Ayşe Eyyüpkoca Atila: GIKI ÇIKAN ADAMLAR

GIKI ÇIKAN ADAMLAR
Giriş Tarihi: 13.12.2023 15:27 Son Güncelleme: 13.12.2023 15:30
Nasıl oluyor da kadın konusu hep manşetteyken, erkekler halının altına süpürdüğümüz bir şeydi? Kadın kadına konuşup durduğumuz erkekleri, babaları bir de erkeklere sormak istedim. herkesin sevdiği bir isim olsun istedim doğrusu. Düşünürken aklıma Nurullah Genç geldi.

NURULLAH GENÇ: KADIN FITRATINI BOZMADIKÇA İNSANI BOZAMAZSINIZ

Hasbelkader "kadın sorunu, aile sosyolojisi" gibi mevzuların içindeyim yıllardır. Öyle bilimsel şeyler değil. Çoluğu çocuğu olan ve aynı zamanda büyük meseleleri olan bir anne olarak dert ettiğim, kendi çıkmazlarımdan da mütevellit masaya yatırdığım kimi konular, nasıl oldu bilmiyorum

ama kendi kendime kafa yormanın dışına çıkıp "Çocuklarla Koşan Kadınlar" üst başlığı altında dallanıp budaklandı. Konu konuyu açtı ve derken kendimi neredeyse hiç bahsi geçmeyen "erkek sorunu" muzu düşünürken buldum. Nasıl oluyor da kadın konusu hep manşetteyken, erkekler halının
altına süpürdüğümüz bir şeydi? Bu kez günden güne itibarı zedelenen "erkeği ve babayı" sadece kavramsal olarak değil öyle kanlı canlı masaya yatırmak ve bunu da güzel atlara binip gitmeyen iyi adamlarla konuşmak istedim. Böylelikle henüz ne kadar ve kaç isimle gerçekleştireceğimi bilemediğim bu röportaj serisi ortaya çıktı.


Ancak en baştan şunu söylemek durumunda hissediyorum kendimi: Ben ne kadın ne de erkek tarafındayım. Savunduğum tek şey insan. Savunduğum tek şey, küresel çapta ifsad edilmek istenen "aile"ye karşı biz bize çareler aramak. Son yıllarda bize hızlıca ezberlettirilen kimi popüler kavramlara daha yakından bakmak, kadını ve erkeği taraf olmak durumunda bırakan tüm söylemlerle aramıza bir mesafe koymak. Dolayısıyla kadın kadına konuşup durduğumuz erkekleri, babaları bir de erkeklere sormak istedim. Güzel atlara binip gitmeyen, kendileriyle ilgili konularda gıkını
çıkarabilen adamlar illaki vardı. Başlangıçta spekülatif olmayacak, ortalama herkesin sevdiği bir isim olsun istedim doğrusu. Allah var, bu netameli konulara girmekten korkmuyor değilim. İsim düşünürken aklıma Nurullah Genç geldi. Babacan da bir duruşu var, neden olmasın?

"Aile frendir"

Nurullah Genç'i ofisinde bir bilardo masasının başında yakaladım. Meğer Nurullah Bey benim hakkında bildiklerimin dışında profesyonel de bir bilardo oyuncusuymuş. Hoca masa başında topları bir o yana bir bu yana atıyor. Bu anlamadığım bir şey. Hızlıca mevzuya giriyorum. Meramımı uzun uzadıya anlattıktan sonra, günümüz dünyasında hep "kadın sorunu" konuşuluyor ancak ben sizinle "erkek sorunu"nu konuşmak istiyorum diyorum. Sonra babalık… Bir metafor olarak tarif etmem istense "dağ" metaforuyla anlatmak isteyebileceğim "baba" kavramını… Uzun sözün kısası nasıl oldu da anlı şanlı, o duruşu ile evinin bütün ahalisini saygıyla ayağa kaldıran babalar iki paralık şu çağda iki büklüm oldular?

"Öncelikle kadının sorunlarını ön plana çıkaran anlayış doğru bir anlayış değil. Çünkü o sorunları ortaya çıkaran başka bir problem kaynağı var. O problem kaynağını konuşmak lazım. Ana-baba hakları, karı-koca hakları, insanların birbirlerine karşı hakları nelerdir? Ve insanın insan olarak birbirinden farkları var mıdır? Kadınlar neden "ikinci sınıf" varlıklar olarak görülüyor? Böyle bir şey yok ama peki neden daha 1600'lü yıllara kadar İngiltere'de kadınlar cadılık suçlamasıyla yakılıyordu? Çünkü kadın insanı çoğaltan merkezin adıdır. Siz kadının fıtratını bozmadıkça insanı bozamazsınız. Kadını perişan edebilmek için kadında hükümran olan güçleri, kadına karşı eylem yapan ya da küçümseyen bir noktaya taşımak lazımdı ve bunun başında da erkek geliyordu. Dolayısıyla mevzuyu Sanayi Devrimi'nin dünyayı tek bir pazara çeviren başlangıcıyla ele almak gerekir. İnsanı bir noktaya getirmeyi hedefleyenler onu evrensel bir kültürün parçası haline getirmek mecburiyetindeydi."

