Wardah Tenweer: Nedir bu montessori?

Nedir bu montessori?
Giriş Tarihi: 11.12.2017 11:39 Son Güncelleme: 20.12.2017 17:26
Maria Montessori’nin “Casa Di Bambini” yani “Çocuklar’ın Evi” anlamına gelen ilk sınıfını açmasının üzerinden 100 yıl geçti. 100 yıl geçmesine rağmen, sistemin temeli çocuk ve onun gelişimsel ihtiyaçları olduğundan sistem başarılı sonuçlar vermeye devam ediyor.

"Bir çocuğun potansiyelini serbest bırakın ve onu dünyaya kazandırın." Bu söz kendi zamanının normlarına ve uygulamalarına meydan okuyan, onları sorgulayan ve İtalya'nın ilk kadın doktoru olan Maria Montessori'ye ait. Montessori, devlet tarafından yürütülen bir piyasada muhasebeci bir babanın ve eğitime değer veren bir aileden gelen, okumayı çok seven bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldi. İlk yıllardan itibaren eğitim hayatında çok başarılıydı. Ortaokuldan sonra, edebiyat gibi dersler seçmektense, mühendis olma hayaliyle bütün öğrencileri erkek olan bir teknik enstitüde öğrenim görmeyi tercih etti. Her ne kadar babası onun seçimlerini desteklemese de, annesi hep onun arkasında durdu. Mühendislik okurken fen bilimlerine olan ilgisi arttı ve doktor olmaya karar verdi. O zamanlarda bir kadını tıp öğrencisi olarak kabul edecek bir tıp okulu yoktu. Fizik, matematik ve doğal bilimler derslerini almak için Roma Üniversitesi'ne başladı ve iki yıl içinde diplomasını aldı. Çok parlak ve çalışkan bir öğrenci olmasına rağmen tıp fakültesine kabul almakta zorluklar yaşıyordu. Bir süre sonra Papa'nın aracılığı ile tıp fakültesine kabul aldı ve İtalya'da tıp fakültesine girmeyi başaran ilk kadın olarak tarihe geçti. Montessori'nin okulda göze çarpmasının tek sebebi cinsiyeti değil aynı zamanda okulda gösterdiği üstün azmi ve başarısıydı. Azmi ve adanmışlığının sonucu olarak üst üste kazandığı pek çok burs, arkadaşlarının ve profesörlerinin zamanla saygısını kazanmasını sağladı. 10 Temmuz 1886 yılında İtalya'nın ilk kadın doktoru olarak mezun oldu ve bu başarısıyla ülke çapında ün kazandı.

Eğitim alanına olan ilgisi doktorluk kariyerinden iki yıl sonra başladı. Maria Montessori, bir çocuk akıl hastanesinde gönüllü olarak çalışmaya başladığında çocuklara verilen bakımın yetersiz olduğunu ve bulundukları çevrenin duyusal uyarıcılardan oldukça yoksun olduğunu fark etti. Pedagoji alanında dersler almaya ve eğitim teorileri ile alakalı sıkı bir inceleme yapmaya başladı. Jean-Marc Itard, Edouard Seguin gibi özel eğitime ihtiyacı olan çocuklarla çalışan isimlerin yanı sıra Rousseau, Pestalozzi ve Froebel gibi isimler Montessori'nin eğitim ile alakalı düşüncelerini şekillendirdi. Çocuklarla çalışmaya, onların ihtiyaçlarını gözlemlemeye, Itard ve Seguin tarafından tasarlanmış materyalleri deneyleyerek rafine etmeye başladı ardından çalışmalarını bilimsel ve analitik yöntemlerle sürdürmeye özen gösterdi. Çok geçmeden Montessori'nin sıkı bir şekilde çalışması meyve verdi ve eğitim alanında fark edilmeye başlandı. Özellikle Montessori'nin beraber çalıştığı zihinsel ve gelişimsel geriliği olan çocuklar, devlet tarafından düzenlenen sınavlarda normal çocukları geride bıraktığında, aslında doktor olan Maria Montessori'nin mesleki kimliği eğitimci olarak değişmiş oldu.

