Hakkı Öcal: Yunus ile Molla Kasım arasındaki mektuplaşmalar

Yunus ile Molla Kasım arasındaki mektuplaşmalar
Giriş Tarihi: 22.4.2021 12:31 Son Güncelleme: 22.4.2021 12:31
Molla Kasım hiç de sofu bir adam değildir. Yunus'un şiirlerini yok edecek bir kimse hiç değildir. O hakikati arayan bir kadıdır.

Beni, Montes-quieu'nün Farisî dostlarıyla mektuplaşmalarının devamını ortaya çıkarttığım yazılarla tandınız. Ama yaşlılık işte… Artık kalkıp Fransa senin, Tahran benim gezemiyorum. Hele bir de üstüne bu salgın afeti binince, bırakın ülkeden çıkmayı, evden çıkamaz oldum. Fakat dergi yayım kurulu, bu sayının ana konusunu Yunus Emre diye belirleyince, kafamda bir şimşek çaktı.

Yine yaşlılık icabı, şimşekler sadece kafamda çakabiliyor ve orada kalıyor. Ama bu kez şansım yaver gitti. Sonunda size değerli bir hazinenin kapısını açıyorum. Ama bir uyarıda bulunmama izin verin. Yaşlılık deyip duruyorum ama boşuna değil. Bazen bütün hazine binası, kapısı, içindeki değerli buluntular vesaire bana o kadar gerçekmiş gibi görünüyor ki, kendimi tutamıyorum, yazıya döküyorum. Bazen… Yani her zaman değil…

Cahit Çelikel üstadı tanır mısınız? Ben kendisini şahsen tanıma mutluluğuna ermedim; eremedim ama yayınlanmış olan "Ne roman ne de film… Ama iç dünyaların fotoğrafı çekilebilse onu aynen yansıtmakta olduğu görülecek" diye tanımladığı üç eserini, Yaşlı Devrimci, Babil ve Yunus ve Ben isimli eserlerini okuyarak, kendisini tanıdım ve sevdim.

Şimdi bir insanı Mustafa Kemal'in dediği gibi behemehal (kesin olarak, tamamen) görmek şart değildir; hele yazan çizen insanı… O başkalarının iç dünyasının fotoğrafını sizesunarken, esasen kendi iç dünyasının tablolarını sunar ve bir insanın kafasının içini tanımaktan daha iyi tanışma yolu mu olur?

Yunus konusu belli olunca tabii derhal Yunus ve Ben kitabını hatırladım çünkü bu kitabın başlığında da Montesquieu'nün Mektupları tarzını düşündüren esrarlı bir ifade var. Kitabın tam adı Yunus ve Ben (Molla Kasım). Başlığın altında Montesquieu'nün mektuplarını süsleyebilecek nitelikte esrarlı gravürler yer alıyor ve en altta "Cahit Çelikel" adını okuyorsunuz. "Ben" diyen kitap yazarı Molla Kasım ise Cahit Çelikel kim? Kitabı Cahit bey yazdı ise Molla Kasım kim?

Meşhur menkıbe

Size biraz Molla Kasım'dan söz edeyim: Şirvanlı Molla Kasım 1230'da doğdu. Şiirlerinden birtakım Doğu illerini gezdiği anlaşılıyor. Yine şiirlerinden Arapça ve Farsça bildiğini anlıyoruz. Kaynaklara göre 95 yaşında vefat etti. Şiirlerinin Türkçe olanlarını Azerbaycan lehçesiyle yazdığı için Azerbaycan kökenli olduğu söylenebilir. Şiirlerinden Yunus Emre ile aynı devirde yaşadığı görülmektedir. Selman Mümtaz, Abdülbaki Gölpınarlı, Selahattin Eyuboğlu ve diğer bazı edebiyat tenkitçileri her iki şairin de aynı vezin, şekil ve konuda yazdığını bildirirler.

Ama sıkı durun: O zamanlar şimdiki gibi internet bırakın interneti doğru dürüst kitap yayıncısı olmadığı için, edebiyat eserleri elle çoğaltılır ve kocaman ciltler hâline getirilir ve adına "divan" denen bu eserler mülkün her tarafına diğer şairlere, ediplere satılmak üzere kervanlara verilirdi.