"İnsanı kendi değerlerinden uzaklaştırarak, yalnızlaştırarak. Çünkü bireyin beraber olduğu cemiyetler, gruplar ve sosyolojinin en küçük birimi olan aile, onu serbest davranma noktasında alabildiğine özgür bırakmaz. Ailenin bir freni vardır. Kişiyi o frenden kurtarmak için yalnızlaştırmanız tek bir birey
haline getirmeniz gerekiyor. Bunun yolu da kendisi için yaşayan materyalist bir mantıkla bencil, hedonist, hazcı, başkalarını da hazları için kullanan bir varlığa dönüştürmekten geçiyordu. İşte bu temel olarak aileyi hedef alan bir şeydir. Aile ayakta olduğusürece taslağı çizilen bireyi inşa etmek mümkün değildi. Aile frendir. Aile var olduğu sürece siz insanı tek bir pazarın parçası haline getiremezsiniz. O zaman ne yapacaksınız: Anneden, babadan uzaklaştıracaksınız, aileleri böleceksiniz, parçalayacaksınız ki siz bireyi köleleştirerek pazarınızın bir parçası haline getirip sürü gibi güdebilesiniz. Bugünkü dünyanın hali budur."

"Hangi kadın hakları?"

"Ayrıca Müslüman kadın İslam'da bir eksiklik mi buluyor, İslam'ın kadın ve erkek hakları noktasında bir kusuru mu var ki Batı'dan gelmiş birtakım şablonların peşine düşüyor? Müslüman kadın öncelikle oturup kendisini kont-rol etsin. Neye inanıyor neye inanmıyor?"

İslam eril bir din değil ki hocam. Müslüman kadının gözünü Batı'nın oldukça gösterişli görünen hak, özgürlük ve adalet anlayışına çevirmesi İslam'ı eril bir din kalıbına sokmaya çalışan otoritelerin suçu değil mi sizce? Kadına yönelik olumsuz algı ve sınırlamaların ne kadarı İslam'a dayanıyor? Üstelik İslam geleneksel toplumların kadınlar üzerine yıktığı kimi rollerin kabullenilmesini kadının rızasına bırakmışken...

"Müslümanlıkta şu yoktur: 'Ben kabahatsizim ama âlem kabahatli.' Böyle bir şey yok. Herkes kendinden sorumludur. Açıp bakın Kur'an'ı, kadının kocasına hakları neler? Kocanın karısına karşı yerine getirmesi gereken yükümlülükler neler? Müslüman bir erkek bunlara bakmalı önce. Kadına karşı erkeğin, erkeğe karşı kadının vazifelerinin tümü Kur'an'da yazıyor. Bir bakalım, bir kusuru mu var ki kitapta yazılanların, dışarıda bir şeyler aranıyor? Biz daha bunu bilmiyoruz. Kitabımızı okuma sorumluluğunu yerine getirmemişiz ki daha… Getiremediğimiz için de dağılıyoruz. Dolayısıyla Batı'nın bize sunduğu kadın hakları şablonunu benimsiyoruz. O kadın hakları diyenler daha 200-300 sene öncesine kadar kadınları yakanlardı. Hangi kadın hakları? Kadın hakları demek kadını meydanlarda serbest bırakıp, "Kendin için yaşa" mottosuyla başka başka unsurların kölesi haline getirmek midir? Kadının onuru, namusu ve şerefini ayaklar altına alan bir anlayışın kurallarıyla sen Müslüman bir kadın olarak kendi hayatını nasıl düzenleyeceksin? Bunlar bizim zafiyetlerimiz. Müslüman bir kadın ve erkek peygamberimizin ve İslam'ın ortaya koyduğu kadın ve erkek haklarına riayet ettiği sürece hiçbir problem yaşamazlar. Biz önce zihin dünyamızı düzeltmek zorundayız."

Baba kavramı uzun zamandır yıpratılmaya başlanmıştı

Kavramsal olarak da gündelik hayatta da içi boşaltılan bir "babalık" kavramı var. Artık ne eşleri ne de çocukları tarafından itibar görmeyen babalar olduğunu gözlemliyorum. İşler bu raddeye nasıl geldi, niye geldi? Kadın erkek meselesi konuşula konuşula kötüden betere gitti sanki her şey.
Bana kalırsa son yıllarda erkeklerin kadına dair tutum ve yaklaşımlarında netlik yerine bir bulanıklık ve kaos ortaya çıktı.

