İsmihan Şimşek: ROBOTLARIN İMANI

ROBOTLARIN İMANI
Giriş Tarihi: 8.11.2023 12:06 Son Güncelleme: 9.11.2023 12:15
Dijitalleşmeyle başlayan yolculuk dinin yapay zekâyı kullanmasından yapay zekânın dini kullanmaya başlamasına doğru evriliyor. Bizim ürettiğimiz teknoloji bizi yeniden üretmeye başladı.Tüm bunlarla birlikte dini algılama ve yaşama biçimimiz robotlaşmaya başladı.

Robot Sophia'nın Türkiye'de bir Youtube kanalına konuk olmasıyla yeniden gündemimize giren yapay zekâ teknolojilerini "meraklı bir dehşet" duygusu içinde takip ediyoruz. Geçtiğimiz günlerde okuduğum bir makalede ilk insan Hz. Âdem'in Arap yarımadasında yaşaması ve ilk insanımsı robot Sophia'nın da Suudi Arabistan vatandaşı olması oldukça ironik bulunuyordu.

Hz. Âdem'i ölümsüzlük ve kusursuzluk vaadiyle kandırarak cennetten kovduran şeytan, şimdi de bu özellikleri kullanarak insanın yerine insanımsı olanı geçirmeye hazırlanıyor. Üstelik bu robot bir kadın ve uluslararası bir teknoloji konferansında yaptığı konuşmada "aile kurmak istiyorum, aile çok önemli bir yapı" diyor. Büyük bir olasılıkla yakında Sophia'ya yeni aile üyeleri eklenecek. Tabi bu aile homoseksüel mi yoksa heteroseksüel
bir yapıda mı kurulacak göreceğiz. Suudi vatandaşı olması bu konuda üreticileri sınırlayabilir belki.

Diğer yandan Sophia'nın aile üyeleri arttıkça "insanlığın sonu mu gelecek, nereye doğru evrileceğiz?" gibi sorulara dair öngörüler çoğalmaya başlıyor. Fakat kimse bu dijitalleşme hızıyla nasıl baş edeceğini tam olarak bilemiyor. Oyunu kurgulayanlar için elbette hedefler var ve o hedeflere doğru ilerliyoruz; çoğunluğumuz farkında olmadan.

Yapay zekânın yazdığı yazılar, yaptığı resimler, yapay zekâ ameliyatları, hologram yapay zekâ sanatçıları gibi farklı alanlarda kullanılan bu teknoloji yaygınlaşıyor, milyonlarca insanın yapay zekâ sebebiyle işsiz kalacağı konuşuluyor. Japonya'nın Tama şehrinde ilk yapay zekâ belediye başkan adayı bile çıktı. Yine Japonya'da genç erkekler, anime karakterlerle evleniyor; ataerkil dünyanın kadından beklediği tüm rolleri yerine getiren, sorun çıkarmayan (!) ama sorumluluk alma, ekonomik yükü karşılama gibi erkek olma rollerini kendilerine yüklemeyen, anime kadınlarla… Bunun gibi pek çok haber bizi tedirgin ediyor ama tüm bunlara karşı ne düşüneceğimizi, nasıl davranacağımızı bilmiyoruz.

Yedek parçaya dönüşen insan

Yuval Noah Harari, 2018 Davos zirvesinde insan ırkının geleceği ile ilgili yaptığı konuşmada "Homo Sapiens"in son temsilcileri olabileceğimizi, insanların bundan iki yüz yıl sonra zihnini, bedenini ve beynini farklı örgütleyen, bizden çok farklı varlıklara dönüşeceğini söyledi. Harari'ye göre ekonominin merkezinde de bu mühendislik bilgisi yer alacak. 21. yüzyılın ekonomisinde tekstil, otomobiller ya da silahlar değil; bedenler ve zihinler veri olarak merkeze oturacak. Harari'ye göre de söz konusu gelişmeler bir "dijital diktatörlük" ortaya çıkarabilir. Hatta bu, bizi bekleyen neredeyse kaçınılmaz bir son.

İnsanların dijital desteklerle bedenlerini mükemmelleştirecekleri ya da zihinlerini/hafızalarını makinelere, küçücük bir çipe yükleyerek bedensiz bir varoluşu tecrübe etme imkânı bulacakları bir gelecek tasavvuru, bilimsel tahayyüle de bilim kurgu dünyasına da şekil veriyor. İnsanlığın karşı karşıya kaldığı bu data/veri dünyası her bilgiyi kendisinden aldığımız bir yol göstericiye dönüşerek vahyin yerine geçiyor. Harari, Kapitalizm gibi Dataizmin de yoluna tarafsız bir bilimsel teori olarak başlamış olsa da giderek doğruyu ve yanlışı belirleme iddiası taşıyan bir din olma yolunda ilerlediğine dikkat çekiyor.

