Zeynep Temizer Atalar: Şiddetin bir başka boyutu: Hayvan eziyeti

Şiddetin bir başka boyutu: Hayvan eziyeti
Giriş Tarihi: 18.01.2020 13:02 Son Güncelleme: 18.01.2020 13:02
Her canlının yaşama hakkı vardır ve bu hakka müdahale, her durumda suç sayılmalıdır. Şiddet ve suçun önüne geçebilmek için atılacak en önemli adımlardan biri, çocuklara hayvanların da hakları olduğunu anlatmak ve onlara hayvan sevgisini kazandırmaktır.

Şiddet, gerek sebepleri gerekse sonuçlarıyla hakkında çokça konuşulan ve günümüzde giderek artan toplumsal sorunlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Savaşlar, kadına, çocuğa, akrana yönelik fiziksel ve psikolojik şiddet varken son günlerde daha sık rastladığımız bir başka şiddet başlığı da hayvan eziyeti.

Hamile kediyi köpeklerin önüne atan çocuklar, ağaca çıkan bir kediyi zorla indirerek köpeklerin saldırmasına izin veren gençler yahut çeşitli uzuvları kesilmiş hâlde bulunan hayvanlar…

Şiddetin bir başka boyutu olan hayvan eziyeti konusu ilk defa 1983 yılında DeViney, Dickert ve Lookwood isimli araştırmacıların yaptığı bir çalışmayla gündeme gelmiş. Bu çalışmada çocukların istismar edildiği 53 aile incelenmiş ve bu ailelerin evcil hayvanlarının da yüzde 60 oranında istismara maruz kaldığı ortaya çıkmış. Ayrıca her dört hayvandan üçü, çocuğu disipline etmek ve gözdağı vermek için yaralanmış yahut öldürülmüş.

Böylece çocuk istismarı ile hayvana eziyeti arasında bir ilişki olduğu, bilimsel bir şekilde açıklanmış. Sonrasında yapılan birçok araştırmada da cinayetten hüküm giymiş yetişkinlerin çoğunun, çocukluk döneminde hayvanlara eziyet ettiğini, yani, hayvanlara yönelik şiddet eylemlerinde bulunanların, zamanla insanları hedef almaya başladığını ortaya çıkarmış.

Bu görüşü destekleyen bir örnek olarak biz de geçtiğimiz günlerde ülke olarak korkunç bir cinayet haberiyle sarsıldık. Cezaevinden kaçan bir hükümlü, gencecik bir kızı öldürüp, sonrasında da "O öldüyse bıçak görevini yapmıştır" diyerek bu cinayeti ne kadar soğukkanlı bir şekilde işlediğini anlattı. Katilin diğer ifadelerinde ise oldukça önemli bir ayrıntı vardı. Bu adam öldürmekten ne kadar keyif aldığından ve hatta daha önceleri de kedilerin başını taşla ezdiğinden bahsediyordu. Yani aslında insan öldürmeden önce hayvanları öldürüyordu.

Kişilik bozukluğunun habercisi

Peki, hayvanlara eziyet eden çocuklar, potansiyel birer katil midir? Bu konuda genel uzman görüşü, böyle bir durumda oldukça dikkatli olmak konusunda birleşiyor. Okul öncesi dönemdeki çocuklar hayvanların da hakları olduğunu ve onlara kötü muamele yapmanın doğru bir davranış olmadığını tam olarak içselleştiremeyebilirler. Henüz kendince bir ahlaki doğru belirleyecek ve ona uygun hareket edebilecek olgunlukta değildirler.

Bu dönemde etraflarındaki yetişkinlerin doğrularına göre hareket eder, onların doğrularını kabul ederler. Fakat yaşı daha büyük olan çocuklarda hayvan istismarı görülüyorsa, mutlaka bir uzman desteği almak gerekir. Çünkü bu, yetişkinlik dönemiyle beraber kendini çok daha şiddetli bir biçimde gösterecek olan antisosyal kişilik bozukluğunun habercisi olabilir.

Ebeveynler, çoğu zaman çocukların hayvanlarla ilişkisine yön veren en önemli kişiler olarak karşımıza çıkıyor. Birçok ebeveyn, çocuklarının hayvanlara karşı şiddet eğilimlerini ya görmezden geliyor ya da düzelir diyerek bu konunun üzerinde pek durmuyor.

Bazen de hayvanların her zaman çok tehlikeli varlıklar olduğu nu söyleyebiliyor, çocuklarını hayvanlarla tehdit ediyor ("uslu çocuk olmazsan seni ısırır" gibi) yahut ne zaman görürse mutlaka uzak durması, dokunmaması yönünde tembihleyebiliyor. Bu durum da çocuktaki şiddet duygusunu pekiştirebiliyor çünkü çocuk, korkusunu ancak korkutarak aşabileceğini, bu duyguyla ancak bu şekilde baş edebileceğini düşünebiliyor.

