.

BİZE ULAŞIN