Sena Subaşı: POPÜLER DÜNYADA ENTELEKTÜELLİĞE ÖYKÜNEN ÜNLÜLER

POPÜLER DÜNYADA ENTELEKTÜELLİĞE ÖYKÜNEN ÜNLÜLER
Giriş Tarihi: 3.03.2023 11:48 Son Güncelleme: 3.03.2023 11:50
Yeni medya entelektüelliğin tanımını da değiştiriyor. Bugünün sorusu şöyle: “Birer kanaat önderi gibi kitleleri yönlendiren medyatik isimler entelektüel mi yoksa entelektüel gibi mi davranıyor?” Ancak işin bir de psikolojik boyutu var.

Sosyolog Gramsci'nin toplumun bilinç taşıyıcıları olarak ifade ettiği ve sosyal istikrardan ya da değişimden sorumlu olarak gördüğü entelektüellerin tarihini Antik Yunan'a ve eski Doğu ve Çin medeniyetlerine kadar uzatabiliriz. Bahsi geçen sorumlulukları ve toplumda üstlendikleri rolleri günümüze kadar taşıyan, bugün de kitlelerin düşünce ve davranış biçimini devam ettirmeye ya da değiştirmeye gayret eden bu "kültürel elitler" grubunun ve işlevlerinin tanımının iletişim araçlarının gelişmesiyle bir hayli değiştiği söylenebilir.

Entelektüel zümresi önce yazılı basınla, ardından gündelik hayatın vazgeçilmez parçalarından radyo-televizyonla, günümüzde ise içinde yaşadığımız yüzyılda iletişimdeki tüm engelleri ortadan kaldıran yeni medyayla varlığını form değiştirerek devam ettiriyor. Bir yandan da internetin kendi entelektüelini ürettiğini ve halk arasında bunun bazı karışıklıklara yol açtığını görebiliyoruz.

Aydınların yerine şöhretler, uzmanlar

Mesajın daha küçük kitlelere uzun vakitler sonucu ulaşmasını sağlayan yazılı basından sonra televizyonun her eve girmesiyle bunların içerik üreten isimlere sadece "şöhret" getirmediği, bu medyatik isimlerin bir yandan da halkı yönetme/yönlendirme gücünü elde ettikleri fark edildi. Fikirlerin sözlü olarak bir radyoda tartışılması ya da yazılı bir şekilde gazete köşesinde yer bulması ile görsel olarak televizyonlarda sunulması farklı şeylerdi.


Artık fikirden ziyade konuşmacının kim olduğu, nasıl göründüğü, fikrini nasıl sunduğu önem kazanmaya başlayınca televizyon dışındaki medya organları için toplumlarda "sıkıcı, uzun, karmaşık ya da yavaş" gibi söylemler belirmeye başladı. Hal böyle olunca medyatik bir kişiliğe bürünemeyen entelektüeller modern toplumlarda biraz kenara çekilmeye ve yerlerine popüler dünyaya daha uygun, halkı yönlendirme gücü yüksek şöhretli ya da ilginç kimseler görünürlük kazanmaya başladı.


Bugünün sorusu tam olarak şöyle: "Birer kanaat önderi gibi kitleleri yönlendiren medyatik isimler entelektüel mi yoksa entelektüel gibi mi davranıyor?"Çağın medya araçlarını kullanarak içerik üretmek ya da kendi kitlesiyle tartışmalar yapmaktan ziyade bu araçların doğasına uygun hareket ederek popülizm üzerinden fikir tartışmalarına girmek bu noktada belirleyici bir rol oynuyor. Özellikle ABD'de edebiyat ya da sinema ödüllerinin düşüncelerden bağımsız olarak popüler bir imaja sahip medya figürlerine verilmeye başlanması ya da "Nobel ödülleri neden ünlü isimlere veriliyor?" gibi tartışmalar da bu konunun bir başka boyutunu teşkil ediyor.

21. yüzyıl itibarıyla internet teknolojisinin herkesin hizmetine sunulmasıyla tek bir kişi aynı anda binler, hatta milyonlar tarafından okunma imkânı bulur oldu. Hal böyle olunca dijital medya araçlarıyla yeryüzündeki tüm fikirler küresel anlamda dolaşıma sokulmaya başlandı. Entelektüellerin hitap ettikleri kitle genişlerken fikirlerin kolayca yayılması ve bu fikir yığınlarının mutlaka alıcı kitlesinin ortaya çıkması yeni entelektüel profilleri doğurdu.

Yeni entelektüel profili

Artık bir oyuncu, spor yorumcusu, sosyal medya fenomeni ya da herhangi bir işte çalışan biri kendi meslek grubunun yanı sıra entelektüel bir kimlikle de var olabiliyor. Bu meslek gruplarından birine mensup olmanın da getirdiği avantajla Instagram, Youtube, Twitter, Twitch gibi platformlarda topluma kendini aydın bir kimlikle sunup ardına binlerce takipçisini alarak bu mecralarda takipçileriyle popüler kültürün belli başlı konuları üzerinden bu kimliklerini pekiştirmeye başlıyor. Kendi alanında uzmanlaşmış aydınları bir kenara bırakırsak gündemde öne çıkan her olaya dair bir fikir ortaya attıklarında oldukça ses getiren bu grup için bazı düşünürler yıllar içinde değişen entelektüel figürü yeniden tanımlayarak yeni kavramlar ortaya atıyor.

