Birol Biçer: AĞZI OLANIN KONUŞTUĞU DİJİTAL PANAYIR

AĞZI OLANIN KONUŞTUĞU DİJİTAL PANAYIR
Giriş Tarihi: 11.12.2023 11:30 Son Güncelleme: 11.12.2023 11:34
Sosyal medya iletişimi demokratikleştirdi, bu doğru. Artık iletişen iletişene… Hele ahalinin bir kısmı özellikle sosyal medya platformlarına öyle bir akın etti ki gören mağara devrinden beri insanlığın iletişime hasret kaldığını sanır. Adeta yeni bir tür ortaya çıktı; evde, otobüste, trende, kafede, büroda hatta yaya geçidinde başını telefon ekranına gömmüş şekilde yaşayan varlıklar her yeri sardı. Bu yeni hayat formunun da kendine göre yıldızları oluştu. İzleme ve özellikle kendini izletme ihtiyacı öyle noktalara vardı ki her ne pahasına olursa olsun ilgi çekmek için olmadık şeyler yapan bu canlılar aklın mantığın sınırlarını zorlamaya başladılar. Artık her şey daha çok takipçi için…

Karnavalvâri bir çokseslilik ve görüntü panayırı

Sosyal medyayı tahlil etmeye çalışan araştırmacıların bu konuda çok uyumlu buldukları için sıkça başvurduğu bir teori var: "Karnavalesk kuram". Rus dilbilimci Mikhail Bakhitin'in aslında edebiyata ve sanata yönelik olarak geliştirdiği bu teori toplumun içinde bulunduğu sistemin sınırlarını aşarak özgürce hatta pervasızca hareket edebildiği durumları ifade ediyor. Sosyal medyayı tahlile girişenlerin sıkça referans göstermesinin sebebi bu kuramın anlatmak istediği şeyin sosyal medya sayesinde günümüzde en mükemmel ifadesini bulmuş olmasıdır. Zira sosyal medya denilen şey, aslında ortaya çıkış amacı farklı olsa da, artık tamamen otoriteye, geleneklere, yerleşik toplumsal ahlak ve adaba karşı alışılmışın dışında bir yaşam tarzını benimseyenlerin sergilerini açıp tüm hünerlerini gösterdikleri ve daha fazla görülebilmek için en arsız davranışlara bile yeltenmekten çekinmedikleri bir karnaval ya da panayırdan ibaret gibi görünüyor. Sosyal medyanın ön plana çıkan müdavimlerinin karnaval denilince akla ilk gelen eğlence, şamata, gösterişli kostümler, maskeler, mizah ve hicvi gayet fütursuzca kullandığı görülüyor. Bu alan çokseslilikle özdeşleştiriliyor ancak bu da çoğu zaman incir çekirdeğini bile doldurmayacak meseleler üzerinde kopartılan kuru gürültüden ibaret "karnavalvâri bir çokseslilik" olarak gerçekleşiyor. Palyaçosuz, şaklabansız, hokkabazsız karnaval düşünülemez; bunlardan sosyal medyada da bol miktarda bulunuyor. Gerçek karnaval ile dijitalinin arasındaki farkı muhtemelen şu husus teşkil ediyor: Her karnavalda bir iki palyaço-soytarı olurdu, insanlar onlara gülerdi ama kimse onlar gibi olmak için yanıp tutuşmazdı.

