Ayşe Kaya Göktepe: VİTRİNDE YAŞAMA KOMPLEKSİ: NARSİSİZM

VİTRİNDE YAŞAMA KOMPLEKSİ: NARSİSİZM
Giriş Tarihi: 18.9.2023 15:13 Son Güncelleme: 19.9.2023 11:33

Sosyal medyada şöyle bir gezdiğinizde Instagram, Twitter, Tiktok, Linkedin, Facebook platformlarından her birisinin bir sahneye dönüştüğünü ve profili olan her bir kullanıcının da spot ışığı altında kitlelere seslenen önemli bir insan gibi göründüğünü kolayca fark edebilirsiniz. Tıpkı narsisistin, bir toplulukta
bulunan herkesin onun kıyafetinin etiketiyle, saçının mükemmel duruşuyla, parfümünün kokusuyla ya da konuşmasının harika oluşuyla ilgilendiği düşüncesine kapılarak karşısındakinden çok çevresindekilere seslendiği yüzeysel olan iletişim biçimi, bugün sosyal medya kullanıcıları için zorunlu dil haline gelmiştir. Beğeni almak, bir narsisist için nasıl hayatî ise, influencer'ın tercih ettiği kıyafetlerin stoklarının hızlıca tükenmesi de beğeni almanın ışıltısını sosyal medyadan gerçek dünyamıza taşımakta ve bunun karşı konulamazlığını bizlere göstermektedir.

Hiç kimse sosyal medyada nasıl kaybettiğini paylaşmaz çünkü "parlayan şeyler ilgiye değerdir" düşüncesi üzerine yapılanan bu platformlar, narsisist kimliğin oluşumunu kökten ateşler. Sosyal medyada anlatılan başarısızlık öyküsü bile "başarı aslında bütün bunların toplamıdır" gibi övünülesi bir formda anlatılır. Öyle ki bugün TEDx konuşmalarıyla insanlara başarı hikayelerini anlatan kişilerden birisi, metro istasyonunda tuvaleti ararken nasıl altına kaçırdığı gibi absürt meselelere yer vererek bir nevi bu sistemin karşıtı bir yerden duruyor gibi görünüp aslında "ben farklıyım" deyip spot ışığını kendi üzerine çekerek yeni bir övgü beklentisiyle karşımıza çıkıyor desek abartmış olmayız kanımca. Zira narsisistin başarısızlığı da hayran olunacak bir ayakta kalma öyküsüdür çünkü o çok güçlü ve yıkılmaz gibi görünmesi gerekir. Sosyal medyada dolaşan başarısızlıklar da tıpkı bu şekilde servis edilir.

Cahille sohbeti neden kestim?

"Görünür olmak = var olmak", sosyal medyanın kuralıdır, tıpkı bir narsisistin bulunduğu ortamda görünerek ya da onay alarak var olabildiği gibi. Zira bir narsisist, onay almadığı bir toplulukta tekrar bulunmak istemez çünkü herkes onun ne kadar mükemmel olduğunu anlayamayacak kapasitededir ve böylesi kişiler eksik olduğu için artık onlarla görüşmeye gerek yoktur. Bu davranışını da "Cahille sohbeti kestim" diyerek entelektüalizasyon ile paketler. Bugün sosyal medya profilinde herhangi bir olumsuz eleştiri karşısında engelleme davranışı ya da kendisi gibi yorum yapmayanı "cahil" olarak etiketlemek de benzer bir davranıştır.

İlişkilerde derinleşememek, kendisinde kaybolmuş bir narsisist için beklenilen bir durumdur ki sosyal medyada sosyalleştiğimizi sanmak da tıpkı onay almak için arkadaşlarıyla buluşan narsisistin sosyalleştiğini sanmasıyla benzerlik gösterir. Hâlbuki gerçek ve derin bağlar kurduğumuz sosyal ilişkiler çok daha farklı bir dukonumdadır. Öyle ki çok yakın ve derin sohbet ettiğimiz arkadaşlarımızla buluştuğumuzda sosyal medyada paylaşım yapmayız,
yapmayı unuturuz ya da sıra gelmez. Arkadaşlığın nasıl göründüğünden çok arkadaşımızla "an"ı paylaşırız.

Sosyal medya da tıpkı bir film senaryosu gibi gerçeğe yakınlaştırılmış kurgular dizisidir diyebiliriz. Sosyal medyada kurgu karakterler ile kurulu bir dünya da narsisistin toplumun takdirine yönelik hazırladığı maske (persona) gibidir. Zira narsisist de hiçbir zaman kendisi olamaz, yalnızca ötekinin hayran olacağı, beğeneceği kadarı olabilir. Bir başkasının yerinden kendine bakabilmek, yani empati kurabilmek için kendisi olması gerekir, empati yaptığını düşünse dahi karşıdan baktığı kendisi değil ötekinin onaylayacağı kişidir. Narkissos'un suyun yüzeyindeki görüntüsüne kendisini hapsetmesi gibi narsisist de ötekinin gözüne kendisini hapseder ve Narkissos'un suya düşüp boğulduğu gibi narsisist de ömrünü ötekinin takdirinin peşinde koşarak bitirir ve kendini boğar. Hâlbuki insan, ötekinin gördüğünden fazlasıdır zira gözle görülmeyen bir kalbi, ruh dünyası vardır.