İletişim teknolojilerindeki değişimi değerlendiren Jacoby, 1987'de bu figürü önceki dönemlerdeki halk aydınlarından farklılaşan "genel ve eğitimli bir izleyici kitlesine hitap eden yazarlar ve düşünürler" olarak tanımlayarak "kamusal entelektüel" kavramını icat etti. Posner, medyanın entelektüel hayatın belirleyicisi rolünü üstlenmesini, fikirlerin medya üzerinden üretilmesini ve üretilen bu fikirlerin popüler kültürün belli başlı konularını aşmaması ve talk showlar gibi programlarda tartışılması sebebiyle kamusal entelektüel tanımını bu çağa uyarlayarak "ünlü entelektüel" kavramına dönüştürdü. Townsley ise medya görüş alanında köşe yazıları yazan aydını, medya üzerindeki takipçilerinin düşünce, davranış ve alışkanlıklarını etkileme ve biçimlendirme yeteneği veya gücü olan kişiyi "medya entelektüeli" olarak ifade etti.

Entelektüel kimlik edinmek

Toplum tarafından bilinme ve şöhret kazanma isteği yeni bir eğilim değil, sadece kitle iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle bu arzu kolaylıkla gerçekleşebilen bir duruma dönüşerek şöhretli insan sayısının fazlalaşmasına sebep oldu. Öte yandan içerik oluşturma ve reklam üzerinden büyük bir pazarın döndüğünü de düşünürsek sosyal medyadaki bilgi yığınlarını kullanarak kendine kolaylıkla entelektüel kimliği oluşturabilen kişilerin kendilerini bu kimlikle pazarlayabildiği ve ürettiği fikir ve değerler üzerinden para kazanabildiği görüldü.

Bu konuda klinik psikolog ve psikoterapist Dr. Ayşe Kaya Göktepe şu tespitlerde bulunuyor: "Estetik formda sunulan hakikatin bugün "-mış" gibi bir gerçekliğe dönüşmesiyle bunun bireye yansıyan boyutuna ve güzelliğin sosyal medyada bir maskeye dönüşmesine değinmek istiyorum. Maske, istediğimizde takıp çıkarabileceğimiz, kusurlarımızı gizlemeye olanak sağlayan ve kısmen suçu diğerinde aramamız olanak sağlayan bir araçtır. Sosyal yaşamda sunduğumuz görüntünün ve rollerin bir diğer ifadeyle topluma dönük yüzümüz olarak kişiliğin, gerçek yüzümüzü gizleyen yanına işaret eder."

Göktepe'nin tespitleri şöyle devam ediyor: "Sosyal medyada entelektüel, güzel ya da mükemmel maskesinin ardına sığınmamız bizi içinde yaşadığımız toplumsal normların üstünde bir yere konumlandırır ve hesap vermekten kurtulduğumuz bir özgürlük vaat eder. Sosyal medyada insanların sahte hesaplardan yazdığı yorumlar ile gerçek kimlikleriyle yazdığı yorumlar arasında ortaya çıkan bariz fark da toplumsal yönden onay almaya yönelik maskeyle kamufle ettiğimiz yanların anonimleşerek maskesiz sahneye çıkmasına örnektir."

Kanaat önderine dönüşen "her şeyi bilen" ünlüler


Modern dünyada popüler medya araçlarının ve popüler gündemin kabul edilir bir hal almasıyla medyada yüzeysel bilgileriyle kendini entelektüel olarak sergileyenlerin daha da medyatikleşerek takipçilerini yönlendiren birer kanaat önderine dönüşmelerine şahit olabiliyoruz. Oynadığı filmlerle kendine kitle yaratan ünlü bir oyuncu ülke gündemi üzerinden doğruluğunu düşünmeden sosyal medyada popülist birkaç söylem kullanarak gazeteciymiş gibi ya da entelektüelmiş davranarak takipçilerinin düşünce, davranış ve alışkanlıklarını etkileme ve biçimlendirme gücüne sahip olabiliyor. Yaptığı paylaşımın doğruluğuyla çok ilgilenmeyip, halkın dikkatini çekmeyi her şeyden öncelikli tutabiliyor. Fakat bu durum her zaman kamu yararına olmuyor zira asıl mesleği bu değil ve aktif kitlesini yanlış yönlendirebiliyor.

En basitinde ülke gündeminde var olan bir mesele hakkında paylaşımlar yapan bu ünlü kişi etkileşimin yüksek olması sebebiyle kamuoyunu kendi gündemine ve kendi fikirlerine kolayca çekebiliyor.


