Birol Biçer: ABD'de üstün beyaz kimliği ideolojisi canlanıyor

ABDde üstün beyaz kimliği ideolojisi canlanıyor
Giriş Tarihi: 19.2.2021 13:01 Son Güncelleme: 19.2.2021 13:01
Covid-19 bütün dünyanın ortak düşmanı, fakat ortaya çıkardığı durum aklıma gelen büyük grupların birleşmesi fikrinin tam tersi yönünde oldu.

Son dönemlerde, dünyanın siyasi atmosferi hızla değişti, gerilimleri yükseldi, fay hatları belirginleşti, hassas dengeleri sarsıldı, psikolojisi ise kırılganlaştı gibi görünüyor. Uluslararası ilişkilerden ekonomiye, pandemiden doğal afetlere ve iklim değişikliğine dek pek çok faktörün bireyler kadar toplumlar ve devletler üzerinde neden olduğu bir baskı, gerilim, endişe, korku ve güvenlik arayışı göze çarpıyor. Bu manzara kimilerince "küresel paranoya" olarak da nitelendiriliyor. Bu açıdan ligin zirvesindeki ülkelerin en alt sıralarındakilerden pek farkı yok. ABD gibi dünyanın süper gücü olmakla ve demokrasi-özgürlük ithal etmekle övünen bir devletin ve halkının yaşadığı ekonomik, siyasi, anayasal ve toplumsal kargaşa silsilesi bile bu durumun en bariz göstergesi. ABD'de yaşayan dünyaca ünlü psikoanalist ve siyaset psikolojisi uzmanı Prof. Vamık Volkan dünyayı etkileyen ve yönlendiren meselelerin altında daima büyük grup kimliğini koruma ve devam ettirme psikolojisinin yattığını düşünüyor. Dolayısıyla meseleleri etnik, millî ve dinî büyük grupların psikolojisi üzerinden değerlendiriyor. Dünyadaki siyasi ve toplumsal süreçleri psikoanalist koltuğuna yatıran siyaset psikolojisinin duayeni Prof. Vamık Volkan dünyanın hâli ve bunu derinden etkileyen temel psikolojinin yanında ABD'de yaşanan büyük kırılma, kaos ve Trump faciasının altındaki psikolojiyi Lacivert'e deşifre etti.

Bireysel psikolojiye çok şeyler eklediniz ve bu alanda çok iyi tanınıyorsunuz, öte yandan bir psikoanalist olarak politik psikoloji tahlillerinizle de tanınan bir akademisyensiniz. İnsan topluluklarının ortak motivasyonlarını ve politik hareketleri tahlil ederken geliştirdiğiniz "Büyük Grup Kimliği" kavramından bahseder misiniz?

Ben bir psikoanalistim. Aslında klasik psikoanalistler dünya işlerine karışmazlardı. On yıllar önce meşhur psikoanalist Winnicott şöyle yazar: "Kral ölse psikoanalist ofisinde onun öldüğünü bilmez." Benim, psikoanalist olarak, dünya işlerini ve politikayı tahlile başlayınca bu kuralı değiştirmekte büyük rolüm oldu. Bu konuda teşekkür etmem gereken adam ise Enver Sedat'tır. 1977'de o çok değişen şey teknoloji oldu. Teknoloji herkesi komşu yaptı. İnsan psikolojisi komşu psikolojisidir. Eskiden derenin bir tarafındakiler, bir de öteki tarafındakiler vardı. Birbirlerini ayırt etmek için başlarına biri beyaz tüy, diğeri siyah tüy takıyordu. Bu beyaz tüylüler, siyah tüylüler günümüzde ne oldu: Biri Amerika, diğeri İran oldu mesela. Amerika ile İran şimdi komşu oldu. Düğmeye basıyorsun birisini öldürüyorsun.

Dünyada toplumların ve devletlerin sanki artık korku ve endişeye daha meyilli olduklarını söyleyebilir miyiz? İnsanlığın yaşadığı Covid-19 ve benzeri büyük travmalar etnik, millî veya dinî büyük grup kimliklerine nasıl etkilerde bulunuyor dersiniz?

