İlker Nuri Öztürk: BİR KRİZ DÖNEMİNİN ÂLİMİ: ELMALILI HAMDİ YAZIR

BİR KRİZ DÖNEMİNİN ÂLİMİ: ELMALILI HAMDİ YAZIR
Giriş Tarihi: 5.5.2022 13:10 Son Güncelleme: 5.5.2022 13:10

HAMDİ ÇİLİNGİR

Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçişin şahitlerinden Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Cumhuriyet dönemindeki ilk Kur'an-ı Kerim tefsirlerinden birini hazırladı. Yazdığı tefsir ile bir asra yakın bir süredir hâlâ tesirini koruyan, çok yönlü bir din âlimi olan Yazır'ı, vefatının 80. yılında Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden Dr. Hamdi Çilingir ile konuştuk. Elmalılı Hamdi Yazır'ın Vakıfbank Kültür Yayınları arasından çıkan Osmanlı Vakıf Hukukuna Giriş: Ahkam-ı Evkaf kitabını yayına hazırlayan Çilingir bu entelektüel âlimi çeşitli yönleriyle Lacivert'e anlattı. İlmi vukufunun yanında Yazır'ın gözlerden kaçırılmaması gereken bir yönünü de şöyle vurguluyor Hamdi Çilingir: "Elmalılı, Osmanlı modernleşme tecrübesine her açıdan şahitlik etmiş bir âlim. İçinden geçtiği Mutlakiyet, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemleri siyasi, iktisadi, sosyal ve entelektüel boyutlarıyla Osmanlı'dan Cumhuriyet'e uzanan çeşitli krizlerin sahnesi olmuştur. O, kendi döneminin meseleleri üzerinde fikir yürütmekten ve ortaya çözüm önerilerini sunmaktan hiçbir zaman kaçınmamıştır."

Elmalılı Hamdi Yazır ilmiye sınıfına mensup bir aileden geliyor. Dini eğitiminin yanı sıra edebiyat, felsefe, musiki öğreniyor. Yetiştiği çevre ve ilmi çabası hakkında ne söylemek istersiniz?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır (1878-1942) İslam dünyasının Batı karşısında zaafa uğradığı ve bu zaafı giderme teşebbüsü olarak okunabilecek Osmanlı modernleşme tecrübesine her açıdan şahitlik etmiş bir âlimdir. Bir birinden farklı hususiyetlere sahip Mutlakiyet, Meşrutiyet ve Cumhuriyet gibi üç farklı devir Elmalılı Hamdi Efendi'nin hayatını çok farklı şekillerde yoğurmuştur. Bu üç devir de bir insan hayatının içine zor sığacak büyük değişim ve dönüşümlerin tam kalbinde yer almıştır. Onu hususi kılan nokta, köklü ve çok boyutlu değişim, dönüşümlerin yaşandığı böyle bir çağın yalnız tanığı olması değildir. Bilakis onu özel kılan, bu tanıklığını ilmi ve entelektüel düzeyde ciddi bir kritiğe çevirebilmesinde yatar. Sizin de belirttiğiniz gibi ilmiye sınıfına mensup bir aileden gelir ve sonraki hayatında da bu ilmiye rotasyonunda kalır. Antalya'nın Elmalı kazası doğup büyüdüğü ve ilk tahsilini yaptığı yerdir ama Hamdi Efendi'yi ilmiye sınıfının önemli bir siması haline getirecek olan yer hiç şüphesiz 1895'te dayısıyla geldiği Dersaadet yani İstanbul'dur. Osmanlı'nın siyasi olduğu kadar ilim ve kültür merkezi konumunda da bulunan İstanbul'da geleneksel Medrese ile modern Mekteb'i birleştiren çok iyi ve başarılı bir eğitim hayatı geçirmiştir. Mesela Tanzimat sonrasında şeriye mahkemelerine hâkim yetiştirmek için kurulan Mekteb-i Nüvvab'ı birincilikle bitirmiştir. Sonraki öğretim (tedris) hayatında da bu iki boyutlu (zülcenaheyn) yönünü hem Medrese'de hem de Mekteb'de dersler vererek sürdürmüştür. Muhammed Hamdi Efendi'nin geleneksel ile modern eğitim ve öğretimi harmanlayan bu kişiliği sonraki hayatındaki ilmi ve kültürel hayatına önemli ölçüde rengini vermiştir. Aslında Elmalılı'nın böyle bir eğitim ve öğretim arka planı göz önünde bulundurulduğunda edebiyattan felsefeye, sanattan musikiye, Fransızcadan modern mantığa varan geniş ilgi sahası şaşırtıcı gelmez. İslami ilimlerden çağdaş ilimlere varan geniş entelektüel çabası yanında güncel matbuat hayatı ile siyasi alandaki faaliyetleri de bu çok yönlülüğünü tamamlar.

