Jenny Molendyk Divleli: İSLAM’I ÇOCUKLARA ÇOCUKLARIN DİLİYLE ÖĞRETMELİYİZ

İSLAM’I ÇOCUKLARA ÇOCUKLARIN DİLİYLE ÖĞRETMELİYİZ
Giriş Tarihi: 9.5.2023 11:25 Son Güncelleme: 9.5.2023 11:25
Müslüman toplumlar için heyecanla beklenen, manevi boyutu ve ibadetlerinin yanı sıra gündelik yaşamımıza da kendine has bir kültürle yansıyan Ramazan ayına girmiş bulunuyoruz. İslam dininin lütuflarından olan bu mübarek ay hayatımıza manevi bir atmosfer getirdiği gibi büyük bir zenginlik ve renk de katıyor, ülkemiz de bu zamanda farklı bir havaya bürünüyor. Kanada’da doğup büyüdükten sonra Müslüman olup Türkiye’ye yerleşen eğitimci-yazar Jenny Molendyk Divleli, hem bireysel olarak hem de çocuklarla beraber Ramazan’ın nasıl manevi bir iklimde ve keyifle geçirilebileceğini sosyal medyadan gösteriyor. Ramazan’ın pandemiye denk geldiği ve camiye gidemediğimiz dönemde çocuklarıyla camiyi evine taşıyan, evlerini bir bayram havasında süsleyen ve mübarek ayın öncesinde Allah’ın 99 ismini anlatarak bizleri Ramazan’a hazırlayan Jenny Molendyk ile kendi hikayesi, Kanada’daki Ramazan kültürü, çocukları Ramazan’a nasıl dâhil edebileceğimiz ve sosyal medya içerikleri konularında keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Yazdığınız kitaplarda, sosyal medya içeriklerinde niyetinizin İslam'ı çocuklara sevdirerek öğretmek olduğunu vurguluyorsunuz. Peki, size kim sevdirdi ve kim öğretti İslam'ı?

Hayatımın çok yalnız bir zamanında İslam'ı ben kendim buldum. 20-21 yaşlarımda araştırmaya başladım ve 22 yaşımda Müslüman oldum. İslam'ın
gerçeğini öğrendikten sonra kesinlikle doğrusunun bu olduğunu hissettim. Bu dini kabul ettiğimde hayatımın sadece bir parçası olacak bir şey gibi değil, tam olarak hayatım olabilecek bir şey gibi gördüm. Allah benden ne istiyorsa, nasıl daha iyi bir Müslüman olunursa onları yapmak istedim. Böyle olunca da Allah ve İslam bendeki bir boşluğu doldurdu. Müslüman olduktan sonra da zor bir süreç yaşadım. Bazı arkadaşlarımı kaybettim,
yalnızlık hissettim ama Allah vardı, yeni bir bilgi vardı. 22 yıl bu din hakkında hiçbir şey bilmeden yaşamıştım. "Nasıl her şeyi öğrenebilirim?" diye düşündüm hep, çünkü Kanada'da Orta Doğu, Türkiye tarihi ve İslam dini hakkında hiçbir şey öğrenmiyoruz. İslam'la tanışmamdan sonra hem dini hem kültürel hem de tarihi olarak sanki yeni bir hayatım oldu, bana yeni bir dünya açıldı. Eşim Türk ve onunla evlendikten sonra Osmanlı tarihini tanıdım mesela. Çok metaforik bir şey ama yeni bir hayat, yeni bilgiler ve Allah'a yaklaşmak bendeki boşluğu doldurdu. "Bu din doğru, bu din gerçek, o zaman bunu herkese anlatmalıyım" dedim.

Sosyal medyada içerik üretmeye dini en doğrusuyla anlatmak için başladınız o zaman.