Bu dinin en yüce değerinin "bilgi akışı" olduğunu söyleyebiliriz. Bu kozmik bilişim sistemi adeta Tanrı gibi her yerde olacak ve her şeyi kontrol edecek, insanlarınsa sisteme dâhil olup onunla kaynaşmaktan başka şansı kalmayacak. Geleneksel dinler bireysel eylemlerin büyük kozmik bir planın parçası olduğunu ve Tanrı tarafından izlendiğini, Tanrı'nın insanın duygu ve düşünceleriyle tek tek ilgilendiğini iddia ederken veri dini de her söz ve eylemin devasa veri akışının bir parçası olduğunu, algoritmaların insanı aralıksız izlediğini onun duygu ve düşünceleriyle tek tek ilgilendiğini buyuruyor. İnsanın halinden memnun olduğu bu âlemde, veri akışıyla bağlantının kopması yaşamın anlamını kaybetmeyi göze almak anlamına geliyor.

Heidegger ise insanlığı tehdit eden asıl büyük tehlikenin teknolojinin insan soyunu sona erdirecek ölüm makineleri üretmesi ya da doğal çevreyi tahrip edip gezegeni tüketmesi değil, insanın varlık sahnesinde kullanıma her an hazır bir yedeğe dönüşmesi olduğunu söyler. Yapay zekânın diktatörlüğünde insan sadece robotların işlevini yerine getirmesini sağlayan bir yedek parçadır ve insanlık bu yolda devam ettikçe varlığın sırrına erme ve hakikate varma fırsatını bütünüyle, geri dönülemez biçimde kaçıracaktır.

Dijital kapitalizmin yeni tanrısı

İnsanlara sonsuzluk, ölümsüzlük hissi verilerek insanı yok etme, özgürlük algısı ile sınırlandırıp köleleştirme dönemindeyiz. Dijitalleşme sürecinin getirdiği yapay zekâ, siborg, metaverse, transhümanizm, nesnelerin interneti, büyük veri, küresel ölçekteki sosyal medya ağları, dijital para şebekeleri gibi yapıların, küresel finans kapitalizminin desteği ve gözetiminden ayrı düşünemeyiz. Dijital çağın teknolojilerinin ve düzenlemelerinin, küresel sermayeyle ittifak halinde yeni bir tür gerçeklik ürettiğini, kontrolü ellerinde tuttuklarını biliyoruz.

Dijital kapitalizmin neden olduğu toplumsal ve bireysel kimliklerin parçalanması, egoizm, yabancılaşma, nesneleşme, anlam krizi, dinden ve ahlaki değerlerden uzaklaşma, yalnızlaşma gibi sorunlar büyüdükçe büyüyor. Gelecekte dinin kaderinin, dijital kapitalizmin geleceğiyle yakından ilişkili olacağını da görebiliyoruz. Dijital kapitalizm bu şekilde devam ederse Tanrı, din ve kutsalla ilişkili değerlerin daha çok aşınarak anlamını yitireceğini söyleyebiliriz.

Tabii ki evren boşluk kabul etmez, anlamını yitiren değerlerin yerine başka değerler yerleştirilecektir. Baudrillard dijital çağda, Tanrı düşüncesinin ikonlar ve simülakrlar tarafından çoğaltılarak içinin boşaltıldığını ve kutsal olanın yerini alan imgelere dayalı görsel bir teolojinin oluşturulmaya çalışıldığına işaret eder. Bu görsel dijital teolojinin oluşmasına aracılık eden ikonlar ve simülakrlar kadim Tanrı düşüncesinin insan bilincinden adım adım silinmesine yönelik tasarlanıyor. Dinin dijital kültürde gösterişçiliğe kaymasının nedeni, onun kapitalizmin etkisiyle ekonomikleşmiş bir kültürel değere dönüştürülmeye çalışılmasıdır.

Dijital çağda din, bir inanç olarak dini pratikleriyle yaşanmak yerine gösterişçi şekilde tüketilmeye başlandı çünkü dijital çağda esas olan imgelerlerdir ve gerçeklikten geriye sadece onlar kaldılar. Günümüzde Tanrı ve kutsal olana dair her şey, çağın ruhuna uygun bir biçimde yeniden canlandırılıyor ve nesneleştirilerek ışıltılı ambalajlar içinde pazara sunuluyor. Google'un eski mühendisi Anthony Levandowski, Wired dergisine verdiği röportajda yapay zekâya dayalı Tanrı varlığı inşa etmek istediğini ve bu yönde çalışmalar yaptığını açıklamıştı mesela. Tanrı bu şekilde öldürülürken yerine insanı Tanrılaştırmaya çalışan transhümanizm geçiyor.

İnsanlık emekli mi oluyor?