Aslında yeni bir şey yok. İnsanlık tarihinin başlangıcından beri "güllük gülistanlık" devirlerin yanında veya arasında daima "yıpratıcı ve yok edici" devirler vardır. Şimdi 88 yaşındayım. 1941'de ben Kıbrıs'ta bir çocukken Nazi Almanlar Girit'i işgal etti. Sonra Kıbrıs'a gelecekleri düşünüldü. Bildiğiniz gibi o zamanlarda Kıbrıs bir İngiliz kolonisiydi. İtalyan ve Alman uçakları Kıbrıs üzerinde uçuyor ve bombalıyorlardı. Gündüz veya gece sirenleri işitince bahçemizdeki sığınağa saklanırdık. Ekonominin çökmesi nedeniyle simsiyah bir ekmek yediğimizi hatırlıyorum. O zamanlar komşumuz bir Rum ailesiydi. Almanlar artık Nazi değiller fakat şimdi Kıbrıs'ta Türkler ve Rumlar ayrı yerdeler.

Suallerinize cevap vermem için "büyük grup kimliği" kavramını aklımızda tutmak gerekir. Çünkü gerçek dünya meselelerinin nedenleri altında daima büyük grup kimliğini koruma ve devam ettirme psikolojisi vardır. Binlerce, milyonlarca birbirlerini tanımayan insanlar aynı düşünce ve duyguları paylaşıyorlar ve aynı büyük grup kimliğine sahip çıkıyorlar: "Biz Kıbrıslı Türkleriz, biz siyah Amerikalılarız, biz Taliban grubunun üyesiyiz, biz Fransızlarız, biz komünistleriz gibi…"

Büyük grupların kimliği nasıl gelişir, ne şekilde oluşur? "Büyük grup" (etnik, millî, dinî, idelojik gruplar) nedir?

Bir büyük grubun üyelerinin kocaman bir "çadır" altında yaşadıklarını düşünelim. Herkesin bireyleştirilmiş kimliği var. Aynı zamanda herkes çadırın örtüsü altındadır ve çadırın bezini ikinci kimlik, büyük grup kimliği olarak paylaşır. Çadırı ayakta tutan, "çadırın direği" politik liderdir. O da çadırı sağlam tutmakta veya sallamakta çok büyük bir rol oynar. Her "çadır bezinde" o büyük gruba ait olan semboller bulunur. Bunların önemli olanları tarihî sembollerdir. Örnek: Yunanlılar 1453'te Konstantinopolis'in (İstanbul) Osmanlılar tarafından fethini hâlâ daha büyük grup kimliklerinin bir sembolü olarak kullanırlar. Eğer çadırımıza başka bir çadırın altında yaşayanlar tarafından bilerek veya bilmeyerek bir tehlike yöneltilirse (bilinçli ve bilinçdışında) bireysel kimliğimiz yerine, paylaşılan (ortak) büyük grup kimliğimizle meşgul oluruz ve bu kimliğimizi koruyacağını sandığımız bir liderin takipçisi oluruz.

Büyük bir grup özellikle bir devrim, savaş, sarsıcı bir ekonomik travma veya uzun süren bir tutsaklıktan sonra gelişen özgürlük ortamında "Biz kimiz" veya "Büyük grup kimliğimizi şimdi nasıl tanımlarız" gibi soruları sorarken, kendini istenmeyen unsurlardan arındırır. Bu arındırılanlar ise büyük grubun yaptığı dışsallaştırmalar ve yansıtmalardır ("paranoya"). Örnek olarak; Yunanistan'ın bağımsızlığını kazanmasından sonra Yunanlılar dillerindeki Türkçe kelimeleri çıkartmıştır. Aynı biçimde de Litvanya bağımsızlığını kazandıktan sonra Litvanya halkı ulusal mezarlıklarında bulunan "20" ölü Rus cesedinden, komünizmin yıkılmasından sonra ise Sırplar Bosnalı Müslümanlardan "kurtulmak" istemişlerdir. Büyük grup psikolojisinde on binlerce ve milyonlarca insan bilinçli veya bilinçsiz bir biçimde aynı görevi üstlenir ve etnisite, din, ideoloji, uluslararası ilişkiler alanlarında bu çerçevede davranır. Bir grup büyük grup kimliği adına bir başka grubu kasıtlı olarak utandırıp aşağılıyor ve hayatlarına zarar veriyorsa aynı grup kimliğine sahip olan diğerleri de aynı acıyı ve öfkeyi hissedecektir. Örnek vermek gerekirse, 11 Eylül 2001'de El Kaide New York ve Washington'a saldırdığında Luisiana ve California'da yaşayan herkes kendisine saldırılmış gibi hissetmiştir.

İnsanlığın, toplumların psikolojisine etki eden başlıca unsurlar ve değişiklikler neler oldu son dönemlerde?

