Birol Biçer: Geleceğin dünya tasavvurları

Geleceğin dünya tasavvurları
Giriş Tarihi: 21.9.2018 15:24 Son Güncelleme: 21.9.2018 15:26
Son yıllarda yaşanan bilimsel-teknolojik atılımların yoğunluğu ve bunların neden olduğu değişimin hızı baş döndürücü olduğu gibi bu gidişatın gelecekte nerelere varacağı da merak konusu.

Son yıllarda yaşanan bilimsel-teknolojik atılımların yoğunluğu ve bunların neden olduğu değişimin hızı baş döndürücü olduğu gibi bu gidişatın gelecekte nerelere varacağı da merak konusu. İş sadece bu kadarla da kalmıyor. Yeni bin yılla birlikte birbirini izleyen olaylara bakarak hem dünyanın hem de Türkiye'nin yepyeni bir düzene, sisteme yani yeni bir geleceğe adım attığını görmek için kâhin ya da müneccim olmak gerekmiyor. Teknolojik, ekonomik alanlarla sınırlı kalmayan siyasi ve toplumsal alanlarda da büyük bir ivme kazanan bu muazzam değişim ve gelişme dalgası haliyle zihinlerde "Gelecekte bizi nasıl bir dünya/Türkiye bekliyor?" türünden sorular uyandırıyor. Geleceği bilmek gayba ait bir konu. Gaybı ise sadece Allah ve onun ilim verdikleri bilir. Bununla birlikte işin ledünnî tarafı bir yana bırakılırsa geçmişte kâhin ve müneccimlere bırakılan geleceği öngörme uğraşının günümüzde sahipsiz kaldığı da söylenemez. Modern zamanlarda bu iş veri ve göstergelerden hareketle geleceği öngörmeye çalışan fütürologlardan yani gelecek bilimcilerden soruluyor. İşlerin gelecekte alacağı hâlleri öngörenler en az bir adım öne geçtiği için gelecek bilimcilerin yarının dünyasına yönelik tasavvurları sadece bilim kurgu ve gizem meraklılarına hitap eden bir hayal ürünü olmakla kalmıyor, hemen her alanda stratejilerin geliştirilmesinde etkin oluyor.

İbn Haldun
Umran ilmi ile geleceği kestirmek

Toplumların, devletlerin ve medeniyetlerin gelecekte karşılaşabilecekleri hâlleri rasyonel bir temelde açıklamaya çalışan ilk âlimlerden biri İbn Haldun olsa gerek. İbn Haldun, geçmişte gerçekleşmiş hadiselerin ortak yönlerine ve tarihî şartlarına bakarak sosyal hayatı, devletleri değiştiren, uygarlıkları geliştiren ve yıkan ilkeleri tespit etmeye çalışmanın yanı sıra gelecek hakkında hükümler çıkarmaya da çalıştı. Onun kurduğu "Umran İlmi" sadece tarihle kayıtlı değildi; tarihten yararlanarak ve mevcut durumları tahlil ederek geleceğe dair fikirler verebiliyor, hadiselerin istikbalde evrilebileceği halleri öngörebiliyordu.

FÜTÜROLOJİ

Olmayan şeyin bilimi olur mu? "Olmaz" diyorsanız bunun bir istisnası var: Fütüroloji. Gelecek diye bir şey henüz mevcut değil ancak bu onun var olmayacağı anlamına da gelmiyor. Ekonomik, sosyal, bilimsel ve teknik gelişimin yönünü kestirmeyi amaçlayan ve öngörülere dayanan araştırmalar bütününe fütüroloji adı veriliyor. Dünyada bir bilim dalı olarak yeni gelişmekte olan ve çoğu ülkede bilim olarak da tanınmayan fütüroloji geleceği hedeflese de geçmişe hâkim olmayı ve mevcut şartların değişimi konusunda da ciddi birikim gerektiriyor.

