Gökhan Ergür: Cinsel kimlik gelişiminde aile faktörü

Cinsel kimlik gelişiminde aile faktörü
Giriş Tarihi: 15.6.2020 13:46 Son Güncelleme: 15.6.2020 13:46
Rahatsız olduğumuz konu reşit bireylerin yapmış oldukları tercihler ya da yönelimleri değil, sadece henüz reşit olmamış, kimlik gelişimlerini tamamlamamış çocukların “sen böyle doğdun ve böyle kalacaksın” yalanıyla savunmasız bırakılıp kimliklerine sapkın içeriklerle saldırılması ve belki de ömür boyu pişman olacakları bir yola sürüklenmeleridir.

Dünyaya adım atışımızla beraber hem ruhsal hem de bedensel tekâmülümüz; gelişim ve değişimimiz başlamış olur. Hayatta kalmak ve karnını doyurmak için bir ötekine muhtaç olan insan, yavaş yavaş kaslarını kullanmaya, ayakta durmaya, ihtiyaçlarını fark ederek onlara yönelmeye ve nihayetinde de kendi ihtiyaçlarını kendi başına görmeye nail olur. Bedensel olarak böyle bir değişim ve gelişim sürerken aynı zamanda ruhsal bir gelişim de başlar.

Bebek kendisine bakım veren, ağladığında onu kucaklayan, karnını doyuran kişiyi ilk zamanlarda kendisinden bir parça zanneder. Fakat sonrasında anlar ki kendisine bakım veren bu kişi aslında hem fiziksel hem de ruhsal olarak kendisinden bağımsız ve ayrı birisidir. İlk 'öteki' ile karşılaşan bebek zamanla anneden bir kopuş yaşar ve bebeğin ruhsal gelişimi şekillenmeye başlar. Annenin bu dönem göstermiş olduğu ilgi, bebeğin babayla ve çevresiyle kurduğu ilişki, onun şahsiyetini, kimliğini ve ilerleyen yıllarda nasıl bir yetişkin olacağını da belirler.

Şahsiyetin ve kimliğin temellerinin atıldığı bu dönemde en önemli gelişim alanlarından biri de cinsel kimlik gelişimidir. Cinsel kimlik bireyin kendi bedenini ve benliğini belli bir cinsiye çerçevesinde algılayışı, kabullenişi, duygu ve davranışlarının buna uygun biçimde yönelişidir. Kişi, bu dönemde sahip olduğu biyolojik yapıya uygun bir şekilde kendisini algılar ve kabul eder. Burada beklenen ve doğal olan; erkeğin kendisini erkek gibi, kadının ise kadın gibi algılayarak ruh ve beden bütünlüğü içerisinde kendisinden memnun olması hâlidir.

Cinsel kimlik kök salarken

Cinsel kimlik gelişimi hayatın ilk dönemlerinde şekillenmeye başlar. Çocukluğun ilk iki yılında oluşmaya başlayan çekirdek cinsel kimlik 3 ya da 4 yaşlarında yerleşmeye ve çocukların kendilerini erkek ya da kız olarak tanımlamalarını sağlar. Bu dönemde oyunlarında kendi cinsinden arkadaşlara yönelme artar ve kız ya da erkek olmakla övünme başlar. Şaka yollu "sen erkek değilsin" ya da "kız değilsin" deyince tepki göstermeye başlar, çünkü doğrudan benliğine ve kimliğine bir saldırı hisseder. Bu dönemde, duyuş ve davranış olarak kız ve erkek kimliği kök salma yolundadır. Bu kimliğin oluşması sürüp gidecek ve ergenlik çağında son biçimini alacaktır.

Fakat bazen bu süreç beklenildiği gibi gitmeyebilir, çocuk sahip olduğu biyolojik kimliğe uygun bir cinsel kimlik geliştirmeyebilir. Bu problemi yaşayan çocukların söylemlerinde, oyunlarında ve ilgi alanlarında biyolojik kimliğine uygun olmayan belirtiler gözlemlenir. Homoseksüel öncesi evre (prehomosexual) diye tanımlanan bu evrede çocuklarda şu belirtilerle karşılaşırız: Diğer cinsiyette olma isteğini ya da ısrarını yineleyici bir biçimde dile getirme; erkek çocuklarının kadınsı, kız çocuklarının da erkeksi giysiler giyme konusunda ısrar etmesi; oyunlarda sürekli olarak karşı cinsin rollerini oynamayı tercih etme ya da sürekli olarak diğer cinsiyette olma fantezileri kurma; karşı cinsin oyunlarına, eğlencelerine katılma konusunda yoğun bir istek duyma ve özellikle karşı cinsten oyun arkadaşları seçme.

Çok geç olmadan...