Ayşe Kaya Göktepe "Gerçekliğin merkezsizleşmesiyle beraber gerçek ötesi (post-truth) bir çağda hakikatin insanın çıkarlarına göre önemsizleşmesi masadadır ve kök olanın da köksüz bir merkeze dönüştüğü bir çerçevede her şey artık bir söylemden ibarettir. Böylesi bir anlayışla popüler olana baktığımızda söylemin içeriğinden çok işaret ettiği anlam söz konusu olur. Kişilerin söylediklerinden ziyade onları nasıl söyledikleri ve bunun insanların duygusal dünyasında bulduğu karşılık önümüzde düşmektedir" diyor ve şöyle devam ediyor:

"Nitekim günümüzde insanlar bir duygu avcısıdır; sizin ne söylediğinizden çok ne hissettirdiğinizin peşindedir ki bugün markaların kaliteli üründen ziyade, anlamlı ve hikâyesi olan bir ürünü ya da deneyimi satma çabası da buna örnektir. Günümüzde insan bir şeyin neden olduğundan ziyade nasıl olacağına dair fikir edinmeyi ve o deneyimin vaat ettiği duyguları elde etmeyi istemektedir. Bu sebeple kimin ne söylediğinden çok nasıl söylediği ve modern insanın yalnızlık duygusunu ne ölçüde teselli ettiği önem kazanmaktadır. Hissettirdiği duygudan nemalanan kimlikler birer elbise gibi giyip çıkarılan hareketli nesnelere dönüşmüştür, entelektüellik de bunlardan biri haline gelmiştir."

Bir sahne ve mikrofon

Bugün bir entelektüel, fikirlerini topluma ulaştırmak için kitap çıkarmak ya da üniversitelerde konferanslar vermek gibi araçları kullanabilir. Öte yandan her türlü fikrin demokratik bir şekilde tartışıldığı dijital platformlar herkesin kendi seyircisinin olduğu birer sahnedir. Özellikle bu sahne Twitter'ın ev sahipliği yaptığı kendini entelektüel kabul eden topluluktan ayrı düşünülemez. Sonuçta basılan bir kitabın, yazılan bir köşe yazısının geri dönüşü olmadığı gibi bir sosyal medya içeriğinin ortadan kaldırılması yalnızca birkaç saniyedir.

Dr. Göktepe bu duruma da şu izahı getiriyor: "Bugün bilginin kolay ulaşılabilir olmasının yanı sıra herkesin fikrini kolayca duyurabileceği bir sahnesi ve mikrofonu bulunuyor. Bugün sosyal medya, eskiden söylemlerin inşa edildiği agoraların yerini aldı diyebiliriz. Ancak mikrofonun çok olması ve profesyonel bir mecrada sunulması onun doğru olmasını zorunlu kılmıyor. Burada güzellik ve hakikat kavramının iç içe geçtiğini görüyoruz. Sosyal medyayı bir vitrin gibi düşünürsek, vitrin doğası gereği içinde güzel ürünlerin sergilendiği ancak korunaklı bir yere yerleştirdiğimiz ve bir o kadar da kırılgan bir eşyadır. Sosyal medya da adeta bir vitrin gibi hem insanların hayatlarını estetik forma bürüyerek karşımıza seriyor hem de bir o kadar kırılgan yanımızı tetikleyen bir yerde duruyor."

Bilginin gücü ve saygınlık

Anlattıklarıyla ve takipçileriyle iletişim halinde olarak kitlesini elde tutmaya ve etkilemeyi başaran bu kişi, ne söylediği çok önemi olmaksızın bu kitleden büyük alkış alır. Eğer sunduğu bir fikir yanlışsa ve linç yemeye başladıysa kendisi de kitlesiyle diğerlerini zorbalık yapan bir entelektüele dönüşmekten çekinmez. Buna neden ihtiyaç duyulduğunu ise yine Ayşe Kaya Göktepe'den dinliyoruz:

"Entelektüel olmaya öykünmenin bir yönüyle, aydın olmak, bilgi gücünü elde tutmak ve buna bağlı olarak saygınlık kazanmak ihtiyacıyla ilişkili olduğunu söyleyebiliriz. Bugün modern dünyada başarı ve mükemmellik sloganları altında yetersiz hisseden insan, entelektüel ya da güzel bir kişi ile özdeşim kurmaya yönelir. Bu kişinin entelektüel birisiyle özdeşim kurmasının temelinde güçlü olanın başarısından güç devşirerek kendi güçsüzlüğüne yönelik teselli bulma çabasının yattığını düşünebiliriz. Henri Tajfel ve John Turner'ın Sosyal Kimlik teorisine göre bir gruba ait olduğunuzda buradan devşirdiğiniz özellikleri 'biz' olarak adlandırırken bunlara sahip olmayan diğer kişileri de 'öteki' olarak adlandırıyorsunuz. Dolayısıyla bir gruba aidiyet söz konusu olduğunda, bireysel benlikten kolektif benliğe geçiş söz konusu olur. Tabii bu durum bir taraftan kişiye aidiyet hissi sağlasa da öte taraftan gruplar arası rekabet ve ötekileştirmeye zemin hazırlayabiliyor. Haliyle güçlü biri üzerinden özdeşim kuran birisi onu tanımayan ya da bazı özelliklerinden hoşlanmayan 'öteki'ne karşı aşağılayıcı ve ötekileştirici bir tutum gösterebilir."

BİZE ULAŞIN