FILIPPO TOMMASO MARINETTI
GELECEĞİ KUTSAYAN, GEÇMİŞTEN NEFRET EDEN BİR AKIM: FÜTÜRİZM

Modern hayatın ve getirdiği yeniliklerin büyük heyecan doğurduğu ve bakışların geleceğe yöneldiği 20'nci yüzyılın ilk yıllarında İtalyan bir şair Filippo Tommaso Marinetti 1909'da Manifesto del Futurismo adlı bir bildiri yayınladı. Geçmişe reddiye; sürate, sanayiye, makinelere, şiddete, gençliğe methiye niteliğindeki bu manifesto ile şair yeni bir sanat akımı getiriyor, kültürün geçmişin değer ve kalıplarından kurtarılıp modernleştirilmesi gerektiğini ileri sürüyordu. Marinetti yeni bir yaşam ve sanat anlayışı getiren bu bildirgesi ile fütürizm akımının kurucuları arasına girerken geleceğe yönelik estetik ve pratik bir bakış açısı oluşturuyordu. Ne var ki bir faşist olan Marinetti'nin fütürizmi, geleceği olduğu kadar geçmişi de fazlasıyla ilgilendiriyordu. Bu anlayış, kökü mazide olanlara nefreti ve geçmişe dair her şeyin tahrip edilmesini öneriyordu. "Müzeleri, kütüphaneleri yerle bir edip ahlakçılık gibi bütün faydacı korkaklıklarla savaşacağız" diyen Marinetti'nin manifestosu Avrupalı entelektüelleri kısa sürede etkilemeyi başardı. İnsanın tabiat üzerinde kurduğu hâkimiyeti, endüstriyi ve kimi zaman da savaşı kutsayan bu anlayış, geleneksel olan her şeye karşıydı ve kadim kalıplardan sıyrılmaya öykünen modern sanat eğilimleri için ateşleyici bir etki yaptı.

DAVID PASSIG
SÜPER GÜÇ OLMA DUYGUSU TÜRKİYE'NİN KANINDA MEVCUT

Önümüzdeki 40 yılda dünyanın hâlini öngördüğü 2050 adlı kitabında gelecek bilimci David Passig'e göre 21'inci yüzyılı uluslararası güçlerin bol çatışmalı anlaşmazlıkları şekillendirecek. Ona göre müstakbel çatışmaların kaynağı ülkelerin coğrafi nedenlerle hissettikleri korkular olacak. Bu noktada şu ülkeler özel önem kazanacak: ABD, Rusya, Japonya ve Türkiye. Bu devletler stratejik kaygılar yüzünden özgüvenlerini arayacak ve büyük ihtimalle askerî güçlerini pekiştirip 21'inci yüzyılın çekişmelerinde rol alacak. Passig'in öngörüleri, ABD ile Rusya arasındaki soğuk savaşın şu an bir duraklamada olduğu ve 2020 yılından sonra yeni bir raunda başlanacağı yönünde. Bu mücadelenin sonucu olarak yeni bir bölgesel güç ortaya çıkacak: Türkiye.

Türkiye'yi gelecekte başat bir konuma oturtan fütüriste göre Türkiye bölgesel süper güç olma yolunda. Ona göre Türkiye geleceğin dünyasında kilit bir önem kazanıp etkin bir rol üstlenecek. "Orta Doğu'daki birçok ülkenin kaderi Türkiye'nin kader ve merhametine bağlı olacak" diyen Passig'e göre günümüzde başlayan gelişmeler "Türkiye'nin 100 yıllık bir uykudan uyanarak doğal görevine döneceğini gösteriyor." David Passig'e göre "süper güç olma duygusu Türkiye'nin kanında mevcut" ve Türkiye eninde sonunda bu hisle yüzleşmek durumunda. "Türkiye'nin coğrafi anlamda Osmanlı konumuna gelmesi söz konusu değil ancak jeopolitik etkinliği onunla aynı seviyeye ulaşacak" diyor.

