Vehbi Bayhan: Türkiye'nin yeni kuşakları

Türkiyenin yeni kuşakları
Giriş Tarihi: 5.10.2020 16:23 Son Güncelleme: 5.10.2020 16:23
Toplum, kuşak döngüsü ile yenilenir ve tazelenir. Toplumun tarihine her kuşak bir miras ekler. Toplumda her 20 yılda bir kuşak değişir. Marc Bloch’un söylemiyle “İnsanlar babalarından çok, yaşadıkları çağa benzerler.” Her çağın ruhu, yeni kuşakları inşa eder.

Kuşak kavramı, içinde bulundukları çağın, zamanın, toplumun, kültürün ve bağlamın ürünü nüfus kitlesidir. Toplum, kuşak döngüsü ile yenilenir ve tazelenir. Toplumun tarihine her kuşak bir miras ekler. Toplumda her 20 yılda bir kuşak değişir. Kuşak, sadece biyolojik açıdan çocukluk, ergenlik ve gençlik döneminden geçip erişkinliğe ulaşan bir nüfus kitlesi değil, bu nüfus kitlesinin sosyal ve kültürel olarak tüm özelliklerini içeren bir gerçeklik dönemidir.

Her kuşağın bir yandan birbirine benzeyen hayat felsefesi, bakış açısı ve kültürel örüntüsü varken, diğer taraftan her bireyin kendi gerçekliği ve öznelliği bulunur. Her toplumun kuşakları kendine özgü özellikler barındırsa da, küresel bağlamda birbirine benzeyen davranış ve düşünce kalıpları ile küresel kuşak olgusundan da bahsedilebilir. "Kültürel görecelik" bağlamında farklılıklar ve özgün davranış modelleri mevcut iken, aynı zamanda küreselleşmenin yoğun yaşandığı günümüzde birbirine benzeyen davranış örüntüleri görülebilir.

Kuşak olgusunun sosyolojik gerçekliği ve önemine 68 kuşağının toplumsal eylemleri ile fark edilmiş ve önemsenmeye başlanmıştır. Daha sonra, Türkiye için Gezi Parkı eylemleri ile Y kuşağı kavramı tartışılma ve irdeleme konusu olmuştur. Son günlerde de Z kuşağı kavramı popüler gündemimizi oluşturmaktadır.

Kuşaklar, Amerikan sosyolojisi ve popüler bir sınıflamayla "Sessiz kuşak, Bebek Patlaması kuşağı, X kuşağı, Y kuşağı ve Z kuşağı olarak" kategorize edilir. Çağdaş sosyologlar toplumları "tarım toplumu", "sanayi toplumu" ve "enformasyon toplumu" olarak sınıflandırır.

Kuşakların simgeledikleri

Tarım toplumu ve geleneksel kültürü "Sessiz kuşak" simgelemektedir. Sanayi toplumu ve modern kültürü "Bebek Patlaması kuşağı ile X kuşağı" temsil etmektedir. Enformasyon toplumu ve postmodern kültürü "Y kuşağı ile Z kuşağı" ifade etmektedir. Y ve Z kuşağı, postmodern kültürün kolay ve eklektik kültürünü tecrübe ederler. Postmodernizmin "anything goes" (herşey mübah) mottosu, bu kuşak için hayat felsefesidir. Ancak, bir taraftan hoşgörü varken, diğer taraftan polarize olan ve kamplaşan bir gençlik kitlesini de müşahede etmek olasıdır. Her çağda olduğu gibi hem romantik bir gençlik, hem de radikal bir gençlik kesimi sosyolojik gerçeklik olarak gözlemlenebilir.

Sosyal tarih sürecinde kuşakları, temsil ettikleri dönemler ve Türkiye için kullanılabilecek kavramlarla şu şekilde betimlemek mümkündür. 1- Sessiz kuşak (Gazete kuşağı, Cumhuriyet kuşağı, Gelenekçiler), 1927-1945 arası doğanlar. 2- Bebek Patlaması kuşağı (Radyo kuşağı, 68 kuşağı, Sandviç kuşak, İdealist kuşak), 1946-1964 arası doğanlar. 3- X kuşağı (Televizyon kuşağı, Özal kuşağı, Pop Çağı kuşağı), 1965-1980 arası doğanlar. 4- Y veya Milenyum kuşağı (İnternet kuşağı, Ben Nesli, Bumerang kuşak ), 1981-2000 arası doğanlar. 5- Z kuşağı (Akıllı Telefon kuşağı, Sosyal Medya Kuşağı, Dijital yerliler, Sanal kuşak, AVM kuşağı), 2001-2020 arası doğumlular.

