Hasan Aksoy: BAŞINA BUYRUK BİR DÂHİ: NEYZEN TEVFİK

BAŞINA BUYRUK BİR DÂHİ: NEYZEN TEVFİK
Giriş Tarihi: 7.4.2023 10:59 Son Güncelleme: 7.4.2023 11:00
Türk edebiyatına hiciv türündeki şiirleriyle, musiki alanına ney taksimleriyle katkı sundu ve film gibi bir hayat yaşadı Neyzen Tevfik. Tezatlar barındıran çizgi ötesi kişiliği, hikmetli yaklaşımları ve nüktedanlığıyla mitik bir figüre dönüşmekle kalmadı sayısız fıkranın da kahramanı oldu. Kültür hayatımızda derin ve deruni izler bırakan bu sıra dışı dâhiyi vefatının 70. yılında anarken Mehmet Akif ’le dostluğu, çocukluk travması, nükteli hatıraları, medrese ve akıl hastanesi günleri de dahil olmak üzere birçok yönüne dair Prof. Dr. Hasan Aksoy ile konuştuk.

Neyzen Tevfik nasıl bir çocukluk ve gençlik dönemi geçiriyor? Ney ile tanışmasını anlatır mısınız?

Neyzen Tevfik'in hayatı iniş çıkışlarla dolu. Babası Bodrum Rüştiyesi'nin kurucu öğretmeni. Neyzen de 1879 yılında doğup burada büyüyor. Çocukluğunda gördüğü bir olay onda çok büyük bir tesir icra ediyor. Muğla çarşısında, o zamanın meşhur zaptiyelerden birisinin yakaladığı kanun kaçağının kellesinin teşhir edildiğini görünce epey rahatsız oluyor. İki seneye yakın durgun bir hayat geçiriyor ve bilinen sara, epilepsi nöbetleri baş gösteriyor. Hayatı boyunca da devam ediyor. Hatta içki müptelası oluşunun sebebi olarak da bu nöbetleri hissetmeden atlatmak ve unutmak isteği gösterilir.

Aile bu nöbetlerin sebebinin ney olduğunu düşünüyor. Annesinin İstanbul'da Neyzen'i götürdüğü doktor ise ne istiyorsa onunla meşgul olsun, yasaklamayın, iyi gelecektir diyor. Urla'da tanıdığı Berber Kazım Efendi'den ney üflemeyi öğreniyor.

Lisede sürgün yeri olarak bilinen İzmir İdadisi'nde okuması hayatını büyük oranda etkiliyor sanırım…

Evet, İzmir'de yatılı olarak okuyor ama rahatsızlığından dolayı uzun süre devam edemiyor. Babasının dostlarının tavsiyesiyle İzmir Mevlevihanesi'ne devam ediyor. Burada, tekke adabıyla ney üflemeye başlıyor. Sürgüne gönderilen başta Şair Eşref olmak üzere Tokadîzade Şekip Bey, Bıçakçızâde Hakkı gibi kişilerle tanışma imkânı buluyor. Hiciv alışkanlığını da bilhassa Şair Eşref'ten kapıyor. Edebiyatımızda önde bir hicivcidir Şair Eşref.

Bu arada şiir yazmaya başlıyor. İlk şiiri 1898'de yayımlanıyor. Sonra Mısır'da bir müddet Bektaşi Tekkesi'nde kalıyor. Yine babasının vesilesiyle İstanbul'da Fethiye Medresesi'ne giriyor ama sıkıya gelmeyen, başına buyruk biriydi. Belki hastalıktan dolayı böyle bir haleti ruhiyesi, şahsiyet yapısı vardı, çok kalamadı. Medreseden çıkartılıyor.

O muhite yakın olan Mehmet Akif'le tanışıyor. Ondan Arapça, Farsça ve Fransızca öğreniyor. Akif de kendisini Neyzen Tevfik'e yakın görüyor ve en küçük ney olan nısfiyeyi öğreniyor ondan.

Sanatçının İstanbul yıllarına baktığımızda kültür dünyasının farklı isimleriyle de tanışıyor. Bu dostluklardan bahseder misiniz?

İbnülemin Mahmud Kemal, Kanuni Hacı Arif Bey, Tanburi Cemil Bey, Halit Ziya, Halide Edip, Ûdî Nevres'le olabildiğince dostluk kuruyor. Başına buyruk olması en önemli tarafı tabii. Abdülhamid devrinde fütursuzca şiirler yazıyor, konuşmalar yapıyor ve takibe uğruyor. Birkaç sefer içeri atılıyor ama yüksek tabakadan kişilerle tanışmasının da belki etkisiyle kurtuluyor. Takip edilmeye başlandığı için dostlarıyla eski yakınlığı kuramıyor, yalnızlık dönemine giriyor.

Mehmet Akif onun hayatında bir dönüm noktası diyebilir miyiz, nasıl bir etkisi oluyor?

Medreseden çıkartılıyor demiştik; onun sebebi de Mehmet Akif'in hediye ettiği setre pantolon. Malum, medresedekilerin giydiği bir kıyafet vardır. Yine, bir karşı tavır, karşı duruş var. Galata Mevlevihane'sinden de uzaklaştırılıyor. Hürriyetine ve bağımsızlığına aşırı düşkün olduğundan dolayı maaşlı bir işi pek olmamış. İçkiden dolayı rahatsızlıkları oluyor, birkaç sefer akıl hastanesine yatıyor. Burada Mazhar Osman'la tanışıyor. Hatta bir fıkra vardır, Mazhar Osman içkiyi bıraktırmak için uğraşırken Neyzen'i elinde şişeyle görür. "Dök bakalım çabuk onu" der. Neyzen, yarısının İbrahim Çallı'ya ait olduğunu söyler. O zaman yarısını dök diyen Mazhar Osman, Neyzen'den şu cevabı alır: "Dökemem üst taraftaki onun".

