Zeynel Yaman: Kahraman yapılmaz, kahraman olunur

Kahraman yapılmaz, kahraman olunur
Giriş Tarihi: 16.02.2019 12:24 Son Güncelleme: 18.02.2019 10:51
Kahramanlık payesinin kimden ve hangi kriterlerden alındığının sınıflandırıldığı acı bir zaman diliminden geçiyoruz. Kime ve neye göre kahraman?

Tarihin en şiddetli çarpışmalarından biri öncesinde İngilizler, sömürge olarak hükmettikleri Avustralya, Yeni Zelanda, Hint yarımadası ve diğer ülkelerde şehrin en kalabalık caddelerine bir afiş astılar. Cephede üniforma giyen bir grup askerin resmedildiği afişte, "The trumpet calls- Trumpet çağırıyor" yazıyordu. Bir başkasında ise "Yaralı askerlerimiz için yurtsever kamu hizmeti karnavalı ve konseri". Büyük bir dünya savaşının başladığından haberdar olan milletler için bu açıkça cepheye çağrıydı. Afiş asılan yerlerde yaşlılar arasında bir tedirginlik, gençlerde ise bir heyecan başladı. Birleşik Krallık, Çanakkale cephesine asker topluyordu. Afişte yazılmayanlar ise dilden dile yayılarak tüm evleri, çarşıları açıkçası her yeri sarmıştı. Mesaj gençleri son derece profesyonelce cezbediyordu: "Kahramanlığını göstermek istiyorsan cepheye gel!"

Kimi mecburiyetten, kimi ise korkak denilmesini istemediğinden bu çağrıya uyma yolunu seçti ve gemiyle aylar süren yolculukla Çanakkale'ye geldiler. Haklarında hiçbir şey bilmedikleri insanların ülkelerini işgal eden İngiliz ordusunun birer askeri olarak cepheye sürüldüler. Öyle ki bazıları dünyanın hangi bucağına, hangi memleketine geldiğinden bile bihaberdi. En acısı, Müslüman olan bazılarına İslam düşmanı kâfirlere karşı savaşacakları bile söylenmişti.

İçlerinde fakir ve kimsesiz olanlar çok olsa da vatanseverlik ve şan için kahraman olmaya koşanlar da bulunuyordu. Böyle cepheye koşanlar arasında Avustralyalı zengin yayıncı Frank Coffee'nin oğlu Junior Coffee de bulunuyordu. İçlerinde bir daha vatanlarına dönemeyecek olanlar çoktu. Genç yaşta emperyalist hesaplar uğruna hayatlarını kaybeden bu askerlerin büyük kısmının cesetleri tespit bile edilemedi. Başka bir toplumun kaynaklarını sömürme amacının paravanı olarak türetilmiş bir kahramanlık mitinin peşinde sürüklenen canların, sonrasında muhasebe yapma imkânı kalmamıştı. Büyük bir trajedinin isimsiz piyonları olarak dünyadan göçüp gittiler.

Bir tavrın, uğrunda canla ödenen bedelin kahramanlık olup olmadığına karar verici yegâne unsur meşruiyettir. Ahlaki ve vicdani meşruiyeti olmayan cesur eylemler, caniliğe de dönüşebilir. Başta anlattığımız gerçek hikâyeyle kahramanlık yazısına başlama gerekçemiz de meşru bir hak uğruna ödenen bedelle vicdani izahı olmayan cesaret gösterisi arasındaki farklılığın ayrıştırılmasıdır.

Doğunun kahramanlık hikâyeleri, isimlerden çok tavırlar ve olaylar üzerinden kurgulanır. Gerçek kahramanlıklarla, hayali kahramanlar arasında hep erdem, cesaret ve bilgelik üzerine kurulu bir bağ ve aynı zamanda bir fark bulunur. İsimler, zamanlar hayali bile olsa, tarihin yanılmaz terazisi hep gerçekçidir. Aralarında yüzyıl mesafe olan isimler masallarda, destanlarda birbiriyle karşılaşır; hakkın yanında vicdani olan hep kazanır. Ölmek; kaybetmek değildir hiçbir zaman… Çünkü bedeli ödeyen kişi, ölümsüzlüğün ve ebedi mükâfatın da sahibidir.

