Sena Subaşı: Dünyada her 10 kişiden 9'u kirli hava soluyor

Dünyada her 10 kişiden 9u kirli hava soluyor
Giriş Tarihi: 27.09.2021 15:39 Son Güncelleme: 27.09.2021 15:39
“Ormanlar küresel ısınma sebebiyle değil, insan eliyle yakılıyor”

Dünya sadece ısınmakla, iklimler düzensizleşmekle kalmıyor. Her şey sebep-sonuç ilişkisi içinde birbirine bağlı, birbirini etkiliyor. Beraberinde soluduğumuz hava da, sular da kirleniyor. Bunları destekleyen ormanlar yok oluyor. Dünyanın bugün karşı karşıya kaldığı sorunların hepsi aslında birbirine bağlı giriſt bir meseleler yumağı. Bu sorunlar kümesi içinde en ağırlıklı mevkilerde yer alan ormanlarıormansızlaşmayı, atmosfer kirlenmesi ile neticelerini ve doğayla uyumlu üretimyaşam tarzı permakültürü Prof. Dr. Doğanay Tolunay, Buket Atlı ve Oya Ayman ile konuştuk.

DOĞANAY TOLUNAY

Prof. Dr., İ.Ü. Cerrahpaşa Orman Fakültesi Öğreti m Üyesi

Ormanların azalışı dünya genelinde büyük bir sorun. Bu sorunu nasıl anlamalıyız?

Tüm dünya genelinde orman alanlarının azalması ciddi bir sorun. Biz bu sürece ormansızlaşma adını veriyoruz. Küresel ölçekte son 30 yılda, 1990 ve 2000'li yıllar arasına dünya genelinde 420 milyon hektar orman alanı tamamen yok oldu. Dünya genelinde orman alanları azalıyor diyebiliriz. Ormanların tahrip olması öncelikle iklim değişikliği açısından sorunlar yaratıyor. Çünkü ormanlar dünya üzerinde atmosferden karbondioksiti alıp organik maddeye, bitkisel kütleye dönüştüren en önemli varlıklar. Orman alanlarımız azaldıkça atmosferden daha az karbondioksit alımı gerçekleşiyor. Ormanların yanması, tahrip edilmesi, madenlere dönüştürülmesi gibi nedenlerle ormanlardaki ağaçlarda ve toprakta birikmiş olan karbon da atmosfere dönüyor. Ormansızlaşmanın küresel ısınmayı arttırıcı etkisi bulunuyor. Son verilere göre yıllık olarak kabaca 800 milyon ton ila 1 milyar ton karbondioksit eşdeğeri kadar atmosfere sera gazı ya da karbondioksit salımına neden oluyor. İklim değişikliğiyle ilişkisi haricinde genel olarak eğimli alanlarda ormanlar olduğu için buradaki bitki örtüsünü kaybettiğimizde erozyonun artması, suların toprağın altına sızması gerekirken yüzeysel akışa geçerek sellerin tetiklenmesi gibi etkileri olabiliyor.

Dolayısıyla temiz suya ulaşamıyorsunuz. Su döngüsü bozulduğu ve yüzeysel akış arttığı için sellerle karşılaşıyorsunuz. Dolayısıyla ormansızlaşma ciddi olumsuz ekolojik sonuçları olan bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.

Yanan ormanların ağaçlandırma çalışmaları nasıl olmalı sizce?

