Ayşe Kaya Göktepe: POSTMODERN SUÇ ATMA MERKEZİ: ENERJİ SIĞINAKLARI

POSTMODERN SUÇ ATMA MERKEZİ: ENERJİ SIĞINAKLARI
Giriş Tarihi: 30.5.2023 11:20 Son Güncelleme: 30.5.2023 11:20

Günümüzde sürekli pozitif olma zehirlenmesi yaşı - yoruz desek zannımca abartmış olmayız. "Enerjini yüksek tut", "enerjini bozan insanlardan uzak dur", "toksik insanları hayatından çıkar!" diye diye bencillik hapishanesin - de yapayalnız kalan, kendine dayanan ama kendine dayandıkça ürkekleşen bir insan portresi çağın ruhunda yaşıyor. Lori Deschene pozitif olma zehirlen - mesini şöyle ifade ediyor: "Her zaman pozitif olmak zorunda değilsiniz. Üzgün, kızgın, sinirli, korkmuş ve en - dişeli hissetmek tamamen normaldir. Duygulara sahip olmak sizi olumsuz bir insan yapmaz. Seni insan yapar".

Sahi ne oldu da bizler pozitif enerjiye tutunup kendimizden kaçar olduk? Mesele nereden buraya geldi? Bir bakalım…

Bilim tarihi açısından günümüze değin olaylar silsilesini değerlendirdiğimizde bu olanların beslendiği arka planda, öncelikle modernizm ve 18. yüzyıl ay - dınlanma sürecinin etkileri görülebilir. Bilimsel olanın popülarite kazanması o dönem Avrupa insanının kiliseye baş kaldırarak insan aklını merkeze alma - sıyla birlikte Descartes'ın meşhur "co - gito ergo sum" düşünüyorum öyleyse varım ifadesinde yankı bulmuş ve insan aklı, gerçekliğin belirleyicisi olmuştur.

Tabii ki bu bilimsel hareketten psi - koloji de nasibini almış ve Auguste Comte'un pozitivizm (akıl yürütme ve gözlem görgüllüğü) düşüncesini temel alan Wundt da 1879 yılında Almanya'nın Leipzig şehrinde la - boratuvar kurarak insan zihnine dair araştırmalara başlamıştır. Bu laboratuvar deneyselliği te - mele alması bakımından bugünkü psikoloji biliminin kuruluşu ola - rak tarihlendirilmektedir. Ancak rasyonel akıl ve gözlem yoluyla bilgi edinmeyi savunan moder - nizmin yıllar içinde meydana gelen sorunlar karşısında cevap sunamamasıyla birlikte birtakım tartışmalar yükselmiş ve psikolo - ji biliminde "yerel insan modeli" arayışı başlamıştır.

Merkezsizliğin yansıması Postmodernizmin doğuşuyla birlikte "meta doğrular" çatır - damaya başlamış ve her şeyin bir bağlama göre şekillendiği bir zemin ortaya çıkmıştır. Bugün "kime göre ve neye göre doğru?" sorularının enerji meseleleri de dâhil olmak üzere zihnimizi meş - gul edişini postmodernizm etki - siyle açığa çıkan merkezsizliğin yansıması olarak ele alabiliriz. Meta öğretilerden, kurallardan ve normlardan azade olmuş ve bağlama göre şekillenen akışkan gerçeğin karşısında insanın, neyi merkeze koyacağı ve buna bağlı nasıl anlamlandırma yapacağı bir sorun olarak karşımıza çıkmıştır.

Öte taraftan insan psikolojisini düşündüğümüzde, günlük rutin - ler ve yarının tahmin edilebilir olması insanı güvende hisset - tiren temel bileşenlerden birisi olarak karşımıza çıkar. Bilinen tüm doğruların merkezinin kaybolması, insanı güvensizliğin kapısına bırakıvermiştir diyebili - riz. Hal böyle olunca özgürlüğün dayanılmaz acısı ve sorumluluğu bir çırpıda insanın omuzlarına yüklenmiştir. Bir diğer ifadeyle hümanist düşünür Erich Fromm'a göre endüstrileşmenin artışıyla beraber yaşamın kolaylaşması beklenirken, -mutluluğun hazlara ulaşmak ile geleceği düşüncesi - ne dayanan- radikal hedonizm insana mutluluğu sunmakta yetersiz kalırken, -sistemin kendisini koruyabilmesi için des - teklenmesi beklenen- bencillik, kendi çıkarını düşünmek açgöz - lülük ve sahip olma ihtirasının sağlayacağı barış çelişkisi de insanın yüzüne çarpan bir diğer gerçek olmuştur.