Narkissos demişken narsisizm nedir, nasıl ortaya çıkmıştır? Nasıl olur da öz-severlik bir psikopatoloji halini alır? Gelin inceleyelim…

Nereden çıktı bu narsisizm?

Narsisizm terimi etimolojik olarak Yunanca'da duyarsızlık anlamına gelen "narkhe" sözcüğünden türer. Mitolojide Narkissos, suyun yüzeyinde kendi
yansımasına bakarken bu yansımaya âşık olup sonunda suyun içine düşerek boğulan kişidir. Narsisist de kendini seveyim derken kendisinde boğulmaktadır. Nitekim insanın kendini sevmesi ile bunun hastalıklı bir hale gelerek narsisistik kişilik bozukluğuna varması konusunda psikiyatri tarihinde pek çok tartışma olmuştur.

Hatta öyle ki ruh sağlığı ölçütlerinde otoritelerden birisi olan DSM başvuru kitabının 5. versiyonu çıkarılacağı 2000'li yıllarda narsisizmi bir psikopatolojik bozukluk grubu dışında bırakmak meselesi gündeme gelmiştir. Zira bir şeye anormal demeniz için toplumsal norm değerlerinin dışında kalması gerekir, ben-severlik hastalıklı derecede yüksek olsa da toplumun büyük kısmında ortaya çıkıyor ise buna nasıl anormal diyebilirsiniz? O halde toplumun hepsi anormal mi olacaktır?

Narsisistik bozukluk ya da özsever kişilik bozukluğu genellikle iki tipte karşımıza çıkar. Birinci tipte olan "büyüklenmeci narsisist" psikiyatrist Engin Geçtan tarafından "alıcısı olmayan verici" olarak tanımlanır, bu tipteki insanlar hayattaki en önemli kişiymiş gibi davranarak dikkatleri üzerinde tutmak
isterler, toplulukta bir arkadaşıyla konuşurken dahi sanki büyük topluluğa demeç veriyormuşçasına konuşur çünkü insanla değil insanlara konuşurlar.

İkinci tipte olanlar ise başkalarının kendilerine yönelik davranışlarına karşı aşırı hassas olan ve birinci tiptekilerin öne çıkma isteğinin aksine, kusurları bulunacak korkusuyla reddedilmeye karşı hassasiyet yaşayan yanlarıyla aşırı alınganlık gösterirler. Bu tipteki narsisistler genelde en çok takdir gören davranışın peşindedir. Her iki tipin de ortak özelliği, benlik bütünlüğünü sağlayabilmek için hep bir "öteki"ye ihtiyaç duymalarıdır.* Diğerlerinin onayı ve takdirinin yokluğu benlik bütünlüğünü sarsabilecek düzeyde tehlikelidir.

Giderek artan yabancılaşma, can sıkıntısı ve yüzeysel ilişkiler narsist kültürün acı sonuçları olarak karşımıza çıkmaktadır.

"Ben yaptım, o yüzden bu başarılar benim hakkım"

Narsisistik tipte olanlar ilginçbir şekilde ebeveynlerinin ve çocukluk yaşantılarının çok iyi olduğundan bahsedebilir. Şayet her şey iyi olan bir yerdeyseniz, nasıl olup da psikopatoloji geliştirebilirsiniz? Aslında psikiyatrist Alp Karaosmanoğlu bunu bir tür "pozitif travma" olarak tanımlar. Narsisist, büyük bir başarı kazandığı ya da yıllarca hayalini kurduğu bir şey gerçekleştiği anda yaşadığı eşsiz hisler hafızasında bir imzaya dönüştürür. Zamanla bu imza, bir meta-ihtiyaç halini alır ve bu imzanın tekrarı olabilecek her bir durum, motivasyon kaynağına dönüşebilir ve narsist bütün bu başarının faturasını yalnızca benliğine mal eder.

Narsisistlerin aldıkları her bir başarının ardından duydukları alkış, onlara "Ben başardım bak onlar da anladı! Sonunda başarımı algılayabildiler" cümlesinin salonda yankılanmasıdır. Nasıl ki sonuçları negatif bir travmatik bir deneyim yaşayan kişi, "Ben kötü olduğum için başıma bunlar geldi" düşüncesi geliştirip kendini suçlamaya ve buna bağlı hayata yönelik diğer düşüncelerinde de çarpıtmalara başvuruyorsa, pozitif travma da "Ben yaptım, o yüzden bu başarılar benim hakkım" gibi bir düşünce geliştirerek, kişinin kendini olduğundan farklı bir yere konumlandırmasına yol açan sayı doğrusunun pozitif ucudur.

