Yahudi soykırımı hakkında bir belgesel çektikten sonra Resnais’ye atom bombası hakkında bir film çekme görevi verilir. Resnais ölüm ve yıkıntıyı aşk, aşkı da ölüm ve yıkıntı için bir metafor olarak kullanarak filme sarsıcı bir derinlik katar. Fransa’da yaşanan aşk, yıkım ve ölüm, Japonya’da yaşananların
bir parçası haline gelir.
Tüm unutulmaz aşk filmleri gibi Hiroshima Mon Amour da bir ayrılık, bir yasak aşk filmi. Aslına bakarsanız belki de birden fazla aşkın filmi. Alain Resnais, 1968 yılında çektiği siyah beyaz filme senaryoda sadece 'Kadın' olarak bahsedilen ve film boyunca ismi geçmeyen Fransız bir aktrisle, aynı şekilde 'Adam' olarak belirtilen Japon bir mimarın Hiroşima'daki aşkını anlatarak başlar, ama daha sonra, sonuçları itibariyle daha yıkıcı olan, kadının ilk aşkına odaklanır. Tina Turner'ın da dediği gibi 'Aşk nedir ki? İkinci el bir duygudan başka?' Nitekim 'Kadın' ve 'Adam' dünyanın değişik yerlerinde tekrar eden şekillerdir. Kadının ilk aşkı Avrupa tahayyülünde olabilecek en yasak aşktır: Fransız genç kız ile işgalci bir Alman askerinin. Ama ondan daha sonra bahsedelim. Nitekim Resnais de seyirciye bu yasak aşkı filmin ikinci yarısında, Fransız kadının aşkla ilgili, 'kalmakla' ilgili, Hiroşima ile ilgili bir derdinin olduğunu iyice hissettirdikten sonra anlatmaya başlar.
Filmin ilk sahnesinde iki aşığın bedeni görünür; bir tanesinin kolunda hastalıklı görünen kabartılar vardır. Derken üzerlerine kül gibi bir şey yağmaya başlar. Resnais daha ilk kareden bize bir yıkıntının içerisinde yaşanan bir aşk hikâyesini anlatacağını söylemektedir. Resnais sonra kamerayı âşıklardan çeker ve Hiroşima'da dolaşmaya başlar. Önce bir müzeye girer ve artık ekranda görünmeyen Kadın, senaryoyu yazan Marguerite Duras'nın (bkz. Âşık) o şiirsel Fransızcasına iyice dramatik bir hava katarak müzedeki parçaları anlatmaya koyulur. Atom bombasının metale, betona yapabildiklerinin yanında insan bedenine yapabilecekleri de sergilenmektedir müzede. Bir camekânın ardında radyasyondan dökülen kadın saçları da vardır. "Gördüm" der Kadın, "Hiroşima'yı gördüm, beni şahit tutabilirsiniz." Adam ise "görmedin" der, "hiçbir şey görmedin." Kamera daha sonra bu iki sesin eşliğinde atom bombası sonucu yanmış Japon halkının görüntülerine geçer. İki âşığın şifreli konuşmalarından anlayabildiğimiz kadarıyla aşk da insanı böyle ezer, büker, yakar. Her aşk bir yangın yeridir. Kadın aşk için kullanılan ölüm metaforlarını hatırlatır bize: 'Aşkından ölüyorum'; bu Fransızca'da da böyledir, Türkçe'de de.
Adam Kadın'a neden Hiroşima'da olduğunu sorunca Kadın "Bir film çekmek için" der. Bu filmin yapılış sürecine de bir göndermedir aslında. Yahudi soykırımı hakkında bir belgesel çektikten sonra Resnais'ye atom bombası hakkında bir film çekme görevi verilir. Resnais ölüm ve yıkıntıyı aşk, aşkı da ölüm ve yıkıntı için bir metafor olarak kullanarak filme sarsıcı bir derinlik katar. Resnais'nin atom bombası filmi bir Fransız-Japon ortak yapımı olarak projelendirilir ve filmin iki ülkede çekilmesi gerekmektedir. Resnais de bu zorunluluğu hikâyenin önemli bir parçası haline getirir: yıkım ve aşk hem Fransa'da, hem Japonya'da yaşanır. Fransa'da yaşanan aşk, yıkım ve ölüm, Japonya'da yaşananların bir parçası haline gelir. Adam savaş sırasında Kadın'ın nerede olduğunu sorunca Kadın "Nevers" diye cevap verir. Bundan sonra film boyunca Nevers bir redif gibi tekrar eder. Adam Hiroşima'ya atılan bomba Fransa'da sizin için ne ifade etti diye sorunca Kadın "Sadece savaşın bitmiş olduğuna dair bir haberdi" der. Ama aslında ondan fazlası vardır ve Adam'ın sorduğu sorular sonucu Kadın ilk gençlik aşkını anlatmaya başlar. Nevers, der, ilk âşık olduğum yer. "Bir daha Nevers'e asla dönmeyeceğim" der Kadın bir noktada, Nevers'in İngilizce manasıyla kelime oyunu yaparak. "Bir daha, ilk defa âşık olduğum gibi âşık olmayacağım."
Sonra Japon Adam'a Alman aşkını anlatmaya başlar. İşgal altındaki Fransa'da Loire kıyısında yaşanan bu pastoral aşk sahneleri filmin en romantik kareleridir. Kadın şiirsel ve kronolojik olmayan bir şekilde olanları anlatmaya devam eder.