Ülkemizde kamuoyu orman yangınlarına karşı son derece hassas. Son yıllarda orman alanlarının imara açıldığı konusunda endişeler nedeniyle yangınlardan sonra hemen buraların ağaçlandırılması yönünde kamuoyu baskısı geliyor. Ancak ekolojik olarak baktığımızda özellikle Ege ve Akdeniz bölgesindeki yanan orman ve maki alanlarının alelacele ağaçlandırılması çok doğru bir yaklaşım değil. Büyük ağaçlandırma kampanyalarıyla buraları ağaçlandırmaya kalktığınızda hazırlıksız olduğunuz ve elinizde yeterince fidan olmadığı için Türkiye'nin dört bir tarafından bulabildiğiniz her türlü fidanı dikmek durumunda kalabilirsiniz. Bu fidanlar da yanan yerlerin toprak özelliklerine, sıcaklığına, nem durumuna, kısaca ekolojik koşullara uyum sağlayamayabilir. Birkaç yıl sonra diktiğiniz fidanlar zarar görebilir. Diğer yandan özellikle kızılçam ve maki orman ve çalılıkları yangınlara uyum sağlamıştır çünkü binlerce yıldan beri kızılçam ormanlarının ve makilerin gençleşmesi yangınla gerçekleşmiştir. Özellikle kızılçam ağaçlarındaki kozalaklar yangından fazla etkilenmezler. Tam tersine yangın sonrasında kapalı kozalaklar açılarak tohumlar külün içine düşer ve bu külün içinde toprağa temas eden tohumlar bir sonraki Aralık ayından itibaren Akdeniz bölgesinde yavaş yavaş çimlenmeye başlayabilir. Önümüzdeki baharı takiben de çimlenmeler daha fazla artar. Yanmış ağaçları kesip sahadan çıkarttıktan sonra da yeterince tohum varsa koruma altına aldığınızda önümüzdeki baharda buralarda çok sayıda kızılçam fidanının geldiğini göreceğiz. Bunun Türkiye'de çok sayıda örneği var. Diyelim ki genç kızılçam ağaçlarının olduğu yerler varsa buralarda yeterince kozalak, tohum olmayabilir. Buralara da civardaki yanmamış orman alanlarından toplanan tohumların serpilmesi gerekir. Tohum takviyesi olarak adlandırdığımız olay sonrasında sonbahardan itibaren başlayan çimlenmelerle bahara kadar buralara da kızılçam fidanları gelmiş olacak. Biz burada orman kurarken önümüzdeki 50-100 yılın iklimini düşünerek karar vermek zorundayız. Beklenen şartlara uyum sağlayacak türleri seçmemiz gerekiyor. Bunun için de biz orman mühendislerinin izlediği yol doğaya güvenerek bölgede yetişen doğal ağaç türlerini destelemek oluyor, onların doğası gereği kendilerini gençleştirmesi gerekiyor. Çünkü gelecekte iklimler daha sıcak ve kurak olacağı için ormana çok sayıda fidan getirerek bunlardan sıcaklık ve kuraklığa dayanıklı olanların hayatta kalacağını var sayarak ormanların gelecekte değişen iklim koşullarına uyum sağlamasını bekliyoruz. Kendi kendine bırakmak değil; koruma altına alarak, gerekirse tohum takviyesi yaparak, aynı zamanda ağaçlar haricinde orman ekosistemde bulunan otsu türleri, çalıları da korumuş oluyoruz çünkü bunların çoğunun toprak içinde kökleri var. Önümüzdeki yıl filizlenip yemyeşil bir görüntü alacak.

Ormanda yangın neden çıkar?

