Lacivert Yazı İşleri: 15 Temmuz Şehitler Köprüsü direnişi

15 Temmuz Şehitler Köprüsü direnişi
Giriş Tarihi: 5.9.2016 17:43 Son Güncelleme: 22.9.2016 10:00
Lacivert Yazı İşleri SAYI:27Eylül 2016
15 Temmuz sabahına mutat iş traf iğiyle merhaba diyen Boğaziçi Köprüsü’nden o sabah geçen kimse o gece olacakları tahmin etmemişti. İnşa edildiği 1973’ten bu yana ilk defa böylesine büyük bir felaketle karşılaşacaktı. O gece darbeci askerler tarafından işgal edildi Boğaziçi Köprüsü. Darbeciler Anadolu yakasına geçişi kapatmış, tanklar ve araçlarıyla köprünün üstündeydiler. Olayın bir darbe girişimi olduğunu anlayan halk yavaş yavaş köprüye doğru yürümeye başladı. Kimse kendi askerinin halka kurşun sıkacağını tahmin etmiyor ve herkes Mehmetçik olarak gördüğü vatan evlatlarını konuşarak ikna edebileceğini düşünüyordu. Ama işler istenildiği gibi gitmedi. Köprüyü işgal etmiş olanların Mehmetçik değil, üniformalı teröristler olduğu çok geçmeden acı bir şekilde anlaşıldı. Ve o gece tank topu ve sniper da dâhil olmak üzere bütün güçleriyle, üniforma ve postallarının gerçek sahibi olan halka ateş açtı o teröristler. Halk köprüde büyük bir direniş gösterdi, 243 şehit ve iki binin üstünde gazi verdi. 43 yıllık Boğaziçi Köprüsü o geceden sonra artık 15 Temmuz Şehitler Köprüsü oldu. Her geçişimizde hatırlayacağımız direnişin köprüsü…

Kerim Koçali (Öğrenci):
"Halkın içinden korku alınmıştı"

Askerlerin Boğaziçi Köprüsü'nü ve havaalanlarını kapattığının haberini alınca saat 23.30 sularında telefonlarımıza Kısıklı'ya gelmemizi söyleyen mesaj geldi. Biz de hiç beklemeden Beykoz'dan yola çıktık. Arabaya bindikten beş dakika sonra radyodan darbe bildirisini dinledik. Radyodan dinlediğimiz halde bildirinin korsan olduğunu, zorla okutulduğunu hissettik. Cumhurbaşkanımızın meydanlara çıkın açıklamasını yaptığı sırada biz Kısıklı'ya yaklaşmıştık. Herkes o sırada Kısıklı'ya akın ediyordu. Sonra orada durumun kontrol altında olduğunu gördükten sonra köprüye doğru yola çıktık. Biz oraya giderken henüz halka ateş açılmamıştı. Biz de zaten böyle bir alçaklık yapmazlar diye düşünüyorduk. Kısıklı'dan köprüye doğru yürümeye geçtiğimiz sırada 2'nci köprüde askerlerin teslim olduğunu, köprünün halkın desteğiyle kontrol altına alındığını öğrendik. Bu haberi alınca içimizde en ufak tereddüt kalmadı. Kısıklı'da bekleyen o kalabalıkla köprüye gidip Boğaziçi Köprüsü'nü de teslim alacaktık. Biz köprüye doğru yürürken köprüden silah sesleri gelmeye başlamıştı ve köprüye girdiğimizde motosikletlerle yaralılar taşınıyordu. Onları gördükçe daha bir sinirle yürümeye başladık çünkü kendi halkına ateş açanlar bizim askerimiz olamazdı, bu bir işgaldi. Gerçekten birileri ülkemizi teslim almaya çalışıyordu. Telefonlarımızdan haberlere bakıyorduk, Meclis ve Külliye bombalanıyor, Genelkurmay Başkanı rehin alınıyordu. Böyle bir şeyi darbeciler değil ancak işgalciler yapardı. Yoğun kalabalık köprüye doğru akmaya başladıkça köprüyü kapatan darbeciler korkudan olsa gerek daha yoğun bir şekilde ateşe devam ettiler. Hatta o ufak mermilerle durduramadıkları halkı tanklarla ateş ederek, tankları halkın üzerine sürerek durdurmaya çalıştılar. Tankın halkın üzerine sürüldüğünü gözlerimle gördüm. Ama çok ilginçtir o gece Allah bu halkın içinden korkuyu çekip almıştı. Herkes arkasına bakmadan yürüyordu darbecilere doğru. Köprüdeki askerlere direniyorduk ancak F-16'lar geldiğinde genel olarak bir tedirginlik oluştu çünkü yaptığı alçak uçuşlarla yaydığı süpersonik ses dalgası sanki bomba atılmış gibi sarsıntı ve ses yapıyordu. Halkın tek yapabildiği F-16'ya doğru "Nasılsa senin yakıtın bitecek" diye tehditle bağırmaktı. Ankara'daki gibi binalar olsaydı, birileri mutlaka binanın çatısına çıkıp F-16'nın üzerine atlamaya çalışırdı.

