Sıbğatullah Kaya: Ağlarsa millet ağlar gerisi yalan ağlar

Ağlarsa millet ağlar gerisi yalan ağlar
Giriş Tarihi: 2.12.2015 12:21 Son Güncelleme: 2.12.2015 12:25
Sıbğatullah Kaya SAYI:19Aralık 2015
Millet, siyasilerden gelecek her hayrın ve şerrin kendi başına geleceğini, ağlayacak olanın da gülecek olanın da kendisi olacağını iyi biliyor. Bu yüzden demokrasilerde şimdiye kadar “Allah bu milleti başımızdan eksik etmesin!”den daha sihirli bir formül bulunabilmiş değildir. Nitekim yine bu formül devreye girdi. Terör olaylarıyla beraber dış tehdide dahi maruz kalan Türkiye’de seçim tekrarı yapılınca ‘millet’ yeniden ‘AK Parti’ dedi. Bu kez korkulan olmadı ve Türkiye cılız hükümetler tarafından yönetilmek zorunda kalacağı, 90'lı yılların o çok ortaklı koalisyonları dönemine geri gitmedi. 'Tekrar seçim' formülüyle milletvekili genel seçimlerinin yenilendiği 1 Kasım seçimlerinde 'seçmen iradesi' Türkiye'yi dört yıl daha AK Parti yönetsin, dedi ve hükümet kurmak için gereken milletvekili sayısını fazlasıyla verdi. Aynı seçmen iradesi 7 Haziran seçimlerinde dersler ve uyarılar niteliğinde farklı mesajlar vermiş, siyaset sahnesini kimsenin paşa keyfine terk etmediğini açık bir dille ortaya koymuştu. Ancak 7 Haziran sonrası oluşan tablodaki resim çok fazla kaygı verici olunca, seçmen iradesi kısa sürede değişti ve yeniden tek partili güçlü hükümete dönüş yapılmış oldu.

Araştırma şirketlerinin büyük bir bölümünü ters köşeye yatıracak kadar öngörülemez olan neydi ve beş ay gibi kısa bir sürede nasıl bu kadar hızlı bir değişim yaşanabildi? Seçim sonuçlarıyla ilgili analizler incelendiğinde karşımıza birkaç tane önemli madde çıkıyor. Bu kadar kısa bir sürede tablonun değişmesine şu hususlar neden olmuş:

1. Muhalefet partilerinin seçmen iradesini yerine getirme konusunda sınıfta kalması. Milletin verdiği emri hiçe sayarcasına koalisyondan kaçtıkları izlenimini vermeleri.

2. CHP'nin, HDP'nin, MHP'nin, paralel yapı medyasının ve eski merkez medya grubunun aynı fotoğraf karesinde AK Parti aleyhtarı bir görüntü vermelerinin sevimsizliği bir yana, dış güçlerle iş birliği yaptıkları izlenimini uyandırması.

3. HDP'nin 7 Haziran sonuçlarına göre elde ettiği büyük başarıya rağmen PKK tarafından eylemlerin başlatılması ve DAİŞ eylemleriyle beraber ülkenin yeniden bir terör cehennemine çevrilmek istenmesi.

4. Ortadoğu'da olayların kontrolden çıkabileceği izlenimini veren yeni gelişmelerin olması. İran'ın bölgedeki gücünün artması ve Rusya'nın Suriye'ye aktif olarak müdahil olması. Bu gelişmelerin dış tehdit algısını güçlendirmesi.

5. AK Parti'nin seçmene dönüp 'Özür dilerim, seni kırmışım, emrindeyim!' şeklinde okunabilecek politika değişikliğine gitmesi. Bu politika değişikliğinin, geniş halk kesimlerini ilgilendiren iyileştirme programları olarak seçim beyannamesine yansıtılması.

1 Kasım seçimlerinden yeniden güçlü bir hükümetin çıkmış olması, kuşkusuz ki 'Güneşli, güzel günler yakındır…' edebiyatına tek başına konu edilemez. Daha irdelenmesi ve hakkında sağlıklı değerlendirmeler yapılması gereken pek çok konu var sırada. Ancak bizim derdimiz seçim sonrası. Çünkü bizi bundan sonra doğrudan etkileyecek olan, icraatta ve stratejik konularda ne gibi değişimler yaşanacağı. Dolayısıyla, biz de bu işlerle ilgilenen herkes gibi şu iki hususa eğiliyoruz:

1. AK Parti'ye, hangi nedenler ve gelişmeler 7 Haziran şokunu yaşattı? AK Parti için bir şeylerin değişeceği yeni bir politik dönem başlıyor mu?