Şimdi bir ağacın altında Alman askeri sevgilisiyle buluşan mutlu kızı seyrederken, bir sonraki karede saçları kesilmiş bir şekilde bir bodrumda dışarıdan geçen Fransız askerlerinin söylediği Marseillaise'i dinleyen korkmuş halini görürüz. Kasabaları işgalden kurtulmadan bir gün önce Kadın olacaklardan habersiz Alman aşığıyla kaçmayı planlar. Buluşacakları noktaya geldiğinde Kadın aşığını ölü bulur; yine de ona sarılır ve tüm günü o halde geçirir: "Anlasana" der Japon aşığına "o benim ilk aşkımdı." Aşk, Fransız Kadın'ı İttifak Kuvvetleri'nin düşmanlarından önce biriyle, sonra diğeriyle 'iş birliği'ne mahkûm etmiştir. Aşk kadınların kurulu düzene de başkaldırısıdır çoğu zaman. Kadın anlatmaya devam eder; Nevers'de kasaba halkı tarafından 'iş birliği'nden dolayı mahkûm edilmiştir ve Resnais bize Kadın'ın suçlayıcı bakışlar altında nasıl tıraş edildiğini gösterir. Resnais savaşta erkeklerin oynadıkları oyunlar sonucu saçlarını kaybeden Japon ve 'iş birlikçi' kadınları bu sahnede birleştirmiş olur. Bu saç kesme cezası Duras'nın fantezisi değildir; 'kadınsal iş birlik' veya 'duygusal iş birlik' diye adlandırılan bu 'ihanet'ten 20 bin kadar kadın suçlu bulunup aynı cezaya çarptırılmıştır. Kaynaklar bu kadınların çoğunun Alman askerleriyle sadece sıradan alışverişlerde bulunduklarını söyler. Fransız kadınlarının İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman askerlerle duygusal bağlar kurma ihtimali günümüz Avrupa'sını hâlâ meşgul etmektedir. Hayatı bir toplama kampında sona eren Irene Nemirovsky'nin benzer bir aşkı anlattığı romanı Suite Française (1948) 2015 yılında filme çekilmiştir. Almanlardan en fazla nefret etmesi beklenen Yahudi bir kadın yazar bile eşi cephede olan bir Fransız kadınla bir Alman askerinin çok kolay bir şekilde yakınlaşabileceğini söylemektedir. Bu yakınlaşma Nemirovsky'nin Suite Française'inde müzik ve piyano üzerinden olur. Nitekim Hiroshima Mon Amour'da da Kadın'ı piyano başında görürüz. Alman aşığı o sahnede görünmese bile bu görsel bir koddur. 'İşgalde aşk' romanlarında, kasabaları için fazla ince bir eğitim almış olan Avrupalı genç kadınlar, ince zevk sahibi ve müzikten anlar olarak tasvir edilen Almanlara âşık olurlar.
Âşığının ölümü, işgalin sonu ve kafasının tıraş edilmesinden sonra ailesi tarafından eve kapatılan Kadın yavaş yavaş yaşadığı travmaları atlatır ve ailesinin de önerisi üzerine bir gece vakti bisikletle Paris'e yol alır. Paris'e vardığında ve gazetelere baktığında gördüğü ilk haber Hiroşima'ya atılan atom bombasıdır. Hiroşima'ya atılan bomba Kadın'ın darmadağın olan kalbinin bir metaforu haline gelir ve muhtemel Kadın bu yüzden şehirle büyük bir ünsiyet kurar. Hiroşima'da yaşanılan aşk da tam bu yüzden ikinci el bir aşktır ve aşkın getireceği yıkıntının mimari metaforlarıyla doludur. Aşk o kadar ikinci eldir ki, Kadın Japon âşığını Alman âşığının yerine koyar: "Bak gördün mü?" der, "hikâyemizi anlattım, hikâyemiz artık anlatılabilir bir hikâye." Ama elbette hikâye ancak Resnais'nin kamera, montaj ve ses maharetiyle anlatılabilmiştir. Kadın hikâyesini anlatırken ve ertesi gün Japonya'yı terk etmesi gerektiğini söylerken ekrana Hiroşima'nın ve Nevers'in tekrar eden sokakları gelir art arda. Nevers'deki sokaklar, aynı Anadolu kasabalarında olduğu gibi Cumhuriyet Meydanı'nda noktalanır. Cumhuriyet İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kendini tekrar inşa etmiştir; bazı Fransızlar, evet özellikle kadınlar, iş birlikçi günah keçileri olarak Cumhuriyet tanrılarına kurban edildikten sonra Fransa aydınlık günlere yürümeye devam etmiştir.
Hiroşima'daki bir sahnede Kadın önden yürÜmekte, Japon aşığını terk etmeye çalışmaktadır. Kadın 'Şimdi gelip bana sarılacak, şimdi bana kal diyecek' diye iç geçirirken aralarındaki uzaklık gitgide artar. Aşklar gibi, aşk filmleri de ikinci eldir aslında. Hiroshima Mon Amour'u bugün seyrederken, ondan sonra gelen filmlere ne kadar tesiri olduğunu düşünürüz. Japonya'ya gelen Batılı film sanatçısının şehirde yabancılaşma hissiyle Lost in Translation; otel koridorlarında atmosferik ışık ve müzikle yürüyen kadınlarıyla In the Mood for Love, 'Henüz seni özlemiyorum'uyla English Patient... Bütün bu filmleri ikinci el gibi gösteren Hiroshima Mon Amour, kendisinin de ikinci el bir film olduğunu, filmin en sonunda karakterlerini Casablanca adlı bir bara göndererek ima eder. Filmler, kadınlar, erkekler, şehirler, hep tekrar eden şeylerdir. Adam ilk aşkın yerine konulmaya isyan edercesine "Neden benimle Nevers'de ölmüşüm gibi konuşuyorsun?" diye sorar. "Senin adın Hiroşima" diye cevaplar Kadın. Alman asker, Japon mimar, bombalanan şehir, aşk… Hiroşima hepsinin yerini tutabilen bir addır.