MICHIO KAKU
İNTERNETİN YERİNİ ZİHİN AĞI ALACAK

Fizikçi Michio Kaku, bilim adamı olarak kazandığı saygınlığın yanı sıra gelecek tahminleri dikkate alınan bir fütürist yazar. İnsanlığın önündeki yüzyıllık sürece teknolojinin damga vuracağını düşünen Kaku, gelecekte nelerin ön plana çıkacağını kitaplarında şöyle özetliyor: İnsanlığın gelecek 100 yılı yapay zekâ, nanoteknoloji, biyoteknoloji ve iletişim teknolojilerinin hâkimiyetine sahne olacak. Kısa süre içinde bütün nesneler ve sistemler mobilleşecek ve bulut teknolojisi ile yürütülecek. Ortalıkta bilgisayar görülmeyecek ancak aslında internet ve bilgisayar sadece görünmez olacak. Sanat gibi yaratıcı hayal gücü ile ilgili birkaç dal dışında her şeyi robotlar yapacak. Bu ağa bağlı lensler sayesinde gördüğümüz her şey hakkında bilgi sahibi olabilecek, yabancı dil bilmeye ihtiyaç duymadan iletişim kurabileceğiz. Eğitim, tıp, tarım dâhil hemen hemen tüm sektörler dijitalleşecek. 10 yıl içinde yolları sürücüsüz otomobiller dolduracak. Teknolojik devrim kendini tıpta da gösterecek ve geleneksel tedavilerin yerini nanoteknolojiler alacak. Beyne entegre edilebilir çipler ve internet teknolojileri sayesinde sağlıklı insanlar kadar felçli ve sakatlar da her şeyi zihinsel olarak idare edebilecek. 3 boyutlu beden simülasyonlarıyla alışveriş yapılabilecek. 100 yıl içinde internet ağının yerini beyin ağı alacak ve her zihin istediği an bu ağa bağlanabilecek. Duygular, düşünceler hatta rüyalar bu etkileşimli ağ üzerinden kaydedilip izlenebilecek.

ELON MUSK
III. DÜNYA SAVAŞI'NI YAPAY ZEKÂ ÇIKARACAK

X.com, PayPal, Elektrikli otomobil Tesla, Uzay seyahat şirketi Space X, Solar City gibi oldukça sıra dışı işler yapan büyük girişimlerle adını duyuran çılgın girişimci Elon Musk kendisini mültimilyarder yapan bütün girişimlerinin temelinde geleceği öngörme yetisi yatıyor. Yakın gelecekte yani 2025'te dünyadan Mars'a insan yollanacağını düşündüğü için gelecek sene uzay turizmine başlayacak olan Space X tekrar kullanılabilir uzay gemisi üzerinde çalışıyor. Musk'a göre bu kadarla kalınmayacak ve 2040'ta bu gezegende koloni kurularak sonraki 20 yıl içinde Mars'ta yaşayan insan sayısının 1 milyona ulaşacak. Musk'a göre bu yüzyıl içinde roketler hariç bütün araçlar elektrikli olacak ve bunların hepsi 20 yıl içerisinde sürücüsüz yani otonom hale dönüşecekler. Ancak Musk'ın geleceğe yönelik tahminleri içinde oldukça kötümser olanları da var. Neler mi? Örneğin Musk otonom araçlar yüzünden çok büyük sayıda insanın işini kaybedeceğini söylüyor. "Dâhi" denilen girişimcinin en karamsar tahmini ise yapay zekâya dair: 2024'ten itibaren insanlık için bir tehdide dönüşeceğini düşündüğü yapay zekâyı nükleer silahlardan bile tehlikeli buluyor ve büyük olasılıkla III. Dünya Savaşı'nın sebebi olacağını düşünüyor.

