H.Sena Kartal: Edebiyat, kitap ve dergi, teknolojinin gereklerine bir bariyerdir

Edebiyat, kitap ve dergi, teknolojinin gereklerine bir bariyerdir
Giriş Tarihi: 6.12.2017 12:00 Son Güncelleme: 6.12.2017 12:00
İnsan kişiliğinin temellerinin çocuklukta atıldığı malum. Çocukluğun vazgeçilmez ve en önemli evrelerinden biri ise çocuklara okuma alışkanlığının kazandırıldığı ve bu yolla değerler eğitiminin verildiği evre. Bunun da en önemli araçlarından biri şüphesiz edebiyat. İlerleyen teknolojiyle birlikte çocuk edebiyatının ve çocuk yayıncılığının durumunu ve geleceğini Melike Günyüz, Salih Zengin ve Mevlana İdris ile konuştuk.

H. Salih Zengin Çocuk kitapları yazarı, minikaGO minikaÇocuk dergileri Genel Yayın Yönetmeni

Çocuğun yüzünü yeniden edebi kaynaklara döndürmek durumundayız

Aylık olarak yayınlanan iki dergiyi yönetiyorsunuz. Her şeyin dijitalleştiği bir ortamda derginin işlevini ve çocuklar nezdindeki algısını ve ihtiyacını değerlendirebilir misiniz?

Evet kabul edelim, her şey dijitalleşiyor. Yine kabul edelim her şey parmaklarımızın ucunda, dokunmatik ve bir yönüyle de metazorik bir hüviyet taşıyor. Olanı, olduğu gibi kabullenme kolaycılığına niye teslim olalım! Bir dergi, bir kitap, bir metin, bir duygu bu gidişat karşısında bir itiraz, bir duruş ve bir nida değil midir? Değilse zaten bunları konuşuyor olmamızın anlamı yok.

3-6 yaş grubu için minikaÇocuk ve 7-14 yaş grubu için çıkardığımız minikaGO dergileri bu açıdan olana teslim olmama çağrısı yapıyor. Çocukların zihinsel duyuşlarını artırmanın yolu okumaktan ve hayal kurmaktan geçer. Bu açıdan Kuran'ın ilk çağırısı "Oku" nidasıdır. Onun şerhi sayılan Hz. Mevlâna'nın Mesnevi'sinde bu çağrıya "Dinle" diye karşılık verir; yani "okunanı dinle". Günümüzde ise hepimiz artık sadece birer izleyiciyiz.

Düşünmeyi, okumayı ve dinlemeyi kaybettiğiniz an her şeyin ötesine savrulursunuz. Dergilerimiz bu açıdan çocukların yüzünü ekranın prize bağlı ışıltısından yazının aydınlığına çağırıyor. Özellikle okul öncesi dönem için dergiye büyük talep var. Sanırım anne-babaların çocuklarını ekrandan uzak tutma gayretinin bir göstergesi bu çünkü çocukları modern dadılara teslim etmenin nasıl bir sonuç doğuracağını sezinlemiş olmalılar. Bu yüzden de erken çocukluk döneminde olabildiğince çocuğu doğaya, yazıya, kitaba ve dergiye yakın tutmanın gerekliliği minikaÇocuk'a olan talebi her geçen gün yükseltiyor. Sayfalarımızdaki zengin içerik, ürettiğimiz özgün oyunlarla o yaş grubunun beklentilerini karşıladığımızı düşünüyorum. 7-14 yaş grubu ise teknoloji ile daha iç içe geçmiş, yüzünü oyundan ekrana dönmüş bir kitle. Haliyle o yaş grubunu dergiye, kitaba çekmek zorlu bir süreç ama buna rağmen iyi bir ivme yakaladık ve artık kendi kararını veren ve kendi dergi seçimini yapan bu çocuklara da sesimizi duyuruyoruz. Onlar da kendilerine çelme takan yüzlerce dijital unsur arasından bize ulaşabiliyorlar ve tercih ediyorlarsa bir bağ kurulmuş demektir. Tek derdimiz bu bağın bütün çocuklara ulaşması çünkü dergimizi aylık olarak takip eden çocuklar, kendilerine titizlikle hazırlanmış metinleri ve illüstrasyonları görünce hayal güçlerini yeniden devreye sokuyorlar. Edebiyatın ve ona eşlik eden görselliğin tadını alan çocuğu başka bir şey mutlu etmez.

