Raşit Ulaş: Orlando’da islamcı terör mü, bireysel silahlanma mı?

Orlando’da islamcı terör mü, bireysel silahlanma mı?
Giriş Tarihi: 13.07.2016 10:47 Son Güncelleme: 13.07.2016 11:02
Raşit Ulaş SAYI:26Temmuz 2016
Bir Müslümanı kontrol altında tutmak, onu Birleşik Devletler’e düşman değil de güçsüz bir dost haline getirmek tahmini çok güç olmayan bir devlet politikası. Bunu yaşanan her olaydan sonra anlıyoruz.

Haziran ayı içinde ABD'nin Orlando eyaletinde bir bara saldırı düzenlendi, 50 kişi ölürken 53 kişi de yaralandı. Saldırı, kayıtlara Amerika tarihinin en kanlı silahlı saldırısı olarak geçti. Amerikan devleti, haber ajansları, FBI, CIA ve dahi Beyaz Saray'dan sokakta yaşayan insana kadar herkesin aklına ilk gelen şey aynıydı: Radikal İslamcı terör saldırısı. Ortada bir saldırı varsa, hem de eşcinsellerin gittiği bir bara yapılmışsa, hele hele saldırgan esmer bir Ortadoğulu ise o halde bu mutlaka bir radikal İslamcının korkunç bir eylemi olmalı. Bir insan Ortadoğulu bir Müslüman ise, hatta artık Ortadoğulu da olmasına gerek yok; herhangi bir milletten Müslüman ise illaki bir örgüte dâhildir ve mutlaka ama mutlaka teröristtir. Terörist olmasa bile en azından her an terörist olabilir. Onun için daima o Müslümandaki terörist potansiyeli unutulmamalı, her daim kontrol altına tutulmalı.

Amerika bütün paranoyasıyla yine olayı bir terör eylemi olarak ilan etti. Tam da Muhammed Ali'nin cenaze töreninin bütün Amerika'da canlı yayından yayınlanması ve dünya tarihinde ilk defa CNN gibi bir kanaldan canlı yayında Kuran-ı Kerim okunmasının ardından. Elbette bu cenaze töreninin de devletin Amerika'da yaşayan Müslümanlara verdiği 'kontrol altındasınız' mesajı olduğu net olarak görüldü. Bir Müslümanı kontrol altında tutmak, onu Birleşik Devletler'e düşman değil de güçsüz bir dost haline getirmek tahmini çok güç olmayan bir devlet politikası. Bunu yaşanan her olaydan sonra anlıyoruz. Saldırının olduğu sırada bir FBI görevlisi, saldırganın arkasında başka örgütlerin olup olmadığını belirlemeye çalıştıklarını ve saldırganın 'radikal İslamcı ideolojiye eğilimleri' olduğunun anlaşıldığını söyledi. Saldırının olduğu sırada saldırganın 'radikal İslamcı eğilimleri'nin nereden anlaşıldığı noktasında ellerindeki tek delil, saldırganın Afgan kökenli bir Müslüman olmasından başka bir şey değildi. Tabii bir de Omar Meteen'in komik bir şekilde saldırıdan önce 911'i arayıp DAİŞ'e bağlılığını bildirmesi… Görünen amacının dışında başka amaçlarla planlanmış her eylemde olduğu gibi bu eylem de çelişki ve basitliklerle dolu. Mesela, profesyonel bir örgüt böyle bir eylem gerçekleştirecekse hiçbir elemanı güvenlik görevlilerine bu şekilde telefon açmaz yahut açıklama yapmaz zira o eylemin yapılış şekli ve öldürülen insanlar zaten saldırının kim tarafından yapıldığını gösterir ve örgütün doğal imzasıdır. Meteen'in babası, "Biz de şoktayız. Oğlum dindar biri değildi ama iki erkeği öpüşürken görünce çok sinirlenirdi" diyor. Ardından başka bir yerden Meteen'in de saldırı yaptığı barda daha önceleri sık sık görüldüğü, eşcinsel ve aynı zamanda AIDS olduğu iddiaları geliyor. Dört ay evli kalıp boşandığı karısı ise; "Dengeli bir insan değildi. Eve gelirdi, çamaşırları yıkamadım diye beni döverdi" diyor. Mateen'in dinle bir ilgisinin olmadığını söyleyen eski karısı, Mateen'in devamlı spor salonuna gittiğini de ekliyor. Karısına göre Mateen'in saldırısının DAİŞ'le değil kendi psikolojik sorunlarıyla ilgisi var ve Mateen'in akli dengesi yerinde değil. Yani baktığımızda saldırganın psikopat bir kişiliğe sahip olduğunu görüyoruz. Tabii DAİŞ'in böyle büyük ve çokça kanlı eylemi sahiplenmesi de çok normal. Bir eylem yapmadan, yapılmış bir eylemi sahiplenmek bir örgüt için bulunmaz nimet olsa gerek. Bununla birlikte seçimlerin yaklaşmış olmasından dolayı bu saldırı, Trump'un arayıp da bulamadığı bir fırsat olarak değerlendiriliyor. Trump saldırıdan sonra; "Liderlerimiz zayıf. Bunların yaşanacağını daha önce de söylemiştim. İşler daha da kötüye gidecek. Artık siyasi doğruculuğu bırakmalıyız. Benim derdim insanların hayatlarını kurtarmak" dedi ve Müslümanların ülkeye girişine geçici yasak getirme çağrısını da yineledi. Ayrıca en ilginci de, ABD'deki silah kontrolünün artırılmasına karşı çıkmaya devam edeceğini de söyledi. Yani bireysel silahlanmanın engellenmesini istemiyor Trump. Bireysel silahlanma konusu Amerika'da oldukça yoğun tartışmalara yol açan bir konu.

