Ümit Meriç: BATI’NIN ÇÖKÜŞÜNÜN TEMELİNDE BİR ZİHNİYET VE AHLAK MESELESİ VAR

BATI’NIN ÇÖKÜŞÜNÜN TEMELİNDE BİR ZİHNİYET VE AHLAK MESELESİ VAR
Giriş Tarihi: 25.1.2024 12:11 Son Güncelleme: 25.1.2024 12:11
Dünyada olup bitenlere baktığımızda arkasında, önünde ya da yanında muhakkak bir Avrupalı ya da Batılı figürü görüyoruz. Ancak bu figürü özellikle siyaset, düşünce ve uluslararası ilişkiler konusunda tutarlı bir şekilde anlamlandırmak oldukça müşkül bir iş. Dünyada olup bitenlerdeki rolü ve etkinliği dikkate alınınca Batılı figürü ve zihniyeti artık dünyanın geri kalanı için oldukça sorunlu ve vahim bir gelecek vaat eder görünüyor. Bu zihniyetin mevcut durumunu anlamak adına Sosyolog Prof. Dr. Ümit Meriç’e danıştık. Avrupalı ya da Batılı zihniyetin geçmişte ve günümüzde nelerden mayalandığı, dünyaya neler önerdiği, nasıl bir oburluk ve savruklukla malul olduğu, ne gibi bir insani zafiyeti temsil ettiği gibi konuları Ümit Meriç Lacivert’e anlattı.

Rönesans ve Reformdan Aydınlanmaya, Fransız İhtilali'nden İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'ne ve hatta bugün New-Age dini akımlara kadar Avrupalı insanın kimlik arayışında yaşadığı oburluğu ve savrukluğu neye bağlıyorsunuz? Bence sorunuz konuyu Orta Çağ sonrasından başlatarak düşünceyi çok yakın bir tarihe yönlendiriyor. Elbette bugünün Avrupa'sı yekpare bir bütün değil. Hatta 19. yüzyıl endüstri devriminin sonucu olan "Milliyetler Avrupa'sı"nın giderek birbirinden uzaklaşan birimler olduğu bile söylenebilir. İngiltere ile Fransa, Brexit'ten önce de birbirine çok mu benziyordu?

II. Dünya Savaşı sırasında Paris'i işgal eden Almanların Seine Nehri kıyısında kaç Fransız'ın canını aldığı hakikati bugün de rıhtım duvarlarındaki levhalarla turistleri şaşırtmaya devam ediyor. Yani tek bir Avrupa yok, birçok Avrupa var. Dolasıyla tek bir Avrupalı da yok, pek çok Avrupalı var. Ama genel olarak tekrarlanan bir "müphem"i biz de tekrarlarsak, Avrupa medeniyetinin Yunan felsefesi, Roma hukuku, Hristiyan inancı üçlemesine dayandığını ifade edebiliriz. Dolasıyla Rönesans ve Reform öncesinden itibaren Avrupa'yı mayalayan bu üçlemeyi de dikkate almak gerekir. Geçen yüzyıllardaki Avrupalı insanın ruhunu mayalayan bu unsurlardan 2024'ün Avrupalısına ne ya da neler miras olarak kalmıştır? Batı insanının karşısındaki üç büyük dünya görüşünden hangisi hayatiyetini korumaktadır? Avrupalı Hristiyan mıdır? Hayır. Liberal bir burjuva mıdır? Hayır. Sosyalist midir? Hayır. Elbette ki nüansları bir kenara bırakarak bir ilk tespiti formüle edelim. Avrupalı insan arayan, varlığının öncesini ve sonrasını bilmek ve bulmak isteyen ama doğum sonrası ile ölüm öncesini anlamlandırma gayreti içinde olan "dünyevi ilimler" ile artık yetinemeyen bir büyük soru işaretidir. Bu açıdan Avrupalı insanın kimlik arayışında yaşadığı oburluk ve savrukluk tespitiniz çok büyük bir isabet taşıyor.

