Ahmet Dağ: Antroposen Çağ’dan Antropo-teknik Çağ’a: Yeni insan ve sorunlar

Antroposen Çağ’dan Antropo-teknik Çağ’a: Yeni insan ve sorunlar
Giriş Tarihi: 22.10.2021 12:53 Son Güncelleme: 22.10.2021 12:53
Ahmet Dağ SAYI:83
Mevcut insanın modifiye edilmiş hali olan ‘transhuman’a geçilmesi, insan dışı sibernetik varlıklar (android, humonoid, cyborg), yapay zeka uygulamaları ve tekillik, insanlığı daha önce hiç tecrübe etmediği bir süreçle karşı karşıya bırakacak.

"Grek mucizesi" olarak adlandırılan Helen Felsefesi ekseninde bilimler, bilimciler ve filozoflar, devletler (Atina, Makedon Krallığı, Roma İmparatorluğu), toplumlar ve yaşam biçimi üretti. Bu yaşam biçimi, M.S. 5. yüzyıldan sonra dinin (Hristiyanlığın) etkisiyle çok farklılaştı. Her ne kadar Ortaçağ (M.S. 5.-15. yüzyıl), "karanlığın", "bağnazlığın" "akıl dışılığın" yüzyılı olarak görülse de bu sıfatlandırmaların haklı ve yerinde sıfatlandırmalar olduğunu söylemek zordur. Çünkü bu dönemde ortaya konulan mimari ve teo-filozofi, Rönesans'ın oluşumunu meydana getirmiştir. Rönesans tasavvuru, seküler kökenli algılansa da ortaya konulan mimari (mabetlerin inşası) ve resim-heykel (din büyüklerinin tasviri ve ikonlar) örneklerine, Rönesans sanatçılarına ve düşünürlerine bakıldığında Rönesans'ın din kökenli olduğu görülebilir. Rönesans daha dinî ağırlıkta iken 17. yüzyıl, dinî etkinin zayıfladığı daha seküler ve rasyonel düzlemde yaşanan bir yüzyıl olmuştur. Nitekim bu rasyonel ve seküler çağda Tanrı'nın var ettiği tabiat ve onun tarafından verilmiş doğa ile icat edilen aletlerle inşa edilen doğa ayrımı meydana getirilmiştir. Tekniğin hayatta varlık bulduğu, mühendislerin teologlara üstün geldiği bu tartışmada akıl, araçsallaştırılarak makinelerin tasarlanarak hayatın içine dâhil edildiği sanayileşme sürecini meydana getirmiştir.

Newton'cı mekanik dünya tasavvuru mekanizmin sanayileşme kıyafetine bürünmesini sağlarken Newton karşıtı olan Einstein'ın fizik anlayışı, teknolojik ve sibernetik sürece girilmesini sağladı. Devasa makinelerin yerini daha küçültülmüş robotik varlıklar ve çipler aldı. Doğadaki örüntüleri keşfettiğini düşünerek resim ve mimari gerçekleştiren Batılı el ve kafa, bu örüntüleri kopyalayarak otomatları meydana getirmiş, sonrasında bunu daha ileri taşıyarak zekânın yapayını hatta insanın sunisini (android, humonoid, siborg) yapma süreci içerisine girmiştir. Doğadaki örüntülerden hareketle yapay varlıkların yanında mevcut insanın modifiye edilebileceğini ifade eden transhümanizm bilimsel ve felsefi bir harekettir. Transhümanizm; içinde nanoteknoloji, biyo-teknoloji, enformasyon teknolojisini ve bilişsel bilim gibi bilimsel uygulama alanlarını barındıran bir yapı olması itibarıyla sadece insana değil tabiata hatta uzaya dahi dokunmaya matuf bir harekettir. Transhümanistler; mevcut insanlığın evrimin son noktası olmadığını, bilimin, teknolojinin ve diğer rasyonel araçların kullanılmasıyla insanın mevcut kapasitelerini artırarak posthuman hâle gelebileceğini iddia ederler.

Ruh beden dualitesinden postkartezyen sürece doğru

Dualitelerden (ruh-beden, öznenesne) sıyrılan Batı düşüncesi, tekillik sürecine girmiştir. Ruh-beden dualitesinin aşıldığı post-kartezyen süreçte yapay zekâ (YZ), madde (silikon) ve düşünümü/ruhu (hesaplama, muhakeme) birleştiren bir uygulamadır. Dar YZ'nın aşılarak Genel YZ'ya geçilmesiyle yetinilmeyerek biyolojik zekâ ile makine zekâsı birleşimi olan tekillikle insanlık çok farklı bir düzleme geçecek görünüyor. Mevcut insanın modifiye edilmiş hali olan Transhuman'a geçilmesi, insan dışı sibernetik varlıklar (android, humanoid, siborg), YZ uygulamaları ve Tekillik, insanlığı daha önce hiç tecrübe etmediği bir süreçle karşı karşıya bırakacak. Tüm bu uygulamalar, 21. yüzyılın en önemli antropolojik uygulamalarıdır. İnsanlık, antroposen varlık olmaktan çıkıp antropo-teknolojik bir varlık olma tecrübesi yaşaması halinde tüm bilgi, varlık, ahlak, din ve siyaset gibi alanlar değişebilir. Biyoteknolojik veya sentetik biyoloji ile güçlendirilmiş insan saatlerce çalışabileceği gibi gözünü budaktan esirgemeden (merhametsiz bir biçimde) savaşabilir.