Terapist Joseph Nicolosi'nin uzun süredir istenmeyen homoseksüel davranışlarının yol açtığı depresyonuyla boğuşan 25 yaşındaki danışanı Jacob'un annesi ile arasında geçen şu diyaloğuna tüm anne babalar dikkat kesilmeli: "Ona dedim ki, 'Anne, benim Barbie bebeklerle oynadığımı görüyordun. Makyaj malzemeleriyle oynayıp aynanın karşısında saatlerce saçımı yapardım. Erkek kardeşlerimin hiçbiri benim bu yaptıklarımı yapmıyordu. Niçin bana engel olmadın? Ne düşünüyordun Tanrı aşkına?' Annemin benim için en iyi olanı istediğinden eminim. Ama söyleyecek hiçbir şeyi yoktu. Oturduğu yerde gözü yaşlı bir hâlde bana bakakaldı."

Ne kadar hüzünlü bir tablo değil mi? Oysa anne ya da baba biraz dikkatli olabilse, çocuktaki değişikliklere "ileride düzelir" diye yaklaşmayıp bir uzman yardımı alabilseler çocuklarındaki bu cinsel kimlik bozukluğu hiç oluşmayacaktı. Biz bu durumu bir bozukluk olarak tanımlasak da Amerikan Psikiyatri Birliği, Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı'nın (DSM-V) son versiyonunda "cinsel kimlik bozukluğu'' olarak değerlendirilen bu başlığı, çeşitli meslek örgütlerinin ve büyük şirketler tarafından fonlanan derneklerin bilimsel olmayan yıpratıcı ve yoğun baskıları sebebiyle "cinsel kimlik uyumsuzluğu'' şeklinde değerlendirip değiştirmiştir.

Peki, nasıl oluyor da biyolojik kimlik ve cinsel kimlik birbirine uyum sağlayamıyor? Burada cinsel kimlik kazanımını etkileyen bazı faktörleri sıralamamız gerekiyor: Cinsiyet rollerinin farkında olan anne ve baba ile büyümemesi; çocuklara verilen oyuncakların türü, problemli internet kullanımı, yaş grubuna uygun olmayan filmler, diziler, kitaplar; erkek çocuk beklerken kız çocuğun dünyaya gelmesi; çocukluk çağı travmaları, tacizleri; sonuncusu ve en önemlisi baba figürünün olmaması veyahut anne egemenliğinde kaybolması. Eğer bu başlıklarda problemler yaşanmışsa çocuklarda cinsel kimlik bozukluğu görülebilir.

Dijital dünyadaki tuzak

Ebeveynlerin daimî olarak çocuklarının cinsel kimlik gelişimlerini dikkatli bir gözle takip etmeleri gerekiyor; özellikle ön ergenlik ve ergenlik dönemlerinde. Çünkü şu an dünyanın birçok medya ve ticaret devlerinin hedefinde gençlerimizin cinsel kimlikleri var. Gençlerin en çok kullandığı dijital platformlardan biri olan Netflix'in neredeyse her yapımında transseksüalite ya da eşcinsel yönelimli kahramanların artık karikatürlere ve internet geyiklerine konu olacak seviyede propagandası yapılıyor. Wattpad uygulamasında okudukları, yazdıkları kitap içerikleri yetişkinlerin bile düşünemeyecekleri şeyler.

Sosyal medyada son 4-5 yılda ön plana çıkan, bugünlerde yine gündemde olan baktığınız zaman erkek mi yoksa kadın mı olduğunu anlayamadığınız cinsiyetsiz profillerin gençlerimize verdiği zararı hangi güç telafi edebilir? Sadece sosyal medyada, basında ya da dinledikleri müzik gruplarında değil gençlerin oynadıkları oyunlarda da cinsel kimlik karmaşası yaşayan ve cinsiyetsiz karakterler sıklıkla kullanılmakta.

Çok basit bir örnek vereyim; yıllardır oynadığım Football Manager isimli bir oyun var. Oyunda bir futbol takımının başına menajer olarak geçip çeşitli futbolcu transferleri yapıyor ve kurduğunuz takımla şampiyon olmaya çalışıyorsunuz. 2018 yılında oyuna yeni bir özellik geldi ve oyundaki genç futbolcular "gey" olduklarını kamuoyuna açıklamaya başladılar. Buna ek olarak 2019 yılında gelen yeni bir özellikte ise artık tüm stadyumlarda LGBTI bayrağı yer almaya başladı.

İstismarcıların öne sürdüğü çocuklar

Dünyanın birçok yerinde artık 'drag kid' diye adlandırılan 9-10 yaşlarında eşcinsel olduğunu söyleyen, korkunç giyimli ve makyajlı çocuklar medyanın önüne sürülüyor. Bu çocuklar çocuk istismarcılarının kendilerine ezberlettiği metinleri okuyarak özgürlükten ve eşcinsel hayattan bahsediyor. Çünkü bu istismarcılar dünyanın büyük bir çoğunluğundan istediklerini aldı ve sıra çocuklara geldi. İstiyorlar ki sadece yetişkinler değil çocuklar da kendi cinslerine ilgi duysun ve onlarla beraber olsun.

Bu tür zorlukları yaşayan gençlere ve yetişkinlere yönelik değişim/onarım terapisi uygulanmaktaydı. Fakat 2018 yılının mart ayında Avrupa Parlamentosu 435 oya karşı 109 oyla eşcinsellere yapılan "conversion /değişim" terapisini kabul etmeyerek kendisine bağlı ülkelerden böyle bir terapinin yasaklanmasını istemiştir ve İsviçre, Almanya gibi bazı ülkeler bu yasağı tatbik etmişlerdir.

