Mesut Aytekin: Gençlik elden uçtu da gidiyor mu?

Gençlik elden uçtu da gidiyor mu?
Giriş Tarihi: 6.10.2020 13:10 Son Güncelleme: 6.10.2020 13:10
Pasta büyük. O yüzden medya içerik üreticileri genç kitleyi ellerinde tutabilmek için her yolu deniyor. “Her şeyin müsebbibi dizilerdir” diyemeyiz ama genç beyinlerin kalplerine dokunduklarını ve bilinçaltlarına bazı tohumlar ektiklerini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Görsel dünya ile daha çok haşir neşir olduğumuz bir dönemdeyiz. Covid- 19 salgını tüm hayatımızı etkiledi ve belki de farkında değiliz ama pek çok şeyi kökünden değiştirdi. Bu süreçte sosyal medya ağlarının her türlüsü ile çok daha içli dışlı olduk. Yine salgın sebebiyle evden çıkamayınca pek çok işimizi de internet üzerinden hallettik. Video, fotoğraf paylaşım siteleri hiç görmediği kadar rağbet gördü, dijital platformların izlenme oranları çok yükseldi, abonelikler arttı. Yeni medya ortamlarında çılgın gibi içerik tükettik desek yeridir.

Özellikle diziler bu süreçte bizi oyalayan en eğlenceli medya içerikleri oldu. Zaten televizyon ürünleri olarak son yıllarda oldukça revaçta olan diziler, bu zorunlu ev günlerinde daha da popüler hâle geldi. Uydu yayınları ile artan kanal sayısı, internet yayıncılığının gelişmiş olması, dijital platformların çeşitliliği her türden ve ülkeden diziyi ayağımıza getiriyordu. Yerli yabancı pek çok diziyi izleyebiliyor, farklı ülkelerin kültürleri ile kolayca tanışabiliyorduk.

Seri izlemelerle (binge watching/ binge viewing) geceler gündüze karışırken en çok izlenen dizi listelerini alt üst edip arkadaşlarımızla ya da ailecek keyif yaptığımız söylenebilir. Hele ki kanı kıpır kıpır kaynayan gençler için internet sorunu yok ise tam bir seyir cümbüşüne dönüştü bu günler. Ağızdan ağıza pazarlama ile zihinleri meşgul eden ve itina ile oluşturulan kendi izleme dizi listemize gönül rahatlığı ile tik attık. Zaman ve zemin müsait olunca görsel dünya için bir kez daha dönen dünyada bir hayal sarhoşluğu ile fantastik dünyalara kapılar açıldı çoğu kez.

Tüketen-üreticiler başrolde

Gençler, görsel dünya ile tarihte hiç olunmadığı kadar içli-dışlılar. Kendilerini ifade ettikleri sanal mecralarda hem tüketiyor hem de üretiyorlar yani "prosumer"lar (tüketen üreticiler). Okumaktan, gezmekten çok izliyorlar. Hayat gailesi içinde yaptıkları pek çok şeyi de video, fotoğraf ve metin bağlantılı içerikler ile sosyal medyada paylaşıyorlar hatta bazen öyle durumlar oluyor ki yaptıkları pek çok şeyi paylaşılacak içeriğe malzeme olsun diye yapıyorlar. Zevk ve beğeniler, başkalarının onayına sunulurken kimlik ve kişilik oluşumu sekteye uğruyor. Başka bir ifade ile sanal kimlikler için gerçek hayattan vazgeçiliyor. Avatarlar, gerçek hayatı kontrol eder hâle geliyor.

Pasta büyük. O yüzden medya içerik üreticileri genç kitleyi ellerinde tutabilmek için her yolu deniyor. Hayatlarının baharında, en güzel yıllarında, onlara başka dünyalar vaat eden diziler de bu süreçte öne çıkan içeriklerden. Bilim-kurgudan korkuya, polisiyeden komediye hemen hemen her türde pek çok dizi çekiliyor. Teknik olarak da artık sinemayı aşar duruma geldiler. Kısalan süreleri, çarpıcı konuları izleyicileri cezbederken son teknoloji ile çekilmeleri görsel yönlerini daha da güçlü hâle getirdi.