Dünyanın yaşayan kuşakları

Bu kuşakları sosyolojik ve sosyal psikolojik özellikleri bağlamında kısaca şu şekilde irdelemek mümkün:

Sessiz kuşak, 1927-1945 arası doğanlar: Sessiz kuşak veya gelenekçiler olarak ifade edilen ve 1927-1945 arasında doğan kuşaklardır. İmparatorluk sonrası ulus-devlete dönüşen Türkiye'nin ilk kuşağı olduğu için Cumhuriyet kuşağının sorumlulukları ve misyonları fazla idi. Ayrıca, cumhuriyet devrimlerinin uygulandığı süreç ile tek parti dönemi, cumhuriyet kuşağının ulus-devletin temel kuşağı olarak yetiştirilmelerini gerektirmişti.

Sessiz kuşak, çalışkan, istikrarlı, tutumlu, otoriteye bağlı, duygularını dışa vurmayan bir nesildir. Türkiye'de de Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı sırasında yokluklar, karne ile ekmek alınan zorlu yılları yaşayan gelenekçilerin sosyolojik özellikleri, diğer ülkelerdeki sessiz kuşağın özelliklerine benzer. Temel bilgilenme kaynakları olan gazetenin gündemi oluşturması ve güvenirliği önemlidir.

Bebek Patlaması kuşağı, 1946-1964 arası doğanlar: İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde nüfusun artışına istinaden Bebek Patlaması Kuşağı olarak adlandırılan kuşak, çalışkan, kuralcı ve idealist bir kuşaktır. Bu kuşak, önce çocuklarına daha sonra ise anne ve babalarına baktıkları için Sandviç kuşak olarak da tanımlanır. Bebek Patlaması kuşağının gençliğinde Türkiye'de bin kişiye 18 telefon, 4 otomobil düşüyordu. Sadece büyük kentlerde elektrik vardı. Çok az kaynakla çok büyük hayaller kurabiliyorlardı. Radyo altın çağını yaşıyordu.

Bebek Patlaması kuşağı, gençliklerinde geleneklere başkaldıran, aileleri ve siyasetçilerle çatışan ve kendi değerlerini çevrelerine benimsetmek için uğraşan bireyler oldular. Bu bağlamda 68 gençlik eylemlerinin başlatıcısı bebek patlaması kuşağıdır. Marshall yardımı çerçevesinde, II. Dünya Savaşı zamanından kalan Amerikan süt tozları ve donmuş etleri Türkiye'ye yardım olarak gönderildi. O dönem kuşakları için ilkokulda süt tozu içmek, Et ve Balık Kurumu satış yerlerinden ucuz donmuş etleri almak travmatik bir anı olarak kaldı.

X kuşağı, 1965-1980 arası doğanlar: Bireyciliği temsil eden X kuşağı, popüler kültür ve kitle iletişim araçlarının etkisinde kalarak büyüdü. Çalışan anneler, boşanmalar, işsiz kalan babalar gibi sorunlar yaşadı. X Kuşağının iki ebeveyni de çalıştığı için onlarla daha az zaman geçirdiler. Okuldan eve geldiklerinde ev boş olacağı için kapı anahtarı taşıyan ilk çocuklar onlardı. Günlük plan ve yemeklerini kendileri yaptılar. Boşanma oranları arttığı için X Kuşağı, hem anne hem de babalarının yanında kalmaya alıştılar.

Türkiye bağlamında, televizyonun yaygın olduğu dönemde televizyonda yayınlanan diziler popüler oldu. O dönemde tek kanallı TRT televizyonunda yayınlanan Aşk-ı Memnu gibi yerli dizi yanında, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de yayınlanan Dallas dizisi önemli izleyici kitlesine sahipti. Dallas dışında, Küçük Ev, Bonanza, Şahin Tepesi ve Flamingo Yolu gibi Amerikan yapımı diziler, Amerikan hayat tarzını bilinçaltına yerleştiriyordu. Özal dönemi neoliberal ekonomi politikalarıyla birlikte Amerikan hayat tarzına benzeyen ve özünde pragmatist felsefe olan habitus içselleştirildi.