Nitekim gerek hizmet gerekse askeri alanlarda uygulanan sibernetik uygulamalar, sadece hayatı değiştirecek uygulamalar değil devletlerarası ilişkileri de değiştirecek uygulamalardır. Bu uygulamalara sahip olan devletler, yalnızca vatandaşlarının hayatlarını kolaylaştırmayacak aynı zamanda diğer devletlere askeri ve politik bakımından üstün olacaktır. 17. yüzyılın fizikmatematik, 18. yüzyılın bilimci, 19. ve 20. yüzyılın mekanikteknolojik merkezli devletlerinin, diğer devletlere göre üstünlük durumu söz konusudur. 21. yüzyılda ise NBIC teknolojik merkezli uygulamalara sahip olan devletlerin diğer devletlere daha üstün olması durumu meydana gelecektir. Nitekim Putin, (2017-2018 tarihinde Rusya'da eğitim-öğretim dönemimin açılış konuşmasında) YZ'ya vurguda bulunarak bu alanda güçlü olan devletin, dünyada hakim devlet olacağını söylemiştir. Böylesi bir durumda 17-20. yüzyıllarda varlık bulan sömürgeleştirme, fakirleştirilen devletler, gelir eşitsizliği ve sınıflar arası eşitsizlik gibi sorunlar daha da üstel biçime gelebilir.

Daha öncesinde meydana gelen teknik/teknolojik krize dikkat çeken Heiddeger'in yanı sıra Jasper, bilim ve teknolojinin birleşiminin doğurduğu gücün farkındaydılar. İnsanın varoluşuna dikkat çeken Heidegger, teknolojinin gelmiş olduğu evrenin insanı, yalnızca zaman ve mekandan değil aynı zamanda kendi manevi cihetinden koparıp onu "yersiz", "yurtsuz" bir varlık haline getirdiğini düşünüyordu. Yine Jasper, Heidegger'e benzer bir şekilde bilimsel ve teknolojik gelişmelerin, yeni inanç, düşünüş ve davranış biçimlerini meydana getirdiği, yeni bir çağ yaşandığını ifade etmiş ve bu çağa (1950) "Eksen Çağı" adını verdi. Jasper'ın "Eksen Çağı" adını verdiği çağa daha sonraları "bilgisayar çağı", "bilgi çağı", "uzay çağı" adı verildi. III. Eksenel Çağ diyebileceğimiz Transhümanist süreç, II. Eksenel Çağ olan Aydınlanma'nın bir devamı olan Neo-Aydınlanma'dır. Bu çağa "Dijital Çağ, Sibernetik, Endüstri 4.0 veya 5.0, Posthuman Çağ" gibi isimler de verilmektedir.

Her çağın bilimci-filozof guruları olduğu gibi 21. asrın da guruları vardır. 17. yüzyılın guruları Bacon-Descartes, 18. yüzyılın guruları Voltaire, Rousseau 19. yüzyılın guruları A. Comte, Marx, Freud ve Darwin, 20. yüzyılın guruları ise A. Einstein, N. Bohr, M. Planck gibi isimlerdir. Mevcut çağın guruları da vardır. N. Bostrom, D. Pierce, Z. Istvan gibi transhümanistler, R. Kurzweil, Max Tegmark, Aubrey de Gray gibi bilimciler, E. Musk, J. Bezos, B. Gates gibi NBIC teknolojinin bilim uygulamacıları ise insanlığa farklı bir hayat ve dünya sunmaya çalışan yeni çağın gurularıdır. YZ, sentetik biyoloji, genetik bilim, nörobilim, dijital, enformasyon ve bilişsel bilim uygulamaları yeni bir süreci doğurmaktadır. Böylesi süreçte her ne kadar "güçlendirilmiş insan vurgusu" içerse de hiper-zekâ veya insan-üstü zekâ amaçlayan YZ çalışmaları ve donanımlı varlıklar (siborg vs.) üretme, mevcut insanı geliştirme çabaları ve yeni türler (yapay bitki-hayvan, geni düzenlenmiş hibrit varlıklar) inşa edecek sentetik biyoloji, yeni bir evrimci süreci gerçekleştirecek görünüyor.

