Erhan İdiz: Afganlar bu dünyaya acı çekmeye gelir

Afganlar bu dünyaya acı çekmeye gelir
Giriş Tarihi: 1.10.2021 12:57 Son Güncelleme: 4.10.2021 12:22
Sabah uyandıklarında donanlar, sıkıştığı araba bagajında boğulanlar, yolda öldürülenler, kayalıklardan düşüp ölenler, açlıktan ve susuzluktan hayatını kaybedenler gerçekti. “Afganlar bu dünyaya acı çekmeye gelir, yeterince acı çektikten sonra ölürler” diyen göçmenin İran’da yaşadıkları da gerçekti.

Geçmişi de bugünü gibi işgallerle dolu bir ülke Afganistan. 19. ve 20. yüzyıl boyunca bir taraftan Rusya'nın, bir taraftan İngilizlerin saldırısına uğrayan ülke 1919 yılında bağımsızlığını kazansa da sömürgeci işgalinden kurtulamadı. Sovyetler Birliği, 1979'da işgal etmeye kalkıştığı Afganistan'dan on yıl sonra ağır bir yenilgiyle geri çekilse de bir buçuk milyon Afgan'ın ölümüne, beş milyon kişinin de mülteci kamplarında yaşamasına neden oldu. 2001 yılında benzeri bir girişimde bulunan ABD ise yirmi senenin ardından daha büyük bir hezimetle ayrıldı Afganistan topraklarından.

ABD'nin tahliyesi sırasında ortaya çıkan, uçak kanadında bile ülkeyi terk etmeye çalışanların görüntüleri tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de Afgan göçünü yeniden gündeme getirdi. Peki, Afganlar ülkelerini neden terk ediyor, hedefleri Türkiye'ye mi gelmek? Bu soruların cevabı için dört yıl önce başladığım göç çalışmalarımın ilk günlerine gitmem gerekiyor.

Afgan çayı içtiğimiz salondan ayrılmış, bir odada hepsiyle ayrı ayrı röportajlar yapıyordum. Anlattıkları inanılacak gibi değildi, bu yüzden şaşırmış, röportajın sonunda söylediklerine itiraz etmiştim: "Ben gazeteciyim, söyledikleriniz doğru olsa duyardım. Belki haber yapmazdık ama yine de duyardım. Bakın Ege sularında boğulan göçmenleri hepimiz görüyoruz, bir şey yapmasak, yapamasak da biliyoruz. Eğer bu anlattıklarınız gerçekse bunları da duyardık."

Göçmenlerden biri, mahcubiyetle, "Abi gerçekten doğru söylüyoruz." dedi ayağa kalkarken. Biraz şaşkınlık biraz da sinirle dakikalardır içimde tuttuğum o soruyu sordum: "Madem doğru söylüyorsun, arkadaşın kayalıklardan düşüp ölürken sen nasıl yola devam edebildin?" Bu defa çocuk şaşırmış, "Abi herkes ölüyor" diyebilmişti.

Bir göç çalışması

Tatmin olmamıştım. Tez çalışmam için Üsküdar'da Afgan göçmenlerle yaptığım görüşmede anlatılanlar inandırıcı gelmemişti. Hepsiyle ayrı ayrı görüşsem de neler söyleyeceklerini daha önceden ayarlamış veya hep birlikte duydukları efsaneleri anlatmış olabilirlerdi. Zira bu kadar ölümü dünya bilirdi, sessiz kalsa da bilirdi. En azından vicdanlı birkaç kişi sesini yükseltirdi. Ama yanıldığımı anlamam uzun sürmedi. Sonraki günlerde Afganistan'da, Türkiye'de, Bosna-Hırvatistan sınırında dinlediğim yüzlerce Afgan, benzer hikâyeler anlatmıştı.

Evet, yol üstünde gördükleri cesetler de kaybettikleri arkadaşlar da gerçekti. Sabah uyandıklarında donanlar olmuştu; sıkıştığı araba bagajında boğulanlar, yolda güvenlik güçleri tarafından öldürülenler, kayalıklardan düşüp ölenler, açlıktan ve susuzluktan hayatını kaybedenler gerçekti.

