Küresel sermaye, kültürel NATO ve Siyonizm'in sanat ajanları, gençleri etkileyecek yeni formülü bazı sihirli ve çekici kavramların ardında gizliyorlar. "Akışkan" kimliklerimiz olduğundan bahsediyorlar. Yönelimlerimizin "sınırsız özgürlüklerle" birlikte düşünülmesi gerektiğini söylüyorlar. "Üçüncü bir cinsiyetin" varlığına inanmamızı istiyorlar. İzlediğimiz dijital kanallardan, çocuklarımıza okuttuğumuz kitaplara, filmlerden modern sanat etkinliklerine kadar her yerde derin bir kuşatmanın yolunu açtılar. Moda sektörü onlara hizmet ediyor. Dayanışma adı altında fikir kulüpleri kuruyorlar. Çeşitli platformlarda gençlerin zihin dünyasını ele geçiriyorlar. O çok sevdiğimiz gökkuşağının renklerini bile her yere monte ettiler. Otoriter bir sistem kuruyorlar. Üniversitelerden siyasi partilere kadar sınırsız desteklenen ve fonlanan LGBT meclisleri açtılar. Gelişen dünyadaki etnik kimlikleri, mezhep tartışmalarını kaşımaktansa gençlere yatırım yapıyorlar artık.

Cinsel kimlikleri tartışmaya açmalarının sebebi aile bağlarını koparmak. Tarih sahnesine itilen bu oyun, sosyal medya araçlarıyla sonuna kadar destekleniyor. Üçüncü dalga feminizm bile artık bu cinsel kimlik borsasının elinde eridi gitti. "Özgürlüklerimiz bastırılıyor" adı altında milli kimliğimize saldırıyorlar aslında. 90'larda "sınırlar ortadan kalkmalı" diskuruyla sınırları daha da kalın çizgilerle yeniden örerlerken, bugün sınırları kimliksiz gençler yaratarak ortadan kaldırmak istiyorlar.

O çok sevdiğin markanın ayakkabısını almak, çok beğendiğin telefonu kullanmak, aşırı haz duyduğun mekânda oturmak, o arabaya binmek, şu hayatı yaşamak için onlar gibi görünmek zorundasın. Neredeyse hepsi yazılımcı olan Amerikalıları mutlu etmek için hizmet sektöründe çalışacak gençleri kimliksizleştirmenin yolu bulundu işte. Soho'da bir sanat galerisinde gezmek, Times meydanında TikTok videoları paylaşmak için bu stratejik saldırgan örgütün bir parçası olmanı istiyorlar.

Eşref-i Mahlûkat bilincine her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.