Yangınlar doğal nedenlerle ya da insan etkisiyle çıkabiliyor. Küresel ısınmayla beraber sıcaklık arttığı için kendiliğinden yangın çıkmış gibi bir algı var. Hayır. Bir yerde yangın çıkması için mutlaka bir kıvılcım olması, bir tutuşturucu gerekiyor. Bu tutuşturucunun sebebi biz insanlarız. Yangınların yaklaşık yüzde 89'unda bu böyle. İhmalle çıkabiliyor; mesela mangala gittiniz, ateş söndürmediniz. Ya da köylüler anız yakmış, bu ateş ormana sıçramış. İzmaritler, camlar, tarla açmak için kasıtlı olarak yakanlar, terör eylemleri, elektrik hatlarının birbirine değmesi gibi kazalardan dolayı bile orman yangını çıkabiliyor. Patlayan maddeler ormanlara sıçrayabiliyor. İklim değişikliği yangın riskini arttırır. Mesela ormanda yapraklar, çalılar, otlar kuruyor. Sıcaklık artışıyla beraber bu kuruyan çalılar her an tutuşmaya hazır hale geliyor. Bu dönemde çok fazla yangınla karşılaşabiliyoruz. Geçtiğimiz ay yaşadığımız orman yangınları Türkiye'de bugüne kadarki en büyük orman yangınları diyebilirim. Gelecekte de büyük orman yangınları bekliyor ülkemizi. Ormanda ihmalle, kazayla ya da kasıtlı olarak yangın çıkarılmaması için önceden önlemler almamız gerekiyor. Tüm dünyada orman yangınları büyük risk. Ormanlar yok olmasa da küresel ısınmaya bağlı olarak orman yangınları riski tüm dünyada giderek artıyor. Bizim bunun için yapmamız gereken şey orman içerisinde kıvılcıma neden olabilecek faaliyetlerden uzak durmamız lazım. Bazen bir cam şişeyi, bazen izmaritİ atmak orman yangınına neden olabilir.

Devletler iklim değişikliğinin sebep olduğu afetlere karşı ne gibi önlemler almalı?

İklim krizinin azaltılması içim sorumluluk devletlerde çünkü bu krizin nedeni atmosfere yayılan sera gazları. Bunların azaltılmasına yönelik öncelikli tedbirleri devletlerin alması gerekiyor. 2015 yılında imzalanan Paris Antlaşması'nda dendi ki 2030 yıla kadar atmosfere salınan sera gazlarını yarı yarıya azaltmamız, 2050 yılında ise atmosfere verilen ve atmosferden geri alınan sera gazı miktarlarını birbirine eşitlemememiz gerekiyor. Bunu yaparsak 100 yılsonunda dünyanın sıcaklık artışını 1,5° civarında tutabileceğimiz öngörülüyordu. Fakat geçen 6 yıl içerisinde maalesef bunu yapamadığımızı görüyoruz. Hatta dünya genelinde sera gazı salınımı arttı. Bunlar haricinde tarım ve hayvancılık çok ciddi bir neden. Özellikle hayvancılığın küresel ölçekte tüm sera gazı salımlarının yüzde 10-15 gibi bir karşılığı olduğu tahmin ediliyor. Ormansızlaşmanın önlenmesi, sulak alanların kurutulmaması, tarım ve mera alanlarının sanayi kullanımına açılmaması da oldukça önemli. Bugün 20'li yaşlarında olan gençler emekliliğini düşündükleri 2065 yılında dünyanın sıcaklık artışı 2,5°'ye ulaşmış olabilir. Kuraklıklar, nüfus arttığı için su krizi, gıdaya erişim, iklim mültecisi gibi sorunlar öngörülmekte.

BUKET ATLI

Temiz Hava Hakkı Platf ormu Koordinatörü

"Türkiye'de hava kirliliği trafik kazalarının altı katı ölüme sebep oluyor."

Çevresel sorunlardan biri atmosfer kirliliği. Bunun başlıca nedenleri nelerdir?