Çocukların hayali artık YouTuber olmak



Biz çocukken doğa bilimci, astronot, pilot falan olmak isterdik. Bunun yanında futbolculuk, doktorluk da hayali kurulan mesleklerdi. O dönemlerde çocukların gelecek beklentileri aşağı yukarı böyleydi. Her şey gibi bu da değişmişe benziyor çünkü hangi çocuğa "Ne olmak istiyorsun?" diye sorsam aldığım cevaplar üç aşağı beş yukarı şu seçeneklerde yoğunlaşıyor: Youtuber, TikToker, Instagrammer, e-sporcu, pop şarkıcısı ya da internet fenomeni… Kız çocuklarında buna moda blogger'lığını da dâhil etmek gerekiyor. Bu cevapların ardından "Neden?" diye sorunca da şöyle gerekçelerle karşılaşıyorum: "Youtuber bilmem ne Kaan komik videolar paylaşıyor ve havuzlu bir villada yaşıyor", "İnstagramdaki X daha 13 yaşında ve dijital oyun tüyoları paylaşarak çok para kazanıyor, "Y adlı kız 14 yaşında bir moda blogger'ı ve daha şimdiden büyük markaların reklamını yapıp ünlü oldu", "Sosyal medyada futbol yorumu yapıyor ve binlerce takipçisi var" vs… Durum bu ve benim de etrafımda bu tür cevaplar veren bir sürü yeğenim var. Ronaldo ya da Messi olmak istemedikleri zaman böyle seçeneklere yöneliyorlar. Sürekli böyle tipleri takip eden ve onlara özenen yeğenlerim arasında binlerce kitap okumuş biri ve ailenin en medyatik ferdi olarak karizmamın sıfır olduğu gerçeğiyle sık sık yüzleşmek ve sözümün TikTok'da ucuz ve bayağı skeçler üreten kültür yoksunu bir mahalle kopili kadar makbul olmadığını kabullenmek durumundayım.

Bir sosyal medya yabanisinin izlenimleri



Ne yalan söyleyeyim sosyal medyayı işim icabı kullanıyorum. Daha birkaç yıl öncesine dek bu alana yabancı hatta yabaniydim. Bu mecralara katılmamak için yıllarca direndim ama eninde sonunda dergicilik de sosyal medyaya açılmak durumunda kalınca meslektaşlarımın teşvikiyle zoraki de olsa iki-üç yıl önce en popüler sosyal medya platformlarından ikisine katıldım. Daha önce şikâyet ettiğim hayatımın aslında ne kadar dingin, sakin ve naif olduğunu da böylece görmüş oldum. Yalan söylemeyeyim daha önce kısa bir süre Facebook'a katılmış ama seviyenin giderek düştüğü boş beleş bir vakit geçirme ortamı olduğunu görünce, üzerine bir de Recep İvedik'in ilk filmlerinden birindeki "Facebook'tan çıktım, ortam amele kaynıyordu" tespitini görünce ben de çıktım. Sadece kültür, fikir, yayıncılık ve tasavvuf konulu hesapları takip eden ve sadece işimle ilgili paylaşımlar yapan biri olarak sosyal medyada gördüğüm manzara beni hiç açmadı. Eski Twitter ve Instagram'da büyük ölçüde akademisyenler, yazarlar, entelektüeller, editörler vs… gibi bir çevre ile sınırlı kalsam da onların bile paylaşımlarının büyük ölçüde havanda su dövmekten ibaret olduğunu gördüm. Tabii tercih meselesi, kimseyi yargılayamam ama tutarlı olmalarını bekleme hakkım var sanırım. Böyle nitelikli bir ortamda bile sosyal medya bana çok boş gelirken bir de yeğenlerim vesilesiyle TikTok ile tanışınca onların deyişiyle "tam dumura uğradım." Bir süre telefonumu kullanan oğlumun yüklediği TikTok'u ben de gözlemek zorunda kalınca meğer beterin beteri varmış dedim. Allah için bir tane seviyeli, nitelikli bir paylaşıma, az buçuk zekâ isteyen bir mizahi yaklaşıma hatta kendini ebleh gibi görünmek zorunda hissetmeyen bir Allah'ın kuluna rastlamadım ki pes doğrusu.