Sosyal medyaya ilk başlarken çocuklar ve gençler için bir şeyler yapmaya niyet etmiştim. Ben aynı zamanda bir devlet lisesinde İngilizce öğretmeniyim. Şunu fark ettim: Gençlerden ateizm, deizm ile alakalı sorular geliyordu. Akıllarında böyle sorular varsa bana sorabilsinler
diye sosyal medyayı kullanmak istedim. "Ben böyle bir hayat denemek istiyorum" diyorlar, ben de zaten hepsini denedim, hepsini gördüm ve İslam'ı seçtim. Bu yüzden bana sorabilmelerini istedim. Sosyal medyaya ilk başladığım zamanlar benim de çocuklarım küçük olduğu için onlara ve gençlere yönelik şeyler paylaşıyordum. Daha sonra anneler bana "Çocuklarınıza nasıl eğitim veriyorsunuz?" diye sormaya başladılar. İslam'ın sadece namazdan ibaret olmadığını, bizim hayatımızın ta kendisi olduğunu göstermek istedim. Mesela son 3 yıldır Ramazan'dan önce Allah'ın isimlerini anlattığımız içerikler hazırlıyoruz. Ramazan'dan 99 gün önce Allah'ın 99 ismini öğrenmeye başlıyoruz. Ramazan'a 99 gün kaldı diye saymış oluyoruz aslında. Yine bu sene de Ramazan'dan önce videolar yüklemeye başladım ve bu sefer dalga gibi büyüdü. Bir gece içinde o kadar mesaj geldi ve ben
o kadar ağladım ki, "Tamam o zaman, her gün bir isim hakkında video çekerek paylaşayım" dedim. Türkçem çok iyi olmadığı için İngilizce çekip Türkçe alt yazılı paylaşmama rağmen Türk takipçilerimin çok faydalandığını gördüm.

Tıpkı "Allah'ın 99 ismi" projesi gibi Ramazan ayına özel içerikler, programlar üretip paylaştığınızı görüyorum. Birçok insana örnek teşkil ediyor aslında. Ramazan'ı bu kadar özel kılan nedir?

Ramazan benim için yenilenmek, yeniden başlamak demek. Aslında herkes için yeni başlangıçlar demek bence. Çok daha fazla kişinin ibadete başladığını, ibadetlerini çoğalttığını görüyoruz, kapasitemizi anlıyoruz. Gün içinde boş zamanımızı daha iyi kullanıyoruz. Daha az uyuyoruz, komşularla, akrabalarla, arkadaşlarla daha iç içe oluyoruz, yemeklerimizi paylaşıyoruz, birbirimize yardım ediyoruz. Yani Ramazan bizim asıl fıtratımızı gösteriyor, kendi hayatımızı yaşarken de Allah'a yakın olabileceğimizi öğretiyor. Ramazan bu yönüyle bir işaret; bu aydan sonra da Ramazan'daki gibi yaşayabiliriz demek aslında. Bu ay hem eksikliklerimizi görmeye hem de yeni alışkanlıklara başlamamız için gerçekten çok önemli bir zaman. Kendimizi sorgulamamız gerek; benim hayatımda ne eksiklikler var, "zamanım yok" diyerek kendimi mi kandırıyorum diye sormamız gerek. O zaman kendi kapasitemizi görebiliriz. Bu yüzden Ramazan'ı benim için hem ibadetlerimiz hem de gündelik hayatımız için yeni bir başlangıç olarak görüyorum.

Her toplumun kendine has Ramazan kültürleri var ve siz hayatınızın bir kısmında başka bir ülkede, başka bir kültürü de yaşadınız. Başka bir ülkede Ramazan nasıl geçiyor?

Ben bireysel bir kültürde büyüdüm. Kanada'da ortak bir kültür anlayışı hiç yok fakat İslam ortak bir din anlayışı. Mesela beraber namaz kılıyoruz,
beraber oruç açıyoruz, zekâtı başka insanlara veriyoruz ve o da toplumu ve ümmeti daha güçlendiriyor. "Biz yalnız değiliz, birbirimizi severiz ve birbirimize yardımcı oluyoruz" diyorlar aslında ama benim büyüdüğüm kültürde bunlar yok.