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre dünyada her yıl toplam 7 milyon insan iç ve dış ortam hava kirliliğinin yol açtığı hastalıklar nedeniyle ölüyor. Dünyada her 10 kişiden 9'u kirli hava soluyor. Hava kirliliği, havaya yabancı maddelerin verilmesi sonucu hava kalitesinin canlılara zarar verecek seviyeye inmesidir. Bazı kirleticiler kaynaktan atıldığında doğrudan havayı kirletir ya da atmosferde iki kirleticinin tepkimeye girmesiyle yeni bir kirletici oluşabilir. Sıcaklık ve nem gibi koşullar kirleticilerin dönüşmesinde etkili olur. Partikül maddeler (PM10 ve PM2.5 gibi), kükürt dioksit (SO2), azot oksitler (NOx), ozon (O3) gibi gazlar, sessiz bir katil gibi çoğu zaman biz fark etmeden soluduğumuz havayı kirletir. Sağlık çalışanları olarak artık biliyoruz ki hava kirliliği sağlık etkilerini kapsayan bir konu. Sağlık etkileri konusunda genelde gösterge kirletici olarak seçilen partikül maddeler (PM), havada asılı katı ve sıvı parçacıkların karışımından oluşan bir hava kirleticisidir ve boyutlarına göre adlandırılır. DSÖ ve Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı'nın (IARC) 2013 yılında özellikle saç telinin 1/30'u kadar ince olan PM 2.5 başta olmak üzere dış ortam hava kirliliğinin akciğer ve mesane kanserine yakalanma riskini arttırdığının ortaya konulduğunu; bu nedenle hava kirliliğini, kanser yapıcı etkenler Grup I listesine aldığını açıkladı. Partiküler maddelerin daha büyük boyutlu olanları hızla yere çökerken, saç telinin yaklaşık 1/30'u kadar küçük olan bazı ince partiküller (PM2.5) meteorolojik olaylar sonucunda kilometrelerce yol alabilirler. Özellikle PM2.5 daha tehlikelidir çünkü solunduğunda akciğerler içindeki gaz alışverişine müdahale edebilir ve kana karışabilirler. Bu nedenle kirli havayı soluyan tüm canlılar sağlık sorunları ile karşılaşabilirler. Oluşabilecek asit yağmurları bitkiler, hayvanlar ve insanlar için oldukça büyük zararlara yol açabilir. 2020 biterken İngiltere Yüksek Mahkemesi, annesiyle birlikte Londra'da yoğun trafiğin olduğu bir yolun yakınında yaşayan 9 yaşındaki Ella Kissi Debrah'ın ölüm nedenleri arasında hava kirliliğinin bulunduğuna karar verdi. Bu karar bir mihenk taşı niteliği taşıyor. Ella, dünyada ölüm nedeni hava kirliliği olarak belirtilen ilk kişi oldu.

Bize yaşadığımız şehirlerdeki hava kirliliği sorununu biraz anlatır mısınız?

Yapılan son çalışmalar, hava kirliliğinin sperm kalitesini ve doğurganlığı olumsuz etkilediğini, ayrıca partikül maddelerin anne karnındaki bebeğe bile etki ettiğini gösteriyor. Ayrıca kirli havanın çocuklarda düşük doğum ağırlığı, otizm, diyabet (Tip 1), ani bebek ölümü sendromu, astım, KOAH, bronşiolit ve bronşit gibi solunum hastalıkları, zatürre, bebek ölümü ve zeka geriliği gibi sağlık sorunları ile ilişkili olduğu kanıtlandı. Türkiye'de 2017 yılından beri her yıl hava kirliliği trafik kazalarının altı katından fazla ölüme sebep oluyor. 2017 yılından beri hava kirliliğine bağlı ölüm sayısının en yüksek olduğu il ise kirliliğe maruz kalan kişi sayısının çok fazla olmasından dolayı İstanbul.

Hava kirliliği de iklim değişikliğinin bir parçası olarak ele alabilir miyiz?

2020 yılı başında kapatılan kömürlü santrallerin ve pandemi sürecinde azalan taşıt trafiğinin de etkisiyle tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de hava kalitesinin iyileştiğini gösteren gelişmeler oldu. Fakat hava kirliliğinin neden olduğu erken ölüm ve kronik hastalıklar gibi sağlık etkilerinin azaltılabilmesi için uzun süreli maruziyetin de azaltılması gerekir. Yapısal önlemler alınmadığı için kirliliğin, Haziran 2020 itibariyle tekrar eski haline döndüğünü görüyoruz. Türkiye'de hava kalitesinin kalıcı olarak iyileştirilmesi için şunlar yapılmalı; tüm hava kalitesi ölçüm istasyonlarının veri kalitesi arttırılmalı. İnce partikül madde (PM2.5) kirleticisinin tüm iller ve tüm istasyonlarda ölçülmeli. Ulusal sınır değerleri içeren mevzuat düzenlemeleri yayınlanmalı. Gerekli çevre yatırımlarını tamamlamamış olan kömürlü termik santrallerin çalışmasına izin verilmemeli. Planlanan sanayi tesislerinin sağlık etki değerlendirmesi yapılmalı. Halk sağlığını merkeze koyan, sürdürülebilir istihdam ve krizlere karşı dayanıklı modeller oluşturmayı amaçlayan ekonomik toparlanma paketleri oluşturulması gerekiyor.