Parıltılı hayat teşhirciliğinin altında yatanlar



Daha çok yakın bir vakte kadar insanlar özel hayatlarını, sahip olduklarını, yaşam tarzını ve özellikle yakınlarını alenileştirmeyi bir kusur sayar, bir de nazar değer diye mahrem tutardı. O insanlar aniden kayboldu ve yerlerini bu defa en olmadık mahremiyetlerini herkesin gözünün önüne boca eden sosyal medya tipleri türemeye başladı. Ben de iş gereği birkaç sene önce bu mecralara atılınca akıla hafsalaya sığmayan bir teşhircilikle, lümpenlikle, linç kültürüyle, klavye kahramanlığıyla ve yoz bir partizanlıkla karşılaştım. Buna rağmen bu mecralarda vakit geçirecek kadar boş vaktim olmadığı için fazla etkilenmedim. Ama sosyal medyanın gereksiz, malayani, boş-beleş, seviyesiz, narsisist, görgüsüz, mahremiyetsiz ve ar damarı çatlamış bulduğum yönünün zirve noktasını şahsım adına son dönemlerde Polat soyadlı çiftinayyuka çıkan sosyal medya vukuatı sayesinde görmüş oldum. Bir çiftin gösterişli, bol teşhirli ve görmemişlik kokan sosyal medya fenomenliği kısa sürede ifşalar, ithamlar, hakaretler, kriminal iddialarla dolu bir cadı kazanına dönüştü. Öyle ki her gün birkaç tartışmalı isim bu curcunaya katılarak akla hayale gelmedik açıklama, itiraf ve oyunlarla Türkiye'ye bir sosyal medya karnavalı yaşattı. Sürekli şikâyet edilen ama bir o kadar da reyting yapan dizi filmlerdeki skandallar bile yanında solda sıfır kaldı. Böylelikle fenomenliğin de aslında ne kadar tehlikeli olabileceği ve göze sokulan parıltılı hayat imajlarının altında neler yatabildiği konusunda hızlandırılmış bir gösterime şahit olduk.

Eski bir YouTuber'ın itirafları



Sıradaki örnek sosyal medya yıldızı olmayı, hayatını içeriğe dönüştürerek ün ve para kazanmayı, yüzlerce, binlerce, hatta milyonlarca takipçi kazanıp bunu bir de kariyere dönüştürmeyi hayal edenlere gelsin. On yılı aşkın bir süre YouTube'da "ElleOfTheMills" adıyla paylaşım yapan Elle Mills bunları hayal etmekle yetinmedi gerçekleştirmeyi de başardı. Çok şöhret ve para kazandı ama sonra aniden her şeyi bıraktı. Neden bıraktığını "YouTube Bana Her Şeyi Verdi. Sonra Büyüdüm" başlıklı yazısından aktaralım:"YouTube'da kurduğum kariyer, milyonlarca gencin hâlâ hayalini kurduğu kariyerlerden biriydi ancak hayatım çoğunlukla rakamlara indirgendi: 1,7 milyon abone, 1,8 milyon toplam takipçi, 155 milyon görüntüleme. Bu kültürün bir parçası olunca olduğun gibi tanınmak ve bunun için övülmek, içimizde derin bir görülme arzusu uyandırır. Ancak aynı kültürün bir diğer parçası da kendinizi bir ürüne dönüştürmek ve o ürünü nasıl satacağınızı bulmaktır. (…) YouTube kısa sürede "Dikkat çekmek için yapacağınız en çılgınca şey nedir?" oyununa dönüştü. (…) İzlenme rakamlarına bakılırsa yaptığım şeyi başarı olarak kabul etmeliyim. Ancak videolarıma
safça katılanlara dönüp baktığımda çok büyük bir suçluluk duygusu hissediyorum. Bir yanım sanki onların görülme özleminden yararlanıyormuşum gibi geliyor. Onların hayatlarının sömürülmesinden şöhret ve başarı kazandım. Çevrimiçi kültür, gençleri, kim olduklarını henüz keşfetmeye başladıkları bir yaşta kendilerini ürüne dönüştürmeye teşvik ediyor."