Teknoloji çok gelişti ve herkes komşu oldu. Herkes komşu olunca hudut meseleleri ortaya çıktı. "Hududun" psikolojik nedenleri daha çok belirmeye başladı. Hudut deyip geçmeyin; bence Trump gibi bir adamın ABD'ye başkan seçilmesinin başlıca nedeni Meksika ile ABD arasına bir hudut çekme, bir duvar örme vaadidir. Teknoloji vasıtasıyla herkesin komşu olmasıyla birlikte her tarafta hudutlar ve duvarlar kurma fikri gelişti, fiziki duvarlar psikolojik oldu ve "Biz kimiz" diye bir kendi kimliğini sorgulama durumu ortaya çıktı.

Yani artık insanlar, toplumlar ve devletler arasında psikolojik duvarlar da mı oluşuyor?

Fiziki duvarlar psikolojik önem kazanıyor. "Ben nerede bitiyorum, o nerede başlıyor" meselesi… Duvarlar ören, duvarların üzerinde yükselen liderler seçiliyorlar. Ne yapıyorlar aslında; psikolojik olarak insanlara "Ben sizi koruyacağım, büyük grup kimliğinizi koruyacağım" mesajını veriyorlar. Trump bunu yaptı ve bakın neler oldu ABD'de.

Tüm bu olanların temelinde korku-endişe olduğunu söyleyebilir miyiz?

Bir korku ve endişe var ama bu farkında olunan bir korku değil. Bunun ne olduğunu bilmiyor insanlar. Mesela teknoloji çok değişti ama diplomasi o kadar değişmedi. Değişen ne? Teknoloji değiştiği için bugün bir lider büyükelçileri boş verip düğmeye basıp bir başka ülke lideriyle doğrudan konuşuyor.

Bir bakıma günümüzde gelinen noktada "çadırın direği" yani lider-yönetici daha fazla önem kazandı. Hâliyle "çadırın direğinin" psikolojisi, bazen şahsi psikolojisi daha önemli hâle geldi.

Teknolojinin yanı sıra hayatımıza giren birçok unsur toplulukların psikolojisine bir baskı oluşturmuyor mu?

İşte onu söylüyorum ama bu bilinmeyen bir baskı. Sizinle konuştuğumuz bu konuları gazetelerde televizyonlarda görüyor musunuz; hayır. En görünürdeki şeyler üzerine konuşuluyor, haber yapılıyor ama görünmeyen şeyler üzerine konuşulmuyor.

Travmaların ve kitlesel "paranoya" teşkil eden durumların burada nasıl bir etkisi söz konusu?

Şimdiki büyük grup kimliğimiz ne olsun, nasıl gelişsin? Bu yolda giderken çok kez büyük grup eski zamanlara dönüp, tarihi olayları kimliğinin sembolü olarak alevlendirir. Bunun yanında eski tarihî travmalar da sanki dün olmuş gibi ortaya çıkar. Bu travmalara "Seçilmiş Travma" adını veriyorum. Bu durumun toplumlarda yükselen/yükseltilen bir tür "paranoya"nın eseri olduğunu söyleyebiliriz.

Yani büyük grup kimliklerinin altında birer paranoya eseri de sayılabilecek "Seçilmiş Travma"lar mı söz konusu. Bunu biraz açabilir misiniz?

"Diğerleri" tarafından büyük bir gruba yaşatılan aşağılanma, utanç, kurban edilme, çaresizlik duygularının ve insanları toprağın, prestijin ve onurun kaybına katlanmaya zorlayan tarihsel olayların ortak zihinsel temsilini ifade etmek için "seçilmiş travma" terimini ortaya koydum. Böyle bir olay sırasında toplumun üyeleri travmatize oldukları için kayıpları için yas tutamazlar, utanç ve aşk duygularını değiştiremezler. Kendi zedelenmiş benlik imgelerini çocuklarına aktarırlar ve çocuklara yas tutma, utanç ve aşağılık duygularını değiştirmek için bilinç-dışında ödev verirler. Eğer gelecek nesil hâlâ baskı altındaysa onlar da bu imgeleri ve ödevleri bir sonraki nesle devrederler. Bütün bu imgeler ve bilinç-dışı ödevler (eski neslin) aynı travmatik olayı ile ilgilidir. Bu olayın zaman geçtikçe mitoloji niteliği kazanan zihinsel tasarımı etnik (veya başka büyük grup) belirleyici olarak gelişir. Kriz zamanlarında bazı liderler işte böyle belirleyicileri alevlendirirler.

Bunu bir örnekle açıklar mısınız?