Muhammed Emin Özdemir (Öğrenci):
"Kısıklı Okçular Tepesi gibiydi"

Abdestlerimizi alıp meydanlara çıktık. İlk başlarda Ümraniye meydana ve oradan da Kısıklı'ya doğru ilerlemeye başladık. Kısıklı'ya vardığımız zaman mahşeri kalabalıkla karşılaştık. Her yerde tekbir sesleri, salavatlar… İlerlemeye devam ettik çünkü köprü halen kapalıydı, köprüye doğru ilerlerken bazı kişiler Kısıklı meydanını terk etmememiz gerektiğini, buranın Okçular Tepesi olduğunu ısrarla anons ediyordu. Köprünün askerlerden teslim alındığını söylüyordu. Köprüde bulunan arkadaşımı aradığımda askerlerin halka ateş açtığını söyledi, başta inanamadım ve akrabalarım ile beraber köprüye doğru yürümeye başladık. Köprüye girdikten sonra çatışma sesleri ile orada bulunan araçların altına siper aldık. Halen bizim askerimizin bizlere ateş açtığına inanamıyordum. Zaman geçtikten sonra motorluların gerisinde yaralıların taşındığını gördüm, daha sonra ise buradan şehit olmadan çıkamayacağımızı düşündüm. Çatışma halen devam ediyordu, kafamı sağ tarafa çevirdiğimde 50-55 yaşlarında bir amcamızın göğsüne isabet eden kurşunu gördüm, daha sonra ise bir aracı kendime siper alarak Fetih Suresi'ni okumaya başladım çünkü burada şehit olabilirdik. Bir süre ateş açmadılar. Askerlerin teslim olduğu düşündüğümüz anda bir bomba sesi duyuldu.

Aslına bakarsak hiçbirimiz köprüye doğru ilerlerken askerimizin bizi tanklarla, tüfeklerle karşılayacağını hiç düşünemedik, ta ki köprüye girene kadar. Köprüye girdikten sonra esasen oradan geri dönmek aklımızın ucundan bile geçmedi çünkü oradaki halkı yalnız bırakamazdık. Orada halk 'bir' olmasaydı bugün halimizi düşünmek bile istemiyorum.

Mahmut Kara (Satış görevlisi):
"TRT'yi izledim aklım başımdan gitti"

Darbe girişimi olduğunu Whatsapp grubundan öğrendim, televizyonu açtım haber gerçekten doğruydu. TRT'yi izleyince aklım başımdan gitti. Cumhurbaşkanı tarafından sokağa çıkın çağrısı daha yapılmamıştı, hemen abdest aldım ve çıktım. Nereye gideceğimi bilmiyordum. Cumhurbaşkanımıza ne oldu, öldü mü, esir mi diye düşünürken aklıma Kısıklı geldi. Yolda rastladığım kişilerin arabasıyla Kısıklı'ya gittim, Cumhurbaşkanımız orada değildi bunu öğrendim. Sonra da cuntacı teröristlerin köprüde olduğunu öğrendim ve köprüye yürüdüm. Köprüyü öyle görünce dehşet içerisinde kaldık. İlerleyen vakitlerde insanların ağır makineli tüfeklerle vurulduğunu, kanlar içerisinde gözünüzün önünde son nefesi verişini, uzuvlarının bedenlerinden ayrılışını, top tank mermisiyle ikiye bölündüklerini gördük.

Yanımızdaki insanlar vuruluyor, gözümüz dönüyordu. Silahsız bir şekilde silahlı teröristlerin üzerine hücum ediyorsunuz, ardından vuruluyor tekrar hücum ediyorsunuz. Onlar ateş ettikçe, biz vuruldukça daha da çok öfkeleniyor, daha da cesaretleniyorduk akıl alacak iş değildi.