Benim ilk Ramazanlarım Kanada'da geçti ve çok farklı yaşadım gerçekten. Mesela ilk Ramazan'ımda öğrenciydim, eşim farklı bir şehirde olduğu için yalnızdım. Ona rağmen İslam'ın ortak kültürünü ilk kez hissetmeye başladığım dönemdir. O dönem tek olduğum için "Sahura nasıl kalkacağım, tek
başıma nasıl yapacağım?" diye düşünüyordum ve o birlik olma duygusunu hissetmek istediğim için camiye gitmeye karar verdim. Arabayla 20 dakikaydı, Kanada'da soğuk günlerdi ve sabah 04'tü. İlk günlerde benden başka kadın yoktu. Sonra 80 yaşlarında çok yaşlı bir kadın gelmeye başladı. Pakistanlıydı, İngilizce bilmiyordu ama biz o gün beraber sahur yaptık, sabah namazı kıldık. Sonra yavaş yavaş birbirimize bir şeyler getirmeye, yiyeceklerimizi paylaşmaya başladık.O bana ceviz veriyordu, ben ona hurma getiriyordum. Beraber sahur yapıyorduk artık. Bazen gece kalkıp o kadar uzak bir yere gitmek istemiyordum ama o kadının camide yalnız olacağını düşündüm ve onu camide yalnız bırakmak istemedim çünkü yalnızlık özellikle Ramazan'da çok derin hissediliyor. Birbirimizi desteleyelim diye gidiyordum. Hatta son gün bana bir tane tesbih verdi.

17 yıldır Müslüman'ım, 17 senedir onun için de dua ediyorum. Bu İslam kardeşliği, başka bir şey yok. İsmini bilmiyordum, hiç konuşmuyorduk
ama Ramazan'ın güzelliğini o zaman o teyzede yaşamıştım. Herkes bana soruyor "Sen ilk Ramazan'da neler hissetin?" diye. Ben o kadın hariç hiçbir şey hatırlamıyorum.

Türkiye'deki ilk Ramazan'ım benim için bu yüzden çok komik başladı. Kanada'da biz akşam 7 gibi camiye giderdik, beraber iftar yapardık, sonra yatsı ve teravih kılardık. Gece 01'de camiden çıkardık. Kanada'daki camide teravih hatim olarak kılınıyor ve uzun sürüyor. Türkiye'de ilk teravih için camiye gittik, ben de hatimli ve uzun olacağını bekliyordum. Ama imam sureleri o kadar hızlı okumaya başladı ki hızlı hızlı kılmaya başladık biz de ve kendi kendime "Ne oluyor?" diyordum. Benim için şok ediciydi ve çok komikti. Farklı bir dünyaya geldiğimi anladım. Hatta Kanada'dayken bir kez de Ramazan'da Umre'ye gitmiştik. Bir Türk otelinde kalmıştık. Bir gün rahatsızlandığım için otelde kıldım teravih namazını. Benimle beraber yaşlı amca ve teyzeler vardı. Yine çok hızlı kılmaya başladık ve ben yaşlılar nasıl yetişiyorlar diye düşünüyordum. Mesela Kanada'daki camide aralarda salavat vermiyorlar, bu biraz Türk kültürü. Orada namazı hızlı hızlı kılıp yavaş yavaş ve uzun uzun salavat getiriyorlardı. Benim ilk kültürle tanışmam öyleymiş meğer.

Türkiye'yi çok seviyorum, özellikle Ramazan'da bambaşka oluyor çünkü çevremde herkes oruç tutuyor, beraber geçiriyoruz Ramazan'ı. Yine Türkiye'deki ilk Ramazan'ımda çok şaşırdığım bir şey daha oldu. İlk taşındığımız mahallede gündüz lokantalarda herkes yemek yerdi, oruç tutan pek yoktu. Kimse oruç tutmuyor gibiydi ve ben "Nereye geldim?" dedim, çok şaşırdım. Fakat sonra pide kuyruğu gördüm ve neredeyse iki sokak boyunca
insanlar pide almak için sırada bekliyordu. Hiç kimse oruç tutmuyordu ama pide herkes için çok önemliydi. Sonra "Tamam, anladım" dedim, burada
bir Ramazan kültürü var. Şu an oturduğumuz yerde ise Ramazan çok canlı geçiyor. Bahar ve yaz olduğu zaman herkes dışarıda, camide oluyor. Aileler çocukları da getiriyor, onlarla özel programlar yapıyorlar. Mesela bizim burada bir camide oyuncak dolu. Bu beni çok mutlu ediyor. Biz Peygamberimizin hayatını okursak görürüz ki Ramazan herkes için. Bu dini çocuklarımızın da devam ettirmesini istiyorsak onların da Ramazan'ın bir parçası olmasını sağlamamız gerekiyor.

