Birol Biçer: Dünyadan portreler/ haberler

Dünyadan portreler/ haberler
Giriş Tarihi: 14.5.2019 10:20 Son Güncelleme: 15.5.2019 12:26

Vit Jedlicka
Dünyanın "en özgür" ülkesinin kurucusu

Tuna nehri kıyısında Sırbistan ile Hırvatistan arasında küçük bir toprak parçası üzerinde kurulan ve "dünyanın en özgür ülkesi" olarak anılan Liberland fiilen mevcut olsa da resmen mevcut değil. Bu ütopya ülkesi varlığını Çek girişimci Vit Jedlicka'ya daha doğrusu ülkesi eski Çekoslovakya'da politik rejim yüzünden çok sıkıntı çeken ailesinin geçmişine ve daha özgür, insani bir sistem olabileceği inancına borçlu. Ülkesinde sistemin düzelmesinden umudunu kesen Jedlicka umutlarını Tuna kıyısındaki 7,8 kilometrekarelik bir araziye taşımış. Jedlicka'nın ülkesinde vergi mecburi değil, kanunlar sıkı değil, ekonomi ise sanal bir para birimine dayanıyor. Henüz 15 ay önce kendi bayrağını diken bu "en özgür ülke"yi kurmak Jedlicka'ya iki defa Hırvat hapishanelerine düşmek gibi bir bedele malolmuş olsa da 32 yaşındaki adamın ülkesi fenomene dönüştürmüş durumda. Öyle ki vatandaşlık başvuruları şimdiden yarım milyona ulaşmış.


SIRBİSTAN - HIRVATİSTAN

Eric Salobir
Kiliseyi dijital çağa sokmak isteyen rahip

Eric Salobir diğerlerinden hayli farklı bir rahip. Eski bir bankacı olan ve yeni teknolojilerde hayli uzman olan Salobir, Katolik kilisesinin "geek"i olarak tanınıyor. 5 yıldır kilise bünyesinde dijital teknolojiler uzmanı olarak çalışan Salobir'in görevi Katolik kilisesini dijital çağa uyumlamak. Kendi kurduğu bir düşünce topluluğu da bulunan Salobir, papa ve Silikon Vadisi'nin büyük patron ve yöneticileriyle sık sık toplantılar düzenleyip artık iyiden iyiye köhnemiş kiliseyi çağın modern teknolojileriyle uyumlamanın yollarını arıyor. Kilisenin doktrininin çağın yeni teknolojileriyle dönüşüm geçirdiğini düşünen Salobir'e göre "Hıristiyanlık 'maneviyat pazarı'nda insanüstücüler, ölümsüzlükçüler gibi birçok yeni ve ciddi rakiple karşı karşıya." "Artık nötr bir teknoloji anlayışını terketmek gerekiyor zira teknoloji daima projelerin ve değerlerin taşıyıcısı oldu" diyor ve ekliyor: "Bizimki de temelde bir tür toplumsal proje: Dinin geniş ölçüde yayıldığı bir toplum."


VATİKAN

Bilqis Abdul - Qaadir
BASKETBOLU BIRAKTI AMA HAK MÜCADELESİNİ BIRAKMADI

Siyahi oyuncu Bilqis Abdul-Qaadir (Belkıs Abdülkadir) ülkesinin en gözde sporlarından basketbolda bir başarı hikâyesi yazabilmek ve Müslüman gençlik için bir sembole dönüşmek adına tüm yeteneklere sahipti. Herkes böyle düşünüyordu ancak Uluslararası Basketbol Federasyonu FIBA'nın düşüncesi tamamen farklıydı. Kadın basketbolcuların başörtüsü ile müsabakalara katılamayacağı kararı ile tüm bu potansiyel Bilqis için sadece bir hayal olarak kalacaktı. ABD'de başörtülü ilk basketbolcuydu ve geleceği çok parlak görünüyordu ancak dört yıl önce 24 yaşına geldiğinde bir yol ayrımında buldu kendini. Belkıs inancı ile çelişik yaşamaktansa çok sevdiği basketbola veda etti ama bu hakları için mücadeleyi bıraktığı anlamına gelmiyordu. Basket sahalarında mücadele edemese de o 4 yıldır hayat sahasında hem kendisi hem de kendisi gibi olanların hakları için sıkı bir hak mücadelesi veriyor.


ABD

Küresel
Gelelim demokrasinin faydalarına...

Dünyadaki 170 ülkenin verileri üzerinden yapılan Amerika temelli bir araştırma demokrasinin bilinen faydalarının yanında insan sağlığına da faydalı olduğunu ortaya koyuyor. Araştırma demokratik rejimle yönetilen ülkelerde ömür ortalamasının diğer rejimlerle yönetilen ülkelere göre -yüzde 3 oranında- daha yüksek olduğu sonucuna varıyor. Araştırma yöneticisi Thomas Bollyky etüt neticelerini şöyle özetliyor: "Demokratik, serbest ve adil seçimler şüphesiz yönetimlerin etkinlik ve sorumluluklarını artırırken yetişkinlerin sağlığına da olumlu katkılarda bulunuyor. Daha iyi sağlık hizmetleri talep eden seçmenlere karşı fazla direngenlik gösteremeyen demokrasiler sağlık alanındaki gelişmeler konusunda otokratik yönetimlere nazaran daha etkin oluyorlar." Ne diyelim? Demokrasiye sağlık...