Akın Şakar (Pazarlama müdürü):
"Çelik gibi bir irade vardı insanlarda"

Darbe girişimi haberini aldığım zaman 22.00 civarında Tuzla Marina'da arkadaşlarımla oturuyordum. Aslında önce ne olduğunu anlamadık, ilk tepkimiz eve doğru hareket etmek oldu. Yolda pek çok noktanın asker tarafından tutulduğunu gördüm ve içgüdüsel olarak 'eve gidip kendimi güvene almak' ve 'ya şimdi tepki vermek veya olacaklara sonsuza kadar katlanmak' arasında bir seçim yapmam gerektiğini düşündüm. Radyoda köprülerin kapatıldığı söyleniyordu. O an bir karar verdim ve Boğaziçi Köprüsü'ne doğru yola çıktım. Bazı yollar kapalıydı, alternatif güzergâhlar denedik. En son noktada araçlarımızı bırakıp yürümeye başladık. Köprüye ulaştığımda ancak gece yarısını bulmuştu. Oradaki manzarayı tarif etmek hâlâ çok zor… İnsanlar olanlara inanamıyor, askerin üzerine ateş açmış olmasına anlam veremiyordu. Ölü ve yaralılar vardı. Ortamda ağır bir keder, gerilmiş sinirler, ama bizlere kendi silahlarımızla düşman muamelesi yapanlara karşı asla geri dönüşü olmayan bir noktada olduğumuzu düşündüren çelik gibi bir irade vardı. Köprüdeki insanlar için şu veya bu gruba mensuptu, şu veya bu sınıftandı diyemem, sanki Türkiye'nin küçük bir karması oradaydı; öğrenci, akademisyen, tespih çeken teyze, iş toplantısından çıkıp gelmiş patron, hepimiz gözlerimizdeki korkusuzlukta eşitlenmiştik o gece. Bir irade ortaya koymuştuk, yapılanı kabullenmemiş, hazmedememiştik. Belki de o an yaşadıklarımızı bir film sahnesinde görsek hepimiz abartı olduğunu düşünürdük, orada o gece film gibi sahnelerin içindeydik, kurşunların altındaydık. Benim hayatımda o gece bir kırılma noktası oldu. Çünkü o ana dek hepimiz toplumsal olaylarda alınabilecek en büyük riskin "tazyikli su, gaz bombası, polis copu" ile karşı karşıya kalmak olduğunu düşünüyorduk. Köprüde ise bize döndürülmüş ve ateş alan gerçek silahlar vardı, yanımızda insanlar ölüyor, yaralanıyordu. O gece oraya gelen insanlar gibi ben de askerleri konuşarak ikna etmeyi, kalabalık oluşturarak tankların ilerlemesini durdurmayı düşünmüştüm. Üzerimize ateş edileceğini aklımızdan geçirmemiştik. Lakin o gece orada çelik gibi bir irade bizleri kapladı, 'geri dönülmez bir noktada olduğumuzu' fark ettim. Geri dönmeyi veya uzaklaşmayı hiç düşünmedim, kimse düşünmedi. Sabah askerler teslim olana kadar köprüde kaldık. Ve aslında belki de o an hiç fark etmediğimiz bir şekilde kuşaklar boyu anlatılacak bir destanın parçası olduk.

Sabri Ünal (Yazılımcı):
"Bu ülkenin evlatları darbeye asla geçit vermez!"