Çocukları nasıl Ramazan'ın bir parçası yapabiliriz peki? Popüler kültür şu an çok daha cazip geliyor sanki çocuklara.

Bu gerçekten çok önemli bir konu… Ben diğer kültürle büyüdüm ve buraya geldiğimde "Doğum günü kutlamıyoruz" diyenler oldu. Tamam, her şeyi kutlamayalım ama o zaman bir alternatif gerekiyor. Ailemin hepsi Hristiyan olduğu için çocuklarım o kültürdeki bayramları, tatilleri biliyorlar. Onlara ilgi göstermemelerini istiyorum ama o zaman benim alternatifim ne? Çocuklar tabii ki renkli, eğlenceli bir şey görürlerse onu isteyecekler, ona ilgi gösterecekler. Çocuklarda derin bir ilim olamaz, fıtratlarında eğlenceli bir dünya var. "Bütün keyifli şeyler başka dinlerde, İslam'da sadece yasaklar var" gibi algılanıyor ama bu çok yanlış bir mantık ve böyle devam ederse biz tabii ki çocuklarımızı kaybederiz. İslam'ın güzelliğini göstermemiz gerek. Çalıştığım lisede bazen gençler geliyor ve "Hristiyanlıkta her şey çok kolay, herkesi kabul ediyor" diyorlar. Ben de diyorum, "Ne fark var? Neden Hristiyanlık güzel de İslam değil?" Çocuklar şey diyor; "İslam'da şunlar yasak, bunları yaparsak herkes kızıyor. Bazen doğum günü kutlamak bile yasak" diyorlar. Ben de diyorum ki kutlamalar yüzünden çocuklarımızı kaybetmeyelim.

Sizin evinizde Ramazan nasıl geçiyor?

Peygamberimiz de sahabeler de "Allah'ım beni Ramazan'a ulaştır" diye dua ederlermiş. Bu kadar önemli olduğu için bizde Ramazan'a hazırlık ilk gün başlamıyor. Mübarek ayları kutlamaya başlıyoruz, sürekli konuşuyoruz, gün sayıyoruz. Ramazan sadece oruç ve namaz değil. Evde Ramazan günlüğü hazırlıyoruz mesela. "İlk gün ve son gün nasıl farklı olacağım?" diyerek hedef koyuyoruz. Geçen yıllarda duvarımıza asmıştık mesela; neyi öğrenmek istiyoruz, nasıl farklı olacağız, hangi sureleri ezberleyeceğiz, ne kadar yardım yapacağız diye hedeflerimizi yazmıştık. Bu Ramazan'ı nasıl farklı geçirebiliriz diye hedefler konulmasını tavsiye ederim çünkü hem Ramazan'ı güzel geçirebilirler hem de aileler birbiriyle konuşmuş, beraber çalışmış olurlar. Çocuklara özel programlar yapmalıyız; onlar da Ramazan'ı hissetsin, onlar da katılsın.

Mesela biz çocuklarla beraber evi süslüyoruz. Onlardan fikir alıyorum; "Siz neler yapmak isterseniz?" diyorum. Bizim evimizde her odada Ramazan var. Görsellerle, süslerle hiç unutmuyoruz, bu özel zamanı sürekli hissediyoruz. Pandemi zamanı evimizde cami yaptık mesela, orada ibadet ettik. Ne zaman evimizi Ramazan için süslersek ve Ramazan hakkında konuşursak biz hiçbir şey söylemesek bile çocukların daha dikkatli olduklarını fark ettik. Dışarıda, okulda, arkadaşlarına evdeki heyecanı anlatmak istiyorlar çünkü "bu bizim dinimiz, bizim kültürümüz" diyerek sahiplendiler ve gurur duyuyorlar. Mesela Ramazan gelmeden komşulara kart ya da hediye seçiyoruz beraber. Heyecanlansınlar, onlar da bir parçası olduğunu hissetsinler istiyorum. "Hep beraber camiye gideceğiz, ibadet edeceğiz" diyorsak çocuklar buraya isteyerek gelmeli. Çocuklara teravih çantaları hazırlıyoruz. İçinde belki bir kurabiye, oyuncak ya da tesbih olabiliyor. Namaz kılmak istemese bile kendi kendilerine geliyorlar, sessizce arkadaşlarıyla oynuyorlar. İslam'ı çocuklara çocukların diliyle öğretmemiz lazım. Ama bir sınır var. Mesela geçenlerde ABD'de bir Ramazan ağacı gördüm. Noel'deki gibi. Kendimizce süslemeyebiliriz, hediyeleşebiliriz, yardımlaşabiliriz. Mesela çocuklara Kuran'daki hayvanları anlatırsak "Kuran'da hayvan var mı?" der ve merak uyandırıcı olur. Çocuklar bağlanır ve okumak ister.