Artık dijital oyunlara ve teknolojiye kuyruğunu kaptıran bir nesil için kitap, dergi, masal ne ifade ediyor? Bu yayınların da dijital pazara kayma tehlikesi var mı? Dünya nereye gidiyor?

Edebiyat, dergi, gazete gibi unsurların çok kısa vadede dijital bir alana evirileceğini düşünmüyorum. Bu uzun bir süreci kapsayacaktır çünkü bazı his ve duyuların bir ekran vasıtasıyla karşılanması mümkün değildir ama gidişata bakarak yorum yapacak olursak elektronik dergi yahut kitapların bir süre sonra görüntü ve ses efektleriyle desteklenen bir formata taşınması mümkündür ama milyonlarca içeriğin olduğu bu çöplükte değerli bir şeyi bulmak ne derecek mümkün olur, onu da zaman gösterecek. Bilgisayarlarla büyüyen çocuklar bizden farklı düşünceler ve hipermetin fikirler geliştirirler. Daldan dala atlarlar. Bilişsel yapıları sanki sıralı değil paraleldir. Düşünme kalıpları da değişmiştir.

İngiltere'de yapılan bir araştırmaya göre 8 ila 12 yaş aralığındaki çocukların yüzde 64'ü artık doğada, bahçede, parkta oynamıyor ve zamanının çoğunu evde çeşitli "ekranlar" karşısında geçiriyor. Özgürce keşfetmenin duvarlar arasına sıkıştırılması çok absürt bir durum değil mi? Bunun zarar bilançosunu açıklayıp tekrar doğal olana dönmek bir süreç ister. Ancak bugüne kadar yapılan onlarca araştırmanın ortaya çıkardığı bir gerçek var: Doğaya kısacık da olsa temas etmek, bir kitabı, dergiyi elinize alıp okumak çocuklarda özgüveni ve zihinsel esenliği artırıyor.

Yeni teknolojilerin gereklerine uyduğumuz gidişata edebiyat, kitap, dergi bir bariyerdir. Geri dönülecek, sığınılacak bir limandır. Bu teknolojinin ardında yatan ideolojilerin çatışmasında biz, çocukların safında yer tutmalıyız. İnsanlığın ilerlemesi fikrinin yerini teknolojik ilerleme fikrinin aldığı yeni bir dünyada; cehaletin, bilgisizliğin ve kültürsüzlüğün giderilmesi yerine kendimizi yeni teknolojilerin gereklerine uydurduğumuz bu gidişata ancak kitap, yazı, dergi ile karşı durabiliriz. Çocuğun yüzünü yeniden bu kaynaklara döndürmek durumundayız.

Melike Günyüz Erdem Yayınları

Çocuk edebiyatı alanındaki en büyük eksikliğimiz, alanın akademisinin olmaması

Geldiğimiz nokta itibarıyla Türkiye'de çocuk yayıncılığının durumu nedir? Nereden geldik, nereye gidiyoruz sizce?

Türkiye'de çocuk kitabı çeşitliliğinde 2007 yılından itibaren kayda değer bir artış gözlemliyoruz. Bunun birçok sebebi var. Cumhuriyetin ilk yıllarında yürürlüğe konulan Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Talim Terbiye Yönetmeliğine göre, okullarda okutulacak edebiyat eseri dâhil bütün kitaplar, bu kurum tarafından incelenmek ve onaylanmak koşulu ile öğretmenler tarafından kullanılabilir ve öğrencilere tavsiye edilebilir. Bu durum çok uzun yıllar nitelik olarak Türkiye'de çocuk edebiyatının önünü tıkayan en büyük etkenlerden biri olmuştur. Bu yasa 2005 yılından itibaren uygulanmıyor. Artık öğretmenlerin sınıf ve okul kütüphanelerini diledikleri kitaplarla zenginleştirmeleri serbest bırakıldı.

Son beş yılda MEB, çocukların kitap okuma kültürü kazanmaları için birçok projeyi hayata geçirdi. Devlet, okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılması için birtakım alt yapı çalışmalarına başladı. bütünbu gelişmelere paralel olarak da çocuk kitabı pazarı ülkemizde hızlı bir şekilde büyümesini sürdürüyor.