Ayrıcalık değil, ateşten gömlek

Kahramanlık bir ayrıcalık değil, ateşten bir gömlektir. Çileli, cefa çektiren, sonu ölümle biten… Bir görev olarak bakılır, kendinden başka kimsenin yapamayacağı… Her yanı şarapnel iziyle dolu olsa da bir gün "Ben neler yaptım" diye peşrevler çekmez… Köroğlu der Doğulu… Bolu'da başka Orta Asya'da başka bedende… Ama hep aynı yana düşer kahramanlığı… Nasreddin Hoca'dır; Akşehir'de bilge ve ârif olur, Buhara'da çekik gözlü bir hikmet üstadı… Bedenlerin önemi yoktur. Aslolan göle çalınan bir maya gibi hikmetin kendisidir. Eren Bülbül olur genç yaşta, beklentisiz, korkusuz. Koca bir yürek taşır genç bedeninde… Ömer Halisdemir'dir bazen, öleceğini bile bile ölümü kucaklar. Bazen Fethi Sekin'dir. Bazen bombalı bir haine siper olan Bingöllü bir anne… Bizim kahramanlarımız bedeli tahsil eden olamamıştır. Ödemiş ve geriye bakmamıştır. "Ailene ne diyorsun?" sorusuna "Beklemesinler" diyendir.

Yakın tarihimizde de örneklerine sık rastladığımız kahramanların yeni nesilde nisyana uğraması, zihnimizi kuşatan manipülasyon sonucudur. Kahramanlık payesinin, kimden ve hangi kriterlerden alındığına göre sınıflandırıldığı ve bu sınıflandırmanın acı bir şekilde yaşandığı bir zaman diliminden geçiyoruz. Kime, neye göre kahraman? Büyük hesapların küçük uzantıları olarak üretilen sosyo-politik bir pozisyona dönüşen figürler, hiçbir bedel ödemeksizin büyük kazançların sefasını sürebiliyor.

Dijital ağların kutsal bilgi kaynağı gibi benimsendiği çağda sahte kahramanlar üzerinden üretilen figürler erişilmez yerlere konuluyor. Profesyonelce sunulan karizmatik resimler, şeytana şapka çıkartacak mesajlar, sonucu önceden belirlenmiş yol haritaları, kitleleri sonrasını bilemedikleri amaçlara hizmet için yönlendiriyor. Her türlü günah ve kusurdan "münezzeh" hâle getirilen isimler kahramanlık edasında, göğsünü namluya siper etmiş kişilerin önünde sıralanıyor. Üzerine ABD bayrağı örten bir yazar, ABD bayrağı öpen sevimli yüzler, ülkesini askeri, siyasi her türlü müdahaleye çağıran çığırtkanlar… Rambo filmlerinde her zaman kazanan ABD askerinin güç ve karizma makyajlı modeli artık sosyal medya, STK'lar ve fikri mecralar üzerinden yürütülüyor. Ekonomide hiçbir başarısı olmayan kahraman ekonomistler, güvenlik ve uluslararası branşta derinliği olmayan isimlerle, kahraman kara propagandacılarla çevrili etrafımız… Söylediklerinin hemen ardında eskiden beri değişmeyen adreslerin hesaplarından başka bir şey bulamıyoruz. Her şeyi bir anda başlatıp birden bitirebilen popülist paradigmalar, kimi hangi duygularla ne kadar sevip sevemeyeceğimize de karar verebiliyor.

Tarihin mizanı hassastır, eğriyi doğruyu yanlış tartmaz. Ancak tarihi yazanların kalemi, tarihi yapanlar kadar vicdan sahibi değildir. Kitapların tozlu sayfalarında yer bulamaz birçok kahramanlık…

BİZE ULAŞIN