2. Yetkililerin 'buzdolabı' metaforu üzerinden askıya alındığını ifade ettikleri çözüm sürecinin geleceği ne olacak? KCK-PKK-HDP üçgenine yeni bir uzantı olarak eklenen gençlik yapılanmaları (YDG-H) ve benzeri oluşumlara son verilebilecek mi? Devletin büyük bir kararlılıkla hem şehir, hem de kırsaldaki terör gruplarına karşı yürüttüğü harekât başarılı olacak mı? Terörle mücadele etkili olursa, Kürt siyasi hareketi nerelere savrulur?

AK Parti'nin başta seçim beyannamesindeki vaatler olmak üzere, geniş halk kitlelerinin sorunlarına yönelik çalışmalara ağırlık vermesi gerekiyor. Ücretlerin iyileştirilmesi başta olmak üzere, eğitim, sağlık ve sosyal boyutlu çalışmalar her şeyden fazla iç barışa hizmet edecektir. İşçilerin, emeklilerin, köylülerin, çiftçilerin, engellilerin, çocukların, gençlerin, öğrencilerin ve kadınların durumunda yapılacak iyileştirmeler toplumun çok büyük bir kesimine doğrudan erişim sağladığı için, devlet-millet bütünleşmesinin yolunu açacaktır.

Çözüm süreci ve terör meselesi


Kürtçülük sorunu bir şekilde sonuçlanmadıkça, Türkiye, yaşadığı bu şiddet sarmalından kurtulmadıkça, barış ve huzur dolu bir Türkiye'den söz etmek mümkün olamaz. Yeni dönemde atılacak adımların en çok merak edileni o yüzden, çözüm sürecinin akıbeti ve Türkiye'nin terör belasından kurtulup kurtulamayacağı.

Çözüm süreci devam edecek mi? Bu soruya cevap vermeden önce biz de şöyle bir soru sorma gereği duyuyoruz. Çözüm süreci nedir ki, devam etsin veya etmesin? Biz çözüm sürecini, gerçek anlamda bir 'Demokratik inşa süreci' olarak biliyorduk. Silahların hak arama metodu olmaktan çıkarıldığı, çünkü zaten tüm temel hak ve özgürlüklerin verildiği, yalnızca anadil eğitimi başta olmak üzere bazı hakların nasıl en iyi şekilde kullanılacağının tartışılacağı, en doğru formülü üretmek için ortak irade ve ortak aklın devreye gireceği bir Türkiye tasavvur ediyorduk. Zihnimizdeki çözüm süreci böyle bir şeydi.

Ama belli ki birileri çözüm sürecini böyle anlamamış. Devleti uyutmak ve çözüm masasının altından PKK'nin kucağına nur topu gibi bir yavru devlet vermekmiş kimilerinin muradı. Meğer bunun için PKK'nin silahsızlandırılması gündeme getirilmiş. Artık dağlarda savaş olmayacağı için eş zamanlı olarak PKK'nin silahları KCK'ye aktarılmış. KCK baronları savaşacak değil ya, onlar da başkasına aktarmış. Bu kadar önemli insanlar savaşır mı? Gençlik yapılanmaları ne güne duruyor? Bu işler için Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi (YDG-H) kurulmuş. Gerekirse devletçilik oynama, gerekirse bir mahallede kanton ilan etme ve başaramazlarsa ölme işi bu çocuklara ihale edilsin diye. Plana bakar mısınız?

Akla zarar tartışmalara fazlaca girmek gereksiz ve yersiz. Çözüm süreci denen şey elbette ki format değiştirmek zorunda, çünkü eski haliyle devam edemez. Kalleş bir pusudan kimseye bir daha hayır gelmez.

Kürt siyasi hareketinin yeni dönemi

Akıllara takılabilecek şu soru kalıyor geriye; HDP tamamen etkisiz eleman mı? 7 Haziran öncesi yüksek sesle "PKK'yı ancak biz silahsızlandırırız…" diye bağıran bu hareket, barış ve demokrasiye ilişkin ümit vermişti doğrusu. Ama zaferle çıktıkları seçim sonrasında gün geçtikçe HDP'nin "Açık konuşalım, biz dedik diye KCK toplantı alıp PKK'yı silahsızlandıracak değil…" dediğini de duyduk, "Biz sırtımızı PKK'ya dayıyoruz…" dediğini de. Hatta daha da ileri gidip yüksek AB standartlarından birisi olan 'öz yönetim' kavramını birdenbire Stalinist ve cemahiriyeci şehir yapılanmalarının egemenliğine tahvil ettiklerini de gördük. Belediye kazandıkları il ve ilçelerde sokakları ergen çocuklardan oluşturulmuş çetelere teslim ettiklerini de gördük. Daha vahimi, yollara döşenen mayın ve bombaların alelacele bu belediyeler tarafından üzeri asfaltlanarak kamufle edildiğini de maalesef müşahede ettik. Bu saatten sonra HDP'nin tamamının ama gönüllü olarak, ama baskı altında ikiyüzlü bir yapı olduğunu teslim etmek durumundayız.

