Faruk Günindi: BİLİM VE BİLİMCİLİK

BİLİM VE BİLİMCİLİK
Giriş Tarihi: 11.7.2023 14:21 Son Güncelleme: 13.7.2023 14:07

Bilim, bilgi işleme gayretidir. Sonuca ulaşmadan çok, bir çabadır. Çağdaş bilim, kendisinin üretmediği bilgiyi bilim çabasına temel kabul etmez. Ancak kendi ilkeleri doğrultusunda toplanan bilgiyi ciddiye alır.

Bilim çabasını başlatan ya genel bir yargı veya genel bir rettir. Bunları ispat veya yanlışlamaya çalışır. Vardığı sonuç hakkında oldukça dürüst şekilde doğruya veya hükme varamayacağını kabul eder. Bu sebepten tüm bilimsel araştırmalar, o araştırmadan hüküm çıkarılamayacağını kabul eden bir ifade ile bitirilir.

Bilim, veri toplama ve bunları işleyerek bilgi üretme yöntemini benimser. Bunun için deney, gözlem ve karşılaştırma gibi yöntemler kullanır. İnsan, bir olgu için ancak bu şekilde tartışma hakkına sahiptir. Bunun dışındaki tahmin ve düşünceler, bilim kabul edilmez. Bu usul evrenin yaratılış yapısına uyan bir yaklaşımdır.

Ancak bu çaba, yaratılışın anlaşılması için yeterli değildir. Dolayısıyla salt bilimsel faaliyet doğruyu keşfetmeye yeterli değildir. Elde edilen sonuçlar arasında ilişki kurarak yargıya varmak, bilimsel faaliyetin üzerinde bir çabadır. Bu yüzden çoğu kez bilim ve ilim karşılaştırması yapılır.

İlim, Arapça "ilm" kelimesinin Türkçe telaffuzu olarak kabul edilir. İlm, sözlük anlamıyla bilmek kelimesiyle dilimizde karşılanır. Dolayısıyla Türkçe'deki bilim ile aynı anlamı taşır. Ancak burada yeni bir yaklaşımla şunu iddia etmek isterim. Bilim anlamaya gerekli olsa da yeterli değildir. Anlamak için ilişki kurmak gerekir.

Türkçe'de "il-(mek)" fiili en az iki olguyu bağlama anlamını taşır. İlgi, ilmek, iliklemek, iliştirmek gibi türeyen sözcüklerdeki anlamı fark edebilirsiniz. O halde bilgi işlemeye bilim diyorsak bunlar arasındaki bağlantıyı kurmaya Arapçadaki manasından ayrı olarak "ilim" diyebiliriz. İlim ile bağlantı kurar ve varlığı okuma sonucuna varabiliriz.

Bilimden yargı çıkar mı?

Yukarıda bahsedilen yaklaşımlarından dolayı çağdaş bilim, kendisinin elde etmediği bilgileri işlemeyi kabul etmez. Bu sebepten, ilahiyat dâhil tüm bilim dallarında yapılan araştırmalarda ilahî kitaplardan bahsedilse bile bilgi referansı olarak kabul görmez.

Yeryüzünde her varlık, özellikle insan, birbiri ile ilişkili yaratılmıştır. Bu bağlantıları ortaya çıkarmakta yetersiz kalacak olan bilim ise kesin yargıya varamaz. Bilim bunu kabul ve beyan eder. Zaten yargı (hüküm), tüm evrenlerin tek sahibi olan Allah'ındır. Hükümleri ancak O koyar. Müslümanların tasdik etmekle yükümlü olduğu tüm ilahî kitaplar dâhil Kur'an-ı Kerim bu gerçeği bildirir.

Kur'an'da her bir ifadeye "ayet" adı verilir. Bu, "yalanlanamaz belge" anlamındadır. Bilim esasen bu özellikte bir belgenin peşindedir. "Kur'an" kelimesi ise "küme" anlamına gelir. Yani, Kur'an-ı Kerîm (Yüce Kur'an) dediğimizde "yalanlanamaz belgelerin ilişkilendirilmiş kümeleri toplamı" demiş oluyoruz. Bu yönüyle çağdaş bilimin elde etmek isteyeceği en son noktaya ne kadar benziyor.

Bilimden ziyade bilimciler

Çağdaş tıpta, bugüne kadar elde edilmiş bilgilerin art arda sıralandığı büyük kitaplar çok itibar görür. Her ne kadar yaklaşık on yılda bir bunlar yanlış bulunup değiştirilse de birçok tabip bu kitapları ezberleyerek mezun olur.

