Sena Subaşı: Eskiye rağbet var pazara nur yağıyor

Eskiye rağbet var pazara nur yağıyor
Giriş Tarihi: 25.9.2019 16:33 Son Güncelleme: 25.9.2019 16:33
Her geçen gün sayısı artan “son model” ürünlerin, “son moda” kıyafetlerin ve çılgınca “yeni” merakının yanında ironik olarak bir yandan da “vintage” ve “retro” akımları iyiden iyiye yaygınlaşıyor.

Her geçen gün sayısı artan "son model" ürünlerin, "son moda" kıyafetlerin ve çılgınca "yeni" merakının yanında ironik olarak bir yandan da "vintage" ve "retro" akımları iyiden iyiye yaygınlaşıyor. Vintage tasarımlar fazlasıyla popülerleşmişken antika eşyalar da zamanımızın "trend"leri arasında. Sürekli bir yenisi açılan "nostalji" konseptli kafeleri, sayıları artan vintage butikleri, ziyaretçilerini 100 yıl öncesine dek götüren antika mağazaları ve mezatçılar, eski dizileri, şarkıları ve popüler figürleri paylaşan sosyal medya hesapları, televizyonlarda giderek artmaya başlayan dönem dizileri-programları sanırız sizin de dikkatinizi çekmiştir. Açıkçası manzara şu ki; bu aralar bize çocukluk dönemimizi, babaannelerimizin evini anımsatan her şeye fazlasıyla önem veriyoruz galiba. Eskiye, geçmişin ürün ve tasarımlarına, mazideki müziklere, geçmişi hatırlatan yeni formüllere yönelik bu talebi körükleyen etkenleri ve bu "geçmiş sektörü"nde şu sıralar neler olduğunu öğrenmek için Balat'taki antikacılara, Teşvikiye'deki ünlü vintage butiklere ve Eminönü'nde modası hiç geçmeyen tarihi şekercilere kadar uzandık, yerinde araştırdık, soruşturduk, konuştuk.

CELALETTİN DURSUN/Fener Antik Mezat/Balat

''Bir filmde gramofon görünüyor. Herkes gramofon, pikap peşine düşüyor''
İlk durağımız Balat'ın en eski mezatçısı olan Fener Antik Mezat. Dükkânın Sahibi Celalettin Bey bambaşka bir sektörde çalıştığı sırada 20-25 sene boyunca amatörce, sadece hobi olarak antika toplamış. "Bir ev dolusu eşya var, bunları ne yapalım?" diye düşünmüş ve sekiz sene önce Balat'ta dükkân açmış. Kendisinden sonra Balat'ta başka antikacılar da açıldığını söyleyen Celalettin Bey yaptığı işi şöyle anlatıyor: "Mezat genelde insanların satmak istediği ürünü bir an önce elinden çıkartıp paraya döndürmek, alacak olanlar açısındansa daha uyguna almak için yapılan bir eylem. Dükkânda bin lira istenilen bir şeyi mezatta yeri gelir 200-300 liraya satabilirsin. Ya da evinde anneden, dededen kalmış bir malzeme mezatta 50'ye, 100'e gider. Onu hemen paraya çevirmiş olursun."

Celalettin Bey, son dönemde artan nostaljik eşyalara ve antikaya olan rağbeti televizyonda artan tarihi dizi ve filmlere bağlıyor. "Nostaljik parçalara dizilerde ve filmlerde yer verildiği için Türkiye'de bir hareketlenme oldu. Issız Adam filmiyle plak patladı. O döneme kadar plak çöptü. Filmin popüler olması plağı bir anda patlattı. 1-2 liraya plak alırdık, şimdi 100- 200 lira bir plak. Sektör oluştu artık, plak bulma şansın bile yok. Başka bir filmde gramofon görünüyor. Herkes gramofon, pikap peşine düşüyor." Her ne kadar şu anda gençler tarafından yoğun talep görse de Dursun, Türkiye'de bunun hâlâ yetersiz olduğunu düşünüyor.

