Zeynep Temizer Atalar: SARSILAN HAYATLAR VE ÇOCUKLAR

SARSILAN HAYATLAR VE ÇOCUKLAR
Giriş Tarihi: 4.4.2023 10:38 Son Güncelleme: 4.4.2023 10:38

Şubat'ta zaman durdu ve sanki bir yanımız, çok uzun bir süre, o günde kalmaya devam edecek… Deprem her ne kadar içinde bulunduğumuz
coğrafyanın bir gerçeği olsa da yaşanması da yaşayana şahit olunması da sarsıcı bir doğa olayı. Yerkabuğunun, insanın güven ve kontrol duygusunu
kaybetmesine neden olacak şiddette hareket etmesi, travmatik bir etki de yaratıyor. 11 ilimizin etkilendiği ve kırk binden fazla insanımızın hayatını kaybettiği bu durum, millet olarak hepimiz için kocaman bir kalp acısı.

Yetişkinler böylesine ağır bir duygusal yükün altında kaldığında, çocuklar da payına düşeni alıyorlar. Depremi yaşayarak bu yükü paylaşmanın yanında bir de etrafındaki yetişkinlere baktıklarında gördükleri dehşet, kaygı ve hüzün de duygusal ağırlığı artırıyor çünkü her şeyden önce anlamlandırmakta zorlanıyorlar.

Çocuklar gerek bilişsel gerekse duygusal gelişimleri gereği oldukça sınırlı kaynaklara sahiptirler. Yeterince yaşam deneyimleriyoktur ve bilgiyi işleyebilme becerileri henüz tam gelişmemiştir. Bütün bu alanlar ancak ergenlikle beraber güçlenir ve o zamana kadar da bir yetişkinin rehberliğine ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle deprem, çocuk için hem anlaşılması hem de bıraktığı duygularla baş edilmesi oldukça zor bir durum haline gelir.

Çocuğun güvende hissetme ihtiyacı

Her çocuğun yaşadığımız bu deprem felaketinden etkilenme oranı ile yaşadıklarını, duygularını ifade etme biçimi, içinde bulunduğu şartlara ve
sahip olduğu bilişsel-duygusal yapıya göre değişir. Depremi güvenli sayılabilecek bir ortamda yaşamak, depremi yaşayıp enkaz altından çıkmak, bir
uzvu kaybetmek, evini, bütün oyuncaklarını, anne-babasını kaybetmek ya da bütün bu yaşanmışlıklara televizyon ekranlarından şahit olmak, her çocuk için farklı bir anlam içerebilir. Bazı çocuklar daha fazla içe kapanabilir bazıları ise daha fazla öfkelenip hareketlenebilir. Bazıları hiç umurunda olmamış gibi davranabilir, bazıları ise çok yoğun bir kaygı halinde olabilir.

Çocuğun daha önceki yaşam deneyimleri ve/veya annebabasıyla kurduğu ilişki biçimi, bu davranış çeşitliliğinin kaynakları arasında yer alabilir.
Örneğin ebeveyniyle güvenli bir bağlanma gerçekleştirememiş bazı çocuklar çok duygusuzmuş gibi görünebilir ya da çok kaygılı olabilirler. Bu ve benzeri her tepki, yaklaşık bir ay kadar normaldir ve her tepkinin altında, çocuğun kendini güvende hissetme ihtiyacı yatar.

Deprem bölgesinde olan ya da bu anlara dolaylı yoldan maruz kalan her çocuk, her detayı hisseder. Hangi yaşta olursa olsun, neler yaşandığına
ve insanların bundan nasıl etkilendiğine dair mutlaka bir farkındalığı oluşur. Onun için zor olan ise bütün bu fark ettiklerini nasıl anlamlandıracağını bilemiyor olmasıdır.

"Bu nasıl oldu?", "Bir daha olacak mı?", "Herkes neden bu kadar üzgün?", "Evimize tekrar ne zaman döneceğiz?", "Annem- Babam nerde?" gibi sorulara bir cevap bulmaya çalışır. Bu noktada doğru bilgiyi, güvendiği bir yetişkinden alması gerekir.

Çocuğa depremi açıklamak

Her ne kadar zor olsa da çocukla yalan söylemeden, geçiştirmeden, acısıyla ya da bilinmezliğiyle ama mutlaka dürüstçe konuşmak ve durumu şöyle izah etmek gerekir:

- Toprağın üstünde çiçekler, ağaçlar olduğu gibi toprağın altında da bazı özel yerler var ve bunlardan biri de fay hattı. Bazen fay hattı hareket edip kırıldığında bu, toprağın sallanmasına neden oluyor ve bu olduğunda buna deprem diyoruz. Bugün bir deprem oldu ve bu yüzden evimiz sallandı. Bazı evler yıkıldı bazıları ise yıkılmadı. Ama şimdi bitti ve güvendeyiz.

- Bir daha olacak mı ya da ne zaman olacak ben de bilmiyorum ama ülkemizde bu fay hatlarından çokça var. O yüzden tekrar olabilir. Ama olduğu zaman ne yapacağımızı biliyoruz, tekrar etmek ister misin?

-Evet, sen de fark etmişsin herkes çok üzgün, ben de çok üzgünüm, belki sen de çok üzgünsündür… Evimizi kaybettiğimiz, bazı sevdiğim arkadaşlarımı kaybettiğim için çok üzgünüm. Sen de oyuncaklarını kaybettiğin için üzülmüş olabilirsin…


- Keşke evimize tekrar dönebilseydik, birlikte oyun oynadığımız, yemek yediğimiz zamanları özlüyorum ama artık o evimize gidemeyeceğiz çünkü yıkıldı. Ama yeni bir evimiz olacak, yine bir odan olacak ve biz yine birlikte olacağız.