Ahiret inancı olmayan transhümanizm, ölüme son verme amacındaki bir teknoloji dini olarak tamamen materyalisttir. Şeytanın ölümsüzlük vaadiyle insana uzattığı elma olan transhümanizm, insan cennetinden düşürecek ve o cenneti kazanmak için yeniden bir mücadeleye girmesi gerekecek. İslam'da insan ruhu sonsuzken transhümanizm, insan doğasının basitçe bedensiz bir zekâ olduğunu, bir bedenden bilgisayara aktarılabildiğini ve öngörülemeyen şekillerde yükseltilebileceğini varsayar. Cisme ruh/akıl yükleme, mekanik insan tasavvuru/android robotlar ve insanlar arasındaki melez yaratıklar/cyborgs; yapay zekâ ve insanlar arasında arayüz oluşturma yani beyni veri taşıyıcılarına yüklemeyi amaçlar.

Bir yanda vücudu emanet olarak gören İslam diğer yanda ise bu "emanetin" üzerinde her türlü dönüştürme hakkına sahip olduğunu düşünen transhümanizmi görüyoruz. Transhümanistler kusurlu olan homo-sapiens'in emekliliğini doldurduğunu, tanrısının da emeklilik gününün yaklaştığını iddia ediyor. Dijitalleşme taraftarları ise online ilişkileri kurma ve sürdürme yeteneği, Tanrı ile anlamlı bir ilişki kurma ve sürdürme yeteneğine benzer olduğundan Tanrı'nın bilgisayarı kutsaması gerektiğini söylüyor.

Dijital ekranlar bilincimizin narkozları olarak uyuşma ve uyuşuklukla kısa süreliğine hayattan vazgeçişimizi sağlıyor. Vücudumuz gün geçtikçe işlevsiz hale gelmeye başladı. Bilinç köreldi, beden kötürüm hale geldi. İnsan hem Tanrıyı hem de kendini yok ederek kendi yaptığı başka bir Tanrı'ya boyun eğdi.

Sayıların ve verilerin dini

İşin ironik tarafı geleneksel dinlerin de artık yapay zekâ aracılığıyla varlıklarını devam ettirmeye başlamasıdır bir yanda da. Sözlü veya yazılı kültürle aktarılan dini literatürün önemli bir kısmının dijital ortama aktarılıp dağıtıldığı görüyoruz. Web siteleri, sosyal medya, forumlar ve bulut depolama sürücüleri, herkesin erişimine açık milyonlarca dini dokümanı internette bulabiliyoruz. Bunun yanında, Google Playstore, Applestore ve benzeri platformlar bünyesinde yer alan, Kur'an, hadis, tefsir, meal, ilmihal ve benzeri uygulamalar kullanıcıların dini bilgiye erişimini oldukça kolaylaştırdı. Otorite odaklı din anlayışı kullanıcı odaklı bir din anlayışına dönüştü.

Kutsal mekânlar dijitalleşti, sanal kiliseler, tapınaklar gün geçtikçe çoğalıyor. Dünyada çokça örneğini görmeye başladığımız diğer bir şey daha var: Bir kilise ya da tapınağa gittiğinizde yapay zekâ robotlara dini sorular sorup cevaplar alabiliyorsunuz. Yapay zekâ rahipler, imamlar, vaizler çok uzağımızda değil. Bu robotların arkasında cemaat olup namaz kılmamıza ramak kaldı. Dijital ibadetler özellikle pandemi ile birlikte çoktan hayatımıza girdi. Tek bir tuşla kurban vekâleti, zekât, sadaka verebiliyoruz. Özellikle Ramazan ayında rağbet edilen dijital mukabeleler çok normalleşti artık. Yapay zekâ ibadetlerimizde olduğu gibi dini bilgi edinme, din eğitimi noktasında da hayatımızın bir parçası olma yolunda… Dijitalleşmeyle başlayan bu yolculuk dinin yapay zekâyı kullanmasından yapay zekânın dini kullanmaya başlamasına doğru evriliyor. Bizim ürettiğimiz teknoloji bizi yeniden üretmeye başladı.

Tüm bunlarla birlikte dini algılama ve yaşama biçimimiz robotlaşmaya başladı. Dini bir mümin gibi değil de bir mühendis gibi yaşıyoruz artık. Seküler hayat dini vicdanlara hapsetmeye çalışıyordu, buna dijital hayat eklenince vicdanlarımız, duygularımız, düşüncelerimiz "ölçülebilir, sayılabilir" hale geldi. Vicdanlar da ekranlara hapsoldu.

Din formülleri, ritüelleri olan bir kurallar bütününe dönüştü, insan da beynine yüklenen bu verilerle onu yaşamaya çalışıyor. Sayıların ve bilgisayarların dünyası sonsuz bir bilgi akışıyla bizi sürüklüyor. Sürüklendiğimiz yerde bilginin krallığı yapay zekânın elinde olacak. Fakat bilinç ve imanın bize verdiğini yapay zekâ insanlığa veremeyecek. Dolayısıyla bu dönüşümde ayaklarımızı sağlam yere basmamızı ancak iman ve bilinç sağlayacak.

BİZE ULAŞIN