Bütün bu süreçleri ele alınca günümüz insanının bir taraftan merkezsiz olup öte taraftan bir sabite kurma çabası ve bu mer - kezsiz doğrular sistemi içinde kendine bir konum arayışı hasıl olmuştur. Fromm'un özgürlüğün dayanılmaz ağırlığı olarak ele aldığı ruh hali tam olarak budur desek yanlış olmaz. Kendine gü - ven veren bağlarından sıyrılmış ve doğrularını belirlediği kay - naklardan kopmuş insanın bütün bu sıyrıldığı doğruların ardında kalan boşluğu nasıl dolduracağı mühim bir mesele olarak zihnini meşgul etmektedir. Bu sebeple günümüz insanı sürekli meşgu - liyet aracılığıyla boyun eğeceği yeni kaynaklar arayışına girmek - tedir ki bağsız ve köksüz kalma - nın kaygısıyla başa çıkabilsin.

Kafası karışık insanın yetersizlik hissi

Öte taraftan hiperkapitalizm, bu merkezsizlik içinde kafası karışık insanın yetersizlik hissinden nemalanır. Bu sistem, insanın yaşadığı yetersizlik duygusundan faydalanarak insanı önce tüketip yetersiz hissettirir sonra da bu yetersiz insana yeni ihtiyaç alanları yaratır. Nitekim, sosyal medyada sıkça dolaşan ve "5 adımda mutluluk", "3 günde 5 kilo verme diyeti", "Kusursuz bir cilt bakımı için gerekenler" gibi başlıklarla sunulan içeriklerin in - sanın yetersizlik hissinden bes - lendiği kolayca fark edilebilir. Hal böyle olunca bağlarından sıyrılan insan önce yetersizleşmiştir, çünkü yalnızdır. Meseleleri tek başına çözerek kendi doğrularını kurmak zorunda bırakılmıştır. Özgürlüğün dayanılmaz ağırlığını da yeni ve başka yetersizlik - lerle besleyerek sorumluluğu bir başkasına atmıştır. Hâlbuki tüm bunların karşısında insanın karşısında duran kocaman bir ölüm gerçeği vardır ve insanın bilinmeyen yönlerine dair açıkla - yamadığı bir yığın mesele…

Logoterapinin kurucusu Frankl şöyle söyler: "Ölüm, varlığımızın sorumlu hale bürünmesine imkân veren arka plandır. İslam inancı özelinde baktığımızda, burada yapıp ettiklerimizin ahirette bir karşılığı olacağına dair ahiret inancı ve bu dünyadaki kulluk bilinci kişiyi davranışlarında sorumlu kılmaktadır. Bir diğer ifadeyle davranışlarına bir zemin sunmaktadır. Dini kurallar nor - matif ve nettir ancak postmoder - nizmle birlikte artan bağlamsal yorumlar, "maneviyat (spiritu - ality)" adı altında kendisine bir alan bulmuştur. Bireyler normatif doğruları maneviyat çerçevesine yerleştirerek kendince bir yorum getirmiştir, çünkü dini kurallar açık ve nettir ancak adına din değil de maneviyat (spirituality) dediğinizde, bireysel yorumlar işin içine girer ve görecelilik hasıl olur. Daniele Hervieu-Leger bu durumu şöyle ifade etmiş - tir: "Günümüzde insanlar tıpkı 'lego' oynayan çocuklar gibi mevcut farklı dinî materyaller - den seçerek kendilerine ait yeni bir din oluşturmaktadırlar." Din ve maneviyat tartışmasından ziyade bireyin kendi dünyasında kutsal olanla kurduğu ilişki ve bu ilişki üzerinden devşirdiği anlam zincirinin ona bir sabite sunma - sına dikkat çekmek isterim.

Çıkış kapısı arayışı olarak "enerji"

Bütün bu gelişmeler ışığında olanları özetleyecek olursak, bir tarafta merkezsizliğin iç gıcıklayan kaygısı ile sorumluluğu ötekine yükleyen insanın bireysel özgürlüğünden koşar adımlarla kaçması öte tarafta yeni yetersizlikler ile boğuşurken meşguliyet ile kendini uyuşturmaya başvurması masadadır. Bütün bunlar yetmezmiş gibi başta rüyalar olmak üzere açıklaması tartışmalı durumda olan ve tam olarak bilemediği bir dizi başka mesele de insanın karşısındadır. Hal böyle olunca insan yeni anlam merkezleri arayışına çıkmış ve bu süreçte "enerji" bir çıkış kapısı olarak belirmiştir.