Menkıbelerden birine göre (buradaki "birine" ifadesinin altını çizin lütfen) Yunus'un divanı, vefatından yıllar sonra Molla Kasım'ın eline geçer. Molla Kasım oturur dere kenarına, şiirleri okumaya başlar "Bu ifade şeriate aykırı… Bu haram… Bu sakıncalı…" diyerek üç bin sayfalık kitabın yaklaşık iki binini yırtar, dereye atar. Derkeeen, Molla Kasım beğenmediği şu beyit ile karşılaşır:

Ben dervişim diyene bir ün edesim gelir,
Seğirdüb ensesine varıp yetesim gelir.

Sırat kıldan incedir, kılıçtan keskincedir,
Varıp anın üstüne evler yapasım gelir.
Altında gayya vardır, içi nar ile pürdür,
Varuben ol gölgede biraz yatasım gelir.
Oda gölgedir deyu ta'n eylemen hocalar,
Hatırınız hoş olsun biraz yanasım
gelir.
Ben günahımca yanam, rahmet suyunda yunam,
İki kanat takınam, biraz uçasım
gelir.
Andan Cennete varam, Cennette
huriler gör
em,
Huri ile gılmanı bir bir koşasım
gelir.
Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü
söyleme,
Seni sigaya çeken bir Molla
Kasım gelir.

O hakikati arayan bir kadıdır
Yunus bağnaz takımıyla "hocalar" diye latifeleşirken birden ciddileşiyor ve gelecekten haber veriyor: Bir gün divanının Molla Kasım'ın eline geçeceğini ve Molla'nın da kendisini sigaya çekeceğini haber veriyor. Molla Kasım ne olur? Utancından yerin dibine geçer ve bu keramet karşısında dere boyu koşar, suya attığı sayfaları toplar ama kaç para! Yunus'un şiirlerinin üçte ikisi silinmiştir. (Eskiden cami isiyle yapılan mürekkepler suyla temas edince silinirdi. Hocalar, edipler bir eser yazarken yanlış yapıp da silecekleri vakit, o harfi veya kelimeyi dilleriyle ıslatır, silerlerdi. Bu sebeple çok eser okuyup yazmış olana "Çok mürekkep yalamış!" denirdi. Çapanoğlu'nun abdest suyuna da başka zaman değiniriz.)

Ben bu hikâyeyi böyle bilirdim ta ki Cahit Çelikel'in Yunus ve Ben (Molla Kasım) isimli eserinin şu tanıtımını okuyuncaya kadar:

"Yunus Emre hakkında yazılan bütün edebiyat metinleri, Alevi-Bektaşi cönklerinde sözü edilen bir menkıbeye ve 'Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme/Seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir' beytinin Yunus Emre'ye ait olduğu kabul edilerek yazılmıştır. Oysaki bu menkıbenin doğru olmadığı, sözü edilen beytin de şair Molla Kasım'a ait olduğu kesinleşmiş bir gerçektir. Molla Kasım hiç de sofu bir adam değildir. Yunus'un şiirlerini yok edecek bir kimse hiç değildir: O hakikati arayan bir kadıdır."

Hani, Umberto Eco güya Gülün Adı'nı, Oğuz Atay Tutunamayanlar'ı, Orhan Pamuk da Sessiz Ev'i kendileri yazmamış birisi yazıp onlara ulaştırmış ya, yayınlasınlar diye! Yunus ve Ben de aynen öyle, Cahit Çelikel tarafından yazılmamış, Molla Kasım tarafından yazılmış.

Derviş'ten Molla'ya mektuplar

Şöyle başlıyor kitap: "Ben Molla Abdullah oğlu; Sivas ve Konya kadısı, naçiz bir hattat ve günahkâr bir Babai isyancısı; şu satırları yazarken tam 122 yaşındayım. Öğrencim Yunus Emre 82 yıl yaşadıktan sonra 10 yıl önce terk etti bu dünyayı. Bu fani dünyada tek varlığım karım Gülsüm öleli nerede ise 50 yıl olacak. Bütün sevdiklerim ölürken, bu dünyaya kazık çakmış gibi yaşamak bir ceza gibi geliyor bana. Sanki yaşamaya mahkûm etmiş beni Yaradan. Ama artık sona yaklaştım. Hatta dün Yunus'un mezarında öte dünyaya gittim de geldim. Kaç kere yaşadım biliyorum; ölümle yaşam arasında küçük bir adım vardır. Ben o adımı kaç kere atacakken ayağımı geri çektim. Yaşama dört elle sarıldığımdan değil; yapmam gereken işleri yapmak için dünyaya geri döndüm."