"Afganlar bu dünyaya acı çekmeye gelir, yeterince acı çektikten sonra ölürler" diyen göçmenin İran'da yaşadıkları da gerçekti: "Tahran'a vardığımda, daha önce aynı yoldan gelen arkadaşlarımı buldum. Beni bir çimento fabrikasına götürdüler. Haftanın yedi günü on altı saat çalışıyordum. Eve döndüğümde yürüyecek mecalim kalmıyordu. İki pantolonum ve bir gömleğim vardı. Akşam onları yıkayıp asar, sabah ipten alıp işe giderdim. Fabrikada, sokakta, pazarda en çok 'Müslüman mısın, Sünni mi?' sorusuyla karşılaşıyordum. Diğer milletler gibi İran halkı da Afganları sevmez fakat onların nefretinin daha güçlü bir sebebi var: Kendileriyle benzer dili konuşsa da Afgan halkı farklı mezheptendir. Bu yüzden polis, özellikle Sünni camilerinde bekliyor, yakaladığı göçmenleri dövdükten sonra Afganistan'a gönderiyordu. Bayram namazında bile peşimizdeydiler. Her an yakalanacağım korkusuyla yaşamaktan hasta düşmüştüm."

Göç yolu ölüm yolu

Sovyet işgali sırasında çevre ülkelere kaçan Afgan mülteciler, Pakistan'da karşılaştıkları kötü muamele nedeniyle İran'a gitmeye başlamışlardı. Zamanla İran'da da yükselen karşıtlık, geriye Türkiye ve Avrupa seçeneklerini bırakmıştı ama bu göç yolu da bir "ölüm yolu"na dönmüştü. Tahire, göç yolunda ceset görenlerdendi: "Aklıma geldikçe kendimi kötü hissediyorum. Bazı cesetlerin yanından geçiyor, bazılarını kaldırıp bir köşeye bırakıyorduk. Fakat birini hiç unutamıyorum.

Bir gece önce ölmüş olmalıydı. Cesedi tazeydi. Yirmili yaşlarda, üzerindeki tozlu kıyafetleriyle bir kenarda son nefesini vermişti. Açlıktan ölecek kadar zayıf değildi. Susuzluk ya da hastalıktan ölmüştü. Onu böyle bırakırsam günaha gireceğimi düşündüm. Yanımdaki çarşafı üzerine serip yoluma devam ettim. Elimden başka bir şey gelmezdi. Göç yolunda yemeği biten, suyu biten, hastalanan, yaralanan geride kalır ve ölür."

Göçmenler yakalanacaklarını, hatta öleceklerini bilseler de göç yoluna çıkıyordu. Zira Afganistan'da aç susuz yaşamak onlar için zaten ölümdü. Oysa yurt dışında birkaç yıl çalışabilir ve biriktirdikleri ile yeni bir hayat kurabilirlerdi. Bunun için patronlar tarafından kandırılmayı bile göze alıyorlardı.

Birçok göçmen, Türkiye'de bedava çalıştırıldıktan sonra kovulmuştu. Onlardan biri de Nimetullah'tı: "Türkiye'de iş bulduğuma çok sevinmiştim. Aylık bin beş yüz TL'ye anlaşmıştık. Fakat ilk ayım dolunca patronum işlerin iyi gitmediğini ve beklemem gerektiğini söyledi. Fabrikada yatıp kalktığım için patronum gece vardiyalarına da katılmamı istiyordu. Karnımı fabrikadan çıkan yemekle doyuruyordum. Gece çalışanların çoğu göçmen olduğu için öğle yemeklerinin artıklarını akşam yemeği diye veriyorlardı. İkinci ay geldiğinde patron 500 TL para vermiş, kalan kısmı da ödeyeceğini söylemişti ama hiçbir zaman ödemedi. Altıncı ayın sonunda kendisinden paramı isteyince gülerek 'Polise git istersen' dedi. Kaçak olduğum için hiçbir şey yapamayacağımı biliyordu. Altı ay boyunca bana ödediği toplam para 750 liraydı. Ben ve birkaç arkadaşım Eskişehir'deki o iş yerinden ayrılıp Konya'da cam fabrikasında işe girdik. Konya'da da benzeri şeyler yaşanmaya başladı. Fabrika sahibi iki-üç ayda bir tek maaş ödüyordu ve bize yatacak yer ve yemek verdiği için paraya gerek olmadığını söylüyordu."

Sadece Taliban'dan mı kaçıyorlar?

Görüştüğüm Afgan göçmenlerden yalnızca biri burada sekiz yıl geçirmişti. Her biri 2-3 yıl kaldıktan sonra ülkesinin yolunu tutuyordu. Mehdi, "Herkes kendi ülkesini Keşmir görür. Bizim gözümüzde de Afganistan Keşmir kadar güzeldir" diye yorumluyordu düşüncelerini.

Hazaralar gibi mehzepsel farklılığı olanlar ailece göç etmeye çalışsa da Afganlar, yurt dışına kısa süreliğine çıktıkları için ailelerini yanlarına almıyordu. Amaç bir süre yurt dışında çalışıp başlık parasını ödemek, ev yapmak ve sonrasında yaşayabilecek kadar para biriktirmekti.