"Öncelikle ev içerisinde kocasına sevgisini ve saygısını belli edemeyen bir kadının çocuklarının babalarına sevgi, saygı duyması imkânsızdır. Diğer yandan, Batı'nın mitolojik mantığını ve pagan kültürünü yaptığı bütün çalışmalarda, sinemada, kültür endüstrisinde egemen bir kültür haline getirmesi 1800'lü yıllardan sonra başlatıldı ve günümüze yansıdı. 1880'lü yıllarda İngiliz entelijansiyası bir karar alır, dünyaya Aristo metodolojisini hâkim kılacaktır. Aristo metodolojisi kâinatı Tanrı olarak gören bir metodolojinin adıdır. Bu oldukça kapsamlı bir harekettir ve biz bunun içinde küçük kaldık. Doğrusu biz ne olup bittiğini bile anlayamadık. Buradan bakınca babanın, annenin düştüğü hal bir netice oluyor sadece. Sebep budur. Biz bu sebebe karşı koyamadık."

Batı toplumları tüm dünyayı istila ederken, Doğu toplumları buna karşı koyamadı. Karşı koyamayınca ne oldu biliyor musunuz, o değerler bizim değerlerimizin yerini almaya başladı. Böylelikle kendi vatanını, kültürünü, değerlerini sorgulamaya başladı insanlar. Niye geride kaldık sorusu, İslam bizi geride bıraktı cevabını doğurdu. Aşınma o kadar çok ki. Aşınmayı sağlıklı kılmanın en önemli yolu aileyi yıkmaktı. Aileyi aşındırdığınızda netice alırsınız. Aileyi aşındırmanın yolu da anneyi küçümsemekten değil, babayı küçümsemekten geçer. Mevzu babalar üzerinden organize edilmiştir esasında. Bu Yeşilçam filmlerinde bile vardır. Arka planda her işi çeviren, evine geldiği zaman dürüst, her şeyi en iyi yapan erkek profili. Bunu bir
süre sonra rutin, sıradan bir şekle dönüştürdüler. Baba kavramı çok uzun zamandan beridir yıpratılmaya başlanmıştı zaten. Ondan sonrasında ise kadına hücum emri vermek kolay oldu. İtibarı zayıflamış erkeğe kadının ama haklı ama haksız çıkışması çok daha kolay oldu…"

Çetrefil meseleler

Bunlar ciddi, büyük ve bir o kadar da çetrefilli meseleler. Ağzınızı açtığınız, kalemi eline aldığınız an linç yemeyi de göze almışsınızdır demektir. Bu yüzden kimse dokunmuyor bu meselelere. Dokunacaklarını da sanmıyorum doğrusu. Adeta suyun gözü tutulmuş. Ancak bu meseleleri şöyle eğrisiyle büğrüsüyle konuşmadığımız, üstesinden gelmediğimiz sürece de kadını erkekle, erkeği kadınla dövüştürmeye devam edecekler ve olan kutsalımız olan "Aile" ye olacak…

"Bizim kadınlara nerede ve ne zaman müdahale edeceğimiz Hz. Peygamberin ilkelerinde saklıdır zaten. Bizler melek değiliz. Yanlışımız, günahımız, sevabımız olur. Mühim olan farkına varıp düzeltmeye çalışmaktır. Ama insanı silmek değil. İşte bu silme davranışındandolayı bugün aile çok
büyük çileler çekiyor. Allah insana hata yapma payı vermişken, eşler birbirine bu payı vermiyor maalesef. Bırakın hata yapsın, düzelir. Karşımızdaki illa bizim dediğimiz gibi olsun diye uğraşıp duruyoruz. Olmayabilir. Hangi insan Allah'ın tam olarak arzu ettiği gibi bir kul? Ama Allah buna bir pay veriyor. Vermese tövbe kapısı olur muydu hiç…"

Ezra Pound'un mısraları geliyor aklıma Nurullah Genç'in yanından ayrıldıktan hemen sonra: "Neye yarar konuşmak, hem bir sonu yok konuşmanın, kalpteki şeylerin bir sonu yok."

Birilerinin beni tefe koymaları ihtimaline rağmen, yine de konuşmakta, gıkını çıkarmakta fayda var diyorum kendi kendime. Eğer Müslümanca bir hayat yaşama meselemiz birbirimizi anlama gayretiyle birleştirilebilirse "aile" yi hedef alarak her türlü oyunu oynamayı legal bulanlar bundan zararlı çıkacaklardır.

BİZE ULAŞIN