Dükkândaki en eski ürün Ermeni ya da Rum yaşlı bir hanımın evinden çıkan 1855 yılından kalma Amerikan yapımı bir saat. Henüz elektriğin kullanılmadığı 1880'lerden gelen ve dükkan sahibinin "projeksiyon makinesinin atası" olarak nitelendirdiği makine diğer antika eşyalardan biri. "Türkiye ve dünyanın çeşitli yerlerinde bu işi yapan, bize ürün toplayan insanlar var. Bazen ben internetten bakıp buluyorum, pazarlarda denk geliyorum. Mesela buradaki 1920'den kalma radyoyu hayatınızda başka bir yerde görme şansınız yok, anca müzelerde falan görürsünüz. Onu Fransa'dan bir radyo koleksiyoncusundan almıştık. Bağlantın olmadan böyle ürünler bulmak çok zor."


ŞEKERCİ HACI BEKİR/Eminönü

''1777'den bugüne gelen lokumlarımızı ve kutularımızı hiç değiştirmedik''

minönü'ndeki 240 senelik şekerci hepimiz için tarihi bir öneme sahip çünkü burası lokumun yapıldığı ilk dükkân. Kastamonulu Hacı Bekir, 1777 senesinde şimdiki dükkânın bulunduğu yerde tezgâh açarak başlamış bu işe. Daha sonra II. Abdülhamit zamanında sarayda şekerci başı olan Hacı Bekir Efendi'yi padişah Türkiye'yi temsilen Fransa, İngiltere, Belçika, Hollanda gibi ülkelere gönderiyormuş ve yaptıkları lokumlarla ödüllerle, altın madalyalarla dönerlermiş ülkeye. Hatta o dönemde Maltalı bir ressam İstanbul'a gelip Hacı Bekir'i çizmiş. Tablonun orijinali şu anda Paris Louvre Sanat Müzesi'nde bulunuyor.

Tarihi şekerci, paketlemelerinde hâlâ 1777'deki kutuları kullanıyor. Bu da müşterilerin ilgisini fazlaca çekiyor. "1777'den bugüne gelen lokumlarımız ve kutularımız bunlardır. İpler dışında ambalaj ve kutu aynı hâlde. Ekstra olarak yeni kutular da koyduk. Farklı bir kutu isteyenlere de onu veriyoruz ama paketleri ve kutuları hiç değiştirmedik."

Dükkânın işletmecisi Hacı Bekir ile ilgili şöyle bir anıdan bahsediyor bize; zamanında Avrupalı bir turist grubu gelmiş. Gezerken Hacı Bekir'e de uğramış. Biraz lokum almışlar, Avrupa'ya götürmüşler. Oradakiler sormuş, nedir bu diye. O da düşünmüş ve "Turkish Delight" demiş. Oradan kopmuş gitmiş." Görüyoruz ki, Türk lokumunun yurt dışına pazarlaması da bu şekerciye dayanıyor.


NİLÜFER TERCANLI/Nillush Butik/Nişantaşı

''Vintage'ı moda olduğu için giymek vintage'ın temel algısını bozuyor''

Son zamanlarda sıklıkla duyduğumuz Vintage nedir?
Bir eşyanın antika sayılabilmesi için üzerinden 100 sene geçmesi gerek. O yüzden 1800'lü yıllardan bir şey günümüzde antika değeri taşır. Üzerinden en az 30 sene geçtikten sonra o eşya vintage- sayılır. Vintage da kendi arasında değerine göre ayrılıyor. 30 senelik her ürün vintage sayılmaz. En değerli parçalar da terzi tarafından kişiye özel dikilmiş parçalardır çünkü ondan sadece bir tane olur. Bu yüzden online satışta en çok zorlandığımız konudur vintage ürün satmak. Bu ürünler en değerli parçalardır. Kumaş, vintage üründe bir diğer önemli şey. Ürünün ipek olması, çok iyi bir pamukludan yapılmış olması, ait olduğu yıl, terzinin adı gibi özellikler vintage'da önemlidir.

