Ayşe Eyyüpkoca Atila: Külfet ile ülfet arasında annelik

Külfet ile ülfet arasında annelik
Giriş Tarihi: 30.04.2019 15:08 Son Güncelleme: 30.04.2019 15:09
Ayşegül İlhan mutlu 34 yaşında gencecik bir onkoloji profesörü. 28 Şubat onun kendi kaderi ve davasını seçişinde bir etken olmuş.

Bazı insanları büyük işler bekler hayatta. Ayşegül'ün serveti, zekâsı ve gayreti. İnsan maşallah demeden duramıyor onun azmine, potansiyelini ortaya koymak yolundaki sebatına tanık oldukça. Azim olmadıkça yetenek bir şey ifade etmiyor kuşkusuz. Ayşegül, 34 yaşında gencecik bir onkoloji profesörü. Avrupa'da onkoloji dalında en saygın ödüllerden birini alarak dünyanın en büyük kanser araştırma merkezlerinden biri olan Alman Kanser Araştırma Merkezi'nde Müslüman kadın kimliğiyle deneyler yapıyor. 28 Şubat onun kendi kaderi ve davasını seçmesi yolunda bir etken olmuş. O günlerin Türkiye'sinden kaçarak bugünlere geliyor üstelik. Mücadelesinin felsefesini hazmede hazmede erişiyor bu başarılara. Kendini katarak sahip olduğu unvanlarına daha büyük bir bütünün parçası olabilmek için bir de anneliğini ekliyor şimdilerde. Anneliğini sahip olduğu tüm sıfatlar dışında bir yenilenme süreci gibi görüyor. Ayşegül'le dünya düzenlerinin baskıladığı kadın ritüelleri dışında anneliği ile beraber geçirdiği içsel dönüşümü, yenilenme sürecini ve dinamiklerini konuştuk.

Birçok öğrencinin 7-8 yılda bitirdiği, normal süresi 6 yıl olan tıp fakültesini 22 yaşında dört buçuk yılda tamamlayan ender öğrencilerden biri olmuşsun. Ve şimdi 34 yaşında, akademinin zirvesindesin. Bunun için sadece zeki olmak yetmez kuşkusuz. Aynı zamanda çalışkan ve disiplinli olmayı da gerektirir bu başarı. Bütün bu vasıflarının dışında aynı zamanda eş ve annesin. Eve o efsane doktor önlüğünü dışarda bırakarak mı girersin?

Bize evdeki Ayşegül'den, anne Ayşegül'den bahseder misin biraz?

Yoğun iş temposu ve çocuğu olan bir kadın olarak çok ciddi bir organizasyon içinde olmam gerekiyor. Önümüzdeki bir yılın neredeyse gün gün planlarını yaptığımı söyleyebilirim mesela. Doktor önlüğüme gelince, eve girerken dışarıda bırakıyorum onu fakat ben sadece doktor değilim ki. Bir üniversitede akademisyenim ve akademisyen olarak çalıştığım tıp fakültesinde aynı zamanda doktorum. Doktorluktan ziyade benim akademisyen ve bilim kadını profilim üniversite açısından daha ön planda. Bu sebeple, doktor önlüğümü dışarda bırakarak evime girsem de akademisyen kimliğimi dışarıda bırakma şansım yok. Ama şu var; oğlumla bulunduğum süre içerisinde telefonu da akademisyenliğimi de doktorluğumu bir kenara bırakıyorum çünkü oğlumun o anda bana, anneliğime ihtiyacı var ve o benim sorumluluğumda. Akşamları onu uyuttuktan sonra tabii ki akademisyen ve doktor kimliğime bürünüyorum.

Sosyal medyadan takip ettiğim kadarıyla hatırı sayılır bir kültürel gezi ve okuma serüvenin var. Bütün bu mesailerin ve anneliğin yanında nasıl sağlıyorsun bunu?

İnsan neyi talep ederse Allah da ona talep ettiğini veriyor. Gezi durumu da öyle. Ben kendimi bildim bileli, üniversitede öğrenciyken dahi geziyordum. İnanın üniversitedeki maddi imkânlarım oldukça kısıtlıydı fakat yaptığım geziler öyle ciddi bütçe isteyen geziler değildi. Ancak şu var, biz gezdiğimiz yerleri günlerce en detayına bakarak gezmeye fırsat bulamıyoruz. Geçtiğimiz günlerde karayolu ile İspanya'ya gittik. Yolda Venedik ve Marsilya'ya uğradık. İspanya'nın Barcelona, Endülüs başta olmak üzere beş şehrini dolaştık ve bunları altı güne sıkıştırdık. Yani saatine göre planlayıp biraz da koşturarak böyle geziler yapmak mümkün çünkü hayat gerçekten çok kısa ve gezilecek çok yer var. Okuma serüvenim de, bir talep etme biçimi benim için.