Sırpların seçili bir travması olarak 1389'da gerçekleşen Kosova Meydan Savaşı'nın ortak zihinsel temsilini ayrıntılı çalıştım. Bu travmanın 1992'de Bosna'da ve 1999'da Kosova'da yaşanan trajedileri anlamada önemli olduğuna inanıyorum. Tarafların liderleri olan I. Murat ve Sırp Prensi Lazar Kosova Savaşı'nda öldürülmüşlerdi. Yıllar geçtikçe Prens Lazar, Hz. İsa ile özdeşleştirilmiş ve Lazar'ı gösteren resimler savaşı izleyen yüzyıllarda Sırp kiliselerinin duvarlarını süslemiştir. Komünizmin çöküşünden sonra Lazar'ın ve Kosova Savaşı'nın zihinsel temsilleri Slobodan Miloseviç ve Sırp kilisesi ve bazı Sırp akademisyenleri tarafından yeniden diriltilmiştir. 1989'da Kosova Savaşı'nın 600'üncü yılı yaklaştıkça, Miloseviç'in izni ve özendirmesiyle, Belgrad'ın kuzeyinde yer alan Lazar'ın kemikleri bir tabuta konulmuş ve bütün Sırp köyleri ve ilçelerinde gezdirilip siyahlar giymiş büyük kalabalıklar tarafından karşılanmıştır. Seçilmiş travmanın ve Hristo-slavizmin yeniden alevlenmesi için gerekli ortamın çıkmasıyla Sırplar Osmanlı egemenliğinin bir uzantısı olarak gördükleri Bosnalı ve Kosovalı Müslümanlara saldırıyı meşrulaştırmıştır. Benzer şekilde El Kaide ve Taliban da halifeliğin kayıp oluşunu bir seçilmiş travma olarak kullandılar.

Yani insanların, özellikle dinî, millî, etnik büyük grupların korku ve endişeleri bir başka deyişle yaşadıkları travmalar ve bir anlamda paranoyaları geçmişte olduğu gibi günümüzde de kullanılıyor mu diyorsunuz?

"Şimdi Biz Kimiz" durumu, bir büyük grubun fiziksel hududunun yukarda anlattığım "çadırın kumaşı" olarak Amerika'da Donald Trump'ın başkanlığa seçilmesinin büyük bir nedeni onun Amerika ve Meksika arasında bir duvar inşa etme propagandasıydı. Yani Trump Amerika büyük grup kimliğinin koruyucusu olacağı propagandasını kullanmıştı. Amerika'da milyonlarca kişi bu propagandayı yuttu. Bunlar arasında "white supremacist" (beyazların üstünlüğüne inanan) gruplar Trump'tan destek aldılar. Neticesinde bakın, 6 Ocak Kongre baskını ile Washington'da, Amerika gibi bir yerde neler olduğunu hepimiz gördük. Amerika'da Whitism (üstün beyaz kimliği ideolojisi) canlanıyor. Bu sadece hezeyandan ibaret değil, tarihî bir kimlik onlar için. Onlara göre Amerikalılar Avrupa'nın belli bir yerinden gelen beyazlardan ibaret; Yahudiler, siyahlar, Müslümanlar, Asyalılar olmamalı. Bu şekilde eski gerçek ve gerçeğe yönelik fantezilerden oluşan düşünceler bir büyük grubun düşüncesine, elbisesine dönüşüyor. Bütün dünyada bu şekilde bir durum gelişiyor.

Din konusunda ne düşünüyorsunuz? Amerika'daki Evanjelist'ten tutun, İsrail'deki siyoniste, Hindistan'da Hindu milliyetçilerinden, Batı'daki İslamofobiye kadar lehte ya da aleyhte kullanılan bir araca dönüşmüş durumda… Rusya ve ABD arasındaki çatışma nedeniyle Yeşil Kuşak diye bir şey çıkardılar ve Müslümanları Rusya ile dünyanın kalanı arasına koydular. Pakistan'da Afganistan'da ve diğer ülkelerde İslam'ı kullanmak, Müslümanları kışkırtmak için neler neler yaptılar. Bu meseleler alevlenince bütün eski ve tarihi Hristiyan-Müslüman problemleri tekrar ortaya çıktı. Bu tür şeyler her toplumda var. Herkes aynı durumda bu açıdan... Psikolojik bakımdan hepimiz aynı psikolojiye sahibiz. Büyük grupların psikolojisi de aynı şekilde işliyor.

Peki, Covid-19 salgını gibi bir felaketin küresel boyutta yarattığı olumsuz psikoloji ve karamsar tablo neleri nasıl etkilemiş görünüyor? Bu ortak musibetin toplulukları yakınlaştırmasını beklerdik ancak tersine durumlar gördük.

