Tuba Kaplan: PSİKOLOJİ BİLİMİN KARŞISINDA MI, KIYISINDA MI?

PSİKOLOJİ BİLİMİN KARŞISINDA MI, KIYISINDA MI?
Giriş Tarihi: 13.7.2023 12:15 Son Güncelleme: 13.7.2023 14:04
Tuba Kaplan SAYI:102
Modern özne, günümüz dünyasında dijital kuşatmanın ve yoğun görsel mesajın içerisinde var olmaya çalışıyor. Sağlıklı bedenlerin, başarının kutsandığı, hız ve haz sebebiyle her şeyin ve herkesin hızla eskitildiği, kişinin bilgi bombardımanına maruz kaldığı bir dünyada var olmak elbette zorlaşıyor. Peki, öyleyse yoğun teknoloji ve gelişmiş DNA’lar ile kusursuz hatta ölümsüz insan yaratma teorisi bunun neresinde kalıyor? Artan teknoloji, gelişmiş refah düzeyi karşısında, çözülen hastalıklar, sağlıklı bedenler görülecekken başka yandan da ruhsal olarak bir çöküşe mi maruz bırakılıyoruz? Terapistlerin yoğun talep görmeleri bilimin yükselişiyle mi yoksa geleneksel kültürün çözülmesiyle mi açıklanır? Lacivert dergi bu dosyada bilimsel gelişmelere ışık tutarken aynı zamanda insanın karanlık, ruhsal tarafını irdelemeye çalışan psikologların görüşlerini ele alarak yukarıdaki çelişkilerin cevaplarını arıyor.

Esra Oras - Uzman Psikolog
İnsanlar manevi yönü güçlü psikologlara yöneldi

Geleneksel şifacılıkta yalnızca insan bedeni değil aynı zamanda insanın ruhunu da kapsayacak iyileştirme yöntemleri kullanılıyordu. Ve şifacılar aracılığıyla manevi ve ruhi reçetelere ulaşan insanlar şimdilerde şifalanma ihtiyacı için psikologlara ve bütüncül perspektife sahip tıp doktorlarına başvuruyorlar. Modern tıptan uzaklaşmak buradaki önemli faktörlerden biri. Pek çok deneyimsel ve kültürel aktarımdan dolayı tıbbın mekanik, parçadaki bozukluğu düzelterek bütünü iyileştirmeyi hedefleyen bir bakış açısı insanlara eskisi kadar şifalı gelmiyor. Bunun yerine bedeni ve ruhu bir bütün olarak ele alan perspektiflere meylin arttığını söyleyebiliriz. Fakat bu yönelimin arttığı noktada kendilerini usta-çırak ilişkisi ile yetiştirmiş şifacılara ulaşmak da nerdeyse imkânsız hale geldi.

Dolayısıyla benim nazarımda insanlar şifacıları bırakmadı. Geleneksel şifacılar zamanın getirisi ile yerlerini başka alanlardaki uzmanlara bıraktı. Bu uzmanlık alanlarından biri de psikoloji. Ruhu ve bedeni bir bütün gibi ele alan fakat ilaç yazmak yerine bedenin sesleri olan duygular, zihnin sesleri olan düşüncelere, yegâne gösterge olan davranışlara kulak veren psikologlar tıpkı şifacılar gibi tedaviye maneviyatı, anlamı ve değerleri dâhil edebiliyor. Hatta anlamı ve değerleri terapinin omurgası haline getiren ekoller var. Bunlardan biri de hakkında bini aşkın randomize bilimsel
çalışmanın yürütüldüğü bir ekol olan ACT (Kabul ve Kararlılık Terapisi). ACT değer odaklı bir yaşamı inşa edebilmek noktasında danışanı desteklemek üzere yapılandırılmış bir sisteme sahip.