Düşünün ki 13 yaşında bir erkek çocuğunuz var ve kendisini kız çocuğu gibi hissettiğini söyleyerek sizden yardım istiyor, siz de işin uzmanına başvurmak için bir terapiste gidiyorsunuz ve terapist size: ''Hayır ben çocuğunuza yardım edemem, çocuğunuz böyle doğdu, bunun tedavisi yoktur" diyor. Dünyanın birçok ülkesinde terapistler ve okul rehber öğretmenleri çocuklara böyle doğduklarını ve bunu kabul etmelerini, toplumun bu durumu kabul etmesi gerektiğini söylüyor. Buradaki temel amaç bu durumun tamamen biyolojik kökenli olduğunu söyleyerek çocukların ve gençlerin terapi desteği almasının önüne geçmektir ve niyetlerini ideolojik bir cebre, dayatmaya dönüştürmektir.

Rahatsız olduğumuz konu reşit bireylerin yapmış oldukları tercihler ya da yönelimleri değil, sadece henüz reşit olmamış, kimlik gelişimlerini tamamlamamış çocukların "sen böyle doğdun ve böyle kalacaksın" yalanıyla savunmasız bırakılıp kimliklerine sapkın içeriklerle saldırılması ve belki de ömür boyu pişman olacakları bir yola sürüklenmeleridir.

En büyük görev babaya

Terapist Josep Nicolosi şöyle söylüyor: "Anneler erkek çocukları doğurur; babalarsa onları erkek yapar." Anlatmaya çalıştığı şey aslında şu: Bebeklik döneminde kızlar ve erkekler anneye sıkı sıkıya bağlıdır ve anne ilk sevgi objesidir. Kızlar kendi feminen (kadınsı) kimliklerini anneleriyle olan ilişkilerini koruyarak ve annelerinden faydalanarak sürdürürler. Fakat erkeklerin ek bir gelişim ödevi daha vardır; anneyle özdeşleşmekten koparak babayla özdeşleşmek ve kendi cinsini tanımaktır. Bu noktada kızların işi daha kolaydır çünkü birincil bağlılıkları zaten anneyedir. Fakat erkekler için durum biraz daha farklıdır; heteroseksüel bir yetişkin olabilmek için erkek birincil sevgi nesnesinden ayrılıp farklı bir maceraya yelken açacaktır.

Şahsi klinik deneyimlerim ve alandaki çalışmaları incelemem nihayetinde şu sonuca ulaştım: Cinsel kimlik bozukluklarının büyük bir kısmında problem babanın babalık görevini yerine getirmeyişi, çocuğuna zaman ayıramayışı ya da çocuğun ailesi veyahut sosyal çevresi tarafından travmatik bir cinsel saldırıya maruz kalması.

Bazı çocuklar ruhsal olarak daha hassas ve daha kırılgan olabiliyorlar. Erkekliklerinin benliklerine ait bir parça olup olmadığı konusunda kararsız kalabiliyorlar. Bazı uzmanlar bu durumu cinsiyet boşluğu (gender emptiness) olarak tarif ederler. Cinsiyet boşluğu temel olarak, doğuştan gelen hassas mizacın, bu mizaçtaki çocuğun özel ihtiyaçlarını karşılamayan bir sosyal çevreyle bir araya gelmesiyle ortaya çıkar. Mizaç olarak riskte olan çocuk kimlik gelişimi için güçlü bir baba figürüne ihtiyaç duyar. Eğer çevresinde böyle bir baba figürü yoksa giderek kimliğinden uzaklaşır ve hatta ortaya çıkmaya başlayan erkekliğine karşı savunmacı bir pozisyon geliştirir.

Babanın bu noktada yapması gereken şey bir erkek figürü olarak çocuğun karşısına çıkıp onunla daha fazla vakit geçirmesi, ona örnek olmasıdır. Baba, oğluyla fiziksel aktiviteyi ve vücut dayanıklılığını esas alan oyunlar oynayabilir, beraber kampa gidebilir, futbol ya da basketbol oynayabilir. Bu süreçte annenin biraz geri plana çekilip baba oğul arasındaki ilişkiyi desteklemesi, çocuğun soruları karşısında babaya yönlendirme yapması gerekir. Çocuk, babadan öğrenilecek şeylerin olduğunu ve babasının da dünyada etkin bir rol oynadığını görmeli.

Cinsel kimlik bozukluğu yaşayan erkeklerin hayatlarının ilk yıllarına uzanan bir boşluk duygusu hâkimdir. Bir erkeğin ilgisine, şefkatine, onaylamasına, kendisine sarılmasına, ondan yardım almaya ve onunla dost olmaya, kısacası etkili bir baba modeline ihtiyaçları vardır. Eğer bizler evlatlarımıza etkili bir ebeveynlik sunamayacaksak, onların tertemiz zihinlerine ve ruhlarına ebeveynlik yapmak isteyen yüzlerce sapkın ideolojinin hemen kapımızda beklediğini hatırlatmış olalım.

BİZE ULAŞIN