Ebubekir Kurban: Erol Güngör’ü niçin okumalıyız?

Erol Güngör’ü niçin okumalıyız?
Giriş Tarihi: 15.3.2018 12:44 Son Güncelleme: 15.3.2018 12:44
Başkalarının bizim doğru olduğuna inanmamızı istediği şeylere değil, anlayarak araştırarak öğrendiklerimize yöneleceğiz. İlme, bilgiye açıyor dünyamızı güngör. Slogana, ideolojiye kapatıyor.

Erol Güngör, bugünkü düşünce dünyamızı aydınlatan isimlerin başında gelen hocalardan. Adı geçmişte de bugün de hiçbir çevrede popüler olmadı. En verimli çağında sona eren hayatında akademik yetkinliğini, bilimsel önemini her geçen gün daha iyi fark ettiğimiz birbirinden kıymetli eserler kaleme aldı. Eserleri hem sosyal bilimler literatüründe vazgeçilemez köşe taşları hem de Türk düşüncesi için çok büyük bir derinlik ve zenginlik kaynağı oldu.

Türkiye'nin zor yıllarında, buhranlı yıllarında yazdı. Söyleyeceklerini bir ideolojinin kalıplarına yaslanmadan söyledi.

Hoca'nın zihnime işleyen tespitleri şöyle:

"Müslümanlar fikir meselelerini iman meselesi halinde görmekten vazgeçmeli ve düşüncesinin doğruluğuna kriter olarak imanı almamalıdırlar. Bu onların imanlarını terk etmeleri manasına gelmez fakat fikre iman ölçüsü hâkim olduğu zaman kimin haklı kimin haksız olduğunu anlamaya hemen hemen imkân yoktur. İman öyle bir konudur ki, ana hatlarıyla herkesi birbirine bağlamakla birlikte tartışmaya sokulduğu zaman ufak ayrıntılar bile insanların birbirlerini en ağır şekilde suçlamalarına yol açabilir. Bu yüzden iman konusu şeyleri ya red ya kabul edersiniz, yani tartışamazsınız. Fikir böyle değildir, onun gelişmesi hep veya hiç esasına dayanmaz.

Şu iki şeyi ayırmakta fayda var kanaatindeyim: Biz İslâm düşüncesi denince İslam dini etrafında gelişen bir çeşit dini tefekkürü anlıyoruz. Bu tefekkür sahası İslâm düşüncesinin ancak bir kısmını teşkil eder. Bence İslâm düşüncesini İslam dünyasındaki düşünce veya Müslümanların düşüncesi şeklinde anlamak doğru olur. Müslümanların tefekkürü elbette -ister istemez- İslam'ın genel çizgisi üzerinde olacaktır ama bunun mutlaka dini mahiyette olması şart değildir.

Her nedense Müslümanlar geçmiş yüzyılların otoritelerine bir çeşit kutsiyet izafe etmekte ve İslam düşüncesi denince hemen onlara müracaat etmektedirler. Bizim bugüne ayak uydurmamız için eskileri inkâr etmemiz gerekmez, ama onların bıraktığı yerde durmak veya oradan başlamak zorunda da değiliz.

İslam'ın mukaddes kitabı Kuran'dır; Kuran değişmemiştir ve değişmez. Buna karşılık Kuran'ın verdiği ilham her devirde aynı olmaz. İnsanların tabii ve sosyal çevreleri devamlı değişme halinde olduğu için problemleri de değişmektedir. Bu yüzden kaynaktan bekledikleri ve alacakları ilhamın (şiir ilhamı manasında değil) her devirde farklı olması gerekir. Buna örnek olarak İslam'ın yayılma devirlerindeki hukuki gelişmeyi gösterebiliriz. O zamanlar her yeni ülke ve her yeni halk yeni bir problemler manzumesi yaratıyordu. İslam hukukçuları bu problemlerle uğraşırken işin kolayına kaçıp kendilerinden önce tedvin edilmiş kanunları aynen uygulayacakları yerde, hayatın akışını ve değişmesini daima gözeten bir esneklikle hareket etmişlerdi."