Ben dünya işleri ile uğraşırken aklıma bir fantezi gelmişti: "Bir gün Marslılar düşman olarak dünyaya geliyorlar. Dünyalılar ise ayrı büyük gruplara bağlı toplumlar ortak düşman karşısında birleşiyorlardı."

Covid-19 bütün dünyanın ortak düşmanı, fakat ortaya çıkardığı durum aklıma gelen büyük grupların birleşmesi fikrinin tam tersi yönünde oldu. Covid-19 kanuni hudutların daha fazla korunmasına ve büyük grupların daha fazla birbirlerinden ayrılmalarına sebep oldu. Fakat bunun yol açtığı psikolojik hudutların daha da gelişmelerinin ("Çin virüsü" terimi bunun bir örneğidir) insanlık tarihinde nasıl bir rol oynayacağını görmek için beklememiz gerekiyor.

Dünyada olup biten ve kitleleri etkileyen tüm bu hadiseleri dikkate aldığımızda aslında dünyada -mecazi anlamda- bir tür "paranoyanın" hâkim olduğunu söyleyebilir miyiz?

Tabii ki. Üstelik bu düşmanlar arasında daima vardır. Sadece şimdi çok daha yayıldı çünkü bir düğmeye basarak şimdi herkes komşu oldu. Bu dönemde liderlerin şahsi psikolojisi ise daha da önem kazandı.

Liderler deyince, Donald Trump'ın şahsını ve yönetiminini nasıl değerlendiriyorsunuz? Onunki de paranoyakça bir yönetim değil miydi?

Virüsü küçümseyerek, maske kullanmadan mitingler düzenleyerek çok insanın ölümüne neden oldu. Adamın bencilliği o kadar büyük ki… Asla ortalama bir şey bilmez. Ben onu cam fanus içinde yaşayan bir insan olarak görüyorum. Bana öyle geliyor ki kendi otellerinden birinin olmadığı hiç bir yer hakkında Trump'ın bilgisi yok. Ne kitap ne gazete okur. Cam fanusundan bakıp "bu iyi" diye karar verdi ve başkaları da onun dediğini yaptı. Başkan olduğunda da tamamıyla kendisinden başka birini düşünmedi.

ABD'deki seçim skandalı ve Kongre baskını gibi olaylar ne anlama geliyor, bu ilkenin siyaseti açısından nasıl bir psikolojiyi gösteriyor sizce?

Amerika paramparça oldu, ikiye ayrıldı. Böyle liderler milleti ikiye ayırıyor. Şu an her şeyin çabucak düzeleceğini düşünmek kolay değil. Trump'ın neden olduğu şey tıpkı Hitler ve adamlarının Almanya'da yaptığına benziyor. Bu işin sonucunun ne olacağını tahmin edemiyorum.

PROF. DR. VAMİK VOLKAN KİMDİR?
Kıbrıs Türkü köklü bir ailenin çocuğu olarak 1932'de İngiliz idaresi altında Lefkoşa'da doğdu. Lise mezuniyetinden sonra Türkiye'ye gelerek Ankara Tıp Fakültesi'nde okumaya başladı. 1956'da tıbbiyeden mezun olduktan sonra ABD'ye gitti ve Virginia Üniversitesinde 45 yıl boyunca psikiyatri hocalığı yaptı. Bu üniversitenin hastanesinde 18 yıl başhekimlik görevinde bulundu. 2002 yılında emekli oldu. Tel Aviv Yitzak Rabin Merkezi'nde ilk konuk bilim adamı ve Boston'da Harvard Üniversitesi'nde hukuk konuk profesörü olarak çalıştı. Viyana Dünya Psikiyatri Birliği'nin Sigmund Freud Ödülü'ne ve "2015 Mary Sigourney Psikoanaliz Ödülü"ne layık bulundu. Prof. Vamık Volkan ayıca Jimmy Carter öncülüğünde dünya sorunlarına ve çatışmalarına çözüm için çalışan Carter Merkezi Uluslararası Müzakere Ağı'nda (International Negotiation Network) 10 yıl boyunca üye olarak hizmet verdi. Dünya meseleleri için gerçekleştirdiği barışçıl çalışmalarıyla Nobel Barış Ödülü'ne 4 defa aday gösterildi. Mesleki kariyerinde düzinelerce kitaba ve yüzlerce uluslararası makaleye imza atan Prof. Dr. Vamık Volkan, çığır açan çalışmaları ve kuramlarıyla psikoanaliz ve siyaset psikolojisi alanlarının en önemli isimlerinin başında geliyor.

BİZE ULAŞIN