Bu başarısının üstüne, 1907'nin Ocak ayında ileri gelen devlet görevlileri tarafından Maria Montessori'ye kendi sınıfını açması teklif edildi. Montessori işte tam olarak bu sınıfta 100 yılı aşkın süredir kullanılan Montessori eğitim sistemini geliştirdi. Ondan annesi babası işe gittiklerinde yalnız kalan ve mahallede kargaşa yaratan 60 çocuk ile ilgilenmesi istendi. Bu teklifi, özel eğitime ihtiyaç duyan çocuklar üzerinde çok olumlu sonuçlar veren sisteminin normal çocuklar üzerinde de başarı gösterip göstermediğini test etme fırsatı olarak gördü ve özel çocuklar için oluşturduğu materyalleri kullanarak normal çocuklar ile beraber çalıştı. Kendi gözlemlerinden yola çıkarak materyaller üzerinde değişiklikler yaptı. Birkaç ay içinde etrafına sıkıntı veren çocuklar, çevrelerini etkin bir şekilde öğrenen ve keşfeden çocuklar haline geldiler. Farklı eğitim sektörlerinden kimseler Montessori'nin oluşturduğu sınıfa gelir, farklı yaşlardaki çocukların nasıl harika bir uyum içinde fakat aynı zamanda birbirlerinden bağımsız olarak çalıştıklarını gözlemlerdi. Maria Montessori, Montessori Sistemi ile alakalı ders ve eğitim vermeye başladı. Çok geçmeden de dünyanın her yerinden insanlar okul açmalarında yardımcı olması için Montessori'yi ülkelerine davet etmeye başladılar.

Bu sistemi bu kadar başarılı yapan ve başarısını devam ettirmesini sağlayan asıl etken, bu sistemin en temelinde her zaman "çocuğun" olmasıdır. Montessori sınıfındaki her bir materyal, çocukların mutlaka bir gelişim yönünü destekleyecek şekilde tasarlanmıştır. Maria Montessori'nin önemli sözlerinden birinin "çocuğu takip et" olmasının sebebi, bu sistemde öğretmenin değil çocuğun öncü olmasıdır. Montessori Sistemi'ne göre öğretmenler ve yetişkinler, çocuğun içinde zaten var olan potansiyeli en üst seviyeye ulaştırmasını kolaylaştırmakla görevlidirler.

Emici zihin ve hassas dönemler

Maria Montessori'nin ortaya attığı bütün teoriler bilimsel bulgularla desteklenmiştir. Örneğin Montessori, çocukların zihninden "emici zihin" diye bahseder. Bu öyle bir zihindir ki herhangi bir filtre uygulamaksızın çevresinde gördüğü her şeyi emebilme kapasitesine sahiptir. Çocuk, ilk doğduğunda çok az beceriyle doğar fakat 3 yaşlarına ulaştığında konuşmayı, hareket etmeyi, yürümeyi artık öğrenmiştir. Montessori de "emici zihin" dönemini ikiye böler: 0-3 yaş arası dönem; "bilinçsiz emici zihin" dönemi ve 3-6 yaşlar arasındaki; "bilinçli emici zihin" dönemi. 0-3 yaş arasındaki çocuk çevresini izler ve gördüğü, duyduğu her şeyi adeta bir sünger gibi emer. Bu dönem çocuk henüz istencini oluşturmadığından ve neyi hatırlayıp neyi hatırlamayacağına karar veremeyeceğinden dolayı onun hayatında çok önemli bir dönemdir. Çevresinde gördüğü her şeyi ayırt etmeden kaydettiğinden dolayı bu dönemde yaşadığı hoş olmayan ve negatif deneyimler çocuğu gelecekte olumsuz yönde etkileyebilir. Maria Montessori Emici Zihin kitabında, "Üç yaşından önce fonksiyonlar oluşur; üç yaşından sonra gelişirler" der çünkü çocuk 3 yaşına ulaştığında, istenç yahut irade oluşturmaya başlamıştır ve artık karar verip seçebilme yetisine sahiptir. Bu dönemde çocuğun zihni geçmişte edindiği bilgileri gruplandırmaya, düzenlemeye ve onlardan anlam çıkarmasını sağlamaya yetecek kapasitededir.