Öğrendiğim şeylerden biri şu: Başkalarının bizim doğru olduğuna inanmamızı istediği şeylere değil, anlayarak araştırarak öğrendiklerimize yöneleceğiz. İlme, bilgiye açıyor dünyamızı Erol Hoca; slogana, ideolojiye kapatıyor.

Bir fikir adamı olarak Erol Güngör'ün çizgisi bize aynı zamanda "mazinin derinliklerinde kaybolma" ve bu kaybı kültür sanat ürünlerinde değil de kurumlarda arama alışkanlığına işaret eder çünkü değer üretmeden bir kurumda kalıcı olmanın imkânı yok. Gerek eğitimde gerekse kültürde gelecek nesillere faydalı olabilecek eserler bırakılmalı ve en önemlisi de geçmişte yapıldığı gibi değerler üretilmeli. Mesela Hasan Ali Yücel'in çeviri faaliyetleri MEB Yayınları adına oldukça ciddi işlerdi. Biz bugün hâlâ o çevirilerden istifade ediyoruz. Mazideki güçlü günlere dönmenin yegâne yolu eser ve değer üretmektir. Eğitimde ve kültürde yaşanacak inkişaf da ancak ve ancak bu şekilde olacak. Bizim ihtiyacımız olan şey ise estetiktir, sanattır, kültürdür. Yani zihniyettir. Mesele, zihniyet değerlerini yaşatacak olan insanın ortaya çıkarılması olmalıdır.

Erol Güngör'ün en önemli kitaplarından birine koyduğu isim: İslâmın Bugünkü Meseleleri. Ona göre İslam dünyasının bugünkü problemleri siyasi ve iktisadi olmaktan çok kültür meselesidir ve İslam'ın uyanışı tam bir kültür hareketi haline dönüştüğü zaman köklü ve kalıcı neticeler doğurabilecektir.

Medeniyetin her şeyden önce bir değerler, inançlar sistemi olduğunu belirten Güngör, kitabın ortasından konuşur: "İslam, siyasetin arkasında filizlenen bir doktrin değildir. O hedefine tek başına yürür. İslam davasının asıl yükü fikir adamlarının omuzlarındadır. Müslüman aydınlar, din adamları, âlimler, mütefekkirler, sanatkârlar bu sorumluluğun şuuruna ermelidir. Medeniyeti politikacılar yaratmaz. Medeniyet, âlimlerle sanatkârların işidir."

Şu tespitler de onun: "İslam, kitaplardan okunan değil, yaşanan bir hakikat olduğu ölçüde kıymet kazanacaktır. Biz onu bir sahabenin, bir velinin veya geçmişteki herhangi bir kahramanın hayatından ziyade kendi hayatımızda görmeliyiz. Bugünün insanı, bugünün problemleri karşısında İslam'la yüz yüze gelmelidir."

Özellikle belirtmekte fayda var: Eserlerinin bilimsel ve akademik anlamdaki önemi bir yana, Erol Güngör "bilim kilisesine" iman etmiş sıradan bir akademisyen değildi, bilim adamı ve entelektüel kimliğinin yanında aynı zamanda milletin irfanını taşıyan Türk dervişlerinin belki de son halkasıydı. Toplumsal olgulara bir bilim adamının soğukkanlılığıyla mümkün olduğunca dışarıdan bakarak yorum ve çözümleme getirirken aynı zamanda şahsi tercihleri ve idealleri itibarıyla bulunduğu yer toplumun dışında veya kıyısında değil tam göbeğindeydi.

Onun eserleri işte biraz da bu sebeple yalnız Türk düşünce tarihi açısından değil aynı zamanda günün problemlerini anlayabilmek ve doğru bir şekilde yorumlayabilmek için hâlâ önemini koruyor.

BİZE ULAŞIN