Türkiye Kitap Kataloğu verilerine göre son 20 yılda ülkemizde yayıncılık yapın 2000 civarındaki yayınevinin yarıya yakın kısmı aynı zamanda çocuk kitabı yayınlamıştır. Yayıncıların çocuk kitabına gösterdikleri ilgiyi sadece Türkiye'nin neredeyse 20 milyona yakın çocuk ve genç okur sayısı ile açıklamak yeterli değildir. Çocuk kitabının konularının çeşitlenmesi, nitelikli kitaplara olan talebin artması, çocuk kitapları satışlarının kültürel yayıncılığın diğer alt kategorilerine oranla daha hızlı olması bu alana yatırım yapmayı hızlandırmıştır.

Geçen yüzyılın başında çeviri çocuk kitaplarındaki lider dil Fransızcaydı. Çünkü Fransızcanın ve Fransız kültürünün Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti üzerinde bir etkinliği vardı fakat yüzyılın sonuna gelindiğinde dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye'de de en etkili dil İngilizce olmaya başladı.

Çocuk yayıncılığında eksilerimiz ve artılarımız neler? Sektör olarak çocuk edebiyatının dünya pazarına açılması için neler yapmamız gerekiyor?

Bu alandaki en büyük eksikliğimiz alanın akademik bir dayanaktan yoksun olmasıdır. Akademik çalışma alanı olmayınca da metin, kurgu, resimleme, tasarım gibi yayıncılığın temel bileşenlerinin dayanacağı kurgusal bir çerçeve, kritik bakış açısı gelişmemekte. Dolayısıyla da üretimi yapan yazar, illüstratör, yayıncı, editör, grafiker vb. yollarını el yordamı ile bularak müşteri memnuniyeti, pazar talebi üzerinden üretim yapmaktadır. Oysaki üretimin niteliğinin artırılması için akademik bakış açısı, akademik destek olmazsa olmaz ön koşuldur. Bu sebeple Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinin altında mutlaka Çocuk Edebiyatı Ana Bilim Dalı'nı kurmamız gerekiyor. Hiç olmazsa bir Çocuk ve İlkgençlik Edebiyatı Araştırma Enstitüsü kurarak işe başlamalıyız.

2018 yılı CNR Kitap Fuarı'nda 50 farklı ülkeden 50 yayıncıyı Türkiye'ye getirerek bir fellowship programı düzenleyeceğiz. Böylelikle Türkiye'de hem yetişkin hem de çocuk kitabı yayıncılarımızı bu yayıncılarla buluşturarak telif alışverişlerinin yapılmasını sağlayacağız.

Telif satışı bağlamında çocuk kitapları en şanslı kategori. Ortak kültürel yahut evrensel değerlere sahip resimli kitapların telif şansları diğer kitaplara nazaran çok yüksek. Artık yayıncılarımız sadece Türk pazarını düşünerek kitap üretmiyorlar. Eğer İstanbul'u bir uluslararası telif merkezine dönüştürebilirsek ürettiğimiz özellikle çocuk kitaplarımızın Uzak Asya (Endonezya, Malezya, Singapur), Arap dünyası ve Latin Amerika (Brezilya, Meksika) ülkelerine telif satışlarının şansı bulunmaktadır.

Mevlana İdris Yazar

Çocuklar alın bakalım, şu paket de sizin için(!)

Artık yeni bir çağdayız ve paradigma değişti. Yüzlerce yıllık iletişim tarzlarının çöp olduğu bir dünyada, siz hâlâ masal ve edebiyat diyen yazarlardansınız. Çocukluğun dijitalleştiği ve dijital zehirlenmeye maruz kaldığı bir dünyada bu çaba romantik bir düzeyde kalmıyor mu?

Dünyadaki birçok şeyin romantik olduğunu düşünüyorum. Dünyadadır, fânidir ve sönümlüdür. Kitlesel katliamlardan bile geriye bir avuç kül ve bir söylence kalıyor. Masal ve edebiyat, romantizmi işler ve içerirken bile, o ânın dışına uzanma isteği, o ânı başka bakışla yorumlama dileği sebebiyle genel romantizmin dışında başka ve diyelim daha diyalektik bir romantizmin içinde konumlanır.

Çocuğun/çocukluğun dijitalleşmesi, dijital zehirlenmesi derin bir konu. Bu başlıkla yazdığım ve TRT Akademi dergisinde yayınlanan bir yazıda bu sulara bakmaya çalışmıştım. Şöyle de bakılabilir; dünya bütün fizik ve zihinsel ayrıntılarıyla yetişkinleri nasıl baştan çıkarıyor yahut onlara ne yapıyorsa, bugün dijital dünyanın içinden geçen çocukluk yahut çocukluğun içinden geçen dijital gerçeklikler de bir benzerini yapıyor, icra ediyor.