Günümüzde en çok 1980'ler ve 1990'lara ait parçalar bulunuyor çünkü hepimiz anneannemizin dolabını karıştırsak mutlaka birkaç parça bir şey buluruz. Önemli olan 40'lar, 50'ler, 60'lardır, onlara çok zor ulaşıyoruz fakat asıl mesele bulmak da değil. Bulduktan sonra kondisyonun düzgün olup olmadığı önemli. Yani, parçanın az kullanılmış, çok dikkatli korunmuş olması ya da güvelerin gelmemesi demek. Mesela kaşmirin metresi o kadar pahalı ki çok büyük markalar bile kaşmir adı altında karıştırdığı kumaşlardan ürünler yapıyor. Ulaşılamaz olan gerçek kaşmirden vintage kabanlar ve ceketler buluyoruz, bir açıyoruz ki güve yemiş. Alıyoruz, atölyeye getiriyoruz, özenle değiştiriyoruz, güvenin yediği tarafa bir çiçek ya da bir motif işliyoruz. Çok zahmetli bir şey... Gerçek yüne, kaşmire çok güve gelir. Aldığımız ürünlerde düğmeleri genelde değiştiriyoruz. 40'lardan, 50'lerden kalan ürünlerin düğmeleri dokunduğunuz an kopuyor çünkü iplikler taş olmuş artık.

O dönemlere makine dikişi de yoktu. Makine dikişi 1970'lerden sonra geldi. Bütün ürünler elde dikilmiş ve elde dikilen şey benim için çok değerli. Bizim için en önemli şey teğel. Elde dikilmiş ya da sürfilede bir sökülme meydana geldiğinde onu makinenin altında dikmek çok kolay ama ürünün orijinalliğini bozmamak için bunu yapmıyoruz. Elde dikim yönetimini kullanıyoruz. En son bir müşteriye 1950'lerde dikilmiş bir elbise yolladık. Bana diyor ki: "Çok güzel ama dikişlere hiç özenmemişsiniz. Bir teğel atılmış, bırakılmış." Daha ne aldığını bilmiyor. Maalesef Türkiye'nin vintage'ı anlamasına daha zaman var.

Türkiye'de bu akımın günden güne popülerleşmesini neye bağlıyorsunuz?
İnsan ilk yaratıldığı andan itibaren aynı fiziğe sahip… O yüzden insanın girebileceği şekiller ve giyebileceği kıyafetler de hemen hemen aynı. Mesela 1950'lerdeki bir kıyafet 1850'lerdeki başka bir kıyafetten esinlenerek yapılmış. Moda değişiyor diyoruz ama moda aslında hep dönüyor. Neden eskiye dair hiçbir fotoğrafımız olmasa bile anneannemizin fotoğrafına bakıp onun o hâline âşık oluyoruz? Ya da onunkine benzer bir kıyafet gördüğümüzde bize hoş geliyor ve kendimizi iyi hissediyoruz. O aslında genlerimize işlenmiş bir güzellik algısı. İnsan hep geçmişi istiyor.

İnsanlar her zaman özgüvenli olmuyor ve farklı şeyler giymeye cesaret edilmesi için popüler kültürün o modele, o akıma hâkim olması gerekiyor. Şu anda popüler kültür hazır giyim markalarından yayılıyor. Hazır giyim markaları çok lüks markaları taklit ediyor. Halk, lüks markalara ulaşamadığı için modada hazır giyimi kıstas alıyor. Onlar da vintage'ı taklit edince, vintage kalıpları kullanarak ürün çıkardıkça doğal olarak vintage da popülarite kazanıyor. O yüzden şu an 80'ler ve 90'lar modası hâkim. Mesela iki sene önce muhteşem bir karpuz kol vintage gömleğimiz vardı. Onu bir müşteriye gösterdik, şöyle söyledi: "Çok güzel oldu ama ben bunu nerede giyeceğim. Arkadaşlarım benimle dalga geçer." O yıllarda böyle şeyleri çok duyuyorduk fakat şimdi hazır giyim markaları karpuz kol yaptığı ve komşu kızı Gülizar da böyle giydiği için herkes düşünmeden alıyor. Özentilik, taklitçilik, özgün olamamaktır bu. Vintage'ı moda olduğu için giymek vintage'ın temel algısını bozuyor.