Sınırların kalktığı küresel dünya çevrimiçi bir televizyon konumunda. Gençler için de pek çok alternatif var. Gençler, Covid-19 sürecinde bol bol izledikleri dizileri daha çok izler hâle geldiler. Buraya kadar bir sorun yok. Dünyamızın kaçınılmaz sonu o dizi izlenecek, o story paylaşılacak, o tweet'e yorum yazılacak, yüklenen yeni videolar not alınacak vesaire vesaire… Ancak gençleri ekranda tutmak için bilindik oyunlar tekrar ve tekrar oynanıyor.

Maddeye çok meyilli oldukları ve pek çok şeyi keşfettikleri bu dönemde akıl hocalarına, örnek şahsiyetlere ihtiyacı olan gençler, bazen kendi ilgisizliklerinden bazen büyüklerin ihmalkârlıklarından bu ihtiyaçlarını gideremeyerek dizilerden oldukça etkileniyorlar. "Her şeyin müsebbibi dizilerdir" diyemeyiz ama genç beyinlerin kalplerine dokunduklarını ve bilinçaltlarına bazı tohumlar ektiklerini rahatlıkla söyleyebiliriz. Özellikle dijital platformların, isteğe bağlı izleme ortamlarının dizileri pek çok yönden zararlı diyebileceğimiz içeriklere sahip.

Çeşit çeşit dizi, çeşit çeşit "felsefe"

Özellikle pompalanan "özgür birey" ruhaniyeti ile birlikte cinsellik, alkol ve uyuşturucu özendiriliyor. Gençlerin sınırları kaldırıp her şeyi rahatça yapabileceklerinin altı çizilirken inatla normal yaşam içinde değil de sınırlarda dolaşan eylemler ile buluşmaları tavsiye ediliyor. Uçta, farklı olan karakterler ile kendi yol haritalarını çizen gençlerin asilikleri hikâye içinde akıp gidiyor. "Yanlış benim yanlışım, hayat benim hayatım" felsefesi ile pek çok kültürel değer ayaklar altına alınıyor.

Burada dizilerin kendi ülke coğrafyasında geçtikleri gerçeğini belirtmekle birlikte sınırları aşıp tüm dünyaya pazarlanmaları kültür pazarlamasını da beraberinde getirdiğini ifade edelim. Belki alkol, uyuşturucu, şiddet o ülkede bu kadar çok sorun değil ya da kabul edilmiş gerçeklikler olabilir ya da insanlar her şeyin farkında önemsemiyorlar ama bizim ülkemiz için bu tür eylemlerin çok aşırı olduğunu söylemeliyiz.

Tam bir modernleşme ve şehirleşme süreci geçirmediğimiz de hesaba katılırsa bu tür görsel içeriklerin verebileceği zararlar daha iyi idrak edilebilecektir. Bununla birlikte yerel kültürleri ve değerleri yıpratıcı, insanları tek tipleştirici bu içerikler, dünyayı tek bir ülke olarak kabul edip içini aynı şeyleri yiyen, içen, düşünen ve itaat eden kişilerle doldurmak istiyorlar. Bunu bilinçli bir eylemin bir parçası ya da kapitalist sistemin bilinçsiz ama netice itibariyle aynı sonuca doğuran eylemlerinin bir bütünü olarak da görebiliriz.

"Show must go on"

Hayata ne için geldiğinin, bir amacının olduğunun farkında olmadan hayatın ona ne vereceğinin hesabını yapan, çok fazla çalışmadan hayat rutini içinde eğlenen ve eğlenen; en önemli gayesi çiftleşmek olan bir nesil düşünün. Aileyi, resmi gün ve bayramlarda selamlaşmak için kabul etmiş bir zihniyet. Bireysel yaşama teşvik eden küçük insancıkların dünyevi sorunları ile kafaları yormadan eğlencelik şeyler izlettiriliyor. Arkadaşlık bir yere kadar. Kendi çıkarları için feda edilebilecek çok şey var. Bencil, zevk düşkünü, kuralları olmayan, dünyaya bağlı ama "kalbi temiz"(!) karakterlerin hikâyeleri işleniyor. Tamam, anlıyoruz "show dünyası" ve "entertainment" her hâlükârda "show must go on" (gösteri devam etmeli) ancak gerçek dünya böyle değil en azından kökü tarihsel ve kültürel bir birikime sahip olan Türk milletinin gördüğü rüya bu değil.