O gece saat 22.00 gibi işten eve geldim. Daha sonra bilgisayarımı açıp Twitter'da gezinmeye başladım. Twitter'da köprüde askerlerin olduğunu gösteren bir tweetle karşılaştım. Tweetin altında köprüye ya da köprünün ayağındaki Beylerbeyi Sarayı'na DAİŞ'in saldırısı şüphesiyle köprü kapatılmıştır şeklinde bir şeyler yazıyordu. İşkillendim açıkçası ve araştırmaya başladım. Daha sonra televizyonda Başbakan Binali Yıldırım'ın "Bu ordu içinde bir kalkışma hareketidir" açıklamasını duyar duymaz evden çıktım. İkinci katta oturan kardeşlerimi uyandırdım ve onlara darbe olduğunu, hemen dışarı çıkmamız gerektiğini söyledim. Çok hızlı bir şekilde hazırlandılar. Besmelemizi çekip, şahadetimizi getirdikten sonra iki kardeşim ve ben dışarı çıktık. Önce en yakın polis karakoluna gittik. Oraya gittiğimizde hiçbir aksi hareketlilik olmadığını gördük. Etrafıma baktığımda günlük hayat olağan akışında devam ediyor gibiydi. Biraz daha yürüyüp Kaynarca'ya geldik ve burada bir dondurmacıya girdik. Televizyon ekranında ordunun yönetime el koyduğuna ve sokağa çıkma yasağının ilan edildiğine dair bir vardı. Fakat oradaki insanlar bunu hiç ciddiye alır gibi davranmıyorlardı. Kimisi dondurmasını yemeye devam ediyordu, kimisi alışverişini yapıyordu. Hiç kimse olayın vahametinin farkında değildi. Bu sırada Cumhurbaşkanı'nın çağrısı henüz yoktu. Ben o anda birden köprüye gitmeye karar verdim. Kız kardeşim eve dönerken bana biber gazını verdi. Ben oradan Kartal Köprüsü'ne gittim. Kartal-Kadıköy metro istasyonuna geldiğimde orada bir manga askerin olduğunu gördüm. Fakat tuhaf şekilde askerlerin başında herhangi bir rütbeli yoktu. Ben de "Benim olduğum ülkede darbe yapamazsın komutan" diye ortaya bağırmaya başladım. Sonra darbe yapmak için herhangi bir haklarının olmadığını, askerlere komutanlarından gelecek emirlere riayet etmemeleri gerektiğini aksi takdirde anayasal bir suça ortak olacaklarını telkin ettim. O sırada üzerinde resmi üniforması olmayan fakat komutan olduğunu söyleyen biri geldi ve bana küfür ederek üstüme doğru yürümeye başladı. Ben de kendimi korumak için kız kardeşimin verdiği biber gazını sıktım kendisine. Bu sırada ben askerlere biraz daha anlatmaya çalıştım durumu. Askerler o esnada hiçbir tepki vermeden dinlediler beni. Daha sonra o komutan tekrar yanıma yaklaşmaya başladı ve ben yeniden biber gazı sıkarak uzaklaştırdım onu. Sonra köprüye gitmek için yola koyuldum. Bostancı'ya yaklaştığımız sırada Cumhurbaşkanımızın insanları sokağa çağıran açıklamasını duyduk. Ve bu açıklamadan sonra sokaktaki kalabalıkların gitgide arttığını gözlemledik Üsküdar'a gelene kadar.

Bağlarbaşı'ndan yürüyerek köprüye doğru gitmeye başladım. Şehir Üniversitesi'nin önünde iken birileri "Ateş ediyorlar, yere yatın!" diye bağırıyordu. O esnada benim elimde üç tane taş vardı. Tankın geldiğini gördüm ve elimdeki taşlarla tanka karşılık vermeye başladım. Tanka dur işareti yaptım ve durmasını bekledim açıkçası. Baktım tank duracak gibi değil ve ezmeye geliyor resmen, anlık bir şeyle korku hissimi kaybettim. İnanın ha bir tank geliyor ha bir kedi. O an ikisinin birbirinden hiçbir farkı yoktu benim için Allah'ın hikmeti işte. Birden orta açıklığına yatmaya karar verdim. Kurtulamasam da en çok burada ölürüm diye düşündüm o an. Ben altına yattığımda tank bir süre üstümde durdu. Bir an herhalde öldüm diye düşündüm. Sonra tank tekrar hareket etti ve gitti. Tekrar ayağa kalktım ve ikinci tankın geldiğini gördüm. Ona da dur işareti yaptım fakat o da durmadı. Yine altına yatmak için uzandım fakat açıyı iyi ayarlamadığımdan herhalde kolum biraz dışarıda kalmış. Ve ikinci tank kolumun üzerinden geçerek devam etti. Sonra beni özel bir hastaneye götürdü oradaki insanlar. Ama gittiğimiz hastane bizi almayı reddetti. Hatta beni hastaneye götüren insanların, hastanedeki bazı kişilerce öldürülmekle tehdit edildiğini duydum sonradan. Ben hastanenin sadece acil yazısını gördüm, adını hatırlamıyorum.

Son olarak şunu söylemek isterim ki; bugün yine aynı olay olsa ben bu milletin o gün gösterdiği refleksten daha fazlasını göstereceğini düşünüyorum. Bu ülkenin evlatları asla ama asla darbeye geçit vermez.

BİZE ULAŞIN