Bu anlamda, farklı bir çözüm sürdürülse bile, muhatabının bu ikiyüzlü yapılanma olması artık mümkün değildir. Devletin dağ-bayır, köy-bucak ayırmadan 'terör' adı altındaki tüm unsurlarla yüksek düzeyde mücadele edeceği yeni bir döneme girmiş bulunuyoruz. Bundan sonra çözüm süreci, terörü bitirme ve demokratik tüm hakların eş zamanlı olarak sağlanacağı yeni bir formatta sürdürülecektir. Sürecin artık 'Milli birlik ve kardeşlik süreci' şeklinde ilerleyeceği yetkili ağızlarca deklare de edilmiştir. Bu yeni dönemde sürecin muhatabı Kürt halkının kendisi ve onun sosyal ve kültürel hayattaki doğal temsilcileri olacaktır. Bundan sonraki muhatap iliklerine kadar Müslüman, mazlum, çilekeş, acılı ve kaygılı Kürt halkıdır.

Kürt siyasi hareketi terör bittikçe, demokratik haklar verildikçe, yaptığı bazı hataların altında kalacağı ve giderek zayıflayacağı yeni bir döneme savruluyor. Çünkü çözüm süreci de KCK-PKK-HDP üçgeninden kurtulduğu, değişime uğrayarak halkın kendisiyle görücü masasına oturulacağı yeni bir döneme giriyor. Kürt siyasi hareketi pek farkında değil, ya da pek oralı olmuyor, ama ciddi anlamda yeni bir dönem başlıyor. Sözünü ettiğimiz bu hatalar seçim kampanyası niteliğinde yapılan hatalar değil. Kürt halkının kendisine karşı yapılan hatalardan söz ediyoruz.

Kürt halkının 100 yıllık dramına ihanet ettiler. Barış ve demokrasi getireceklerine ilişkin tüm vaatlerin boş olduğu izlenimi uyandırdılar. Kürt halkının haklar mücadelesini ancak kendi üzerlerinden sürdürebileceklerini, bu olmazsa kan, acı ve gözyaşının dinmeyeceğini sürekli hissettirdiler. Gönüllerine bir tabu gibi yerleştirdikleri Marksist düşünceden asla vazgeçmediler. Kürt halkını ve haklarını bu uğurda araç olarak kullandılar. Gerek duyduklarında kendi emellerini emperyalistlerin emelleriyle birleştirmekten çekinmediler.

Kürt halkının 30 yıllık bir bezginlikle tarihin en yüksek orandaki 'evet' oyunu kullanarak onları yetkilendirmiş olmasına rağmen, teröre karşı hamle yapmak bir yana yeni yapılanmalar kurdular; henüz reşit olmayan çocukları silahlandırarak ölmelerine neden oldular. Kürtlerin kendi evlatları üzerinde sonsuza kadar oyunlar oynanmaya izin vereceğini sandılar. (Kısa bir süre daha böyle sanmaya devam edecekler.)

Müslüman Kürtler, İslam'la tanıştıkları sahabe çağından bugüne kadar barış görüşmelerine asla fesat karıştırmadılar. Barışın altında asla başka bir niyet gütmediler. Hele kardeş olarak bildikleri bir halkı barışla kandırmadılar. Ama bir de baktık ki, kendisini Kürt halk hareketi olarak gören örgüt, silah bırakma sözü vererek zaman kazanmaya çalışırken, savaşı şehirlere taşımanın hazırlığını yapmış. Kürtlerin dinî, ahlaki ve insani tüm değerlerini hiçe sayarak yapmış. Kürt halkı buna uyandıkça, bu onursuzluğun altında kalacaklar.

Çözüm süreci Kürt sorunu ve bölge siyaseti bağlamında önemli bir karttı. Son yıllarda yaptığımız tüm değerlendirmelerde çözüm sürecinin sorunlar denizini aşabilecek bir gemiye dönüştüğünü, yolculuk sırasında bu gemiden atlayanın bu denizde mutlaka boğulacağını bir değerlendirme olarak söylüyorduk. Bu gemiye iki hareket binmişti. AK Parti ve Kürt siyasi hareketi. Çözüme fesat karıştırdığı için gemiden atlayan Kürt siyasi hareketi oldu. Canları sağ olsun, ama siyaseten boğulmaya başladıklarını şimdiden görebiliyoruz.

SIBĞATULLAH KAYA KİMDİR?
Araştırmacı yazar.

BİZE ULAŞIN