Özellikle ülkemizde çok izlenen Netflix, kendi evreni içinde kurduğu formüle göre her ürünü işliyor. Kendi içerikleri yanında farklı ülkelere yaptırdığı içeriklere de müdahale ederek kendi hikâyesini rengi farklı anlatım biçimleri ile kullanıcısına sunuyor. Kısa, vurucu, eğlenceli ve yoğun olarak fantastik ve bilim kurgu içeriğine sahip dizi ve filmler, gençlere süslü soslar ile servis ediliyor. Filmlere nazaran dizilerde bu atmosfer açık ara önde.

Geleceğin tüketicileri gençlerin potansiyel müşteri olmaları çok daha cazip. O yüzden onların enerjilerine uygun ve nefislerine hitap eden noktalara vurgu yapılıyor. Örneğin istediği yerde, özgürce yaşanan cinsellik modernlik alameti olarak gösteriliyor. Bir çağ atlama, birey olma göstergesi olarak Hollywood yapımlarında yıllardır izlediğimiz lise mezuniyet baloları havası dizilerin her tarafına sirayet etmiş durumda. Bazı diziler var ki cinsel fanteziler üzerine kurulmuş öykü. Hatta denilebilir ki cinsel ilişki aralarına öyküler konulmuş.

Bununla birlikte doğrudan cinselliği anlatan, işleyen diziler de mevcut. Cinsellik konusunda açıkçası savunmasız bir gençliğe sahip oluşumuz korkutuyor. Bu anlamda çok kapalı bir toplum oluşumuz ve gerek ailenin gerek çevrenin gerekse eğitim sisteminin gerekli cinsel bilgiyi ve eğitimi vermemesi bütün savunma sistemlerimizi yıkıyor.

Dizilerde cinsellik, alkol ve uyuşturucu

Son yıllarda kadına karşı şiddetin artışı ve tecavüz, taciz, sapık ilişkilerin arkasında yatan nedenlerden biri de bu cinsellik konusundaki bilgisizliğimizdir. Nefse aşırı hitap eden bu yaranın devamlı kaşınması kabuk bağlayıp iyileşmesine engel olmak ile birlikte zaman içinde kangren olmasına bile neden olabilmektedir.

Bununla birlikte farklı uyuşturucular, dizideki ana karakterler tarafından sık sık kullanılmaktadır. Hatta nasıl yapılacağı, elde edileceği gösterilmekte, hayatın içinde olağan bir durum gibi sunulmaktadır. Aynı durum alkol için de söz konusudur. Dizilerin pek çok sahnesinde içkiye yer verilmekte, rahatlamak, gevşemek, sorunların üstesinden gelmek için bol bol alkol tüketilmektedir. Tabiri caizse ekmek gibi su gibi içki içilmektedir. Hem de pek çok farklı türde. Bu üç olgu, cinsellik, alkol ve uyuşturucu meşrulaştırılarak her gencin tatması gereken özellikler şeklinde öne çıkarılmaktadır. Örneğin Sense 8, Elite, Gossip Girl, The Society, Orphan Black, You, Sex Education, gibi dizilerde bahsettiğimiz sahnelerden bolca yer almaktadır.

Türk dizileri tarafına geçtiğimizde orasının da bir hayli karışık olduğunu görüyoruz. Çok tartışılan Netflix'in Türkiye yapımı Aşk 101 dizisi, benzer içerikleri bünyesinde barındırmakta olup Elite dizisinin Türkiye'ye uyarlanmış küçük bir versiyonu gibi marjinal bir grup arkadaşın topraklarımızda yaşayabilecekleri mevzuları anlatmaktadır. Tabii izleyince "bu kadar da olmaz diyorsunuz" ama cam ekran işte, abartmayınca olmuyor. Mesaj: Durun gençler zincirlerini kırıyor.