Formül basit ama kolay değil: Şöhret, eğlence, bol takipçi ve reklam



Sosyal medya yıldızı olma hevesinin birkaç motivasyon unsuru var: Eğlenmek, popüler olup ismini duyurmak ve kolay para kazanmak. Para kazanmanın ne kadar kolay olduğu hayli tartışmalı ama öyle görüldüğü de muhakkak. Ancak şurası bir gerçek ki bu alanda yıldız denilebilecek bir fenomen olundu mu takipçileri servete dönüştürmek mümkün. Bazı fenomenler ise bu konuda dünya çapında başarılılar. İçerik üreticisi, blogger, vlogger, influencer, Youtuber, TikToker, banner ya da ne derseniz deyin sosyal medyada büyük bir kitle kazananlar gerçekten iyi para kazanabiliyor. Bu alanın yıldızı olmayı başaranların en büyük kozu ise tabii ki bilim, fikir, sanat ya da kültür değil; bu dünyada para kazanabilmek için birkaç geçer akçe var: Şöhret, eğlence, sıra dışılık, her türlü aykırılığa müsait olmak ve reklam. Bunlardan birkaçını ilgi çekecek şekilde bir araya getirenler çok sayıda takipçiyi, çok takipçi, çok reklamı, çok reklam da çok parayı beraberinde getiriyor. Dolayısıyla bu dünyada takipçi demek reklam, o da para demek. Her alanda dünyanın en büyük kazananlarını listeleyen Forbes sosyal medyanın da dünyada en fazla gelir getiren fenomenlerini sıralamış. Buna göre geçtiğimiz bu sosyal medyanın küresel çapta ilk 50 yıldızı toplam 2 milyar 600 milyon takipçiye ulaşmış ve 700 milyon dolar gelir elde etmiş. Geçen yıl 570 milyon dolar olan bu rakam bu yıl daha bitmeden yüzde 20 artış kaydetmiş. Bu içerik üreticilerinin reklam gelirindeki artan payı ise daha görkemli; toplam sosyal medya içerik üreticilerine ayrılan reklam bütçesi ise 7 yılda 1,5 milyar dolardan bu yılsonu itibarı ile 21 milyar dolara fırlamış.

Dünyanın "en" fenomenleri



İşin para kazanma boyutunu bir kenara bırakırsak sosyal medya içerik üreticiliğinde yıldız olmanın ana kriteri takipçi sayısı. Takipçi sayısında bu işin zirvesinde bulunan isimlerse zaten bir şekilde spor, müzik ve magazin medyasından aşina olduğumuz isimler ve her biri başlı başına bir influencer. Bu
bakımdan ilk 10 sırayı (Instagram, Facebook ve Twitter'daki toplam takipçi sayısına göre şöyle sıralamak mümkün: 10) Amerikalı pop yıldızı ve aktris Ariana Grande, 391 milyon takipçi. 9) Amerikalı pop yıldızı Katy Perry, 395 milyon takipçi. 8) Amerikalı pop yıldızı Taylor Swift, 408 milyon takipçi. 7) Amerikalı film yıldızı ve güreşçi Dwayne Jhonson, 435 milyon takipçi. 6) Amerikalı fenomen ve realite TV yıldızı Kim Kardashian, 450 milyon takipçi. 5) Amerikalı fenomen/realite TV yıldızı Kylie Jenner, 450 milyon takipçi. 4) Kanadalı pop yıldızı Justin Bieber, 477 milyon takipçi. 3) Amerikalı aktris ve pop yıldızı Selena Gomez, 499 milyon takipçi. 2) Arjantinli futbol yıldızı Lionel Messi, 530 milyon takipçi. 1) Portekizli futbol yıldızı Cristiano Ronaldo,787 milyon takipçi. Görüldüğü gibi fenomenlik konusunda da dünyanın en büyük iki futbol yıldızı dışında kalanların hepsi neredeyse Amerikalılardan çıkıyor. Futbol sahalarında tartışmalı olan Ronaldo-Messi rekabetinde fenomenlik yarışında Ronaldo'nun liderliği tartışmasız olduğu görülüyor. Bence dünyada en çok takip edilen 10 Instagram hesabına bakmak insanlığın genelinin geldiği zihin seviyesi ve eğilimleri hakkında yeterince fikir veriyor.

Sosyal medyada değerlere yer yok mu acaba?