Vintage; özgün olmak, kimsede olmayan parçayı, kumaşı giymek demektir.

Ürünlerinizi nerelerden topluyorsunuz? Vakıflardan alıyorum, hanımlar bana ürün getiriyor, yurt dışından euro yükselmeden önce çok fazla alıyordum ama şu an çok zor. Kınalıada'dan, Kurtuluş'tan, gayrimüslimlerin yaşadığı yerlerden iyi ürün topluyorum. Ben kendimden biliyorum, bizler çok zengin hayatlar yaşamadık. Bir bayramlık kıyafetimiz olurdu, bir kışlık mantomuz. Onları da yıpranana kadar giyerdik, yıprandıktan sonra yenisi alınırdı. Fakat den evinde olan, gözünde canlandırdığı 70-80 sene öncesinden kalan radyo, gaz lambaları, vurmalı saatler, eski telefonlar, daktilolar burada var, fakat her şeyi koymuyoruz. Aklımıza bir ürün geliyor. Her gittiğimiz yerde ürünü soruyoruz. Değişik ve hiçbir yerde olmayan ürünleri toplamaya çalışıyoruz." Özellikle satın aldıkları radyoların kullanılmaz durumda, hatta paramparça hâlde olduklarını söylüyor. Elden geçirmeden, tamir etmeden dükkânda sunmuyorlar ve genelde bütün ürünleri camından lambasına kadar baştan aşağı tamir ediyorlar. Nostaljik ürünlere talep nasıl diye sorduğumuzda ise; "Talep bu ara fazla ve zaten böyle olması gerekiyor. İnsanın gayrimüslimler daha varlıklı hayatlar yaşamışlar. O yüzden onların kumaşları, dikimleri daha güzel.

Vintage ürünlere sizin ilginiz nasıl başladı?
Ben anneannemle büyüdüm. Günün birinde sokakta yürürken anneannemin ceketine benzeyen bir ceket gördüm ve ona karşı bir sıcaklık, bir güven hissettim. Kokusuyla beraber eski kültür, eski adap ve anneannemle geçirdiğim günler geldi aklıma. Bundan 10 sene öncesinden bahsediyorum; Türkiye'de çok yaygın değildi vintage, kimse ne özü, geçmişi bunlar. Gelen insanların gezince 'Bu benim dedemin radyosuydu, bu annemin tablosuydu, bu saatten bizde de vardı' gibi şeyler söylemeleri bizim hoşumuza gidiyor. Özellikle gençlerin bu kadar hevesli olması bizi mutlu ediyor. O kadar çok merak ediyorlar, araştırıyorlar ki biz de onlardan bir şeyler öğreniyoruz. Gençlerin geçmişi merak etmeleri bizi mutlu ediyor." Dükkânda antika eşya satışı yapıldığı gibi kafe olarak da hizmet veriyor. "Gelenlerin plağını dinleyebileceği, kitabını okuyabileceği, ruhunu dinlendirip keyif alabileceği bir yer olsun istedik çünkü biz bundan keyif alıyoruz." olduğunu bile bilmiyordu. Ben böyle şeylerin satıldığını, vintage diye bir şey olduğunu duyunca şoke olmuştum. Sonra araştırmaya başladım. Yurt dışında daha önce önünden bile geçmediğim dükkânlara bu ilgimden sonra özellikle vintage almak için gittim. Giydim, kendimi çok iyi hissettim ve o yaşam tarzına büründüm. Kendimi keşfettim, kendimi sevmeye başladım. Böyle böyle bir sürü ürün biriktirdim. Baktım ki sığamıyoruz, eşimle beraber böyle bir dükkân açalım dedik. Üç senede hiç tahmin etmeyeceğimiz şekilde buraya kadar geldik. Bu bir serüvendi aslında.

