Ayşe Keşir: DEĞİŞİM ANAFORUNDA AİLE

DEĞİŞİM ANAFORUNDA AİLE
Giriş Tarihi: 14.11.2023 12:05 Son Güncelleme: 14.11.2023 13:58
Günümüz dünyasında ailenin yapısı ve işlevleri geçmişe göre daha farklıdır. aile politikalarının bir kavram birliği çerçevesinde, kadım doğrular ve yeni gerçekler ışığında şekillendirilmesi, ailenin tarih boyunca var olmuş psikolojik ve sosyal işlevlerinin devamı açısından önemlidir.

Günümüzde değişen teknoloji, kültürler arası etkileşimler ve ekonomik dengelerdeki değişimler, dünyayı yakınlaştırmış ve bireyler arasındaki ilişkilerin daha önce olmadığı kadar geniş bir ağda kurulmasına olanak tanımıştır. Şehirlerin büyük birer köy hâline geldiği, toplumsal yapıların değiştiği, küreselleşen ve aynı zamanda bireyselleşen dünyada ailenin önemi daha da artmıştır.

Aile, ilk insanlardan bu yana bireyi topluma hazırlayan yegâne bir kurum olarak varlığını sürdürmüştür. Böylece aile, kültürel mirası aktarmanın ve toplumsal değerleri gelecek kuşaklara ulaştırabilmenin temel aracı olmuştur. Bununla birlikte bireyleri bulunduğu toplumun temel kodları ile tarihine ve değerlerine bağlamış ve böylece yaşanan hızlı değişimler karşısında savrulmayı önlemiştir. Aile, aynı zamanda bireyin vicdani ve ahlaki gelişimini destekleyen, iletişim, bir arada yaşama, çözüm üretme becerilerini geliştiren, bir kurum olarak da önemlidir.

Kavram birliği

Toplumsal bir olgu olarak aile, tarih boyunca farklı kültürlerde ve dönemlerde farklı şekillerde tanımlanmış, yaşanmış ve yeniden üretilmiştir. Günümüzde de aile kavramı, değişen toplumsal normlar, değerler ve ihtiyaçlar doğrultusunda değişmeye devam etmektedir. Yaşanan değişim göz önüne alındığında aileye ait bir kavram birliğine de ihtiyaç olduğu aşikârdır. Bu noktada öncelikle "sağlıklı aile", "güçlü aile", "çekirdek aile" kavramlarını yeniden değerlendirdiğimizde aile kurumunun değişen ve dönüşen toplumsal yapıdaki yerini anlamamız daha kolaylaşacaktır.

Sağlıklı aile, kendi içinde hak ve görev dengesinin sağlandığı, temelde hakların bir kişide ve görevlerin de diğer kişide toplanmadığı ailedir. Bölgelere ve sosyo-ekonomik yapılara göre farklılık gösterse de aile içinde haklar ve görevler, kendi içinde dengeli bir şekilde paylaşılmışsa bu aile sağlıklı bir aile olarak kabul edilir.

Güçlü aile kavramını aile sosyologları çözüm üretme kapasitesiyle tanımlar. Karşılaşılan sorunları etkili bir şekilde bir araya gelerek çözebilmebecerisi aileyi güçlü kılar. Aile, boşanmış olsa bile bir sorunla karşılaşıldığında o sorunu çözebilmek için bir araya gelebiliyorsa bu aile güçlü olarak kabul edilir. Bu bağlamda güçlü bir ailenin varlığından bahsedebilmek için ailede çözüm üretme kapasitesini artırmaya yönelik kriz yönetimi, çatışma çözümü, boşanma sürecinin sağlıklı yönetimi gibi konuların yeniden değerlendirilmesi gerekir. 20. yüzyılda popüler hâle gelen çekirdek aile kavramı Türkiye'de farklı bir şekilde tezahür etmektedir. Sosyoloji literatüründe ağırlıklı olarak geniş aile ve çekirdek aile gibi tüm toplumlar için geçerli tanımlara yer verilse de Aile Sosyoloğu Prof. Dr. Beylü Dikeçligil'in de işaret ettiği gibi her topluma has bir aile anlayışı bulunur ve aynı kavramın içeriği topluma göre farklılaşabilir. Türkiye'de çekirdek aile, Avrupa'daki atomize çekirdek aile tanımından farklıdır. Türkiye'deki aile yapısında bireyler ana aileden ayrılarak çekirdek aile oluştursalar bile aile üyelerinin birbirleriyle hizmet alışverişinin devam ettiği geniş ölçekli bir "çekirdek aile ağı" söz konusudur. Aile büyüklerinin çocuk bakımına destek vermesi, köyden erzak gönderilmesi gibi. Bu nedenle Türkiye'de ağırlıklı olarak atomize çekirdek aileden değil sosyo-ekonomik yapı fark etmeksizin çekirdek aile ağından bahsedilebilir. Hastalık, afet gibi krizlerde "çekirdek aile ağı"nın toplumu ayakta tuttuğu da bir başka gerçektir. "Çekirdek aile ağı"nı güçlendirecek politika ve programlar, değişen aile yapısının devamı açısından önem arz etmektedir.