Çelikel'in romanına yaptığı bu ön söz ki burada roman kelimesini mi Sayın Çelikel'in adını mı tırnak içine almak lazım, bilemiyorum; bir anlamda geri kalan 350 sayfalık yaşam öyküsünü anlatıyor. Molla Kasım, Yunus'u tanıyordu ve şiirlerini okumuş ve beğenmişti. Ülkede kolay bulunmayan nadir kitapları internette temin edebileceğiniz sahaf siteleri var. Çelikel'in kitabını okulda bıraktığım ve pandemi sebebiyle de gidip almaya üşendiğimden, internette olduğu için yerini bilemeyeceğim bir sahaf dostuma bana kitabı yeniden göndermesini rica ettim. Kitap geldi; ama yanında bir zarfla birlikte. Sahaf dostum kitabın üzerine bir not ileştirmişti:

"Hakkı hocam, bu kitabı ben yokken dükkâna bırakan piri fani, 'Ustana söyle bunları satmayın ama anlayacak birine versin' demiş gitmiş. Sonra çok aradımsa da bulamadım. O sırada dükkânda duran yeğenim de Allah şehadetini kabul etsin; Suriye'de şehit oldu. Kaç yıldır bekliyorum tekrar gelirse diye. Siz bu kitabı isteyince, zarfı da size yollamaya karar verdim. Bunlar mektuba benziyor ve yarım Osmanlıcamla, birkaçının altında 'Kasım' imzasını görüyorum."

Aman Allahım. Evet! Bunlar Molla Kasım ile Derviş Yunus'un yazışmalarıydı! Ama şu var ki, birisi o mektupları önüne almış ve kopyalamış. Çünkü her iki grup mektup da aynı el yazısıyla yazılmış. Bilirsiniz, eskiden kitap çoğaltmanın yolu, birkaç kâtibe, orijinalin kopyalarını elle yazdırtmaktı. Muhtemelen Kasım Molla'nın öğrencilerinden biri ya kendisi için ya da bir başkasıyla paylaşmak için, oturmuş, Derviş'ten Molla'ya gelen mektupları çoğaltmış.

Molla Kasım Yunus'a şiir gönderiyor

Lacivert'in Yunus özel sayısına, bu mektuplardan birkaç örnek sunmamda sanırım bir sakınca olmaz. Çünkü henüz mektupların doğruluğunu belgelemek, edebiyatçı dostlarla paylaşmak ve hatta karbon testi yaptırarak yaşını tam olarak kanıtlamak imkânı bulamadım. Belki tümü günümüzün çok moda olan "fake news" akımı çerçevesinde sahtedir! Kararı siz vereceksiniz!

"Yunus kardeş, senin şairliğinin değerini bilemedik.

Mektuplarında sadece bir iki mısra değil de daha uzun şiirler yollasan, bizi ihya edersin. Son mektubunda, "Çıktım erik dalına anda yedim üzümü/Bostan ıssı kakıyıp der ne yersin kozumu" diye bilmece sormuşsun. Ben bunu şöyle fehmeyledim:

"Aziz kardeşim erik, üzüm ve ceviz ile şeriat, tarikat ve hakikate işaret ediyorsun. Eriğin dışı yenir, içi yenmez. Erik gibi olan meyvelerin cümlesi amelin zahirine işarettir. Üzüm gibilerin cümlesi amelin batınına işarettir. Zira üzüm hem yenir ve hem de ondan nice türlü nimetler zuhura gelir. Lakin içinde bir miktar riya ve tezkiye çekirdeği olmakla batına da işaret eder tam hakikate değil. Ceviz ise sırf hakikate misaldir ki; içinde asla yabana atacak bir şey yoktur. Hem yenir ve hem nice marazlara ve illetlere şifa hâsıl olur."