GEN ANTİK KAFE/Balat

''İnsanın özü, geçmişi bunlar''

Balat'ta bir diğer antikacı olan Gen Antik Kafe'nin sahibi antika toplama işine hobi olarak başlayanlardan. "Şehir içinde ve dışında gezdiğimizde gördüğümüz şeyleri evimiz için alıyorduk. Saatler, radyolar derken baktık ki artık ürünler evde fazlalaşıyor ve birikiyor, bu birikimimizi değerlendirelim dedik ve böyle bir dükkân açtık. Buradaki neredeyse bütün saatleri evden getirdik." Hayatının büyük kısmı Balat'taki mezatçılara katılarak geçmiş dükkân sahibi, hâlâ mezatları takip ettiğini, sürekli araştırdığını söylüyor.

Gen Kafe sahibi ürün satın alırken oldukça fazla çaba sarf ediyorlar, çok da seçiciler. "Antika deyince herkesin eski- Vintage; özgün olmak, kimsede olmayan parçayı, kumaşı giymek demektir. Ürünlerinizi nerelerden topluyorsunuz? Vakıflardan alıyorum, hanımlar bana ürün getiriyor, yurt dışından euro yükselmeden önce çok fazla alıyordum ama şu an çok zor. Kınalıada'dan, Kurtuluş'tan, gayrimüslimlerin yaşadığı yerlerden iyi ürün topluyorum. Ben kendimden biliyorum, bizler çok zengin hayatlar yaşamadık. Bir bayramlık kıyafetimiz olurdu, bir kışlık mantomuz. Onları da yıpranana kadar giyerdik, yıprandıktan sonra yenisi alınırdı. Fakat den evinde olan, gözünde canlandırdığı 70-80 sene öncesinden kalan radyo, gaz lambaları, vurmalı saatler, eski telefonlar, daktilolar burada var, fakat her şeyi koymuyoruz. Aklımıza bir ürün geliyor. Her gittiğimiz yerde ürünü soruyoruz. Değişik ve hiçbir yerde olmayan ürünleri toplamaya çalışıyoruz." Özellikle satın aldıkları radyoların kullanılmaz durumda, hatta paramparça hâlde olduklarını söylüyor. Elden geçirmeden, tamir etmeden dükkânda sunmuyorlar ve genelde bütün ürünleri camından lambasına kadar baştan aşağı tamir ediyorlar.

Nostaljik ürünlere talep nasıl diye sorduğumuzda ise; "Talep bu ara fazla ve zaten böyle olması gerekiyor. İnsanın gayrimüslimler daha varlıklı hayatlar yaşamışlar. O yüzden onların kumaşları, dikimleri daha güzel. Vintage ürünlere sizin ilginiz nasıl başladı? Ben anneannemle büyüdüm. Günün birinde sokakta yürürken anneannemin ceketine benzeyen bir ceket gördüm ve ona karşı bir sıcaklık, bir güven hissettim. Kokusuyla beraber eski kültür, eski adap ve anneannemle geçirdiğim günler geldi aklıma. Bundan 10 sene öncesinden bahsediyorum; Türkiye'de çok yaygın değildi vintage, kimse ne özü, geçmişi bunlar. Gelen insanların gezince 'Bu benim dedemin radyosuydu, bu annemin tablosuydu, bu saatten bizde de vardı' gibi şeyler söylemeleri bizim hoşumuza gidiyor. Özellikle gençlerin bu kadar hevesli olması bizi mutlu ediyor. O kadar çok merak ediyorlar, araştırıyorlar ki biz de onlardan bir şeyler öğreniyoruz. Gençlerin geçmişi merak etmeleri bizi mutlu ediyor."

Dükkânda antika eşya satışı yapıldığı gibi kafe olarak da hizmet veriyor. "Gelenlerin plağını dinleyebileceği, kitabını okuyabileceği, ruhunu dinlendirip keyif alabileceği bir yer olsun istedik çünkü biz bundan keyif alıyoruz."

Fotoğraf: Gamze Tuna

BİZE ULAŞIN