Bireysel silahlanmaya doğru

Amerika'daki bireysel silahlanma doğrudan bizi ilgilendirmiyormuş gibi görünse de dolaylı olarak bütün insanlığı ilgilendiren bir konu. Çünkü dünya yaklaşık yetmiş yıldır, olmayan kimyasal silahlar için bir ülkeye saldırıp, silahları bulamadığında 'pardon silah yokmuş' diyebilecek potansiyelde olan hasta bir devlet aklı ve tehlikesiyle karşı karşıya. Cumhuriyetçiler ve Demokratların bireysel silahlanma konusundaki tartışmaları da göz önüne alındığında liberal yahut demokrat bir tavırla değil, insani bir duruşla bireysel silahlanma konusunda konuşmak ve bu durumun Amerika'da ne gibi sonuçlara yol açtığını, bizi nasıl etkilediğini anlatmak gerek. Amerika bu zamana kadar sık sık bu tür saldırılara maruz kaldı. Daha önce defalarca okul baskınları yaşandı. Sadece 2012 yılında ABD'de yaşanan 14 silahlı saldırıda 100'den fazla kişi hayatını kaybetti.

Amerikan paranoyası

ABD'de 'Haklar Bildirgesi' 1791'de Amerikan anayasasına dâhil oldu. Bu yasanın içinde 'Halkın silah bulundurma ve taşıma hakkı ihlal edilemez' maddesine yer verildi. Yaklaşık 200 yıllık bir madde yani. Ayrıca 2008'de Columbia Yüksek Mahkemesi 'bireysel savunma meşrudur' kararı verdi. Buradan doğan sonuçlar oldukça enteresan ve ürkütücü. Alaska ve Arizona eyaletlerinde bir kişi, ruhsatsız silah bulundurabiliyor.16 yaşından gün almış birisi, izin almaksızın Vermont eyaletinde silah satın alıp taşıyabilir. Montana'da ise yaş sınırı 14. Birçok bölgede, uzun namlulu silahlar da dâhil olmak üzere silah taşımak ve 'kendini korumak' adına ateş etmek serbest. ABD'de resmi bilgilere göre satılmış olan silahların yüzde 40'ının denetimsiz olarak satıldığı belirtiliyor. Yalnızca son 30 yılda düzenlenen ve en az dört kişinin yaşamını yitirdiği silahlı baskın sayısı 61. Bunların 11'i okullarda yapılmış. Ayrıca polisteki bilgilere göre Amerika'da her yıl 9 bin kişi silahlı saldırılarda ölüyor. Herhangi bir silaha ulaşmak anayasanın verdiği serbesti ile çok kolay yani. Bar saldırısında katilin kullandığı silah ise, AR 15. Bildiğimiz uzun namlulu profesyonel asker silahı yani. Silaha ulaşmanın bu kadar kolay olduğu bir ülkenin, yapılan her katliamı bir terör saldırısı, saldırganların esmer olanlarının da radikal İslamcı olduğunu düşünmesi ne kadar ciddiye alınabilir? Anlaşılıyor ki Hollywood filmleri izlerken oturup dalga geçtiğimiz Amerikan paranoyası film değil gerçekmiş.

Bütün bu durumları göz ardı ederek yaşanan herhangi bir olayda doğrudan İslam'ın ve Müslümanların hedef alınması, Amerikalı siyahilerin 20'inci yüzyılın ortasına kadar yaşadıklarını hatırlatıyor. Peki bugün Amerika başta olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinin İslam'a ve Müslümanlara karşı aldıkları tavrın bundan farkı ne? Geçmişte her siyahiyi fert olarak değil potansiyel suçlu ve baş belası olarak gören Amerika bir yanda, Batı ülkelerinin İslam'ın üzerinden dünyaya korku salma çabaları ve psikolojik şiddet uygulamaları diğer yanda. Elbette bunu yalnızca psikolojik bir şiddet olarak düşünemeyiz. 11 Eylül olayının ne olduğu konusunda bile ortada birçok şayia dolanırken bugün yapılan eylemlerin tam olarak ne olduğunu elbette bilemiyoruz. Tabii ki Batılı ülkelere karşı 'Müslümanlar terörist değil' savunmasına girecek değiliz. Onlara karşı herhangi bir savunmanın içinde yer almak bizim için yeteri kadar alçaltıcı bir hal olur fakat bu şekilde de İslam'ın ve Müslümanların dünyanın yeni baş belası olarak görülmesi ve böyle kimliklendirilmesine de ses çıkarmamak söz konusu olamaz. Son Fransa olaylarında gördüğümüz durumla, kendi içinde her gün yeni bir ekonomik sorunla karşı karşıya kalan, her gün yeni bir isyanla mücadele etmeye çalışan Batı, bununla birlikte her saldırıyı, henüz ne olduğunu tamamen öğrenmeden radikal İslamcı bir saldırı olarak gören ve gölgesinden korkar hale gelen Amerika, Orlando saldırısında çuvallayarak bütün ciddiyetini kaybetti.

'İslamcı terör'den ödü patlayan Amerika'daki terör saldırılarında ölen insanlarla, bireysel silahlanma sonucu ölen insanları kıyasladığımızda -ki bu rakam 9 bin- 200 küsur senelik kanunları hâlâ yürürlükte tutan ABD'nin 'İslamcı teröre' hiç ihtiyaç duymadan kendi vatandaşlarına terörün en şiddetlisini ve kötülüğün en büyüğünü yapmış olduğunu görüyoruz. Şimdi bütün bunlar olup biterken hâlâ mı terörist Amerika değil?

BİZE ULAŞIN