Örneğin dini bir yaşantıyı kişi kendine değer edinmişse, böylesi bir yaşantıyı inşa edebilmek adına içsel ve dışsal engelleri aşabilmek için bir terapistten destek talep ediliyor ve terapistle danışan bu değerli yaşantı için bir süreç başlatmış oluyorlar. Yani bilim bu vesile ile dindarlığa hizmet etmiş oluyor. Bu inşa süresince de ACT psikolojik esneklik kavramını önümüze koyuyor. Zira ACT'nin Sufizmden Budizme çeşitli doğu felsefe ve yaklaşımlarından ilhamla geliştirildiğini biliyoruz ve az evvel de söylediğim gibi geçerliliğini kanıtlayan yüzlerce bilimsel çalışma var.

Doğal olarak insanlar şifaya olan ihtiyaçlarını gidermek adına işin okulunu okumuş kişiler tarafından bilimselliği kanıtlanmış yolları daha güvenli buluyor olabilirler, gittikleri terapist manevi yönü güçlü biri ise bu güven katmerleniyor olabilir. Psikoloji bilimi tanımaya teşvik ediyor, benzer olanları sınıflandırıyor, farklı olan durumları isimlendiriyor, çözüm yollarına dair kapılar açmaya çalışıyor.

Şifahi kültür toplumsal hafızamızın çok güçlü bir boyutunu temsil ediyor. Bir bilenle ilişki kurmanın şifası, hikâyelerin şifası, nasihatin şifası, duaların şifası ve daha nice ilişkisel yol bize çok tanıdık. Dolayısıyla konuşarak iyileşmek ya da bir ötekinden zorlu bir süreç için yardım talep etmek ikna olmakta çok güçlük çektiğimiz bir deneyim değil. Fakat gel gelelim psikolojinin bilimselliğinden ziyade menşei toplumumuzdaki insanları oldukça önyargılı hale getirdi bir dönem. Bu önyargının kırılmasında baskın faktörün popüler kültür olduğunu düşünüyorum. Mevcut diziler, filmler psikologlara dair halkın önyargılarını oldukça azalttı. İletişim teknolojilerindeki gelişme ve sosyal medyanın varlığı psikologların neye hizmet ettiğini, neyi vaat ettiğini, psikologlardan hizmet alanların neyi kazandığını görme imkânı sağladı.

Bir de tabi kültürel yatkınlık faktörü var. Psikologların bugün toplumda doldurduğu alan aslında kültürümüze çok da uzak sayılmaz. Psikoterapi veya psikolojik danışmanlık dediğimiz şey günün sonunda şifalı bir ilişkiye talip olmak demek. Bireysellikten ziyade toplumsallığı önde tutan kültürün çocukları olarak ikili ilişkilerde bir ötekinden hakemlik talep etmek, hoca çırak ilişkisini çokça önemsemek, mürşid mürid ilişkisini oldukça değerli görmek şifalı ilişkilere duyduğumuz ihtiyaca hitap ediyor aslında. Bugün bireyselleşme ile geldiğimiz noktada şifahi kültürde psikologlar öne çıkıyor olabilir, işte bu öne çıkmada bilimselliğin getirdiği güven önemli bir faktör olabilir. Yani; insanın insana olan şifası bizim için tanıdıktı, bunun şifahi kültürde bir karşılığı vardı, bu kültürel unsurun çeşitliliği karşısında psikologların hizmetinin bilimselliği ona olan inancı ve güveni artırdı ve insanlar şifalı ilişki deyince özellikle manevi yönü güçlü psikologlara daha inanarak yöneldi.

Nazlı Özburun - Dr., Terapist
İnsanın insana ihtiyacı azalmaz

Psikolojinin psikiyatri ile birleştiği bir nokta vardır. Psikoloji terapi ve tedavi yöntemlerinin uygulanışını esas alan bir alan olarak gelişmeye ve ilerlemeye devam ederken psikiyatrı de insan davranışlarının altında yatan sorunları biyolojik olarak ön görmüş ve bunları ilaçla tedavi etme yollarına yönelmiştir denilebilir. Özellikle Batı felsefesine bakıldığında psikolojinin Wundt ile başladığını ve geldiğimiz noktada ise pozitif bilimlerle bağlantılı olduğu kadar manevi anlamda da pozitif psikoloji başlığı altında değiştiğini söylemek mümkün. Bazılarına göre psikolojinin bir bilim olabilmesi için sadece deney ve gözlem yöntemini kabul etmesi gerekiyor fakat aslında psikolojinin böyle bir seçim yapma zorunluluğu yok. Çünkü psikoloji hem ruh hem de beden sorununu ele alan bir alan olması nedeniyle bir yönüyle felsefeyle olan bağını diğer yönüyle de özellikle bilişsel işlevler ve beyinle ilgili alanlarda da deneysel olarak kedini var etmek durumundadır. Bir yönüyle akla, zihne, bilişsel tarafımıza, diğer yönüyle de beden ve hormonlar bilişsel işlevler, beyin ve beynin yapısına bakılmaktadır.

