Prof Dr. Erdal Tanas Karagöl: Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı sistemi ve ekonomi

Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı sistemi ve ekonomi
Giriş Tarihi: 27.2.2017 17:41 Son Güncelleme: 1.3.2017 15:07
İçinde bulunduğumuz dönemde, hem ulusal ve uluslararası siyasette hem de ekonomide yaşanan gelişmeler açısından Türkiye’nin, geçmiş yüzyıla göre çok daha avantajlı olduğu, dünya kamuoyu tarafından kabul edilmiş bir gerçektir. Bu durum ışığında Türkiye’nin, 16 Nisan tarihinde yapılacak referandumun önemini her açıdan değerlendirmesi gerekmektedir.

Türkiye'de mevcut parlamenter sistemin güçlükle işlemesi sonucunda sistem değişikliğine gidilmesi gerektiği konusunda geniş bir kamuoyu oluşmuş durumdadır. Bu görüş neticesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından hazırlanıp kabul edilen anayasa değişiklik teklifinin, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da onaylamasının ardından 16 Nisan 2017 tarihinde referanduma götürülmesine karar verilmiştir. Yapılacak olan referandumdan 'evet' çıkması halinde mevcut sistemin yerine getirilmesi planlanan Cumhurbaşkanlığı Sistemi, referandumun sonucu ne olursa olsun Türkiye siyasi tarihinde yeni bir sayfa açacaktır.

Cumhurbaşkanlığı Sistemi'ne geçilmesine gerek olup olmadığı konusunda yapılan tartışmalar devam ederken, yürürlükte olan parlamenter sistemin Türkiye'ye, özellikle ekonomi alanında, neler kaybettirdiğine bakmakta fayda vardır. Ancak bu çalışmanın konusu Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nin Türkiye ekonomisine sağlayacağı kazanımlardır.

Spesifik olarak ekonomi konusunda değinmeden önce yeni sistem ile ilgili birkaç noktaya dikkat çekmek düşüncesindeyim. Mevcut sistemin değiştirilmesi ile ortaya çıkacak yeni Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nde cumhurbaşkanına verilecek olan yürütme yetkisi, sisteme karşı çıkan muhalif iddiaların aksine, daha hesap sorulabilir bir cumhurbaşkanı ortaya koymaktadır. Kabineyi oluşturacak olan bakanlar doğrudan cumhurbaşkanı tarafından atanacağı için, okumakta olduğunuz yazıya da konu olan ekonomik işleyişte ortaya çıkabilecek herhangi olumsuz bir durumda doğrudan hesap sorulabilecek tek bir merci olan cumhurbaşkanına başvurulabilecektir. Yani, gerekli görmesi durumunda Millet Meclisi, cumhurbaşkanı ve bakanlar hakkında soruşturma açılmasını sağlayabilecektir. Bu şekilde cumhurbaşkanı risk alan kişi pozisyonunda olacağı için başarılı olma zorunluluğu söz konusu olacaktır ve bütün bunlar, ekonomide başarısızlığın mazeret olmaktan çıkmasını sağlayacaktır. Ayrıca, aynı konu hakkında Meclis'in kanun çıkarması durumunda Meclis tarafından çıkarılan kanun geçerli olacak ve cumhurbaşkanının yayınlamış olduğu kararname hükmünü yitirecektir. Bütün bunlar, hem daha hızlı ve etkili karar alabilen hem de hesap sorulabilen bir cumhurbaşkanı karşımıza çıkaracaktır.

Dünyada siyasi ve ekonomik istikrarın birbirinden bağımsız olduğu hiçbir ülke yoktur. Özellikle Türkiye gibi ekonomisi günden güne büyümekte olan bir ülkede, siyaset ve ekonominin birbirinden ayrı düşünülemeyeceği net bir şekilde görülmektedir. AK Parti'nin iktidara geldiği 2002 yılından önceki Türkiye'ye bakıldığında, ekonominin ağır aksak ilerlediği ve gerekli kararların gerektiği şekilde hızlı alınıp uygulanamadığı görülmektedir. Karar alma süreçlerinde sistem içinde oluşan bürokratik engelleri ortadan kaldırmayı vadeden Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nin, Türkiye ekonomisi için önemli kazanımlar sunacağı ortadadır.