Şiir, müzik ve hat sanatlarında da üretimi mevcut. Diğer alanlardaki eserlerini nasıl değerlendirirsiniz? Geniş yelpazeye sahip, pek alışık olmadığımız bir din adamı profili.

Elmalılı Hamdi Efendi'nin fıkıh, kelam, tasavvuf ve felsefe gibi çeşitli ilim dallarına karşı ilgisi hem de sanat ve edebiyatın çeşitli alanlarına dair merakı çok yönlü kişiliğinin bir yansımasıdır. Ömer Nasuhi Bilmen'in ifadesiyle Elmalılı'nın "ruhunda bütün ilimlere, fenlere karşı büyük bir arzu ve yeteneğin mevcudiyetini" gözlemlemek mümkündür. Yani kendisinin geniş bir ilgi ve merak alanı var ama daha da önemlisi bunlara karşı bir yeteneği de var. İlmi çalışmalarında bu geniş ilgi ve merakıyla hangi alana el atıp yazmışsa yazılarında derinlik ve zenginliğin boyutlarını gözlemlemek mümkündür. Öte yandan bahsettiğiniz gibi Hamdi Efendi sanat ve edebiyata da meraklıdır. Özellikle hat sanatında mahareti önemli hattatların övgüsüne mazhar olmuştur. Hat hocaları arasında Bakkal Arif Efendi ve Sami Efendi gibi dönemin önemli isimleri vardır. Hat ile maişetini kazanmış, kardeşlerini hatta teşvik etmiş, çeşitli hat meşkleri olmuştur. Şiire de ilgisi var ve tamamlanmamış bir divan sahibidir. Nitekim İbnülemin Mahmut Kemal İnal hem Son Hattatlar hem de Son Şairler isimli kitaplarında bu özelliklerine binaen Elmalılı'ya da yer verir. Netice itibariyle Elmalılı Hamdi Efendi'yi mesaisinin çoğunu ilme ayıran ama sanat ve edebiyat yönü de azımsanmayacak kadar güçlü ve çok yönlü bir âlim olarak görebiliriz.

Sizce Cumhuriyet döneminde tefsir projesi için Elmalılı Hamdi Yazır'ın tercih edilmesinin sebebi nedir?

Üç farklı devrin içinden geçmiştir: Mutlakiyet devri eğitim hayatına, Meşrutiyet devri öğretim hayatı yanında siyasi ve entelektüel faaliyetlerine ve Cumhuriyet devri de inziva hayatına eşlik eden Hak Dini Kuran Dili isimli tefsirinin yazımına tekabül eder. Cumhuriyet Türkiye'sinin yeni dil ve kültür ortamında İslamiyet'e dair doğru bir bilgi zemininin inşası için 1925 yılında TBBM kararıyla Kuran-ı Kerim'in bir Türkçe meali, bir tefsiri ve bir Sahih-i Buhari muhtasarı olan Tecrid-i Sarih kitabının tercümesinin hazırlatılmasına karar verilmişti. İlk görev Mehmed Âkif'e, ikincisi Elmalılı Hamdi Efendi'ye, üçüncüsü de Babanzade Ahmed Naim Efendi'ye verilmişti. Her üç ismin belirlenmesinde dönemin Diyanet İşleri Başkanlığı etkindir. Özellikle de Başkan Rıfat Börekçi ile Yardımcısı Ahmed Hamdi Akseki. Ancak bu görevlerin bu isimler tarafından yerine getirilebileceğinde neredeyse bir konsensüs vardır. Elmalılı Hamdi Efendi, önceki dönemde ilgi alanı daha çok fıkıh, felsefe ya da kelam gibi alanlarda şekillenmiş olsa da hem bilgi hem de ilgi alanının genişliğinden ötürü böyle bir tefsir yazımı için gerçekten ideal biriydi. Nitekim 1926'dan 1938'e varan on iki yıllık bir sürede kaleme aldığı Hak Dini Kuran Dili isimli 9 ciltlik tefsiri nakli ve akli ilimleri birleştiren boyutuyla bunu ispat etmektedir.

Bu tefsir hangi özellikleriyle dikkat çekmektedir?

