Zeynep Temizer Atalar: İki zaman arasında kalanlar: Ergenler

İki zaman arasında kalanlar: Ergenler
Giriş Tarihi: 28.4.2019 15:44 Son Güncelleme: 28.4.2019 15:44
Çocukluktan yetişkinliğe geçişteki ara dönem, ergen için de ebeveynleri için de zorlayıcı oluyor. Ergenler bedenlerindeki değişime, yeni hormonsal düzenlerine, duygu salınımlarına, değişen çevrelerine ve artan yüklerine uyum sağlamaya çalışıyorlar. Her ne kadar zihinsel kapasiteleri artmış olsa da cevap aradıkları sorular da artıyor.

Çocukluk ve yetişkinlik, sınırları belli, genel olarak beklentilerin belli olduğu iki ayrı zaman dilimidir. Peki ya ergenlik? Ne çocuk olurlar ne yetişkin. Ne tamamen ciddiye alınırlar ne de yok sayılırlar. Çocuklar için kocaman, yetişkinler için ise hâlâ çocukturlar. Üstelik bu araf hâli sadece sosyal ilişkilerle sınırlı kalmaz. Aynaya baktıklarında bir süre sonra onlar da kendilerine yabancı kalırlar. Artık ne eskisi gibi çocuksu bir yüzleri vardır ne de tam olarak yetişkin gibi görünürler. Burunları, kolları, bacakları büyür, sivilcelerle tanışırlar, kızlar ayrı erkekler ayrı bedensel değişimlerden geçerler. Beyinleri ise tam bir kaos hâlindedir. İstiyor mu istemiyor mu, seviyor mu sevmiyor mu, yapabilir mi yapamaz mı, gitsin mi kalsın mı?

Bu konuda oldukça önemli çalışmalar yapan kuramcılardan biri olan Peter Blos, bu dönemi bir bireyselleşme süreci olarak tanımlıyor. Yani bu dönemi, 2-2 buçuk yaşlarında çocuklardaki "Her şeyi ben yapacağım" evresinin bir üst sürümü olarak ifade ediyor. Ona göre ergenler, dönemin başında sordukları "Ben kimim" sorusuna, dönemin sonunda cevap bulabilecek olgunluğa erişiyorlar.

Nermin Çelen ise Ergenlik ve Genç Yetişkinlik isimli kitabında ergenliği; "Yeni yetmenin yetişkinlere ilişkin hakların kendisine verilmediğini fark ettiği an başlar ve o haklara ulaştığı zaman biter" şeklinde tanımlıyor. Ona göre, bir ergenin, çocukluktan çıkıp yetişkinler dünyasına geçişi için, sadece görüntüsünde meydana gelen değişim ya da kronolojik olarak yaş alması yeterli olmuyor. Bunun için bir mücadele içinde olması da gerekiyor.

Ergenlik en sancılı dönemlerden biri olarak değerlendiriliyor çünkü bu dönemin sonunda yeni bir doğum gerçekleşiyor. Kozasından çıkmak, kendi kanatlarıyla uçabilecek gücü toplamak ve harekete geçmek için sancılanan ergeni yeni bir son bekliyor. Eğer başarabilirse yani anne babasından ayrışır, kendi kararlarını verebilecek ve bu kararların sorumluluğunu alabilecek kadar olgunlaşırsa, yetişkin dünyasına geçiyor. Aksi durumda ise anne babası olmasa bile ona yön verecek başka birilerine ya da gruplara bağlı kalarak kendi kimliğini bu insanlar arasında eritiyor.

Kısaca, sorgulamaların arttığı, bu sorgulamalar için yeterli bilişsel yapının kazanılmaya başladığı ve sonuçta aranan sorulara cevaplar bulmak için harekete geçildiği yahut bazen de geçilemediği bir dönem ergenlik…

Ergenlerin ebeveynleri

Peki, ya ergen ebeveynleri? Onlar da bu dönemden kendi paylarına düşeni alıyorlar tabi. Bu zamana kadar çok daha rahat kontrol edilebilen, "ödevlerini yapsın, odasını toplasın" gibi basit beklentilerle baktıkları küçük çocukları, artık boylarına yetişmiş kocaman insanlar oluyor. Oda toplama, ödev yapma gibi görevlerin olduğu liste yemeğe yardım etme, babanın işine yardım etme gibi maddeler eklenerek uzamaya başlıyor. Ama arkadaşlarıyla bir yerlere gitmek istediğinde ise "yeterince" büyümemiş oluyor! Dolayısıyla benzer bir gel-git, ergenin ebeveynlerinde de oluyor. Sofrayı toplayıp bulaşık makinesine yerleştirecek ve üstüne çay demleyecek kadar büyümüş olsa da arkadaşlarıyla sinemaya gidecek, bir mekânda yemek yiyecek kadar büyüdüklerini kabul etmek, pek o kadar kolay olmuyor. Dolayısıyla bir çocuğun ergenliğe geçişiyle beraber, anne babada da bir değişim başlıyor. Daha düne kadar dizlerinin dibinde olan çocuklarının, kendilerinden uzakta, arkadaş gruplarıyla dışarıda olmaları yahut onlardan talep ettikleri işleri artık yapmıyor olmaları, isyankâr söylemleri korkutucu oluyor. Fakat çocuklarına engel olduklarında ise çatışma ortaya çıkıyor. Bu nedenle ebeveynler de kendi içlerinde, bu zorluğu nasıl aşacaklarına dair bir çözüm arayışında oluyorlar.