Montessori Sistemi'nin bir diğer önemli alanı "hassas dönemler", bir diğer deyişle "duyarlılık dönemleri"dir. Günlük dilde bu dönemlere mihenk taşları da deriz. Doktor Montessori, çocuğun ırkı ve nereli olduğu fark etmeksizin bu dönemleri her çocukta gözlemlediğini söyler. Hassas dönemi çocukların başka becerilerden ziyade belli bir beceriyi öğrenmeye ve o beceride uzmanlaşmaya daha yatkın olduğu spesifik bir zaman aralığı olarak tanımlayabiliriz. Maria Montessori bu dönemi "fırsat penceresi" olarak da tanımlar ve bu dönemlerin belli bir süresi olduğunu, pencere kapandığında geri dönüşü olmadığını söyler. Tabii bu hayatımızın sonraki dönemlerinde aynı beceriyi öğrenemeyeceğimiz anlamına gelmez fakat aynı yeteneği öğrenmek için çok daha fazla emek sarf edilmesi gerekecektir. Montessori Sistemi'nde beş tane hassas dönem vardır. Bunlar şu şekilde sırlanabilir: Harekete, düzene, dile, sosyal yeteneklere ve küçük objelere duyarlılık.

Hassas dönemde olan çocuklar belli bir aktivite yahut yeteneğe büyük ilgi gösterir, o yeteneği üzerine çalışırken çok iyi odaklanır, o aktiviteyi defalarca tekrarlar, bölündüğünde çok rahatsız olup sinir krizlerine girebilir. Bu dönemleri anlamak çocuğu daha iyi anlamamız ve onun gelişimine en uygun ortamı sağlamamız adına önemlidir.

Montessori ve gelişimin dört evresi

Geleneksel bakış açısı çocuk gelişiminin doğrusal yönde olduğunu savunur. Her yıl daha çok şey öğrenir, geçmişte öğrendiklerinin üzerine ekleme yapar ve artık bildiklerinin üzerine bir şey ekleyemeyeceği bir olgunluk seviyesine ulaşır. Montessori ise gelişimin doğrusal değil döngüsel olduğunu savunur. Yani gelişim bir dağı tırmanmak gibi değil, bazen tepe noktalara ulaşmak, bazen de vadide yürümektir. Bazen ilerleriz, bazen ise gerileriz. Aşağıdaki resim Montessori'nin gelişime olan bakış açısını temsil eder niteliktedir:

Montessori, gelişimin evrelerini dört dönemde inceler ve her dönemi altı yıla böler. Örneğin ilk dönem 0-6 yaş arasıdır, ikinci dönem 6-12, üçüncü dönem 12-18 ve son olarak dördüncü dönem 18-24. Her dönem kendi içinde ilk üç yıl ikinci üç yıl olmak üzere iki kısma ayrılır. Montessori gelişimin her dönemin ilk kısmında çok hızlı olduğunu, ikinci kısmında ise bir sonraki döneme hazırlık olması adına daha durgun olduğunu söyler. 0-6 ve 12-18 yaş arası dönemler entelektüel, sosyal, şahsi ve fizikî gelişimin en dinamik ve hızlı olduğu dönemlerdir. 6-12 ve 18-24 yaş arası dönemlerde ise gelişimin seyri daha durağandır.

Montessori sınıfları bütün bu teori ve felsefelerin üzerine inşa edilir. Sınıfın öncüleri çocuklardır. Montessori sınıfı baştan aşağı çocuğun gelişimsel ihtiyaçları temel alınarak tasarlanmıştır. Mobilyaların çocuk boyutunda olması, sınıfın hareket etmeyi kolaylaştıran şekilde tasarlanmış olması ve çocuklar henüz somut öğrenme aşamasında olduklarından soyut fikir ve kavramları somutlaştıran aktiviteleri buna örnektir. Sınıfın odağı rekabet değil, işbirliğidir. Bunların yanı sıra çocukların doğal dünya ile etkileşime geçmesine fırsat verilmesi adına sınıf dışı aktiviteler Montessori okullarında büyük önem taşır.