Rakamların ve listelerin de gösterdiği gibi tıpkı geleneksel medyadaki şöhretler gibi sosyal medyadaki fenomenler arasında da bilimsel başarılarıyla, değerli fikirleriyle, büyük insani vasıflarıyla, yüksek ahlaklarıyla, bilimsel buluş ve icatlarıyla ya da hayır işleriyle temayüz edenler pek görülmüyor. Geleneksel dünyada daha faziletli olarak nitelendirilen vasıfları kimse ilgi çekici bulmuyor haliyle. Tabii ki pop kültür alanından böyle bir şey beklemek saf dillik olur ancak dünyada yükselen şu fenomenlik tablosunun gösterdiği en acı kısım bu değil. Asıl sıkıntılı olan değerler kültürü dediğimiz yüksek insani vasıfların bu dijital karnaval âleminde hiç mi hiç para etmemesi. Bu konuda en fazla rağbet görenleri kişisel gelişimciler oluşturuyor. Sosyal medyayı isimlerini parlatmak ve terapi satmak için reklam alanı olarak kullanan kişisel gelişimciler de olmasa bazı manevi değerler bu pazarda hiç dillendirilmeyecek gibi görünüyor. Ancak değerlerden geçtim, son derece doğal ve sıradan insani ilişkilerin varlığı da artık insanların sosyal medyadan vakit ayırabilmesine kalmış gibi görünüyor. Bireyler arası iletişim de bitmiş görünüyor. Evlerde anne babalar çocuklarıyla konuşamamaktan, eşler birbirlerinin yüzünü sadece sofrada görmekten şikâyet ediyor. Son yıllarda bir kafeye ya da çay bahçesine gittiğimde en sık gördüğüm şeyin bir masa etrafında toplanmış ama birbirleriyle sohbet etmek yerine her biri sosyal medyada bir şeylerle meşgul olan üç-dört arkadaş manzarası olması sadece bana mı ilginç geliyor merak ediyorum.

Çocuk fenomenler diye bir tehlike!



Küçük yaşta sosyal medya platformlarında devamlılığı olan bir popülerlik yakalayarak ünlenen çocukları görmüş olmalısınız. Bunlara "çocuk fenomenler" deniliyor ama büyük bir kısmı kendi çabalarından ziyade ebeveynlerinin yönlendirmesiyle bu hale getirilmiş. Bazılarının videolarını bile anne-babaları çekiyor. 8-10 yaşındaki bir çocuğun düzgün bir video çekip sonra onu büyük çoğunluğun hoşuna gidecek bir şekilde kurguladığını ve üstüne montajını yaptığını düşünmüyorsunuz herhalde. Fenomen diye geçebilirler ancak gerçekte bunlar para kazanmak uğruna metalaştırılan çocuklardan başkası değil. Hatta içlerinde bebek olanlar da hiç az değil. Bazı uzmanlar ise onları "çocuk işçi" olarak nitelendiriyor. Neticede bu çocukları görsel bir pazarlama aracına dönüştürenler büyük çoğunlukla ailelerinden başkası değil. Her ne yapsa sempatik olacak bu çocukların videoları ilk bakışta insana gerçekten sevimli ve komik geliyor. Kimisi zor sözcükleri telaffuz ederken, kimisi beceri isteyen bir hareketi yapmaya çalışırken, kimi de sakarlıklarıyla izleyenleri güldürüyor. Özellikle düşük IQ seviyesine hitap etme konusunda bir numara olan TikTok'da bunların sürüsüne bereket. Anne-babaları bu çocukları alıp İstiklal Caddesi'nde onlara aynı komik halleriyle gösteri yaptırsa ve ardından para toplattırsa suç teşkil edecek ve müdahale gerektirecek bir davranış olduğunu herkes kabul eder. Uzmanlar, psikologlar bunu çocuk istismarı ve ihmali olarak nitelendiriyor ama söz konusu sosyal medya olunca çocukları çalıştırmak, metalaştırmak ve teşhir etmek anladığım kadarıyla makul bir şey olarak kabul ediliyor.

BİZE ULAŞIN