Uyarlama bir dizi olan Kavak Yelleri'nin sınırları aşıp kim kime aşık olduğunu karıştırdığımız günlerden öğretmenlerine posta koyan biracı bir neslin bahis ve cinsel göndermeli hikâyelerinin ikinci sezonuna tanık olacağımız Aşk 101, Wattpad'ten beyazperdeye taşınan 4N+1K'nın daha iyi kotarılmış bir versiyonu gibi kanaatimce. 4N+1K gençliğimizin sevdiği "kanka" hikâyelerinden bir hikâye olarak sabun köpüğü gibi önce bir edebiyat uygulamasından kitaba oradan sinemaya oradan da diziye kaydı gitti. Geride "lay lay lom sevmeler bize göre" şarkısı kaldı. Ye, iç, yat, eğlen, para kazan, sev, sevil, seviş, kız tavla, erkek kes…

Çukur'dan çıkamadık

Bu tür içeriklere uzun süre maruz kalma marjinal tavırların bir davranış kalıbına dönüşerek benimsenmesine, toplumsal yapı içerisinde yalnızlaşarak çıkarcı bir zihniyete dönüşmeye, aileyi baskıcı bir unsur görerek bireyselleşmeye yol açmaktadır. Farklı olanı anlatmak güzeldir ancak farklı olan kötü ise iş değişir. Kötülük iyinin yerini aldığında hem ruhen hem de bedenen ölüm kaçınılmaz olur ya da acılar peşimizi bırakmaz.

Tam bir gençlik dizisi olmasa da gençlerin bolca yer aldığı Çukur dizisi de oldukça etkileyici bir dizi. Özellikle ilk sezonu ile çarpıcı bir hikâyeye imza atan dizi, şiddet sahneleri ile çokça tartışıldı. Koçovalıların kurduğu mahallede hayata yenik başlayan insanların kırgın ve yorgun hikâyelerini dinlerken ölüm, kavga, silah, yaralama, şiddet çerez gibi girdi araya. Sloganvari sözleri dillere yansıdı, araba arkalarına yazıldı, duvarlara çizildi. Çukur'un simgesi tişörtlere, şortlara, oyuncaklar hatta başörtülerine kadar basıldı. Gençler o dövmeden yaptırıp İdris Koçovalı'nın yanında yer alıp Yamaç gibi olmak istediler, Cumali'ye öykünüp Vartolu gibi intikam alma sevdasına düştüler.

Adaleti bulamayanların, garibanların dünyasında ölüm sıradanlaştı, şiddet meşru bir hâl aldı. Tek çıkar yol kendi kanununu yazmaktı. Bir dönem mafya dizilerinin dimağlarda bıraktığı tahribatı Çukur da yaptı. Arabesk dünyayı seven orta sınıf ve altı insanımız için bir deşarj aracı oldu Çukur. Ancak ne ile meşgul olursan ne ile beslenirsen çıktı da beslendiğin şeyin özelliklerini taşıyordu şüphesiz.

Medya okur yazarlığı şart

Paralı ya da abonelik gerektiren mecraları izlememek bizim elimizde. Tek tuşla geçip gidebiliriz de diyebilirsiniz. Ancak sanal âlemde bu dizilerin hikâyeleri, söylenceleri ve içerikleri üzerine paylaşımlar sıklıkla yapıldığı gibi popüler dergi ve haber sitelerinde haberleri yapılmakta, yazıları yayımlanmaktadır. Bir şekilde karşımıza çıkıyorlar yani.

Tabii dizilerden önce ebeveynlerin ve gençlerin medya okuryazarlığından mahrum kalmaları esas sorunu teşkil ediyor. Neyi, nasıl izlemesi gerektiği ve bilinçli bir izleyici olarak içerikleri nasıl algılayacağı, verilen mesajları nasıl çözümleyeceği öğretilmeyen gençlerimiz ya da öğrenmek istemeyen gençlerimiz içlerine akıtılan zehirlere gönüllü izin vermektedirler.

Diğer taraftan ise eğitim camiası bu konuda toplum ile daha yakın ilişkiler kurmalıdır. Üniversitelerde yapılan araştırmalar kamuoyu ile paylaşılmalı, ilgili alanlarda eğitim veren üniversite birimleri, halk ile daha sıkı bir ilişki içerisine girmeli ve özellikle halka dönük hem görsel hem de yazınsal olarak içerikler hazırlamalıdır. Akademi yüzünü sanayiye döndüğü kadar halka da dönmelidir.

Yoksa Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaşta uykulu gözlerle seri izleme yapmış dünyayı kurtaran gençler hevesi kursaklarında isyan bayrağı açarken bizler dizimizi dövmeye, tarihimize methiyeler düzmeye devam ederiz.

BİZE ULAŞIN