Ayetler arası münasebetlerin kurulmasından nüzul sebeplerine dek klasik bir tefsirin hususiyetlerini görmek mümkün. Ayetlerin ihtiva ettiği dini, hukuki, içtimai ve ahlaki hükümler yanında ilmi ve felsefi konuların büyük bir ustalıkla ele alındığı görülür. Özellikle çağdaş dönemde tartışmalı olan bazı ayetlerin yorumları üzerinde özenle durulur. Elmalılı'nın tefsiri, klasik gelenekte var olan rivayet tefsiri ve dirayet tefsiri ayrımında her iki yönü birleştiren bir özelliğe sahiptir. Akif'in meal yazım işinden bir müddet sonra vazgeçmesi üzerine meal kısmını da tefsiri çerçevesinde Elmalılı'nın üstlendiğini burada hatırlatmakta yarar var.

Tefsirin hazırlık sürecinde neler yaşanıyor?

Hamdi Efendi 1925 yılında alınan karar gereği tefsirin yazım görevi kendisine verildikten sonra 1926 yılında tefsirin yazımına başlamıştır. Tefsirin yazımı 12 yıl sürmüş, 1935-1939 yılları arasında son cildi fihrist olmak üzere 9 cilt olarak basılmıştır. Tahmin edebileceğiniz üzere uzun bir zaman dilimine yayılan bu süreç aynı zamanda hayli meşakkatli geçmiştir. Özellikle bu süreç içerisinde yaşadığı sağlık sorunları tefsir yazım sürecine ciddi şekilde etki etmiştir. Tefsirinin iyi bilinen bir özelliği biraz buna bağlı olarak gelişmiştir. Elmalılı, tefsirinin ilk ciltlerinde çok uzun izah ve yorumlara yer verir, ama ortalara doğru bu yorumlar azalır, hatta bazı ayetlerin izahı yalnız meal ile verilir, son ciltlere doğru yine biraz geniş izahlar başlar.

Tefsirin yazımında kendisinden beklenen ayetlerin nüzul sebeplerine işaret, ayetler arası münasebetlerin kurulması, dilsel izahlar ve Hanefi-Maturidi temelli bir yaklaşım yanında çağdaş dönemin ilmi ve felsefi yaklaşımına da yer verme gibi zorlu bir görevdir. Elmalılı bu zorlu görevin üstesinden gelebilmek adına çok çalışmış hatta günlerce dışarı evinin bahçesine dahi çıkmadığı günler olmuştur. Ama kendisinin de belirttiği gibi Kuran'ın tefsiriyle meşgul olmak ona aynı zamanda çok hoş ve zevkli de gelmiştir. Hamdi Efendi tefsir yazım sürecinde meal yazım görevini de üstlenmek zorunda kalmıştır. Çünkü Mehmet Akif, üstlendiği meal yazım görevini, mealin Türkçe ibadet projesinde kullanılabileceği endişesinden ötürü yarıda bırakır ve sözleşmeyi fesheder. Bunun üzerinde meal yazım işi de Elmalılı'ya devredilir. Fakat dönemin Türkçe ibadet tartışmaları içerisinde konunun hassasiyeti Hamdi Efendi için de geçerlidir. Elmalılı ayrı bir meal değil, tefsiri içinde ayetlerin meallerini vermek suretiyle meal işini kabul eder. Konunun Türkçe ibadet meselesiyle ilgili hassasiyetini de dikkate alarak hem tefsirinin girişinde Kuran'ın herhangi bir dile layıkıyla bir tercümesinin yapılamayacağını özenle vurgular hem de yaptığı meallerinde tercih ettiği üslupta İsmail Kara'nın ifadesiyle "ince bir siyaset" güder. Hem tefsir hem mealin hazırlanması uzun ve meşakkatli bir sürece yayılmış ama ne güzel ki sonunda bu topraklarda telif edilmiş en önemli tefsirlerden biri ortaya çıkmıştır.

Avrupalılaşma karşısında, Müslümanların kendi değerlerini savunması gerektiğine dikkat çeken Yazır'ın dert edindiği temel sorunlar ve önerdiği kurtuluş yolları nelerdir acaba?

Elmalılı bir kriz döneminin şahidi. İçinden geçtiği Mutlakiyet, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemleri siyasi, iktisadi, sosyal ve entelektüel boyutlarıyla Osmanlı'dan Cumhuriyet'e uzanan çeşitli krizlerin sahnesi olmuştur. Bu dönemde yaşanan krizden çıkış ve fecir beklentisi hep vardı, buna yönelik adımlar her zaman atılıyordu ama bunların bir kısmı çoğunluğu hep fecr-i kâzibe dönüşebiliyordu. Elmalılı'nın ilmi ve entelektüel bütün çabalarının arka planında İslâm dünyası ve Osmanlı Devleti'nin içine düştüğü bu krizden kurtuluş rotasyonunda fecr-i sâdığa yol göstermek vardır denebilir. Elmalılı Hamdi Efendi'nin, bir yandan geleneksel Medrese'de diğer yandan Mekteb-i Mülkiye gibi modern mekteplerde ders vermesi, dönemin süreli yayınlarında güncel yazılar kaleme alması, II. Meşrutiyet devrinin Meclis-i Mebusan'ında Antalya mebusluğu yapması ve benzeri yönlerine bakıldığında hayatın içinde, hayatın şahidi olarak yer alır. Bu yönü onu hem mevcut problemleri teşhis hem de bu problemlere çözüm önerisi sunma hususunda bir sorumluluk ve yükümlülük altında bırakıyordu.