Sizin ailecek yaptığınız tüm bu çalışmaların sosyal medyada çok önemli bir karşılığının olduğu görülüyor. Nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?

Sosyal medyada çocukları İslam'a bağlayabilmek adına etkinlikler yapıyoruz ve çok fazla geri dönüş alıyorum gerçekten. Biz pandemide evde Ramazan camisi yaptık, orada namaz kıldık. Ondan sonra çok fazla yorum geldi; insanlar evlerine cami yapmaya başlamış, evlerini süslemişler. Özellikle Ramazan'dan önce başlattığımız "99 isim" projesiyle birçok kadından "Jenny ben de başörtü takmak istiyorum. Nasıl bu gücü buldun" gibi mesajlar alıyorum. Benimle istişare etmek istiyorlar. Konuşuyoruz ve gerçekten başörtü takmaya başlıyoruz. Bir kitap fuarında şöyle bir şey yaşadım: Annemin Başörtüsü diye bir çocuk kitap yazdım. Kitapta çocuklara anneleriyle başörtüsünü sevdirmek istedim, çok derin bir şey anlatmıyorum zaten.Fuarda bir kadın yanıma geldi ve bana şunu dedi; "Ben bu kitabı gördüm ve düşündüm. Benim bir kızım var. Ben kızıma İslam'ı öğretmek, sevdirmek istiyorum ama 'Benim başörtüm nerede?' dedim ve başörtü kullanmaya karar verdim." Ben sadece çocuk kitabı yazmıştım. İnsanların hayatında minik bir parça oluyorsam çok mutlu oluyorum.

Jenny Molendyk Divleli Kimdir?

Jenny Molendyk-Divleli Kanada'da doğdu ve büyüdü. Hayatının çoğunluğunu engelli bireylerle geçirdikten sonra eğitimine İşitme Engellilerle İlgili Çalışmalar ve Amerikan İşaret Dilinin (ASL) Yorumlanması konularında devam etmeye karar verdi. Manitoba Üniversitesi ve Red River Koleji'ne gitti; burada Dil Bilimi ve Amerikan İşaret Dili üzerine çift ana dalda eğitim gördü. Daha sonra ikinci dil olarak İngilizce öğretmeni eğitimi aldı. 2011'de eşi ve çocukları ile Türkiye'ye taşındı. Türkiye'de oyuna dayalı eğitime odaklı İngilizce
dersleri ve eğitim danışmanlığı veren Early Bird English'i açtı. Tenzile Erdoğan Yetimhanesi'nde İngilizce yaz dil eğitimi programı için eğitim danışmanı olarak görev yaptı. Evde veya okulda dinamik bir öğrenme ortamı oluşturma konusunda tutkulu ve düzenli olarak
diğer eğitimcilere ve evde eğitim gören ailelere seminerler veriyor. Hâlihazırda kamu/özel sektörde öğretmen olarak çalışıyor ve Kudüs'ün Renkleri, Annemin Başörtüsü gibi pek çok çocuk kitabı yazdı. Gençliğin Müslüman kimliği konusunda tutkulu olduğu gibi gençler/genç yetişkinler için bir sosyal merkez kurmanın hayalini kuruyor. Eşi ve beş çocuğu ile birlikte İstanbul'da yaşıyor.

BİZE ULAŞIN