Bizim romantizmimiz de bize benzer. Bir düşünce etrafında mevzilenirken yahut bir düşünceyle müsademeye girişmeden önce efkârımızın niteliği hakkında bir ölçme cehdi göstermiyorsak, eksik olan bir şey vardır. Çabalarımızın arkasında niyetlerimiz vardır ve onlar romantik yahut aromantik olabilir. Soru şu: Niyet, doğal bir oluşum mudur, oluşturulabilir bir şey midir ve buradan hareketle şu söylenebilir mi? Her şey uçuşuyor ve denildiği gibi "katı olan her şey buharlaşıyor." Dijital atmosferler zaten bütünüyle bulut gibi. Dev bir simülatif kodlama alanında gezindiğimiz hissi giderek yoğunlaşıyor. Peki, bu alana buz pisti diyelim ve çocukların bu alanda gezinirken büyüklerden çok daha 'yetenekli olduğu gerçeğinden hareketle bir soru daha soralım: Büyükler bu alanın dışında kalmayı mümkün görüyor mu ve artık dijital alanın dışında kalmak mümkün değilse, asıl zehirlenme etkileri ve mesela dijital pistte düşme, yığılıp kalma, sakatlanma gibi sonuçlar kimde görülüyor; çocuklarda mı yetişkinlerde mi?

Klasik çocukluk dünyasının nefesini alabileceği bir varoluş imkânımız mevcut mu? Anne babalar, yetişkinler yahut yetkililere çağrınız ne? Ne yapmak lâzım?

Bir açıdan bakınca klasik nefes alacak tek yer anne karnı gibi görünüyor çünkü çocuk artık doğumunun ilk saniyelerinden itibaren modern dünyanın gerekleri ve uzmanlarının içine doğuyor. Kimi ebeveynlere göre çocuk doğduğu andan itibaren vazgeçilmez bir "zamanlama, ilaçlama, eğitme, beslenme düzeni" içinden geçmek zorunda ve sanırım kimse bunun klasik olduğunu iddia edemez. Okullaşma yaşı kaça indi? 2-1-6 ay… Ne kadar da hızlı ve sağlıklı büyütmek istiyoruz değil mi? Diğer yandan bitmeyen bir ergenlik dönemi görülüyor artık. Yaş kırka elliye merdiven dayıyor ama "ergenlik ruhu" değişik görsel ve anlamsal çerçeveler içinde sürsün isteniyor ve sürüyor da.

Kimseye bir çağrım yok. Herkes yaptığının iyi bir şey olduğunu düşünerek yapıyor ve yapmaya da devam edecek. Mesele bir "göze alma" meselesi. Göze aldın diyelim bir şeyi, "sonuçlarına katlanma" diye ikinci bir mesele çıkıyor ortaya. Göze aldığınız şey, kendi doğal sonuçlarından önce üzerinizde bazı damgaların, klişelerin belirmesine yol açabilir. Anormal, çatlak, huysuz, gerzek vs… Değişik açılardan bakınca pekâlâ bir cehennem olarak da görebileceğimiz küresel ve yerel toplumların "ilke ve amaçları" dünyanın kaç bucak olduğunu en çok çocuklara öğretmek istiyor. Eh peki, sonuçta böyle bir şey çıkıyor işte.

Sonuçları yargılıyoruz. Bunun bir yanlış olduğunu bile bile. Sebeplere bakmak için, kendisi de bir sonuç olan bazı başlangıçlara bakacak takatimiz yahut niyetimiz yok. O yüzden çoğu zaman böyle gelmiş böyle gider. Bunun aksini iddia eden adamlara neler olduğunu hepimiz bilmiyor muyuz?

Bir teori, bir çözüm, bir sihirli değnek… Belki de vardır. Mümkün olduğu kadar iyi olmak dışında bir şey gelmiyor aklıma. Paketleme sektörü çok gelişmiş ve konforlu. Açarım, içerim, yaşarım. Çocuklar alın bakalım, şu paket de sizin için. Sırada 500 tane daha var. Ölünceye kadar hepsi bitecek, tamam mı? Tamam değil işte. Bu eksikliği tamamlayamadan geçip gidiyoruz. Aramak! O da öncül ve başka bir arayışın konusu artık.

BİZE ULAŞIN