İnsan sevgi, koruma, korunma gibi ihtiyaçlarını ailedeki güvenlik ve destek ağı ile gerçekleştirebilir. Bu bağlamda aile, bireylerin ruhsal sağlığının korunmasında hayati öneme sahiptir. Güvenli bir ortamda bireyler, sağlıklı bir kimlik geliştirmeye daha yatkın olurlar. Sağlıklı ve güçlü bir aile içinde şahsiyetlerini geliştirmiş bireyler, toplumsal hayatta da etkin roller alabilmektedir.

Değişim kaçınılmaz ise dönüşüm nasıl olacak?

Günümüzde toplumsal dinamiklerin hızla değişmesi aile kurumuna yapılan eleştirilerin artmasına sebep olmuştur. Küreselleşen dünyadaki değişimlerin etkileri toplumsal bir kurum olan ailenin de gerek yapısal gerek ilişkiler açından değişimine yol açmıştır. Üretime katılma ve ekonomik refah talebi de aile içi dinamikleri etkilemekte, anne babaların ev dışında zaman geçirmelerine ve dolayısıyla da çocuklarıyla yeterli zaman geçirememelerine sebep olmaktadır.

Göç ve kentleşme başta olmak üzere aile içindeki yaşlıların varlığı ve rolü de değişmektedir. Kırsalda daha aktif ve aile içi görevlere daha katılımcı bir
yaşlanmadan bahsedebiliriz. Bununla birlikte şehirde ise (mevcut konut yapısı ve yaşlıların evlerinden ayrılmama isteği de göz önünde bulundurulduğunda) toplum dışında kalmış, ailenin diğer üyeleri ile etkileşim içinde olamayan bir yaşlı nesil var olmaktadır.

Teknolojinin hızlı gelişmesi bireyler arasındaki iletişim metotlarını değiştirmiş ve aile bireylerinin birbirleriyle etkileşimini de farklılaştırmıştır. Sosyal medya ağlarının hayatı kolaylaştırıcı etkilerinden dolayı günümüzde neredeyse herkes tarafından kullanılıyor olması, uzakta olan aile bireylerinin görüntülü iletişimini kolaylaştırmış, aile sohbetleri, aile büyüklerine danışabilme, alım satım ile ilgili ticari konulara kadar paylaşımların sürmesinde ve birliktelik ağını güçlendirmekte de bir rol üstlenmiştir.

Ailede kimlik oluşumu

Aile; dayanışma, kültürel kimliğin korunarak gelecek kuşaklara aktarımı, kişilik gelişimi ve duygusal destek gibi birçok önemli rolü üstlenen sosyal bir kurum olarak aslında sosyal bir etkileşim ağıdır. Teknolojinin hayatın kılcal damarlarına kadar hakim olduğu bir dünyada bile, ailenin bireyler açısından fiziksel ve ruhsal olarak en somut bağ ve sığınılacak güvenli bir liman olduğunu göz ardı etmemek gerekir.

Aile, kimlik oluşumu ile doğrudan bağlantılıdır. Nitekim Prof. Dr. Erol Güngör'ün de Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik adlı eserinde belirttiği üzere ailesiz büyümüş kişilerin hayatlarının yetişkinlik evresinde kendi anne, baba ve akrabalarını aramalarındaki psikoloji daha derinden incelendiğinde bu kişilerin sadece gerçek soylarını aramadıkları aynı zamanda kendilerini köklendirmeyi ve bir tarihe bağlamayı arzu ettikleri anlaşılacaktır. Güngör, insanlık kavramının çok soyut ve geniş bir bütüne işaret ettiğini, yalnızca bu bütünün bir parçası olmanın insanları tatmin etmeyeceğini, insanların çok büyük çoğunluğunun bir ailenin ve bir milletin ferdi olarak şahsiyet kazanacağını ve psikolojik tatmin duyacağını ifade eder.