Y veya Milenyum kuşağı, 1981-2000 arası doğanlar: Milenyum kuşağı ergenlik dönemindeyken, 1994'te Yahoo ve Amazon, 1995'te eBay ve 1998'de de Google gibi dev platformların eğlenceden ticarete, bilgiye erişimden sosyalleşmeye kadar her alanda kuralları değiştirdiğine tanık oldu. 1994'te Sony Playstation; 1998'de MP3 çalarlar; 1997'de Wi-Fi; 2001'de İpod; 2004'te Facebook; 2005'te YouTube; 2007'de İphone; 2008'de ise Kindle hayatlarına girdi. Milenyum kuşağı, değişime kolaylıkla uyum sağlar. İyi eğitimli, oldukça sosyal ve aynı anda birkaç işi yapabilir. Çünkü iletişim teknolojisini iyi kullanan ve hayatlarının bir parçası hâline getiren kuşaktır.

Y kuşağı ile birlikte nesiller kategorik olarak ikiye ayrılır. Y kuşağı ve sonrasında gelecek tüm kuşaklar "dijital yerli" iken, Y kuşağından önceki üç kuşak (Sessiz, Baby-boom, X) "dijital göçmen" olarak adlandırılır. Y nesli için birey daima önce gelir. Kendinden memnun olmak her zaman önemli şeydir. Amerikan bireyciliği McDonald's ve Coca- Cola örneklerinde olduğu gibi dünyanın her köşesine yayılmakta. Kişi kendi ihtiyaçlarına odaklanmakta, depresyon ve endişe oranları artmakta. Milenyum kuşağı, kendi gettolarında narsisizm, materyalizm ve teknoloji bağımlılığı içinde yaşamakta.

Milenyum kuşağında 30 yaşına kadar ailesiyle birlikte yaşama oranlarının artması, geleneksel aile dayanışmasının postmodern versiyonu. Yetişkin çocukların ebeveynleriyle yaşadıkları, evden ayrılsalar bile, karşılaştıkları sosyal sorunlar sonucu tekrar ebeveynlerinin evine döndükleri için bu gençlere "bumerang kuşak" adı veriliyor. Türkiye bağlamında, 1980 askerî darbesinden sonra "apolitik kuşak" olarak nitelenen gençliğin, 2013'lerde tekrar politik olduğu Gezi Parkı eylemleri ile gün yüzüne çıktı.

1980 öncesi 1968 ve 1980 arası Türkiye'de gençlik, aşırı politik ve polarize olurken, anarşi ortamında birbirine düşman oldular. Bu travmatik dönemden sonra 1980 sonrasında aileler çocuklarını politikadan uzak durmaya gayret etse de, kendi içinde mayalanan politik duruş ve polarizasyon 2013'de ortaya çıktı. Herkesin politik görüşü ve ideolojisi olması sosyolojik bir gerçekliktir ve olması gereken durumdur. Ancak, birbirini ötekileştirmeden ve yok saymadan, karşılıklı düşüncelere saygılı bir ortam yaratmak koşuluyla.

Z kuşağı, 2001-2020 arası doğumlular: Gerçek anlamda dijital bir dünyaya doğan, akılı telefonlar ve tabletlerle oynayarak büyüyen "dijital yerli" kuşak olan Z kuşağının dünyada yaklaşık 2 milyar üyesi var. Bilişim teknolojisi onlar için bir yaşam biçimi. Savaşlar, göçler, mali ve siyasi krizler, işini kaybeden ebeveynler ve artan terör ortamında büyüyorlar. "Helikopter ebeveynleri" akıllı telefonlar aracılığıyla çocuklarının her adımını takip ediyor. Z nesli "kişiselleştirmeye" çok önem veriyor, sabırsız ve beklemekten hoşlanmıyor.

Sosyal medyanın içine doğan dijital yerli veya Z kuşağı için sosyal medyasız bir dünya tahayyül bile edilemez. Bütün mahremiyetlerini sosyal medyada paylaşan ve hayatlarının merkezine sosyal medyayı alan Z kuşağı gençlerinin, sosyal medya bağımlılığı bir gerçeklik. Sosyal medya bağımlılığı ve narsistik kişilik özelliği arasında ilişki bulunduğu yapılan çalışmalarda ortaya çıkarıldı.