- Sana, benim için de söylemesi çok zor bir haber vereceğim. Maalesef annen öldü, o artık yaşamıyor. Depremden dolayı vücudunda tedavi
edilemeyecek bir hasar oluştu, bu yüzden de artık kalbi atmıyor. Ama ben yanındayım ve ne zaman konuşmak istersen ben burada olacağım.

Küçükleri suçluluğa itmemek

Ayrıca çocuğun sorduğu soru ne olursa olsun ona mutlaka "Bütün bu olanlar senin suçun değil, seninle hiç ilgisi yok" denilmeli. "Allah bizi
cezalandırdı" gibi bir söylem, çocukta çok derin bir suçluluk duygusuna sebep olur ki bu da ileriki dönemlerde çok daha derin yaralara yol açar.

Yetişkin olmak demek, davranışın sorumluluğunu da almak anlamı taşır. Yani biz yetişkinler gelişmiş bir beyin yapısına sahip olduğumuz için duygularımızı ve davranışlarımızı ayırt edebiliriz. Çok öfkelensek de şiddete başvurmamamız gerektiğini bilir, öfkemizi buna göre ifade etmeye
çalışırız. Genel olarak dinlenmek, keyif yapmak istesek de bir süre sonra çalışmamız gerektiğini fark eder ve kalkıp işimize gücümüze bakarız.

Fakat çocuklar, böyle değildir. Duyguları ve düşünceleri daha iç içedir. Kuralları, duyguları karşısında nasıl davranmaları gerektiğini zaman içinde öğrenmeye başlarlar. Dolayısıyla olaylar karşısında verdikleri tepkileri organize etmekte, duygularını regüle etmekte zamana ve desteğe ihtiyaç duyarlar.

Varoluşsal bir tehdit olarak da tanımlanabilecek travmatik bir yaşam deneyimi sonrasında ise yetişkin beyni çocuksulaşır; yani düşünmeyi, planlı, programlı hareket etmeyi sağlayan ve yetişkinlik dönemiyle gelişimini tamamlayan frontal korteks devre dışı kalır ve beyni büyük oranda amigdala, yani daha çok duygular yönetmeye başlar. Korku, kaygı o kadar yoğunlaşır ki bütün bu zorlayıcı duygular beyni adeta istila eder.

Kontrol duygusunu yeniden kazandırmak Bu durumda biz, varlığımızı korumak için ya savaşır ya kaçar ya da donarız. Bunlar da son derece doğal ve sağlıklı bir tepkilerdir fakat yetişkinlerde de yaklaşık bir ay sonrasında bu etkinin geçmesini ve beynin, daha önceden olduğu gibi, bütün parçalarının iş birliği içinde çalıştığı forma dönmesini bekleriz.

Çocuklarda ise bu etkiyi oyun sağlar. Çocuk, yaşadığı travmatik deneyim her ne ise, bunu ancak oyun yoluyla iyileştirebilir. Evi yıkılmış olabilir, enkaz altında kalmış, ambulansla hastaneye gitmiş olabilir ya da sevdiklerini kaybetmiş olabilir. Her ne yaşadıysa bu anları, sembolize edebileceği materyallerle, tekrar tekrar canlandırarak onarmaya çalışır. Bu materyal bazen bir kamyon bazen bloklar bazen itfaiye aracı bazen de boya kalemleri, oyun hamurları olur.

Her durumda çocuğa oyun için alan açmak, oyununa müdahale etmemek ve onu yönlendirmemek en öncelikli tedavi aracı olur. Çocuk için
böyle bir yaşam deneyimin ardından sözcükleri kullanmak yerine eyleme dökmek daha etkili bir ilaçtır. Böylece kaybettiği kontrol duygusunu yeniden kazanır.

Çok büyük ve çok acı bir olay yaşadık ve etkilerini hala yaşamaya devam ediyoruz. Hep birlikte yeniden toparlanmaya ve yaralarımızı sarmaya çalışıyoruz. Çocuklar da bu anlara şahitlik ediyorlar. Bunu yaparken ebeveynlerine bakarak, zorluklar karşısında nasıl tepkiler verildiğini, duyguların
nasıl ifade edildiğini ve annebabasının kendini onarmaya çalışırken nasıl bir yol izlediğini gözlemliyorlar.

Bütün bu zorlayıcı duyguların konuşulabildiğini, ağlamanın da öfkelenmenin de normal olabileceğini ve bundan sonra neler yapılabileceğini onlara bakarak öğreniyorlar. Bu nedenle anne-babanın ya da çocuğa bakım veren her kimse onun, kendisine bakması gerekiyor. Bunun için belki bir eylem planı yapması, deprem çantası hazırlaması, yardım faaliyetlerinde bulunması ya da depremi yaşamış biriyse içinde bulunduğu ortamda hem kendine
hem de ailesine yeniden bir düzen ve bir rutin oluşturmaya çalışması, belki küçük bir toprağa çiçek ekmesi böylece kaybettiği kontrol duygusunu
yeniden kazanıp kendini daha güçlü hissetmesi gerekiyor. Her şeye rağmen yaşadığı zorluk giderek artan yoğunluktaysa da bir uzman desteği alması…

Kısaca, oksijen maskesini, annebabanın önce kendine takması gerekiyor çünkü ancak böyle her çocuk, kaybedilenler kadar kazanılanların da olabileceğini, her yaranın izi kalsa da iyileşebileceğini ve her zaman yeniden başlamanın da mümkün olabileceğini öğrenebilir…

BİZE ULAŞIN