İşleri daha da zor ve karmaşık hâle getiren temel problemin, ebeveynlerin yüksek orandaki "kontrol etme arzusu" olduğunu düşünüyorum. İçinde bulunduğumuz zaman diliminin bir çıktısı olarak var olan "helikopter ebeveynlik" çocukların çok erken yaşlardan itibaren, ihtiyaçlarının dışında yönetilmelerini sağlarken böylece varlıklarını herhangi bir alanda gösterememelerine neden oluyor. Ailesinin güdümüyle yaşayan çocuklar, kendi başlarına hareket edebilecek zihinsel ve fiziksel olgunluğa ulaşsalar dahi, bunu yapabilecek duygusal olgunluğun çok uzağında kalıyorlar. "Dur sen bunu yapamazsın, senin yerine ben yaparım." ifadeleriyle büyüyen çocuk, "Kocaman adam oldun bunu da ben mi yapayım yani?" cümlesini duyduğunda afallıyor…

Fırtınadan çıkış

Peki, bu fırtınadan aile bütünlüğü içinde çıkmak çok mu zor? Zor olabilir ama imkânsız değil… Her şeyden önce ergenlik döneminin temel özelliklerini bilmek, yaşanacak kriz durumlarının önüne geçer. Mesela;

•Ergenler için ailelerden ziyade arkadaşlar, kendilerine ait özel sınırlarlar önem kazanır. Bu nedenle ergenlik dönemindeki çocuklar odalarında kendi başlarına kalmak ya da zamanlarını arkadaşlarıyla sohbet ederek geçirmek isteyebilirler. Bu, ailelerinden tamamen kopacakları anlamına gelmez. Bu yüzden "odanın kapısını açık bırak, gel bizimle otur" gibi zorlayıcı ifadelerden kaçınmak gerekebilir.

• Beden imgelerine karşı oldukça hassas olurlar. Çok güzel veya çok yakışıklı olmak, beğenilmek, takdir edilmek en önemli ihtiyaçlarındandır. Görünüşleriyle ya da genel özellikleriyle ilgili küçümseyici söylemler, davranışlar ergenin kimlik gelişiminde oldukça yaralayıcı izler bırakabilir. Bu nedenle dikkat etmek gerekebilir.

•Kararlarında dengeli olmayabilirler. Birilerini ya da bir şeyi çok sevdiğini söylerken bir hafta sonra fikir değiştirebilirler. Bu tür duygusal savrulmalar yine bu dönemin genel özelliklerinden biridir.

•Duygularını ifade etmekte zaman zaman zorlanabilirler. Bazen çok taşkın bazen de çok içe kapanık olabilirler.

•Yaşanan bir afet, savaş yahut bunlar gibi hayatın sosyal problemleri yerine popüler olan kıyafetlerle veya bilgisayar oyunlarıyla ilgilenebilirler.

•Otorite figürlerine karşı isyankâr olabilir, kurallara karşı çıkmak isteyebilirler.

Bütün bu özellikler, yaşamın ilk yıllarında da kendini gösteriyor aslında. 2 yaşlarındayken "Kaşığı ben tutacağım, kendi başıma yiyeceğim!" diyen çocuk, bu dönemde "İstediğimi, istediğim yerde, istediğim kişiyle yiyeceğim!" demeye başlıyor.

Yaşamın ilk yılları içinde, çocuğun üstesinden gelebileceği durumlar için alan açılması ve destek olunması, özerklik kazanması açısından ne kadar önemliyse, ergenlik dönemindeki gençler için de varlıklarına, isteklerine saygı duyulması ve bu dönemin geçici özelliklerine karşı toleranslı olunması da, bir o kadar önemli oluyor. Hatta bu dönem, yaşamın ilk yıllarındaki bu kimlik oluşturma sürecinde yaşanmış zorlukların bir telafisi olarak da değerlendiriliyor.

Ergenliğin aşılabilir zorlukları

Çocukluktan yetişkinliğe geçişteki bu ara dönem, ergen için de ebeveynleri için de oldukça zorlayıcı oluyor. Ergenler bedenlerindeki değişime, yeni hormonsal düzenlerine duygu salınımlarına değişen çevrelerine ve artan yüklerine uyum sağlamaya çalışıyorlar. Her ne kadar zihinsel kapasiteleri artmış olsa da cevap aradıkları soru sayısı da artıyor.

Kelebeğin kozadan çıkıp kanatlarıyla özgürlüğe açılması, belli bir mücadeleyi de şart kılar. Bu mücadele olmadığında, kelebeğin uçabilecek güce erişmesi de mümkün olmaz. Aynı şekilde ergenin de ayakları yere basan, kendinden emin, sorumluluk sahibi ve başarılı bir yetişkin olabilmesi için bu deneme yanılmalara, bu zorlanmalarla baş etme çabalarına ihtiyacı olur.

Eğer anne-baba ve çocuk, ergenlik öncesinde sıkıntılı bir dönem geçiriyorsa, kurallara uymada zorluk yahut fazla uyumlu olma gibi davranış sorunları varsa, bu, gelecekteki fırtınanın çok daha sert geçeceği anlamını taşıyabilir. Bu nedenle çocukluk döneminde yaşanan zorlukları ciddiye almak ve gerektiğinde mutlakabir uzman yardımı almak oldukça önemlidir.

Ama eğer anne-baba çocuk arasında yeterince iyi bir ilişki kurulmuşsa, güvenli bir bağlanma süreci geçirilmişse, çocuk belli sınırlar ve kurallar dâhilinde kendini özgür hissetmiş, çabaları takdir edilmiş, hatalarına karşı toleranslı olunmuşsa, bu fırtınanın sonunda da güvenli limanlara ulaşabilir.

BİZE ULAŞIN