Dolayısıyla, 16 Nisan 2017 tarihinde yapılacak referandum sonucunda gerçekleştirilmesi beklenen sistem değişikliğinin siyasi boyutunun yanı sıra ekonomik boyutunun da olduğu ve ekonomi yönetimini de doğrudan etkileyeceği aşikârdır. Bu bağlamda, "Cumhurbaşkanlığı Sistemi'yle ekonomide ne gibi değişiklikler meydana gelecektir" sorusuna cevap verebilmek için hem geçmiş dönemlerde yaşananlara hem de Türkiye ekonomisinin gelecek için belirlediği hedeflerine bakmak gerekmektedir. Şimdi Türkiye ekonomisinin Cumhurbaşkanlığı Sistemi'ne neden ihtiyaç duyduğu konusunu daha yakından incelemekte yarar vardır.

Türkiye, ilk olarak 2002 yılında iktidara gelen AK Parti hükümetleri ile birlikte siyasette istikrarlı bir döneme geçiş yapmış ve sağlanan siyasi istikrar beraberinde ekonomik istikrarı da getirmiştir. 2002 yılından bu yana hızla büyüyen Türkiye ekonomisi, 2001 yılında yaklaşık 3 bin dolar seviyesinde seyreden kişi başına düşen milli geliri, AK Parti'nin ikinci kez iktidara geldiği 2007 yılında 9 bin dolar ve bir yıl sonra 10 bin dolar seviyesine ulaştırmıştır. Ancak Türkiye'nin şu anda içinde bulunduğu ekonomik durgunluk, mevcut sistemin ekonomik büyüme ve gelişmenin önünde engel olarak durduğunu göstermektedir. 2013 yılında 11 bin dolar seviyelerine yaklaşan kişi başına düşen milli gelirin yeniden yükselişe geçmesi için sistem değişikliğine duyulan ihtiyaç açıkça ortadadır.

2002 yılında ekonomik anlamda büyüme kaydeden Türkiye ekonomisi, küresel ekonomik krizinin yaşandığı 2008 ve 2009 yılları dışında ekonomik büyümesini sürdürmüştür. Ancak yeni bir başarı hikâyesine ve en büyük eksiklik olarak görülen yapısal reformlara duyulan ihtiyaç, Türkiye ekonomisinin yeni bir sisteme ihtiyaç duyduğunu ortaya koymaktadır. Bu yeni hikâyenin yazılabilmesi adına hem karar alma mekanizmasında hem de ekonomi yönetiminde iyileştirilmeye gidilmesi gerekmektedir. Ekonomik büyümenin yeniden hızlanması ve artarak devam etmesinin buna bağlı olduğu unutulmamalıdır.

Kurumlar arası uyum artacaktır

Türkiye'nin sahip olduğu potansiyelin altında büyümesine neden olan engellerin önüne geçilebilmesi ve büyüme oranlarında fedakârlık yapılmaksızın artış kaydedilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu bağlamda yapılması gereken en iyi şey, mevcut sistemin bir parçası olan ekonomi yönetimindeki çok başlılığın ve kurumlar arasındaki uyumsuzluğun ortadan kaldırılmasıdır. Bu şekilde daha verimli bir sistem elde edilebilecek ve hızlı karar alma mekanizması ile ekonomik büyüme ve kalkınmada Türkiye ekonomisinin önü açılmış olacaktır.

Özellikle gelişmekte olan ülkeler için önem arz eden yatırımlar ve sermaye girişlerinin söz konusu ülkeye güvenle aktarılabilmesi adına bürokratik engellerin ortadan kaldırılması son derece önemlidir. Bürokratik engellerin, yatırımcılar için iş yapılabilirliği güçleştiren temel faktörlerden olduğu bilindiğinden, Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile bu sorunun ortadan kaldırılması beklenmektedir. Türkiye'de mevcut durumda var olan sistemde, yatırımcılar için risk teşkil eden belirsizliklerin ortadan kaldırılmasının önünde birtakım bürokratik engeller mevcuttur. Söz konusu belirsizliklerin mümkün olduğunca azaltılmasına ve yatırımcıların piyasada gerçekleştirmeyi düşündükleri yatırımların sonuçlarını öngörebilmesini sağlayacak bir ortama ihtiyaç duyulmaktadır. Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nin gelmesi ile birlikte, Türkiye'nin daha da yüksek yatırım potansiyeli olan ülkelerden biri haline gelmesinde hiçbir engel görülmemektedir.