Göçün nedeni çoğunlukla ekonomik temelli olsa da gidilecek ülkeyi mesafe, alınan ücretin miktarı, göçmenlere bakış gibi etkenler belirliyordu. Misalen Avrupa'da daha fazla kazanacaklarını bilseler de Türkmenler ve Özbekler gibi Türkçeye yatkınlığı olanlar Türkiye'de kalmayı tercih ediyordu. Peştunlar ve Tacikler içinse Avrupa daha iyi bir seçenekti.

Şimdiye kadar çoğunluğu ekonomik nedenlerle göç yoluna düşen Afganlar, son günlerde Taliban'dan kaçışlarıyla anılıyor. Peki, tek kaçtıkları Taliban mı? Ülkede devlet memurlarının, özellikle güvenlik güçlerinin yurt dışına gitmeye çalıştığı bir gerçek ama bunların sayısı kırk iki yıldır göç yolunu mesken tutan milyonlarca Afgan'ın karşısında önemsenmeyecek kadar az. Üstelik kaçmaya çalışanların çoğunluğu, yıllardır gitme hazırlığı yaparken Taliban sayesinde böyle bir fırsat yakalayanlar… Afgan halkının çoğunluğu, özellikle adli olaylarda Taliban'ın adaletine güveniyor. Uzun dönemde neler olacağı bilinmez ama ekonomik bir istikrarın göçü azaltacağı öngörülebilir.

SSCB işgalinin bittiği yıllarda iç savaşla boğuşan Afgan halkı bir yandan da kendi başlarına hareket eden grupların zulmüne maruz kalıyordu. Öncesinde ABD'nin desteklediği bu gruplar savaş sonrası kendi bireysel zenginliklerine odaklanmış ve bu nedenle yol kesip herkesten haraç almaya başlamıştı. Son olarak Kandahar kentinde bir konvoyu soyan ve içindekileri esir alan bir grup, Kandaharlı öğrencilerin ayaklanması sonucu bertaraf edilmişti. Esirleri serbest bırakan bu öğrenciler kısa sürede halkın umudu olmuştu. Öğrenci sözcüğünün karşılığı olarak Arapça "talip" kelimesini kullanan Afgan halkı, bu grup için sözcüğün çoğul hali olan Taliban'ı kullanmıştı. Taliban, yani öğrenciler, Afgan halkının yeni umuduydu.

Taliban nedir, kimdir?

1994 yılının sonbaharında ortaya çıkan Taliban, üç yıl gibi kısa bir sürede ülkede kontrolün yüzde 90'ını eline geçirdi. Taliban'ın Kandahar'ı ele geçirmesiyle bir anda bıçak gibi kesilen hırsızlık, gasp, tecavüz olayları Afgan halkının gözünü bu şehre çevirmişti. Bu gelişmeler, diğer birçok şehrin Taliban'a direnmeden teslim edilmesi anlamına gelecekti.

Afgan halkı bu çatışma ortamında "kurtarıcı" rolüne bürünen Taliban'a sarılmış fakat çok geçmeden asıl gerçekle karşılaşmıştı. Taliban, ülke kontrolünü eline geçirince bütün kız okullarını kapatmış, kadınların alış-veriş maksadıyla da olsa evlerinin dışına çıkmasına çok sınırlı biçimde izin vermeye başlamıştır. Ayrıca müzik, televizyon, video, çocukların uçurtma uçurtması gibi, spor ve oyun dâhil olmak üzere her türlü eğlence yasaklanmıştı. ABD'nin işgaline kadar bu tavrını sürdüren Taliban, son günlerde daha ılımlı bir tavırla yeniden sahneye çıktı. Peki bu yeni bir Taliban mı?

Özellikle kadınlara yönelik sert tutumuyla gündeme gelen Taliban, ABD'nin işgali -en azından fiziki olarak- sonlandırdığı son günlerde daha ılımlı bir tavırla yeniden siyaset sahnesine çıktı. Bu defa kadın spikerlerle konuşuyor, kamuda çalışan kadınların görevlerine devam etmesini istiyordu. Bir şeyler söylemek için erken ama Taliban'ın da iletişimin bu denli hızlı olduğu bir dönemde dünyadaki imajını önemsediği bir gerçek.

Dünya kamuoyunun sesini şimdilik dikkate alan Taliban, içeride ve dışarıda aldığı desteği ekonomik düzenlemeye çevirebilirse Afgan halkının göç yolundaki makûs talihi bir nebze olsun değişebilir. Böylece dünyanın haberdar bile olmadığı cesetlerle dolu bir ölüm yolu, yeniden eski günlerine döner.

BİZE ULAŞIN