Her ne kadar adına pozitif desek de bu, insanı bir o kadar kuşatan ve bağımlılıkların pençesine düşürebilecek kadar tehlikeli bir histir. Bir insan "Ben başardım bu yüzden oldu!" düşüncesine yüzde 100 inanarak tutunduğunda, onu elde etmek için canla başla çalışır ancak bu her zaman faydalı olmayabilir ve buna ulaşmayı engelleyecek kişilere karşı acımasız ve empati yoksunu davranabilir hatta en ufak bir kötü yorum istemez.

Narsisistlerle çevrili bir ortamda ne yapabilirsiniz?

Narsisizmin olduğu bir yerde hayatta kalmak istiyorsanız öncelikle "narsisist sizi niye tetikliyor?" buraya bakmanız gerekir. Nasıl ki Oscar Wilde, "Sevginin karşıtı nefret değil, kayıtsızlıktır" diyorsa, narsisistleri sevmemek de sevmek gibi onlarda size ait bir parça olduğunu gösterir. Kayıtsız kalabilmek için narsisistin sizde yarattığı etkileri ve buraya getiren noktaları bilmeniz gerekir. Kökene gitmek için önce narsisistin bastığı duygusal düğmeleri bilmek gerekir.

Narsisistin manevraları karşısında tipik olarak ya her şeyi önceden mükemmel planlayıp size söz hakkı bırakmayışıyla sinmiş olabilirsiniz. Ya ihtiyacınız olduğunda yanınızda olmadığı için kaygı duymanıza sebep olmuş olabilir ya sizin için yaptığı güç gösterilerinin aslında takdir toplamak için olduğunu görüp kırgınlık yaşayabilirsiniz ya her şey konusunda bilgiç ve emin tavrı karşısında güçsüz hissetmiş olabilirsiniz ya da size yaptığı sürprizler ya da özel insanmışsınız gibi çok nazik olduğu durumlar tarafından kışkırtılmış olabilirsiniz.

Bu durumları fark etmek, değişimin birinci basamağıdır. Zira sindirilmiş haldeyken omuzlarınızın düştüğünü görmek, narsisistin karşısında omuzlarınız düştüğünde bu duruma çekildiğinizi gösteren işareti kaçırmadan durumun seyrini değiştirerek döngüden çıkmanız için bir keşif alanı açar. Narsisistlik maskesinin arkasında gizlenmiş utanç ve eksiklikle dolu çocuğu görebilmek manipülasyonlar karşısında sakin kalmanıza yardım eder ve empatik yüzleştirmeye olanak sağlar.

Behary Narsistle Ateşkes kitabında narsisistin dört tipik maskesi olduğunu söyler: gösterişçi, zorba, yetkili ve bağımlı kendini yatıştıran... Gösterişin ardında hayranlık isteyen bir kusurlu, zorbanın ardında kimseye güvenmeyen bir şüpheci, yetkili/ haklı olanın ardında kuralları koymanın hakkı olduğuna inanan birisi olduğu ve bağımlı kendini yatıştıranın ardında ise, spot ışıkların yoksunluğunda dayanılmaz bir yalnızlık hissinden kurtulmak için saatlerce internette dolaşanı görebilmek gerçekten kiminle baş ettiğinizi görmek için anahtar olabilir.

Bu yazının narsisistle başa çıkma rehberi gibi bir amaçla yazılmadığını akılda tutarak narsisistle hayatta kalma rehberi kısmını burada kapatıyorum.

Sosyal medya mı bizi narsisist kıldı, yoksa bizim ezelden beri narsisist olmaya merakımız mı vardı, merak konusu. Hem anne şefkatinin yakınlığına ihtiyacı olan hem de onu asla alamayacağı bir konumda çevreye konuşan ve yüzeysel ilişkiler kuran narsisistin yaşadığı bu ikilem, içinde bir zamanlar susturulmuş iç-ses ile olması gereken mükemmel yanın dayattıklarının savaşıdır. Herkes bir parça narsisttir, ruh sağlığı alanında da buna ego gücü deriz. Onay beklemek, saygı görmek isteği, bulunduğunuz ortamda beğenilmek, özel hissettirilmek herkesin ihtiyacıdır ve çocukken belli sınırlar çerçevesinde kontrollü olarak ebeveynleri tarafından bu ihtiyaçların giderilmesi beklenir.

Narsisistik bozukluk söz konusu olduğunda, ihtiyaçlar kişiyi yönetir hale gelir. Zira gösterişçi maskesi takınmak ya da statü peşine düşmek, her ne kadar narsisistik bir savunma biçimi gibi gözükse de kişinin hayatında kapladığı oran nezdinde ve onun ilişkilerine yansıdığı ölçüde bir psikopatoloji olarak değerlendirilebilir. Narsisist, öz-sever ya da kişilik bozukluğu adına ne dersek diyelim bütün bu etiketler insanın kâinatta kendine bir yer bulma çabasının ürünüdür. Bu semptomları yaşayandan çok, "ben bunları yaşamıyorum, çok iyiyim" diyen ve gizliden gizliye böbürlenen tarafa da bir bakmak gerek.

* Klinik psikolog, Dr. Geçtan, E. (2015). Psikodinamik Psikiyatri ve Normaldışı Davranışlar 22. Basım. İstanbul: Metis.

BİZE ULAŞIN