İbrahim Altay: İBRAHİM EFENDİ’NİN ASTRAL SEYAHATLERİ-V

İBRAHİM EFENDİ’NİN ASTRAL SEYAHATLERİ-V
Giriş Tarihi: 9.5.2023 11:06 Son Güncelleme: 9.5.2023 11:06
Mahitabın tarih sahnesine çıkış Leyla servi boylu değildi, ince belli değildi, ipek saçlı değildi, keman kaşlı değildi, gözleri ela değildi, yanakları elma değildi ama yine de bir şekilde gelip İbrahim Efendi’nin köşesinde durmuştu.

İbrahim Efendi tabiatın ve tarihin vahşi ve haşin bir evladı olarak bu post modern evrende kendisine bir yer bulmakta epey zorlanacağını o vakitler henüz tahmin dahi edememişti. Gözünün görüp gönlünün sevdiğini elini uzatıp alamayacağını, alamadığı takdirde bu uğurda ölemeyeceğini bilmiyordu.

Savaş konusunda en yüksek talimden ve terbiyeden geçmişti; türlü hayvanat ve haşeratla boğuşarak yetişmişti, hatta nefsini şeytana karşı terbiye etmiş, onunla girdiği birçok mücadelelerde galip gelmişti; fakat kadınların yöntemleri konusunda pek cahildi. Bunu da çok trajik bir biçimde hülasa edecekti.

Yedi mahalle ötede namı anıldı mı insanların gayri ihtiyari oturuşlarına çekidüzen verdiği İbrahim Efendi! Bir tokatta yedi adamı birden yere vurmayı marifet bilen İbrahim Efendi! Bakışları cenge giden bir padişah gibi devletlu İbrahim Efendi! O gün bayramlık elbiseler giyip Leyla'yı ilk kez gördüğü cam binanın önüne gitti. Beklemeye başladı.

İbrahim Efendi olay mahalline vardığında, mahallin kapıları kilitliydi. Çin seddinin berisinde akşam olmasını bekleyen Kürşad gibi binanın önünde dikildi. Saat kullanmadığı için erken gittiğine hükmetti. Kâh kaldırım taşlarında oturarak kâh bahçe demirlerine yaslanarak saatlerce bekledi fakat kimse gelmedi. İşin aslı şuydu ki İbrahim Efendi takvim adı verilen icattan bihaber olduğu için o günün tatil olduğunu bilememişti. Yine de vazgeçmedi.

Nihayet Leyla gelir

Gün ağarırken üzerine kırağı düşmüş bir halde gözlerini açtı ve cam binanın ışıklarının birer birer yanmaya başladığını fark edip sevindi. Kapının önüne gidip beklemeye başladı. Leyla geldiğinde önüne geçip yolunu kesecek ve önce ona olan aşkını ilan edecek, akabinde de aynı evde yaşadığı o adamı düelloya davet edecekti. Düellonun neticesinden ise çoktan emindi.

Nihayet Leyla göründü. Leyla dedimse de bu Leyla bütün şiirlerde söylenen kişi değildi. Uzun saçlı değildi, keman kaşlı değildi, ince belli değildi, servi
boylu değildi, ela gözlü değildi, yanakları elma gibi al değildi ama yine de bir şekilde gelip İbrahim Efendi'nin köşesinde durmuştu, tıpkı şimdi o cam binanın köşesinde durduğu gibi.

Kendi başına olduğunda bile yalnız olmayı başaramayan Leyla o gün pek kalabalık gelmişti. Yanında o adam ve İbrahim Efendi'nin daha önce hiç görmediği ama bilahare adının Mahitab olduğunu öğreneceği o kadın vardı. Mahitabın kabarık saçları adeta komutanlarının peşine düşmüş bir ordu gibi onu takip ediyordu.

Cam binanın kendiliğinden açılıp kapanan kapısının önüne geldiklerinde bir el uzanıp Leyla'nın kolunu tuttu. Kolunun tutulmasına alışkın olan Leyla bu hadisenin beklemediği bir anda gerçekleşmesine yine de hayret etti. Saniyenin onda biri kadar süren bir korku ve şaşkınlık yaşadı. Sonra kendisini çabucak toparladı. Hışımla döndü. Önce hızlıca çekerek elini kurtardı. Sonra aynı eliyle İbrahim Efendi'ye sesi metrelerce öteden duyulan bir tokat aşketti.

Tokat sesine dönüp bakanlar Leyla'nın şöyle bağırdığını duydular: "Çekilsene be salak! Bırak elimi! Sapık mısın, nesin. Aaa! Manyağa bak." Bu sırada hırsını alamamış olacak ki diğer elindeki çantayı da İbrahim Efendi'ye doğru salladı ve tam isabet sağladı.

Camoka'nın hissettiği gibidir

İbrahim Efendi önce sendeledi. Leyla arkasını dönüp yürürken dizlerinin üzerine çöktü. Elini uzatıp Leyla'yı tutmak istedi, fakat parmağını bile kıpırdatamadı. Bağırmak istedi, fakat dudaklarını bile oynatamadı. Nihayet boylu boyunca kaldırıma uzandı. Hayır, darbelerin şiddeti ya da aniliği değildi İbrahim Efendi'yi mecalsiz bırakan… Kendisini şimşek çakması karşısında çaresizlik içinde yere kapanan Camoka gibi hissetti.

Belli belirsiz bir alkış sesi kulaklarında yankılandı. Kalabalık Leyla'nın sözüm ona kahramanca hareketini alkışlıyordu. Sonra çevresinde toplanan, kendisine doğru uzanan silüetler gördü belli belirsiz. Kasıklarına, baldırına, karnına, hatta kafasına birkaç tekme geldi. İbrahim Efendi linç edilmek üzereydi.

İşte tam o sırada kurtarıcısının gök gürültüsünün ardından yağan yağmurlara benzeyen sesini duydu. "Bırakın! Ne istiyorsunuz zavallıdan?" Siluetler bulutlar gibi dağıldı; bir gölge İbrahim Efendi'nin üzerine eğildi. İbrahim Efendi göz kapaklarını hafifçe araladı ve şefkatle kendisine bakan bir çift göz gördü: Mahitabın gözleri…

Olaylar giderek daha ilginç bir hal alıyordu.

BİZE ULAŞIN