Sosyal medya, tıpkı bir ayna işlevi gibi bireyin benliğini sunduğu, performanslarını gösterdiği vitrin konumunda. Sosyal medyada kişi kendini ne kadar sunarsa ontolojik olarak o kadar tatmin oluyor. Sosyal medyada bir yandan performansını teşhir edenler ile diğer yandan da bu performansları "röntgenleyen" ve "dikizleyenler" buluyor. Dijital mahremiyet günümüzün sorunları arasına girdi.

Z kuşağı, akıllı cep telefonsuz, dolayısıyla sosyal medyasız bir dünya hayal edemiyor. Türkiye için 1970'lerde sabit ev telefonu bağlatmak için PTT'ye müracaat eden ve 10 yıl telefonun eve bağlanmasını bekleyen bir kuşaktan, herkesin cebinde akıllı mobil telefonun olduğu bir döneme dönüşüm söz konusu Bu bağlamda Y ve Z kuşakları yaşadıkları hayat tarzının konforunun her dönem olduğunu farz ediyor. 70'lerin tüp gaz, şeker, margarin yağı kuyruklarını nostalji olarak Türk Filmlerinde seyreden yeni kuşak yaşamadığı yoklukları anlayamıyor.

Var olmanın gerçekliği dijital dünya

Günümüzün gençliği, tüketim temelli bir toplumda AVM'lerde sosyalleşen, fast-food tarzı beslenen, marka giysiler tercih eden, sanal âlemde dijital oyunlar oynayan küresel bir gençlik. Bu benzer özellikler yanında, her toplumun yeni kuşakları toplumun sorunlarından da habersiz değil. Y kuşağında olduğu gibi Z kuşağı da siyasete duyarlı ve seslerini sosyal medyadan duyuran bir kuşak. Bu kuşağa göre ontolojik açıdan var olmanın gerçekliği dijital dünya.

Pandemi nedeniyle Mart 2020'den beri uzaktan eğitimi deneyimleyen bir kuşak. Daha eski kuşaktan gelen öğretmenlerinin de uyum sağlamakta zorlandığı uzaktan dijital eğitime, sürekli sanal dünyada olan dijital yerli Y ve Z kuşağı da zor alışıyor. Enformasyon toplumunun eğitim yapısı olarak uzaktan dijital eğitim önemli olsa da, yüz yüze eğitimin yerini tutamıyor. Gelecek bilimciler (fütüristler) gelecekte bütün hayatın dijital olacağını ifade etseler de, gelecekle ilgili roman ve filmlerde insan ilişkilerinin en aza indiği robotik bir dönemden bahsetse de, insan olmanın temel özelliği sosyal olmasıdır. İnsan insana muhtaçtır. Toplum hâlinde yaşar ve etkileşimde bulunur. Duyguları vardır ve duygularını paylaşır.

Sosyal ilişkilerin önemi pandemi sürecinde bütün dünyada "evde kal" süreciyle karantinada anlaşıldı. Covid-19 ne kadar ölümcül risk taşısa da insanlar alıştıkları sosyal hayatı hastalıktan korunma yolları -kolay olsa da- uygulamadan sürdürme eğiliminde. Maske, mesafe ve hijyen gibi uygulanması basit olan önlemleri uygulamayan kitleler karantina yasakları kalkınca zincirinden boşalmışçasına soluğu sokaklarda, parklarda, denizde, AVM'lerde alıyor. Toplumun psikolojisi hastalık riskini algılayamıyor, sürekli uyarıları kanıksayarak, normalmiş gibi eski davranışlarını sürdürüyor. Haz ve tüketim ontolojik bir ihtiyaç olarak hayatlarını yönetiyor.

Son tahlilde Marc Bloch'un söylemiyle "İnsanlar babalarından çok, yaşadıkları çağa benzerler." Her çağın ruhu, yeni kuşakları inşa eder. İnsanı ve toplumu tanımak için daha fazla sosyoloji, psikoloji ve sosyal psikolojik araştırmaya ihtiyacımız var.

BİZE ULAŞIN