"Sen gittiğinden beri böyle hasbıhallere hasret kaldık. Senin kıtalarının özlemiyle, ben de şiir terennüm etmeye hız verdim. Bakalım sen de benim şu muammamı çözecek misin?"
Beş yaşından on beş rahe yetişdim
Beşi atdım, beşi tutdum, beşi ne?
Ahter oldum mehrü-mahe yetişdim
Talib oldum övliyanın beşine

Bir er gördüm öz işinde çaresiz
Hanlar damar cesedinde yaresiz
On beş neste kökden indi karasız
Beşi kirvet, beşi helet, beşi ne?

On beş neste hadiman sübhanı
Bele durur sübuttur bu nişanı
Borclu itdi on beş neste insanı
Beşi üsul, beşi fru, beşi ne?

Bu mektuba Yunus cevap verdi ise ne dedi? Bilemiyoruz. Fakat diğer yazışmalardan anlıyoruz ki, Molla, tamamen Yunus'un şiirlerine benzeyen Selçuklu'nun son günlerinde, adeta onun dediğine gelmiş, dünyayı, katı bir sufi anlayışıyla değil, biraz daha Yunusvari görmeye başlamış.

Kavgalar o zaman da vardı

Diğer bir tutam mektupta Yunus mesela şöyle diyor:

"Molla hazretleri, günümüz insanı eğer biraz sözüne güvenilir ise mutlaka yoksul oluyor. Zaten gözü yükseklerde olana mutlaka bu hayat bir çelme takıyor. Zaten gözü yüksekte olanların yavaş yavaş yoldan azdığı da bir gerçek… Zaten ne demişler: "Testinin içinde ne varsa dış yüzüne de o sızar." Ama hocalarımız insanları eğitmekte başarılı değiller, hâlden anlamıyorlar. Sağı solu kırıp geçiriyorlar, sonra da 'Hacca gittim' diye zahmet çekiyorlar. Ama kulağı sağır
olan, gözü geceyi-gündüzü ayırt edemeyen âlim olsa kime faydası var? İnsan kendisi için istediğini başkası için de istemeden, mümin olabilir mi? Dört kitabı da ezberlesen anlamını bilmedikten sonra kime yararın var? Eğer dinin-diyanetin anlamını kavramış birisini bulsam o benim canıma oğlumdan daha yakın görünür. Böyle birini bulsam, çıkartabilsem ciğerimi çıkartır, ikram ederim. Bana dost görünen kişinin kişiliği bozuk ise varımı-yoğumu ona veririm ki benden uzak dursun."

Yunus, bu mektubunu şu dizeyle bitiriyor: "Az söz erin yüküdür, çok söz hayvan yüküdür/Bilire bir söz yeter, sende güher var ise/Bildik gelenler geçmiş, konanlar geri göçmüş/Aşk şarabından içmiş, kim mana duyar ise."

Molla Kasım elbette bu satırlarda sigaya çekilecek bir şeyler bulmuş olmalı. Çünkü hemen arkasından gelen varakta şu satırlar var:

"Ya dost, şiirlerinde her gördüğünü güzel olarak görüyor, güzeli de hoş kılıklı saf kalpli gibi tasavvur ediyorsun. Sevgiliye Allah tarafından verilmiş güzellikleri, ala gözlerin can alması, gül çehresi, al yanağı, bal dudağı olarak tarif etmek yanlıştır. Sevgiliyi huriye, gılmana, meleğe de benzetme. Güzele yalnız büyük sevgisini ve varlığını bildir."

Oysa Yunus'a göre "Hakikat kitaplarda yazılı yasa metinlerinde bulabileceğimiz bir şey değildi. Hakikat ancak vicdanımızla, yüreğimizle ulaşabileceğimiz bir şeydi. Hakikatin kanıta da ihtiyacı yoktur. Çünkü ne kendisi ne de aksi ispat edilebilir. Parlak, ışık saçan varlığını anında hissedebiliriz..."

Çelikel'in romanında şöyle bir özet var: "Yunus Emre de yalnızca ilahileriyle gönüllere taht kurmuş bir şair değildir. Onu belki de ölümsüz kılan güçlü aydın eleştirisi yaptığı şiirlerdir. Bir diğer menkıbeye göre, Molla Kasım, Yunus'un üç bin sayfalık divanından bin sayfasını yakmış, binini suya atmış; bini kalmış. Bin şiiri kuşlar, bin şiiri balıklar, bin şiiri de biz insanlar okuyoruz.

Okuyor muyuz?

BİZE ULAŞIN