Oswald Spengler, Batının Çöküşü isimli kitabında kültürlerin doğrusal değil dairesel bir döngü içinde olduğunu, her kültürün bir yok oluşla malul olduğunu savunuyor ve bu bağlamda Batı kültürünün bir çöküş içinde olduğunu iddia ediyor. Wittgenstein gibi düşünürler de bu konuda Spengler'den etkilendiğini kaydediyor. Siz bir sosyolog olarak bu görüşe katılıyor musunuz?

"Avrupa'nın çöküşü" yerine "Batı'nın çöküşü" tabiri daha isabetli olacaktır. Zira batmakta olan Batı'nın içine sadece Avrupa değil, Rusya ve ABD de girmektedir. Devletlerin ve daha genel olarak medeniyetlerin bir yok oluşla malul olduğu, Spengler ve Wittgenstein'dan asırlar önce İbn Haldun tarafından tespit edilmiştir. İbn Haldun'un üç kuşakla sınırladığı Endülüs ve Kuzey Afrika'daki Müslüman devletler gözlemi, bir Osmanlı tarihçisi olan Cevdet Paşa tarafından, birbirinden ferasetli ilk on padişahın saltanatının gözlemiyle birkaç yüzyıla genişletilmiştir. Rahmetli Mehmet Genç'in tespiti ile Osmanlı'nın çöküşü daha doğrusu çökertilişi birkaç yüzyıl sürmüştür. Çöküşün tek bir sebebi olmadığı gibi Avrupa'nın demeyelim, Batı'nın çöküşünde de tek bir faktör değil pek çok faktör egemendir. Ama Sabri Ülgener Hocanın İktisadi İnhitat Tarihimizin Ahlak ve Zihniyet Meseleleri şeklindeki kitap isminden hareketle, ben Batı'nın çöküşünün temelinde bir zihniyet ve bir ahlak meselesinin olduğuna inanıyorum. Hristiyan ahlakının tebahhuru, kapitalist-global ekonomik sisteminin bir ahlak anlayışının olmaması, sosyalist ahlak anlayışının kapitalizm tarafından tuşa getirilmesi, Siyonist-yeni Protestanlık anlayışının "Kapalı Kapılar Ardında Washington" manzarası, bugün vicdan sahibi her dünya vatandaşının uykularını kaçıran bir "Vah Vah!" tablosuyla bizleri baş başa bırakıyor.

Cemil Meriç, ideolojileri, idrakimize giydirilen deli gömleklerine benzetiyor. Meriç'in yaşadığı döneme kıyasla belki tarihsel anlamdaki ideolojiler çağında değiliz ama ideolojileştirilen hayat tarzlarının, bakış açılarının dayatmalarıyla karşı karşıyayız sürekli. Özgürlük, insan hakları, serbestiyet, cinsel tercihler vb. Bu "deli gömleği"ni yırtmak için neyi idrak etmek ve ne yapmak gerekiyor?

İdeolojiler İslami dünya görüşünün susturulduğu, görmezden gelindiği, hatta öcüleştirildiği bir gelecek, eğer gelecekse, "Deli Gömlekleri" olmaya devam edecekler. İslami dünya görüşü doğum öncesi ve ölüm sonrasına cevap getiren, ayrıca dünyada dünyalı olarak nasıl yaşanırsa dünyayı hak edebilecek olduğumuzu bize müjdeleyen ilk ve son imkândır. Önce bir tek insan olarak insan olmayı, sonra bütün bir beşeriyet olarak insanlık adını alabilmeyi ancak ve ancak Müslüman olarak fehmetme imkânına sahibiz.

Birçok konuda olduğu gibi Filistin'de yaşanan zulüm konusunda da Avrupa devletlerinin ve kurumlarının ikiyüzlü bir tavır sergilediğini görüyoruz. Fakat bir taraftan da Avrupalı halk kitleler halinde bu duruma karşı tepkilerini ortaya koyuyor. Sizce Filistin meselesi Avrupa insanını bir sistem sorgulamasına itebilir mi?

Gazze'de ağlayarak Allah'ına yalvaran evsiz, ailesiz ve vatansız kalmış on yaşındaki insan yavrusunun yaşadığı dram, evet, inşallah sonunda, sadece Batı insanının değil, doğu insanının da hatta Müslümanlığını sorgulaması gereken bizleri de rahatsız edecek kadar ciddidir.

BİZE ULAŞIN