OYA AYMAN

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Strateji Kurulu Üyesi

"Yaygınlaşan krizler, daha fazla tüketme iştahının sonucu."

Doğa dostu bir uygulama olan permakültür nedir, nasıl yapılır, ne gibi faydaları var?

Permakültür, sürdürülebilir insan yerleşimleri kurgulayabilmemizi sağlayan bütünsel bir tasarım bilimidir. Permakültür kavramının isim babası Bill Mollison, Permakültür: Bir Tasarımcının El Kitabı adlı eserinde permakültürü şöyle tanımlıyor: "Permakültür, doğal ekosistemlerin çeşitliliğine, istikrarına ve esnekliğine sahip olan tarımsal olarak üretken ekosistemlerin bilinçli tasarımı ve bakımlarının sağlanmasıdır." Permakültür tasarımı, kavramsal, maddi ve stratejik bileşenleri tüm canlıların yararına çalışan bir model içinde bir araya getiren bir sistem. Aynı zamanda doğayla birlikte çalışma, uzun süreli ve özenli gözlem yapma, ürünlere bütün işlevleriyle bakma ve sistemlerin kendi evrimlerinin gerçekleşmesine izin veren bir felsefe. Permakültür nasıl yapılır sorusunun yanıtı ise birkaç sözle anlatılamayacak kadar uzun.

Buğday Derneği'nin bu yöntemi teşvik etmesinin temel nedenleri nelerdir?

Buğday Derneği olarak, doğayla uyumlu model ve sistemlerin oluşturulması ve yaygınlaşması yolunda çalışmalar yürütüyoruz. Bu anlamda bütüne hizmeti esas alan, işbirliğinden yana olan, doğayı kaynak değil varlık olarak gören yaklaşımımız ile bütüncüllük, çeşitlilik, doğayla uyumlu sürdürülebilirlik, yeryüzüne özen gösterme ve gezegenin onarımına ilişkin yaklaşımı temel alan permakültür tasarımını destekliyoruz.

İklim değişikliği, küresel ısınma, toprakların verimsizleşmesi, ekosistemin dengesinin bozulması gibi çevresel olumsuzluklara karşı ne gibi faydalar sağlayacak?

İklim değişikliği, çevresel kirlilik, toprakların verimsizleşmesi gibi artarak yaygınlaşan krizler, daha fazla tüketme iştahından vazgeçmeyen türümüzün faaliyetleri sonucu ortaya çıkıyor. Söz konusu krizlerin daha fazla tırmanmaması ve bildiğimiz yaşamın devamlılığı için; toprak, su, hava ve insan dâhil bütün türlerle birlikte, bütünün hayrını gözeten, çeşitliliği esas alan onarım stratejilerinin hayata geçirilmesi gerekiyor. Agroekoloji, permakültür gibi yöntemler de söz konusu onarım stratejilerini hayata geçirebilmemiz için bize yol gösteriyor. Bu yöntemler; toprağın onarımından, su döngülerinin sağlıklı işlemesine, iklim krizinin etkilerinin azaltılmasından, iklim değişikliğine uyum stratejilerine, adil bir ekolojik ekonominin hayata geçirilmesinden, tahrip edici tüketim alışkanlıklarının doğa dostu üretime dönüşmesine olanak sağlayacak çok sayıda bilgi ve uygulama barındırıyor.

BİZE ULAŞIN