Fransa
Dünya'nın gidişatı: 1930'lu yıllara dönüş eğilimi

Yabancı düşmanlığı, ulusalcılık, ırkçılık ve aşırılıkçı hareketlerin Batı'daki yükselişi karşısında sorunların geçmişteki temellerini sorgulamaya kalkan felsefeci Michaël Foessel, Recidive 1938 (Yinelenme 1938) adlı kitabını yayınladı. Dünyanın günümüzdeki çılgın gidişatını geçmişle karşılaştıran felsefecinin bu kitaptaki görüşlerini kısaca ve basitleştirerek manzarayı aynen şöyle özetlemek mümkün: Tarih tekerrürden ibarettir ve 1930'lu yıllar tekrarlanma aşamasına gelmiş gibi görünüyor. Günümüz eğilimlerinin geçmişteki izdüşümlerini sorgularken Foessel'in tam olarak üzerine denk geldiği tarih ise 1938. Yani dünyanın büyük bir savaşın eşiğine gelişinin son aşamalarının hazırlandığı yıl. Kitabının adının Yinelenme 1938 oluşu da işte bu yüzden. "Bir şeylerin aynen tekerrür ettiğine asla inanmadım zira şimdi daima tekil ve eşsizdir. Bugünkü meselelerin geçmişteki benzerlerine yönelik arşiv araştırmalarım önüme bir yığın belge çıkardı ve bunların çoğu 1938 yılını işaret ediyordu" diyor. Döneme ait bilinen olayların yanında günümüzdeki eğilimlerle 1930'lar ve özellikle 1938 arasında benzer bir dil, mantık ve benzer takıntılar gibi büyük paralellikler yakalayan felsefeci bu geçmişte adeta günümüzün bir portresini, bugün yaşadıklarımızın yankılarını bulduğunu söylüyor.

Avrupa
Breivik bir külte dönüştü

Yeni Zelanda'da son derece soğukkanlılıkla Müslüman katliamı yaptığı terör eylemini gerçekleştiren 28 yaşındaki Yeni Zelandalı Beyaz-Hristiyan-Haçlı terörist Brenton Harrison Tarrant manifestosunda ABD'li Dylan Roof, İtalyan Luca Traini, İsveçli Anton Lundin Pettersson gibi bir dizi katliamcıya saygı duruşunda bulunuyor. Hepsinin ötesinde 77 kişinin katili Norveçli aşırı sağcı Andres Behring Breivik'ten aldığı ilham apayrı bir yer tutuyor. Breivik'e adeta bir kahraman sembolü, bir eylem çağrıcısı ve politik şiddetin meşruiyet meşalesi mertebesi veriyor. Tarrant'a ilham kaynağı olan Breivik'in etkisi sadece bu "Yeni Haçlı" teröristle sınırlı değil. 2011'de 77 kişiyi katlederken uzun bir manifestoyu da yayan Breivik'i destekleyen aşırı sağcı, ırkçı ve yabancı düşmanları arasında onu "adalet şövalyesi" olarak isimlendiren Tarrant'ın dışında bir "aziz" olarak gören ve "komutan" olarak nitelendirenler bulunuyor. Kısacası Breivik şimdi bedeniyle parmaklıklar ardında olsa da temsili kişiliğiyle başta Avrupa'da olmak üzere Batılı aşırılıkçılar arasında bir külte dönüşmeye başlamış görünüyor.

ABD
Katolik rahibin turneye çıkan kalbi

Katolikler arasında "aziz" kabul edilen dini şahsiyetlere ait eşyaların hatta mumyalanmış bedenlerin ve vücut parçalarının ihtimam gördüğü, saklandığı ve kiliselerde, manastırlarda mukaddes emanet olarak sergilendiği bilinir. Bunlar içinde "turneye çıkanları" bile olur. Tıpkı bir Fransız Katolik ruhbanı olan Jean Vianney'in şu sıralar New York'ta sergilenen kalbi gibi. Fransız İhtilali sırasında yaşamış olan ve kaçak rahipleri koruyup saklayarak aziz kabul edilen Vianney'in kalbi ölümünden 150 yıl geçmiş olmasına rağmen saklanıyor ve zaman zaman değişik katedrallerde ziyaretler için sergileniyor. ABD turnesine çıkarılan ruhbanın kalbi son olarak New York Saint Patrick Katedrali'nde ziyaretçilere sunuldu ve cam bir muhafaza içinde sergilenerek uzun kuyruklara yol açtı. Kalbi sergiye açan Colomb Şövalyeleri Tarikatı mensuplarına göre bir azize ait olan bu kalp bir keramet eseri olarak 150 yıldır bozulmuyor.

BİZE ULAŞIN