Mitoloji, felsefe ve edebiyatta insan türlerinin gelişimi

Biyo-teknolojinin gelişmesiyle insan türlerinin gelişim fikri kadim mitoloji, felsefe ve edebiyat metinlerinde işlenen bir şeydir. Mitolojideki Promete ve Hephaistos anlatımlarında, Gılgamış Destanı'nda, Aristoteles ve Bacon felsefe metinlerinde Mary Shelley'in Frenkstein romanında güçlendirilmiş insan vurgusu veya yeni varlık türlerinden bahsedilir. İnsan, başka türlerle dünyayı ve iktidarını paylaşmak durumunda kalacağı gibi insanın merkezî konumunu yitirmesine yol açacak veya bireysel özerkliğini ortadan kaldıracak bir düzleme girebilir. Her ne kadar insanı biyolojik ve bilişsel olarak güçlendirmek isteyen transhümanizm, insanın tahtını daha çok güçlendirme isteğinde olsa da tahtını zayıflatacak bir süreçle karşı karşıya gelebilir. Posthümanistlerin Antropesen'in tabiatın ve diğer türlerin üzerinde kurduğu hegemonyasını zayıflatma isteği, transhümanistlerin yol açacağı bilimsel ve evrimsel bir sürece götürebilir. Fakat böylesi bir süreç, ne transhümanistlerin ne de posthümanistlerin işine yaramayacak gibi. Tüm bu süreçte; yeni bir insan ve yeni varlıkların var olduğu, yeni bir ekoloji ve yaşam düzeninde hukuki ve etik kodların ne olacağı belirsizlik içermektedir.

Antroposen varlıktan antropoteknik varlık sürecine geçildiği süreçte tekillik ve dataizm, mahremiyete ait sorunlar doğuracaktır. Makine-insan (YZ-zihin) birleşimi heklenmeyi (hacking) veya düşündüğünü bilme hatta düşündürme sorunlarını doğurabilir. Yine dataların ele geçirilmesi, hem kişilerin hem de devletlerin mahremiyetinin güvenliğini ortadan kaldırıp hayati sorunları doğurabilir. Nitekim Harari, artık toprakların işgaline gerek kalmadığını dataların ele geçirilmesinin devletlerin ele geçirilmesi durumunu doğuracağını ifade eder.

Ahlaki ve hukuki sorumluluk gereği; insanların eşitliğini, aralarındaki adaletin sağlanması, mahremiyetlerine saygı duyulması ve kişisel bilgilerinin ve mahremiyetinin güvenliğinin sağlanması için küresel bir tekno-etiğe ve hukuki normlara ihtiyaç var. Kıta Avrupa'sı veya Anglo-Sakson düzlemde inşa edilen hukuk, Euro-santirik veya etno-santirik düzlemde olduğu için tüm insanların sorunlarını çözecek bir içeriğe sahip olmamıştır. Oysa gezegendeki hem insanlara hem de yeni varlıkları da (yapay bitki veya hayvanlar, andorid, siborglar, YZ) hitap edecek üzerinde mutabık olunmuş küresel boyutlu yeni hukuki ve etik düzenlemeler olmalı. Fakat böylesi bir durumun gerçekleştirilmesinin en büyük sorunlarından biri; insanlığın düşün dünyası ve düşünürfilozoflarının yeterli olmamasıdır.

17-20. yüzyılları arasında yaşanan bilim, teknik, sanayileşme sürecinde süreci anlamlaştırabilecek ve uyumlulaştırabilecek güçlü akımlar (Kartezyenizm, Aydınlanmacılık, Pozitivizm, Materyalizm, Marksizm, egzistansiyalizm, fenomonoloji, post-yapısalcılık, potsmodernlik vs.) ve güçlü filozoflar (Descartes, Leibniz, Spinoza, Kant, Hume, Rousseau, Hegel, Fichte, Schelling, Comte, Marx, Sartre, Heidegger, Foucault, Baudrillard) vardı. Böylesi güçlü bir dijital ve sibernetik süreçte bu dengeyi veya uyumlulaştırmayı sağlayacak olan ne ciddi bir felsefi akımlar ne de filozoflar var. Habermas yaşlandı, Zizek popüler olma derdinde, Bauman birkaç yıl önce, Nancy şimdilerde öldü. Agamben yetersiz kalıyor. Türk-İslam akademisi ve düşün dünyası başka bir çağda yaşıyor gibi yaşıyor. Teoloji veya ilahiyat alanının ilgi alanları çok farklı. Filozofinin ve edebiyatın zayıfladığı bu yüzyılda insan, doğa ve hayat ciddi bir tahribatla karşı karşıya kalacak görünüyor. Krizin derinleşmemesi ve ciddi sorunların yaşanması için sosyal bilimler bu yeni mevzular üzerinde ciddiyetle düşünmeli.

*Doç. Dr. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Felsefe Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.

BİZE ULAŞIN