Psikolojinin son dönemdeki popülerliğini toplumun geçirmiş olduğu dijital devrimle açıklayabiliriz. Modern zamanda yalnızlık, duygulara yabancılaşma, mana ile olan bağın kaybolması hemen hemen her şeyin tüketim, haz ve hıza indirgenmiş olması psikologlara duyulan ihtiyacı artırmıştır.

Modern psikoloji 20. yüzyıl başında insan davranışlarını anlamaya çalışırken başlangıç noktası olarak olumsuz tutum ve davranışları merkeze almıştır. Sonrasında insanın hasta ya da sağlıksız duygu ve davranış yapılarını incelerken diğer taraftan bu farkındalıkla insanın temel acılarına çareler bulmaya, insanın ölüm, yalnızlık tek başınalık, acıyla nasıl yaşayıp bunları anlamlı hale getireceğini, bunlar karşısında nasıl bir davranış ve tutum içine girmesi gerektiğiyle ilgili de bir arayışa girmiştir psikoloji. Bu noktada modern psikolojide farklı başlangıçlar, farklı şifa yolları bulunmuştur. Varoluşçu psikoloji, pozitif psikoloji, duygu odaklı bilişsel psikoloji bunlardan bir tanesidir. Temel nokta insanın davranışlarındaki sebepleri bularak ruh sağlığını düzeltmek, iyileştirmek ve sağaltma yollarını açığa çıkartmak olarak belirginleşmiştir. 18. yüzyıla kadar terapistler yoktu ve insanlar ne yapıyordu diye bakılınca en yakın örnek Osmanlı. Bu dönemde psikoloji sağlık uygulamalarında holistik bir yaklaşımın olduğunu görüyoruz.

Osmanlı'da ruh sağlığı noktasında bireyin ruh sağlığının bozulması durumunda tek bir noktadan şifalandırılmaya çalışılmıyordu. Bir bütün olarak ele alınıyor içinde bulunduğu ortam, beslenmenin düzenlenmesi, değişik yağlarla aroma terapi, müziklerle o kişinin sağaltımı yapılıyordu. Bugün bundan da mahrumuz belki de psikolojinin oluşturmuş olduğu alan ve özellikle insanlara yardım sürecinde bugün dört yüzü aşmış olan bir terapi yöntemi var. İnsan bir bütün olarak değil daha çok ilişkileri üzerinden amaçları, arzuları ve duyguları üzerinden ele alınarak şifalandırılmaya çalışılıyor.

İnsan modernizmin getirdiği değerler sistemi içerisinde özgürlüğe olan ihtiyacını daha da fazla hissetmeye başladı. Sonsuz bir özürlük açlığı hisseden insan diğer taraftan da aynı oranda güçlü birisine ait olma, aidiyet açlığı hissedebiliyor. Bu da ilişkiler üzerinde bir dengesizlik oluşturuyor. Beklentilerden kaynaklanan hayal kırıklığı modern ilişkilerin en büyük sıkıntısı. Erkek ve kadınların birbirlerine olan güven duygusunun zayıfladığını, umutlarının azaldığı, verici olmalarına karşılık aldıklarının yeterli olmadığına dair duyguları belirginlik kazanıyor. Bu da ilişkileri zorlayan bir şeye dönüşüyor. İlişki sorunlarının bu şekilde tetiklenmesi terapistlere duyulan ihtiyacı artırıyor.

BİZE ULAŞIN