Ailede yaşanan değerlerin nesiller arasında köprü olması ve değişen dünyanın beraberinde getirdiği olumsuzluklara karşı güçlü bir dayanak oluşturması toplumun geçmişten gelen kültür mirasının sürdürülmesinde önemli bir rol oynar. Ailenin günümüzün sosyal yapısındaki değişen dinamiklerine karşı toplumun dayanışma ve istikrarını sağlaması açısından da kilit bir önemi vardır. Bu sebeple değişen toplumsal yapıya paralel olarak ailenin ve aile içindeki ilişkilerin de yeniden düşünülmesi yerinde olacaktır. Bunu yaparken kadim doğrular ve yeni gerçekler göz önünde bulundurulması önem ifade etmektedir.

Bu bağlamda hatırlamakta fayda var ki tıpkı diğer toplumsal yapılar gibi aile de statik kalmamış, dinamik bir süreç içinde şekillenmiştir. Toplumsal yapılardaki değişim kendiliğinden ortaya çıkan bir olgu değildir, bu değişim ve yeniden yapılanma sürecinde insan faktörü de önemlidir. Bu nedenle Türk aile yapısında bir dizi sosyo-ekonomik faktörün değiştirici ve dönüştürücü etkisi kadar insanların eylemlerinin de bu süreç üzerinde etkisi olduğu unutulmamalıdır, tıpkı diğer toplumsal yapılar gibi aile üzerinde de diyalektik bir yeniden üretim süreci söz konusudur. Dolayısıyla aileyi de modernizmin kuşatıcı ve dönüştürücü temel ilkeleri ile ya da değişmez ve eleştirilemez bakış açısıyla ele alan geleneksel anlayışla değil yaşanan gerçekliği bir veri olarak kabul edip buna kendi kültürel kodlarımız ve hedeflerimiz çerçevesinde yeniden cevaplar üretmeliyiz.

Dikotomik yaklaşımların sığlığı

Modern dünyada bireyselleşme eğilimi artmakta ve insanlar giderek yalnızlaşmaktadır. Böyle bir dönemde ailenin sağladığı aidiyet duygusu ve dayanışma, bireyi ayakta tutan önemli bir dayanak oluşturmaktadır. Batı toplumlarında öne çıkan dikotomik sığ yaklaşımlar birey ve toplumun gelişimi ve değişimi önünde de bir tehlike olarak varlığını sürdürmektedir. Güç aldığımız tarih ve inanç medeniyetimiz "hem birey hem aile" yaklaşımıyla büyük bir zenginliğin de kaynağıdır aslında.

Aile perspektifi ile konuya bakarsak ya bireyin özgürlüğü ve güçlenmesi ya da ailenin bir arada olması ve güçlenmesi dayatmasına boyun eğmemeliyiz. Tam da bu noktada bu iki alanda da gelişim sağlayacak bir bakış açısıyla; hem, hem de yaklaşımını koruyabilmek gerekir; yani hem birey hem aile. Bir başka örnek vermek gerektiğinde; kadın, çocuk politikaları ile aile politikaları birbirine rakip değildir. Birinden birini seçerek tek başına onu savunmak, güçlendirmek zorunda değiliz. Hemkadınının, çocuğun haklarından ve güçlenmesinden bahsedebilir ve bu yönde politikalar geliştirebilir hem de yukarıdaki sağlıklı aile, güçlü aile, çekirdek aile ağı kavramları ışığında aileyi güçlendirecek politika ve programlar geliştirebilir. Ak Parti'nin eğitim, istihdam başta olmak üzere kadın politikalarına ve beraberinde iş ve aile yaşamının uyumlaştırılması başta olmak üzere aile politikalarına bakıldığında son 21 yılda toplumun ve insanlığın gerçekleri ile barışık bir yaklaşımdan söz edebiliriz.

Aile kavramı, toplumsal değişimlere ve ihtiyaçlara yanıt olarak sürekli değişecektir. Evlilik, aile ve ilişki kavramları da bu değişen dinamiklere Mevlana'nın pergel metaforunda olduğu gibi bir ayağını kadim doğrulara sabit kılarak ayak uydurmalıdır. Özetle aile politikalarının bir kavram birliği çerçevesinde, kadim doğrular ve yeni gerçekler ışığında, hem-hem de yaklaşımı ile şekillendirilmesi, ailenin tarih boyunca var olmuş psikolojik ve sosyal işlevlerinin devamı açısından önemlidir.

* AK Parti Genel Merkez Kadın Kolları Başkanı Düzce Milletvekili

BİZE ULAŞIN