çıkış kapısı olarak belirmiştir. Evinizi kötü enerjilerden arındır - manın yolları, eşinizle aranızda olan kötü enerjileri savmak için yapılacaklar, eril ve dişil enerji - nizi yönetmenin formülleri gibi bir dizi tarifle beliren bu alan, so - rumluluğu dışarıya atarak insanı rahatlatmayı vaat etmektedir. Kaynanasıyla iletişim problemi yaşayan bir erkek ya da kadın, bu problemi kaynanasının toksik enerjisine bağlayabilmekte ve onunla olan ilişki problemine yönelik çabalamak yerine kişisel sınır çizme bahanesiyle enerjiyi kendine yoldaş edinmektedir. Bugün ilişkilerinde çeşitli prob - lemler yaşayan bir başkası ise, toksik anne babasının bugününü inşa ettiğini dolayısıyla bu toksik enerjinin etkisinde olduğu için is - tediği gibi davranabilmeyi üstelik enerjinin getirisi olarak böyle davrandığı için ona karşı anlayış gösterilmesini bekleyerek başka insanlara zorbalık yapmakta - dır. Tabiri caizse, toksik enerji taşıyıcısı olarak yoluna devam etmektedir.

Eşiyle çeşitli tartışmalar yaşayan bir başkası da, evinde yer alan eşyaların enerjisinden olumsuz etkilendiğini düşünerek yaşadık - ları tartışmanın sorumluluğunu dışarı atabilmektedir. Hatta öyle ki sosyal medyada "Enerjinizi bozmamak için yatak odanızda bulundurmamanız gereken eşya - lar listesi" gibi bir içeriğe denk gelip, eşiyle arasında yaşadığı cinsel problemlerin müsebbibi olarak odada bulunan eşyala - ra işaret etmektedir. Hâlbuki burada mesele cinsel problem ya da yatak odasındaki eşyaların olumsuz enerjisinden ziyade eş - ler arası iletişimsizliktir. İletişim - sizlik alıp başını gitmiştir ve iki taraf da problemin sorumluluğu - nu alıp karşılıklı müzakere etmek yerine kaçmayı tercih etmiştir ve çaresizliği anlamlandırma biçimi de eşyaların olumsuz enerjisinde filizlenmiştir.

Etiket yapıştırmanın kibarcası Bir başka yerdeki insan da kadın erkek ilişkilerinde hep aynı yerde tartışıyor olmayı ve aynı noktada ayrılmayı pekâlâ eril enerjinin yüksek olması gibi bir sebebe bağlayıp bu olayın kendine bakan yönü noktasında sorumluluk almaya teğet geçerek hayatına devam etmektedir. İşin bir de şu tarafı var ki o daha vahim; "eril & dişil enerji" ya da "toksik enerji" gibi isimlerle yazılan bir kitabı okuyup etrafındaki insanlara ruh sağlığı uzmanından hallice etiket yapıştırma… Bu da olsa olsa "Ben iyiyim siz hastasınız" demenin kibarcası… Bir diğer ifadeyle etiketçilik, "Bende her şey yolunda, kendimi aştım" dü - şüncesinin omnipotent bir yan - sıması diyebiliriz. Hatta öyle ki "Ben bir narsistle evliyim" diye net etiketlerle karşınıza çıkan kişiye "Madem narsist ve bu ka - dar kötüymüş niçin boşanmıyor - sunuz?" diye sorduğunuzda, bir dizi iyi ve sağduyulu insan olma - ya dair cevap sunarak kendisinin eşiyle yaşadıkları problemler noktasında sorumluluk almaktan kaçındığını görebilirsiniz.

Böyle durumlarda ayna meta - forunu kullanmayı çok severim. Ayna, sırlanmış bir camdır ve arkasındaki sır sayesinde aynaya bakınca kendinizi görebilirsiniz. Bir diğer ifadeyle onu camdan farklı kılan arkasına yapılan sırdır, o olmasa kendinizi değil ötekini ve dışarıyı görebilirsiniz. Eğer siz birisinde narsistlik ya da toksik enerji görüyorsanız, bu gördüğünüzün de sizinle alakalı bir yanı vardır. Çünkü aynı kişiye bir başkası baktığında o toksik enerjiyi görmeyebilir. Mevlana'nın "Baktığın bensem gördüğün sensin" sözünde kas - tettiği tam olarak budur.

Ezcümle, "toksik enerji, eril enerji, dişil enerji ya da negatif enerji", adına ne dersek diyelim, enerji sığınakları, güncel prob - lemleri ertelemek ya da bypass etme konusunda insanları rahat - latmayı vaat edebilir. "Narsisti tanımanın 5 yolu" videosunu iz - leyen birisinin yaşadığı iç rahat - lığı neyse güncel bir probleminin adına "toksik enerji" dediğinizde de benzerini yaşayabilmektedir. Çünkü hepsinin sonunda "Ben iyiyim, problemli sensin" diyerek parmak ötekini işaret etmekte - dir. Ancak unutmamak gerekir ki parmağınızla birisini işaret ederken kıvırdığınız üç parmak da kendinize yönelmektedir. Problemli olarak etiketlemek ye - rine "bu problemi yönetmek için neler yapabiliriz?" düşüncesiyle harekete geçmek, iki elin "sen suçlusun" diye birbirini işaret etmesinden ziyade anlaşmak için tokalaşmaya dönüşüne öncülük edecektir. Tercih sizin…

BİZE ULAŞIN