Akif'le önemli bir yakınlığı var. Akif de bir zaman biliyorsunuz Mısır'a gidiyor. Akifsiz kalmak ona çok dokunuyor ve peşinden gidiyor bir zaman. Devamlı surette içkiyi bırakması için tavsiyelerde bulunuyor. Dediğimiz gibi pantolon veriyor, içkiden uzak tutmaya çalışıyor, gittiği toplantılara götürüp insanlarla tanıştırıyor… Yani maddi ve manevi bir yoldaş olmayı deniyor. Ancak Neyzen sözünde duramıyor. Akif ise tam tersi bir insan, söz verdiğinde mutlaka yerine getirmeli. "Verilen bir söz, ancak ölüm sebebiyle bozulabilir" diyor. Neyzen sözünde durmayınca selamı sabahı kesiyor Akif.
Neyzen bir gün onun ofisine geliyor, Akif hiç yüzüne bakmıyor. "Neyzenin geldi diyor" cevap vermiyor. Neyzen başlıyor neyini üflemeye, Akif'in gözlerinden yaşlar damlıyor ama yine de yüzüne bakmıyor.

Musiki, şiir ve diğer sanat dalları konusunda neler yapmıştır?

Neyzen Tevfik'in musiki tarafı kuvvetlidir, epey bir plak doldurmuştur. Bugün tek albümde toplanmıştır. Bu arada bir iki filmde oynuyor. Hiç ve Azabı Mukaddes adlı şiir kitapları var. Yazdıklarının belli bir bölümü dışarda bırakılırsa hicivlerini epey ustalıkla yazmıştır. Mizahla düşünceyi birleştiren alaycı bir üslubu vardır. Edebiyatımızda önemli bir figürdür.

Fıkralara konu olan bir hayat yaşayan Neyzen Tevfik'in halkın kalbindeki yeri ve edebiyat dünyasındaki karşılığıyla ilgili gözleminiz nedir? Bu kadar efsaneleşmesinin sebebi hakkında ne söylemek istersiniz?

1953'teki Sinan Paşa Camii'nden kalkan cenazesi bize gösteriyor ki toplumun her kesiminden insanın sevgisini kazanmış birisidir. Deniz tarafındaki camiden yukardaki parka kadar insan seli taşıyor. Cemaat arasında halktan kişiler de var, serkeşler kadar yüksek tabakadan aydın kişiler, profesörler de var.

Kendisine maddi imkân sağlayacak kişilere itimat etmemiştir. Son derece zeki ve hazırcevap, dâhi diyebileceğimiz bir insandır. Bazıları onun Alevi olduğunu falan söylüyor ama Neyzen, bir yere bağlanacak biri değil, şahsiyet yapısı itibarıyla. Bildiği, inandığı gibi yaşamıştır. Bir şiirinde "Felsefemde yok ötem, ben çünki sırr-ı vâhidim / Cem'-i kesrette yekûnen sıfr-ı mutlak olmuşum / Yokluğumla âşikârım, Ehl-i beyt'e âidim / Secdemin şeklindeki ism-i Muhammed şâhidim" demiştir.

Neyzen Tevfik Kimdir?

1879'da Bafra Kolay nahiyesinden Kolaylı ailesine mensup Hasan Fehmmi Bey'in oğlu olarak Muğla Bodrum'da dünyaya geldi. Ailesinin daha sonra yerleştiği Urla'da bir neyzenden meşk ederek ney üflemeye başladı. İzmir İdadisi'nde okudu. İzmir idadisi'nde bir süre okudukran sonra ayrıldı ve medrese tahsili görmeye başladı. Mehmet Akif 'ten Farsça öğrenerek İzmir Mevlevihanesi'ne girdi. Bir süre sonra İstanbul'a yerleşti ve Galata Kasımpaşa Mevlevihanelerine devam etti.Nihayet 1902 yılında Bektaşiliğe intisap etti ve Bektaşi dervişi oldu. Musikinin yanı sıra şiire de genç yaştan itibaren ilgi duyan Neyzen Tevfik, Mehmet Akif ve Şair Eşref 'ten etkilendi. 1908-1913 yılları arasında Mısır'da yaşadı. Neyi ile büyük şöhret kazandı ve çeşitli saz semaileri besteledi. Hayatı boyunca düzenli bir geliri olmadan yaşadı; yaşlılık günlerinde ise İstanbul Belediyesi'nin bağladığı yardım aylığıyla geçindi. Nüktedanlığı, hazır cevaplığı, içki müptelasının yanı sıra hikmetli sözleri, sıra dışı yaşam tarzı ve felsefesi ile sayısız fıkraya konu oldu ve adeta mitik bir şahsiyete dönüştü. 28 Ocak 1953'te İstanbul'da vefat etti.

Eserleri
Şiir: Hiç (1919), Azab-ı Mukaddes (1949). Besteleri: Nihavent Saz Semaisi, Şehnazbuselik Saz Semaisi, Taksimler (taş plak).

BİZE ULAŞIN