İçinde bulunduğumuz dönemde, hem ulusal ve uluslararası siyasette hem de ekonomide yaşanan gelişmeler açısından Türkiye'nin geçmiş yüzyıla göre çok daha avantajlı olduğu, dünya kamuoyu tarafından kabul edilmiş bir gerçektir. Sahip olduğu coğrafi konumun sağladığı fırsatlar sayesinde Türkiye, bugün bölgesindeki en stratejik ülkelerden biri haline gelmiştir. Bu durum ışığında Türkiye'nin, 16 Nisan tarihinde yapılacak referandumun öneminin her açıdan değerlendirmesi gerekmektedir. Başta enerji alanı olmak üzere, Türkiye'nin ticaret ve finans alanlarında da hem bölgesel merkez olabilmesi hem de küresel ölçekte söz sahibi ülke konumuna gelebilmesi adına mevcut sistemin değiştirilmesi gerekmektedir.

Türkiye, son 15 yıldır kararlılıkla sağlanmış olan siyasi istikrarı sayesinde ekonomide de gözle görülür kazanımlar elde etmiştir. 2002 yılından bu yana büyüyen ekonomi ve beraberinde gelen kazanımlar, iç ve dış etkenler tarafından engellenmeden kesintisiz devam etmiştir. Ancak 2013 yılından bu yana şiddetini artırarak devam eden müdahalelere, operasyonlara ve hatta darbe girişimlerine tekrar maruz kalmamak adına hızlı karar alıp uygulayacak Cumhurbaşkanlığı Sistemi'ne geçilmesi gerekmektedir.

Türkiye artık IMF'ye ihtiyaç duymayacak

Türkiye, gerçekleştirilecek sistem değişikliği sonrasında ortadan kaldırılacak engeller ve sahip olacağı hızlı karar alma mekanizması sayesinde artık IMF gibi kuruluşlarla anlaşmaya ihtiyaç duymayacak ve ekonomi alanında daha fazla aşama kaydetmemesi için önünde herhangi bir engel kalmayacaktır.

Çok partili siyasi dönemin başlamasından bu yana Türkiye, hem koalisyon hükümetlerini hem de tek parti iktidarını tecrübe etmiş fakat her ikisinin de sahip olduğu karar alma mekanizmasındaki yavaşlığın önüne bir türlü geçememiştir. Gerçekleştirilmesi planlanan değişiklikler bir şekilde sürekli bürokratik engellere maruz kalmış, özellikle koalisyon hükümetleri dönemlerinde taraflar arasında meydana gelen anlaşmazlıklar nedeniyle büsbütün çıkmaza girmiştir. Yeni sistem ile karar alma mekanizmasındaki yavaşlığın ortadan kaldırılması, yapılan politikaların daha etkili ve verimli bir biçimde uygulanmasını sağlayacaktır. Ayrıca, bugüne kadar yapılan genel seçimler sonucu göreve gelen hükümetlerin ortalama görev sürelerinin 1,5 yıl olması ve sürekli olarak karar alıcıların ve dolayısıyla uygulanması düşünülen politikaların değiştirilmesi, Türkiye'nin sahip olduğu potansiyelden maksimum fayda sağlamasına yeterince engel olmuştur.

Bugün Türkiye'nin yapması gereken, başta 2023 hedefleri olmak üzere, gelecek için belirlenen hedeflerinin gerçekleştirilmesi adına çalışıp çabalamak ve söz konusu hedeflerin gerçekleştirilmesinin önündeki engelleri olabildiğinde elimine etmektir.

Yukarıda sıralanan gerekçeler ışığında açıkça söylenebilir ki, bugün Türkiye ekonomisinde Cumhurbaşkanlığı Sistemi'ne çok net bir şekilde ihtiyaç duyulmaktadır. Referandum sonucunda sandıktan 'evet' çıkması durumunda Cumhurbaşkanlığı Sistemi, ekonomiye ve ekonomi yönetimine hem idari açıdan hem de anlayış açısından yeni bir paradigma getirecektir. Bununla birlikte, önümüzdeki yeni dönemde Cumhurbaşkanlığı Sistemi'yle birlikte başlayacak olan değişim ve dönüşüm, yalnızca Türkiye açısından değerlendirilmemeli, küresel ekonomik dengede yol açacağı değişim de göz önünde bulundurulmalıdır.

Dolayısıyla önümüzdeki yeni dönemde geçmişte maruz kalınan gayri milli müdahaleler ve ekonomik sorunlarla daha fazla zaman kaybetmeden bu geçiş dönemine odaklanmak ve yeni sistem değişikliğine var gücüyle hazırlanmak hem Türkiye'nin geleceği açısından hem de bölge açısından son derece önem arz etmektedir.

BİZE ULAŞIN