Ben sekiz yıllık anneyim. Sekiz yılın tamamında en genel ifadeyle günden güne, yıldan yıla genişleyen bir sabra ve çabaya şahidim kendi annelik serüvenimde. Annelik serüveninin şahsına sunduğu meyveler nelerdir? Anne olmak hayatında neleri nasıl değiştirdi?

Bir kadın anne olduktan sonra eskisi gibi olmuyor bir kere. En azından ben olmadım. Bunu bir bilgisayar yazılımı gibi algılarsanız, ara ara yeni versiyonlarının çıkıp, versiyon 1.1, 1.2 gibi anılması olarak düşünebilirsiniz. Annelik de biraz böyle bir şey. Ben 31 yaşımda anne oldum. 31 yaşına kadar bir Ayşegül vardı. 31 yaşından sonra o Ayşegül güncellendi, gedikleri, eksiklikleri kapandı. Çocuk büyütmek dediğiniz aslında bir yenilenme süreci. Bir de anne olarak örnek olmak durumu var, bu beni çelişik değil çocuğuma karşı tutarlı olmak yönünde ciddi bir kavrayışa götürüyor.

Tüm kadınların benzerliklerini bir yana iterek, özel olarak kendi anneliğinin arkasında gizlenen anlamlar nelerdir?

Ben anne olacağım zaman ilk yaptığım şey araştırma yapmaktı. Çünkü ben bir akademisyen, bilim ve okuma insanıyım. En basit bir makaleyi yazacağım zaman bile ona atıf yapacağım onlarca makale okurum. Anne olacağım zaman ilk bunu düşünmüştüm. Bir makale yazmak için bu kadar ciddi okumalar yapıyor ve araştırıyorsam çocuğum olacaksa bunu şansa bırakamam dedim ve 60 tane kitap okudum. Takip ettiğim bloglar, yerli veya yabancı olsun sosyal medyadan takip ettiğim anneler sayısız. Kurslara gittim, bilhassa çocuk beslenmesiyle ilgili. Annelik çoğunlukla fıtridir, içten gelir ama aynı zamanda onu öğrenmek gerektiğini, emek vermek gerektiğini de düşünüyorum. Bu öğrenme sürecinde annem ve kayınvalidemden de oldukça ilham alıp kendi annelik sentezimi yaptığımı söyleyebilirim.

"Ses telleri olan herkesin opera sanatçısı olma zorunluluğu olmadığı gibi her kadın da anne olmak zorunda değil" diyor Amerikalı feminist Gloria Steinem. Bu bakış açısı dünyada gittikçe karşılık buluyor. Ne dersin, her kadın anne olmak zorunda değil midir sahiden?

İz bırakan sözler söylemek istiyorsanız biraz provokatif bir söz söylemeniz gerekebilir. Bu söz biraz böyle bir içeriğe sahip sanki. İçerdiği bu provokatif ve feminist söylemin dışında evet ben de bir miktar böyle düşünüyorum. Anne olmak bir "zorundalık" değil. Eğer kendi iç yolculuğunuz gibi veya hayat boyu size yarenlik edecek bir olgu gibi düşünürseniz, bu bir "nimet" olduğu için sahip olmak istersiniz, "zorunluluk" olduğu için değil. Kuran-ı Kerim'de de geçiyor ya, "hayatın süsü…" Bu süsü hakkıyla kuşanamayacak, hakkını veremeyecek olan bence de anne olmasın.

Gündelik hayat rutininde iş ve ev arasında nasıl bir görüntü çiziyorsun? Günün ne kadarında anne Ayşegül'sün? Bir kadını parçalayan gündelik bölünmelerin (ev işi, yemek vs. gibi) üstesinden nasıl geliyorsun?

Bir anneyi tanımlayan en güçlü kelimelerden biri evet bölünmek. Bir diğeri de sabır. Gündelik işlerin üstesinden haftada iki gün yardımcı alarak geliyorum. Yardımcı alsam bile evde bana her gün düşen işler oluyor. Bir kadının asla kurtulamadığı bir gerçektir bir kere ev işi. Yemek yapmayı, mutfağa girmeyi çok seviyorum neyse ki. Dışarı yemeğinden ziyade ev yemeği tercih ediyoruz. Mümkün oldukça da pratik şeylere yöneliyorum mutfakta. Pazar günleri haftalık yemek planımı yapıyorum mesela. Planlı davranınca yemek olayını da aşağı yukarı bir düzene oturttuğumu düşünüyorum. Hâsılı kelam günün belli kısımlarında akademisyen, doktor veya bilim insanıyken günün 24 saatinde anne Ayşegül'üm. Çocuğum kreşteyken, hasta bakarken, üniversite kürsüsünde ders verirken hatta gece uyurken.