Bu sorumluluğun farkında olarak dönemin güncel meseleleriyle yakından ilgilendi, meseleleri eleştirel gözle ele aldı ve kendi perspektifinden yer yer çeşitli önerilerde bulundu. Özellikle II. Meşrutiyet döneminde en aktif olduğu dönemde bunun çeşitli örneklerini görmek mümkün. Mesela 1876 yılında ilk defa yürürlüğe girip 1878 yılında II. Abdülhamid tarafından askıya alınan ilk Osmanlı anayasası (Kanun-ı Esasi) II. Meşrutiyet döneminde tekrar yürürlüğe girip tadili (değiştirilmesi) gündeme geldiğinde Elmalılı Hamdi Yazır'ın bu tadillerde aktif rol oynadığını, Kanun-ı Esasi'nin tadil mazbatasını kaleme aldığını görüyoruz. Mazbataya baktığımızda -böyle olmamasına rağmen- sanki yüzyıllık bir anayasa geleneğine sahip bir anayasa hukukçusunun tavrını gözlemlemek mümkün. Bu mazbatada İslam dünyası ve Osmanlı için nispeten yeni bir şey olan anayasa kavramı ve düşüncesini başarılı bir şekilde İslam düşüncesi içerisinde temellendirir.

Bir başka örnek olarak Mekteb-i Mülkiye'deki vakıf hukuku derslerini verebiliriz. Bugün bu ders notları elimizde olduğu için rahatlıkla söyleyebiliriz ki Elmalılı yalnızca bir vakıf hukukunun klasik ve modern durumunu öğretmekle yetinmez, eleştirel bir gözle meseleleri ele alarak tekliflerini de ortaya koymaktan çekinmez. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün ama yalnız şunu ifadeyle bitireyim: Elmalılı, kendi döneminin meseleleri üzerinde fikir yürütmekten ve ortaya çözüm önerilerini sunmaktan hiçbir zaman kaçınmamıştır.

Elmalılı Hamdi Yazır, bugünkü gençlere ne söylüyor? Yeni nesil üzerindeki etkilerini nasıl görüyorsunuz?

Elmalılı Hamdi Efendi'nin hem hayatı hem de fikirlerinin bugünün gençliğine önemli mesajlar verebileceği kanaatindeyim. Elmalılı II. Meşrutiyet sonrasında eğitim ve öğretim hayatında aktif biri olarak var olduğu için gençleri iyi tanıdığı söylenebilir. Bir kere eğitim hayatında klasik ve modern eğitimi birleştiren ve sonrasında hem Medrese'de hem de Mekteb'de eğitim veren biri olarak günümüze önemli mesajı olduğunu düşünüyorum. Modern dönem Müslümanların hem kendilerini inşa edebilmeleri hem de dünyaya bir şeyler söyleyebilmeleri geleneksel eğitimle modern eğitimi mezcetmeyi gerekli kılıyor. Elmalılı bu anlamda iyi bir örnek.

Öte yandan Elmalılı'nın bütün çabası çağdaş dünyadaki fikir, kurum ve kuralların İslam'ın süzgecinden geçirilerek eleştirel bir gözle değerlendirilmesi içindir. Mesela Meşrutiyet fikrini ancak "Meşrutiyet-i Meşruta" yani İslâmi değerlere uygun olduğu ölçüde savunur. Elmalılı'nın meselelerdeki derinliği ve vukufiyeti de bence gençler için örnek teşkil eder. İlgi duyduğu ve el attığı alan ne olursa olsun hakkını çok iyi verir. Kanun-ı Esasi üzerine mi yazacak hakkını verir; vakıf hukuku üzerine dersler mi verecek hakkını verir; felsefeye el atıp tercüme mi yapacak mutlaka hakkını verir. Okuyucu, Elmalılı'nın yazılarında geniş bir ilgi alanı ve derinlik bulur. Kanaatimce bu kadar geniş bir ilgi alanında böyle bir derinliğe sahip olabilmesi onu örnek bir şahsiyet olarak görmek için yeter.

BİZE ULAŞIN