Geçmişin utandıran gelecek öngörüleri

Uzmanlar, fütüristler, yazarlar ya da akademisyenler geleceğin henüz uzakta oluşu nedeniyle tahmin ve öngörülerini bol keseden ve kendilerinden çok emin edalarla yapsalar da "gelecek" geçmişte pek çok itibarlı ve havalı ismi hayal kırklığına uğrattı. İşte geçmişin boş çıkan gelecek öngörülerinden bazıları: Sanayide gerçekleştirilen devrimlerle başı dönen kimileri daha 1890'larda bir sonraki asır için yaşam kalitesinin muazzam ölçülerde artarak insan ömrünün 150 hatta 300 yıla çıkacağını öngörüyordu. İngiliz sosyolog Russell 20'nci yüzyılda savaşların sona ereceğini düşünüyordu oysa bu öngörüsünden sadece 14 yıl sonra dünyanın ilk kitlesel savaşı, 38 yıl sonra ise II. Dünya Savaşı çıkacak ve yüzyıl pek çok çatışmaya ve terörün yükselişine şahit olacaktı. 1950'lerin tahmincileri 50 yıla kalmadan makinelerin yüksek üretimi sayesinde herkesin zengin olacağını düşünüyordu ancak mekanize üretimin sadece bazılarını zengin ettiği ortaya çıktı. 1960'larda uzay çalışmalarıyla heyecanlananlar ileride Ay'a koloni kurulacağını ve Mars'a ayak basılacağını ileri sürüyorlardı. Aynı hayal bugün de revaçta. Ay'a çıkılacağını düşünenlerin yanında böyle bir şeyin asla başarılamayacağını öngörenler 1920'lerde radyolarda ciddi ciddi konuşuyordu. Yanıldıklarını görmeleri için 40 yıl yeterli olacaktı. 1936 yılının New York Times'ı, bir roketin asla atmosfer dışına çıkamayacağını ileri sürüyordu. Wright kardeşlerin ilk uçaklarını uçurmalarından kısa süre önce ise British Royal Society başkanı fizikçi Lord Kelvin gibileri açıkça havadan ağır makinelerin uçmasını imkânsız olarak ilan etmekte sakınca görmüyorlardı. Aynı Lord Kelvin, Curie'lerin keşfinden önce X ışınları ve radyasyon diye bir şey bulunamayacağını da iddia ediyordu. 1930'lu yıllarda Einstein ve Rutherford gibi büyük fizikçiler bile atomun parçalanıp nükleer enerji elde edilebilmesini gerçekleşmeyecek bir hayal olarak nitelendirirken 1940 ve 50'lerin en popüler konusu atom enerjisine dönüşüyordu. Öyle ki 1950'lerde tüm ev aletlerinin birkaç yıl içinde nükleer enerjiyle çalışacağını ileri sürenler çıkıyordu. Arthur C. Clarke'a göre 2000'lere doğru en büyük icat olan tekerlek tarihe karışacak ve gökyüzünü uçan otomobiller dolduracaktı.

2071'de Müslümanlar en büyük dinî grup olacak
1976'da ölen Fransız düşünür André Malraux içinde bulunduğumuz asır için "21'inci yüzyıl ya dinsel olacak ya da hiç var olmayacak" diyordu. Pozitivizmin ve materyalizmin halen geçer akçe olduğu, dinlerin çaptan düştüğünün düşünüldüğü o günler için hayli iddialı görünen bu öngörünün ne kadar tutarlı olduğu kısa süre içinde görüldü. Dinlerin kendileri kadar, din temelli siyasi hareketlerin, spritüal akımların hızlı yükselişi, dünya gündemine ve tartışmalara konu olmaları daha 2000'li yıllara gelmeden Fransız düşünürün görüşünün ne kadar isabetli olduğunu gösterdi. Önümüzdeki yüzyılda dinlerin hâkimiyetinin niteliği tartışılabilir ancak gelecek öngörüleri nitelik ve sayısal açıdan bu konuda tartışma götürmez gibi görünüyor. Günümüzde dünya nüfusunun büyük kısmı -yüzde 84'ü- inançlılardan, bir dine mensup olanlardan oluşuyor. 7 milyarlık gezegen nüfusu içinde 2,2 milyar Hıristiyan, 1,6 milyar Müslüman, 1 milyar Hindu, 500 milyon Budist, 14 milyon Yahudi, 500 milyon da çeşitli dinlerin mensupları söz konusu. Kalanların da önemli bir kısmı herhangi bir dine mensup olmamakla birlikte farklı spritüal inançları paylaşıyor. Pew Research Center tarafından yapılan bir araştırma gelecek 50 yıllık küresel tabloyu şöyle çiziyor: 2050'ye kadar Müslüman sayısı yüzde 73 artacak ve dünya nüfusunun yüzde 30'u olan 2,7 milyara ulaşacak. Hıristiyanlar ise aynı tarihte 2,9 milyara ulaşarak yüzde 31,4'lük oranla en kalabalık dini grup olmayı sürdürecek ancak araştırma bu tablonun 2070'te değişeceğini ve iki din mensupları sayısının bu tarihte eşitlenebileceğini öne sürüyor. Buna göre mevcut doğurganlık ve göç eğilimleri sürdüğü takdirde 2071'den sonra Müslümanlar en büyük dini grup haline gelecekleri gibi coğrafi açıdan en yaygın topluluğu da oluşturacaklar.

BİZE ULAŞIN