Diğer tarafta ise hem yargının, hükmün hem de yanlışlanamaz bilginin olduğu bir yazılı kaynak mevcut. Üstelik bunu biraz daha ileri götürüp yeryüzündeki tüm bilim adamlarına bir meydan okuma da içeriyor: "Bu ilişkilere denk, yanlışlanamayan bir belge kümesi de siz oluşturun. Bunu yapmazsınız ki asla yapamazsınız da."

İşte bilimcilik tam bu noktada akla geliyor. Hüküm çıkarmaya yetecek kesinlikte bilim üretmediğini bilim kendisi kabul etmişken mevcut haliyle bilimi
ve özelde tıbbı son ve itibar edilmesi zorunlu bilgi olarak almak bir aymazlık, görmezden gelme oluyor.

Bilim bile kendine bu kadar inanmazken mevcut bilimsel durumun katı savunucusu olan bilimciler, sonradan inkâr edecekleri sözde doğruları
dayatma peşinde.

Yalan söyleyen kim?

Bilim, veri toplama ve işleyip bilgi üretme çabası içinde sürekli olarak yanıldığını kabul eder. En saygı duyulacak yöntemi budur. Son yüzyılda çağdaş bilimin "yanlışlanabilirliği" üzerinde sıkça durulmuştur. Bilim adamlarının her bilimsel araştırmanın sonuna her şeyi bilemeyeceklerini kabul ettikleri bir ifadeyi eklemeleri bir gelenek halini almıştır.

Doğruyu arama çabasındayken bulunanları doğru sanmaya yalan denemez. Çünkü yalan için doğrunun ne olduğu bilinmeli ve doğru yerine başka bir şey söylenmelidir. Bilimsel yöntem, yalan söylemeye yetmez. Ancak doğruyu bilip üzerini örten bilimciler bunu yapabilir.

Zira özellikle bilimin ve tıbbın endüstrileşmesinden sonra ticari, siyasi, toplumsal çıkarlar ve hatta bazen inanç temelli sebeplerden gerçeğin üstü örtülmüştür. Bunda bilimin rolü yoktur, suç bilimcilerindir. Zira bilim, bir yargı, hüküm koymayan bir araçtır. Bilimcilik bir inançtır.

Bilim, kendi kendine gelişmez. Araştırma yapılacak alanları, doğru kabul edilecek kaynakları oluşturan bir çevreye ihtiyaç duyar. Eğer bunu sağlayanlar bilimciler ise bilim kendi amaçları için yönlendiriliyor demektir. Bu inanç mensupları ellerine güç geçirdiklerinde son derece baskıcı olur zira bir yalanı sürdürmek çok zordur. Yeryüzünü tehdit eden inanç: Bilimcilik Yeryüzünün ilk insan konuğu Âdem (as), tüm varlık bilgisine sahip olan tek kişidir. Bunu, henüz bir Resul olarak yeryüzüne gönderilmeden önce doğrudan Allah'tan ve kalem ile yani yazılı olarak öğrenmiştir. Yani ilim konusunda ulaşılması çok zor bir yerdedir. Günümüz insanları için bir insanın böyle bir seviyeye ulaşabilme yeterliliği ile yaratıldığını işaret etmesi yönüyle cesaret vericidir.

Bilim tarihi bakımından Âdem (as)'ın tüm bilgilere sahip olması, günümüze kadar bu bilgilerin kaybedilerek ulaştığı iddiasını kuvvetlendiren bir delildir. Çünkü günümüzde bırakın tüm ilimlere sahip olmayı bir bilim dalının tüm bilgilerine sahip olmak bile imkânsız görünür.

Bugün geliştirilen teknikler ile ulaşılan bazı gelişmelerin zaten var olduğunu öğrendiğimizde siz de şaşkınlığa uğramıyor musunuz? Ya da Yüce Kur'an'da açıkça ifade edilen bazı teknolojik imkânları okuduğunuzda bu ifadelerin bir ima, bir masal, bir kinaye olduğunu mu düşünmeye çalışıyorsunuz? Yani sizce milisaniyeler içinde binlerce kilometreye gidip gelmek ileri bir teknik mi yoksa yitirdiğimiz bir ilim mi?

Bilim, özellikle son yüzyılda el yordamıyla karanlık odada bir şey aramakta, bulduğunu anladığı kadarıyla kaydetmektedir. Bulduğu şeyin bir elmas mı yoksa bir cam mı olduğunu anlamasını bekleyebiliriz. Ya da o odayı aydınlatmayı deneyebiliriz. Umalım da arayan kör olmasın. Bilimciler ise siz ışığı yaksanız da gözlerini sımsıkı kapamaya devam edecektir.

BİZE ULAŞIN