Aile içinde şiddet gören veya şahit olan çocukların büyük kısmı da hayvanlara karşı benzer bir şiddet uygulayabiliyor. Çocuk, şiddeti kendinden daha zayıf bir canlıya yönelterek, bu sayede kendini daha güçlü hissedebiliyor. Hatta 2005 yılında Hensley ve Tallichet'in mahkumlarla yaptığı ve hayvan eziyetinin altındaki motivasyon kaynağına baktığı çalışma bizi yine aile ilişkilerine götürüyor çünkü vakaların büyük çoğunluğunda temel sebep öfkeyken, arkasından da eğlenmek geliyor.

Türkiye'de ise bu konuda yapılmış pek fazla çalışma yok maalesef. İlk olarak 2016 yılında Sevinç Akdemir tarafından yapılmış bir çalışmaya göre erkek öğrencilerin hayvanlara daha fazla kötü davrandığı, daha saldırgan oldukları ve empati becerilerinin daha az olduğu, ailesinden şiddet gördüğünü ifade eden çocukların ise hayvanlara yönelik kötü davranışlarının ve saldırganlık düzeylerinin daha fazla ve empati düzeylerinin daha az olduğu belirlenmiş.

Ayrıca empati eksikliğinin ilerleyen dönemlerde çeşitli olumsuz sosyal davranışlarla da bağlantılı olabileceği, bu nedenle hayvanlara yönelik kötü davranış vakalarına karşı çocukluk döneminde önleyici ve müdahale edici çalışmaların yapılması gerektiği ifade edilmiş.

Şiddet şiddettir!

Giderek artan şiddet davranışlarının, hayvan eziyetiyle karşımıza çıkma sebeplerinden biri hayvanların son derece aciz ve dilsiz varlıklar olması fakat bunu bu kadar kolaylaştıran ve yaygınlaştıran bir diğer unsur da hukuksal bir yaptırımın olmaması.

Bugünkü Türk hukuk sistemine göre ceza yasaları suçlar ve kabahatler olarak ikiye ayrılıyor. Hayvanlara eziyet etmek, "kabahatler kanunu" çerçevesinde değerlendiriliyor ve bu nedenle yaptırımlar da oldukça düşük miktarlarda para cezalarına bağlanıyor. Dolayısıyla caydırıcı olmuyor. Hatta eğer hayvan sahipliyse, "mal" olarak değerlendiriliyor ve zarar görmesi durumunda ancak sahibinin bir şikâyeti olursa yaptırım uygulanabiliyor.

Konu çocuklar olduğu için biraz daha kapsamlı ele almak gerekiyor. Hayvana eziyet eden bir çocuğu, onun içinde bulunduğu gelişimsel dönemi ve ekolojik yapı bütünüyle değerlendirilmeli. Yani bu durumu zihinsel ve ahlaki olarak idrak edebilecek bir yaşta olup olmaması, içinde bulunduğu kültür, sosyal çevre, aile ortamı ve hatta akran grubu içindeki yeri bile bu durumu değerlendirirken göz önüne alınması gereken faktörler olabiliyor.

Kendinden güçsüzlerin hor görüldüğü, hayvanların işkenceye maruz kaldığı bir sosyal çevrede yetişen çocuk için hukuksal yaptırımlar, şiddete karşı yine şiddetle cevap verilmesi anlamına geliyor ki bu da pek işe yaramıyor.

Bu konuda yetişkinlerin rol model olması, oldukça önemli bir faktör oluyor. Anne ya da babasının, kendinden güçsüz olan canlılara, özellikle hayvanlara sevgiyle yaklaştığını gören bir çocukta, empati ve merhamet duyguları gelişiyor.

Bir hayvanla birlikte büyüyen yahut etrafındaki hayvanları gözeten, sıcak havalarda su veren, soğuk havalarda kalacak yer düzenleyen bir çocuk, duyguları fark etmek ve bunları ifade etmekte, empatik düşünmek ve buna göre hareket etmekte ve ayrıca problem çözmekte daha başarılı oluyor.

Şiddet şiddettir! Her canlının yaşama hakkı vardır ve bu hakka müdahale, her durumda suç sayılmalıdır. Dolayısıyla şiddetin, suçun önüne geçebilmek için atılacak en önemli adımlardan biri, çocuklara hayvanların da hakları olduğunu anlatmak ve onlara hayvan sevgisini kazandırmak olmalıdır.

KAYNAKLAR
• Akdemir, S. (2016). İlkokul öğrencilerinde hayvana yönelik kötü davranış ile saldırganlık ve empati düzeyleri arasındaki ilişki [The relationship among cruelty to animals in primary school children, their aggression and empathy levels]. Unpublished master's thesis, İstanbul University, İstanbul.
• DeViney, E., Dickert, J., & Lockwood, R. (1983). The care of pets within child abusing families. International Journal for the Study of Animal Problems, 4(4), 321-329.
• Hensley, C., Tallichet, C, S., (2005) Animal Cruelty Motivations. Journal of Interpersonal Violance.20(11) syf 1429- 1443

BİZE ULAŞIN