Montessori felsefesi, çocukların gerçek deneyimler edinmelerini ister bu yüzden gerçek dünyada var olmayan figürlerin Montessori sınıflarında kullanılması tavsiye edilmez. Bunun başlıca sebebi 0-6 yaş arasındaki çocukların çevreleriyle olan deneyimlerinin henüz az olmasından dolayı gerçek ve kurgu arasındaki farklı anlamayabileceklerinden kaynaklanmaktadır. Kimi eğitimciler bunun hayal gücünü geliştirmeyeceğini iddia etse de Montessori felsefesi tam tersine, hayal güçlerinin gelişmesi adına önce gerçek dünyayı beş duyusuyla hissederek tanımaları önemlidir. "Hayal Gücünün Gelişimi ve Ev Yap-İnan Oyununun Rolü" başlıklı 27'nci Uluslararası Montessori Kongresi'nde Sarah Werner Andrews şöyle der: "Hayal gücü gerçek hayat deneyimlerinin yanında keşfetmeye ve deneylemeye geniş olanak sağlayan bir ortamda gelişir."

Montessori sınıfı

Montessori sınıflarında çocuklar hem yerde halının üstünde hem de masalarda çalışabilirler. Büyük siyah tahtalar yahut öğretmen masası yoktur. 0-3 ve 3-6 yaş sınıflarında teknoloji kullanımı neredeyse sıfırdır. Montessori'ye göre; "eller insan zekâsının araçlarıdır" ve bu yüzden çocuklar ellerini kullanarak materyallerle çalışmaya teşvik edilir. Sınıflarda; "duyu alanı, dil alanı, matematik alanı ve kültür alanı" olmak üzere beş tane alan vardır. Sınıflarda mobilya, raflar ve doğal kaynaklardan yapılmış materyaller vardır. Bütün öğretmenler materyallerin nasıl sunulacağı ve Montessori prensipleri konusunda eğitim almıştır. Anlatılmaya çalışılan kavramın iyice anlaşılması adına her materyalin belli bir kullanma şekli vardır. Çocuklar aktiviteyi istedikleri kadar tekrar edebilirler. Materyaller çocukların bir hata yaptıklarında kendileri görebilecek ve düzeltebilecekleri şekilde tasarlanmıştır. Materyallerin hata denetimini kolaylaştıran tasarımı çocukların kendi hatalarını kendileri fark edip düzeltmelerini ve böylelikle kendilerine olan güveni geliştirmeyi amaçlar.

Montessori sınıflarının bir diğer prensibi ise sınırlar içerisinde özgürlüktür. Çocuklar, tıpkı gerçek hayatta da olduğu gibi, yaptıkları şeylerin bir sonucu olduğunu öğrenir. Bu anlayış sınıfın hem disiplinli hem de özgür bir alan olmasını sağlar. Burada amaç çocukların ödül ve ceza ile motive olması yerine, doğruyu ve yanlışı anlayarak iç disiplinleri ile hareket etmelerini sağlamaktır.

Maria Montessori'nin "Casa Di Bambini" yani "Çocuklar'ın Evi" anlamına gelen ilk sınıfını açmasının üzerinden 100 yıl geçti. 100 yıl geçmesine rağmen, sistemin temeli çocuk ve onun gelişimsel ihtiyaçları olduğundan sistem başarılı sonuçlar vermeye devam ediyor. Dünyanın birçok yerinde var olan Montessori okulları alt yapısı ve sosyal çevresi fark etmeksizin, çocuğun gerçek doğasını dikkate alan bir sistem olduğu için evrenseldir ve bütün çocuklara hitap etmektedir. Montessori sistemi çocukların kendi dünyalarını keşfetmelerini, içindeki varlıkları, sistemleri ve etken güçleri anlamalarını ve onlara saygı duymalarını teşvik eden bir sistemdir. Her şeyden önce Montessori sistemi her çocuğun güçlü yönünün ve ilgi alanının farklı olduğunu kabul eder ve onların bu yönlerinin beslenmesinin elzem olduğunu savunur.

Çevirmen: Ümran Gülsüm Kopar kimdir?
Eğitim koordinatörü.

Wardah Tenweer kimdir?
Eğitim koordinatörü.

BİZE ULAŞIN