Viyana'dan bakınca özelde kendi annenin dinamiklerini baz alarak Anadolu anneliği ve Avrupa anneliği arasında nasıl farklar var?

Annemin anneliği ile Avrupa kadınlarının anneliği arasında pozitif veya negatif yönde ciddi farklar var. Günün 24 saatinde olmanız gereken bir kimlik annelik. Dolayısıyla Avrupa'da kadınlar özgürlüklerini keşfettikçe bu zora talip olmaktan geri durdular. Gerçi bu Türkiye'de, Anadolu kadınında da görülen bir olgu artık. Bizim nesil ile geçmiş nesiller arasındaki doğurganlık oranlarını incelediğimiz zaman bunu net bir şekilde görebiliriz. Avrupa'da çocuk sahibi olanlar tek ya da en fazla iki çocuk sahibi oluyorlar. Aletha J. Solter, Çocuğunuza Kulak Verin isimli kitabında; " 'ilk günah' inancından dolayı çocuklar hep değiştirilecek, düzeltilecek, problemli ve günahkâr varlıklar olarak görüldü. Bu insanlık tarihine etki eden en korkunç algılardan bir tanesiydi" diyor. Bu bizdeki inanca ters. Biz insanın ahsen-i takvim üzere yaratıldığına inanıyoruz zira. Biz çocuğun saf ve temiz olduğunu düşünüyor ve onun büyüme ve hayatı öğrenme şekline müdahalede bulunmuyor eşlik ediyoruz.

Annelik, külfet ile ülfet arasında ayakta durabilme sanatı biraz da. Sen bu paradoks arasında hele de -gurbette- salınırken, anneliğini ayakta tutan motivasyon kaynakların nelerdir?

Annelik serüveni, psikolojinizin daha zinde olması için motivasyonunuzu sürekli taze tutmanızı gerektiriyor. İlk çocukta kaygı durumu çokken çocuk sayısı arttıkça kaygı azalıyor gibi. Tecrübe kaygıyı azaltıyor. Ben ve benim gibi genç anneler işin teorisini çok iyi bilsek bile pratikte kendi annelerimiz kadar rahat olamıyoruz. Külfet değil de ülfet gibi görmek işimizi biraz daha kolaylaştırabilir. Motivasyon kaynaklarıma gelince; ilk olarak zamanın akıp gidiyor oluşu, çocuğumun şimdiki anının kaybolup gideceği gerçeği benim anneliğimde en büyük motivasyon kaynağım. İlerde çocuğuma dair kaybettiğim anların üzüntüsünü yaşamak istemediğim için anı yaşamaya çalışıyorum. Bir diğer motivasyonum ise sağlıklı bir çocuğa sahip oluşumun şükrü… Bir doktor olarak bir annenin çocuğunun sağlığıyla imtihan olmasının ne demek olduğunu kendi hastalarımdan görüyor ve biliyorum.

PROF. DR. AYŞEGÜL İLHAN MUTLU KİMDİR?

1984 yılında Düzce'de dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini babasının işi dolayısıyla çeşitli şehirlerde tamamladı. Düzce Anadolu İmam Hatip Lisesi mezunu. Üniversite sınavında Türkiye 206'ncısı oldu. 17 yaşında hiç bilmediği bir yere, Viyana'ya tıp okumaya gitti çünkü o zamanki Türkiye şartlarında üniversite eğitimi alması kendi elinde olmayan nedenlerden ötürü mümkün değildi. Viyana Üniversitesi Tıp Fakültesini dört buçuk senede bitirdi. Daha sonra aynı üniversitede bilim doktorasını tamamladı. Onkoloji alanında çalışmalara devam etti. Avrupa'da Onkoloji dalında en saygın ödüllerden birini alarak dünyanın en büyük kanser araştırma merkezlerinden biri olan Alman Kanser Araştırma Merkezi'nde deneyler yaptı. Çalışmaları birçok dergide yayımlandı ve yayınlanmakta. Yaklaşık bir senedir profesör unvanı ile çalışmalarına devam etmekte. Viyana Üniversitesi Onkoloji Ana Bilim Dalı Üst Sindirim Sistemi Kanserleri Birimi'nin de başkanlığını yürütüyor. Aynı zamanda 3 yaşında dünya tatlısı bir bebeğin de annesi.

BİZE ULAŞIN